Festival heykellerin, meydanların ve Işık Kulesinin yakınlarında gerçekleşiyordu.
Çaylak elementsel şamanlar anlaşmalı Tozlular, Alevli Çakıllar, Rüzgar ve Su Ruhlarını peşlerinde sürükleyerek koşuşturuyordu.
“Şu anda su ruhları performans sergiliyor. Serinletici sularla ıslatılmak isteyen varsa gelip bize katılsın lüfen.”
“Yalnızca Morata’da bulunabilecek müzisyenlerin performansı! 10 dakika içerisinde başlayacak.”
Sokaklar, birlikte performans sergileyen müzisyen ve dansçılarla doluydu.
Tüccarların işleri gelişiyor, avdan gelen oyuncular bile tezgah açıp ganimet satıyordu.
Hwaryeong ve Bellot ikilisiyse şekerotu çiğneyerek festivali turluyordu.
Bir dansçı ve ozan olarak birlikte performans sergiledikleri takdirde epey popüler olabilirlerdi ama bunu yapmıyorlardı.
Çünkü uzun süreli çalışmalarının ardından eğlenip rahatlamak istiyorlardı.
“Bu gerçekten güzel.”
“Eunnee, sana cidden çok yakıştı.”
Kendilerini alışverişe kaptırmışlardı.
Sadece Hwaryeong ve Bellot değil, diğer oyuncuların da pazarı gezdikçe bir şeyler alası geliyordu.
“Bunlar da ne tatlı tüylü ayakkabılarmış!”
“Weed de bir sürü tatlı ayakkabı yapıyor. Neden zamanında ondan satın almadın?”
“Bir alışveriş bağımlısı gibi görünmek istemedim.”
"....."
Hwaryeong’un evi 120 metrekareydi. Ebeveyn yatak odasıysa ekstre büyüktü ve bir sürü ayakkabıyla doluydu.
“Eunnee, Weed sana artık ayakkabı almamanı söylerse almayı bırakır mısın?”
Bunu duyan Hwaryeong’un beti benzi attı.
Hayatının geri kalanı boyunca sadece sandalet ve spor ayakkabı giymesi gerekirse mutlu olamazdı.
“Ben… Weed’in istediğini yaparım.”
“Gerçekten mi?”
“Evet. Onun yerine cüzdan alırım!”
"......"
**************
“Gece manzarası epey tatlı, değil mi?”
“Benim için şunu yemeyi denesene. Daha şimdi aldım.”
“Önce sen ye. Ben sana yediririm.”
Pale ve Maylon çifti, Işık Kulesi yakınlarındaki bir kayanın üzerinde oturuyordu.
Morata’nın gece manzarasının tadını çıkartırken çifte kumrular gibi takılıyorlardı.
Etrafları da onlar gibi çiftlerle çevriliydi.
Morata’nın en iyi atmosferi bu bölgedeydi ve hoş bir manzarası olduğu için pek çok çift tarafından ziyaret edilirdi.
Bekarların giremeyeceği bir alandı.
Yüzlerce çift, ay ışığının altında kayalarda oturuyordu.
Ve aralarında, bir kız arkadaşı olmadığı bariz bir oymacı da bulunuyordu. Ve anımsadığı kadarıyla iri bir tavuk heykeli yapıyordu.
“Rüzgar fena üşüttü.”
İçlerinde şehre geri dönebilecek çiftler olsa da soğuğa direnmeye çalışıyorlardı.
O sırada adam, “Pelerinimi paylaşmak ister misin?” diye sordu.
Çiftler pelerinlerini ve sıcacık bir atmosferi paylaşıyordu.
Sıklıkla birlikte avlanır ve maceralara çıkarlardı.
“İhtiyar, bunu yaparak gençleşiyormuşuz gibi hissetmiyor musun?”
“Öhöm! Şey, fena değil.”
Yaşlı çiftlerin samimileştiğini görmek de alışılmadık bir manzara değildi.
İnsanlar Kraliyet Yolunda yeniden gençleştiklerini hissedebiliyor, bu deneyimin tadını tamamıyla çıkartabiliyordu.
**************
“Her şeyi satıyoruz. Ticarete açığız. Gelin ve denizden gelen spesiyallerimizi inceleyin. Görevlere yönlendiren veya görevler için gerekli olan öğelere bile denk gelebilirsiniz. Bakmak bedava! Pek çok kıymetli şey var ve uzun süre göz atarak para kazanmanız bile mümkün olabilir. Mapan’ın dükkanı açıldı ve hizmete hazır!”
Mapan, deniz kızlarıyla ticaret yaparak mercanlar, yosunlar, inciler, parıldayan balık pulları gibi özel deniz ürünleri edinmişti ve şimdi de onları satıyordu.
Başından beri Morata’da satış yaptığı için de çok sayıda düzenli müşterisi vardı.
“Affedersiniz, fiyatta biraz indirim yapmanız mümkün mü acaba?”
Işıltılı ve hoş incilerden isteyen kadın oyuncular indirim yaptırmaya çalışıyordu.
Ancak Mapan, kafasını salladı ve indirim fırsatı tanımadı.
“Hayır, yapamam. Elimdeki malzeme az çünkü.”
Ama buna rağmen sinsice bir bakışla, “İki altın inerim.” diye ekledi.
“Kyaaaah. Teşekkürleeer!”
Öğeleri alan kadın oyuncular, “Bir dahaki satışınız ne zaman?” diye sordu.
“Şu anda pek emin değilim. Ama lütfen arada bir uğrayın, koruyucu ekipmanlardan silahlara dek her şeyi temin ediyoruz.”
“Sizi arkadaş olarak ekleyebilir miyim?”
“Elbette.”
Mapan, bunların en iyi anları olduğunu düşünüyordu. Vakit, diğer oyuncularla arkadaşlık geliştirme vaktiydi.
Çaylağından yüksek seviyelisine kapsamlı ilişkiler kuruyordu. Tüccarlar arasında bile bu denli çok kişiyle tanışana nadir rastlanırdı.
Mapan’ın kazandığı para düzenli olarak ticaret işine ve dükkanlarına gidiyordu.
******************
“Hey, bir partin var mı?”
Zephyr kadınlardan mütemadiyen bu soruyu işitiyordu.
Pek çok yalnız kadının toplaşıp oturduğu bir meydandaydı.
Onlara üzülerek, “Benim… bir partim var.” yanıtını verdi.
“Sonrasında vaktin olursa, ismim Elaine…”
“Üzgünüm. Beni bekleyen biri var.”
Zephyr buna rağmen Morata festivalinin tadını çıkartıyordu. Sokaklar festival nedeniyle tıklım tıklımdı! Ama Zephyr’in hoşlandığı kız olan Yurin, yanında değildi.
Onu ziyaret etmeyi merhametsizce reddetmişti ve Resme Işınlanma yoluyla dünyayı gezmekle meşguldü.
Zephyr, gururu pahasına fısıltı penceresini açarak onunla iletişime geçti.
- Ne zaman geri döneceksin?
- Hala görülecek bir sürü yer var.
- Yarın vaktin var mı?
- İki arkadaşımla takılacağım.
- Peki ya ertesi gün?
- Üzgünüm, resim çizmekle meşgul olacağım.
- Bu hafta seni görebilecek miyim?
- Meşgul olduğum için söz veremem… vaktim olunca haber ederim.
Yurin’den aldığı haber bundan ibaretti.
Bilindiği üzere Yurin, Resme Işınlanma kullanarak Kuzey şehirlerini gezmişti ama sonrasında Rosenheim Krallığı, Brent Krallığı, Ana Kıtanın en büyük şehir ve kasabalarına da uğramış, Tiananmen Meydanında kolay görevler yapan arkadaşlar edinmişti. Zephyr o görevleri görseydi kesinlikle alay ederdi.
Kobold’un oyuncak figürlerini bulmak veya zehirli yılan dişi getirmek gibi şeyleri içeriyorlardı.
Ama Yurin, 20 seviyelik bir farkla bu görevleri başkalarına veriyordu.
Ve Zephyr harika bir şey yapacak olsa bile en önemli şeyleri onunla paylaşamıyordu.
“Ahhh, Yurin olmadan festival bile sıkıcı geliyor.”
Zephyr, festivale karışan kalabalığı izliyordu.
Kalbini Yurin’e verişiyle hisleri öylesine büyümüştü ki kolayca utanıp sıkılıyor, bu da onu ürpertiyordu.
*************
“Hık, hık, o geri dönmeyecek mi?”
Yurin’e kör kütük aşık biri daha vardı.
O da pek çok resmin ressamı Petrov’du!
Nehre yansıyan bir Elf.
Bölgeyi arşınlayan kötü ruhlar.
Yıldızlı bir gece manzarası.
Genç, deli bir Ork.
Petrov tüm bu muhteşem ve gizemli manzaraları sıcak renkler kullanarak resmediyordu.
Hepsi de Başyapıt veya Şaheser oluyordu!
Resimlerini, diğer ressamları kıskandıracak eşsiz bir hikayeyi açıkça anlatan renkli bir ifadeyle tamamlıyordu.
Petrov bu çizimleri Yurin’e gösterdiğinde şöyle bir soru almıştı:
“Nehirdeki elfi nasıl çizdin?”
“Bir elf köyüne davet edildiğimde benden resmini çizmemi isteyen bir elf kızı olmuştu.”
Yurin, ağaçların arasında serbestçe dolaşan elflerin resmine hayran kalmıştı.
Petrov Elf ve Peri kabilelerine son derece aşinaydı. Köyleri ziyaret ettiğinde resimlerini çizer ve bir kısmını verir, geri kalanları da kendi koleksiyonu için saklardı.
“Yıldızlı gece manzarası da çok hoşmuş. Daha önce böyle bir şey çizmeyi hiç düşünmemişim.”
“Çocukken yıldızlara bakar ve onları tuvale taşımayı hayal ederdim. Onları taşımayı düşünmek çok zor olsa da resimlerini çizince bayağı hoş vakit geçirmiştim.”
Yıldızlı Gece Manzaraları serisinin toplam 10 resmi vardı ve her biri egzotik bir geceyi tasvir eden bir sanat eseriydi.
Göğün yükseklerindeki yıldızların ifadeleri bile vardı. Hatta takımyıldızı şeklinde toplananlar, kendilerini birer canavar gibi ifade ediyordu.
Ayrıca yıldızlara bakan çeşit çeşit çocuk, kadın, rahip ve büyücülerin görüntüleri de mevcuttu.
Pirinç tarlasında çalışırken başını kaldıran bir çocuk, tepedeki bir ağacın üzerine tırmanıp oradan aşağıyı izleyen bir oğlan ve ahırda bir şeyler tamir ederken bir an için gökyüzüne bakan bir delikanlı. Şafakta ailesine pilav yapmak için erkenden uyanıp pencereden bakan bir genç kız ve kalede talim yaparken yorulup yere uzanarak göğe bakan bir kılıç ustası. Hepsini çizmişti.
Tasvir ettiği hırsız bile bir başkasının duvarından göğü izliyordu.
Petrov’un küçük sanat eserleri baştan savma değildi, hepsi bir kompozisyona, hacme sahipti ve göze çarpıyordu.
Yurin’in havası o ana dek neşeli ve ışıl ışıldı.
“Çok fazla çizdim, yani onlara bakmak için dilediğince vakit ayırabilirsin.”
“Elinde daha fazlası var mı?”
“Evet. Sana çalışmalarımın üçte birini bile göstermedim.”
Petrov, Yurin’in çalışmalarını takdir ettiği seferlerde kendisin konuşmaktan alıkoyamıyordu.
Ne zaman kendisini övüşünü işitse bulutların üzerinde uçuyor gibi oluyordu!
Henüz hazırlamadığı sanat eserlerinden bile bahsediyor, bunun israf olduğunu düşünmüyordu.
-Bir Şaheser resmi takdir etmeniz gereği Sanat istatistiği 21 yükseldi.
-Sanat yeteneği ve yetkinliği gelişti.
-Bilgelik ve Zeka statüleri 2 yükseldi.
Yurin Petrov’un farklı şeylerden bahsedişini dinledikçe sanata dair istatistikleri gelişiyordu.
Petrov yalnızca kendi çizdikleri değil, görevler aracılığıyla da çok sayıda resim biriktirmişti ve illüstrasyon yeteneği seviyesi iki seviyeden de çok bir yükseliş gerçekleştirmişti.
“Bu resmin havası çok hoşmuş. Satın aldığın bir resimle mi yaptın, yoksa senin elinden çıkma mı?”
“Benim yaptıklarım da var, sanat merkezlerinden aldıklarım da. Ayrıca hala tazeliğini koruyan ve renkleri uzun bir süredir kaybolmayan ev yapımı boyalarım da var. Ama senin çok fazla kullanman gerektiği için sana tavsiye etmem, hanımefendi.”
Yurin, resimlere baktıkça açık denizler diyarına gitme isteği duyuyordu.
“Sanatta bayağı yeteneklisin, çok güzeller.”
“Bunlar benim çizimlerim. Elf, ruh ve insanlar gibi bir sürü çizimim var ve onları ilk gören sensin.”
“Onların mekanlarına nasıl gidebildin?”
“Ruhları konu alan resimler var. Ben de onlar üzerinde resme ışınlanma kullandım. İlk başta insan olduğum için benden kaçınıyorlardı ama şimdi beni her gördüklerinde resimlerinin çizilmesini istiyorlar.”
Resme ışınlanma kullanıp boyutlar arası seyahat gerçekleştirerek görevler yapabiliyor ve aracılık edebiliyordu.
Mümkün olduğunca sır saklamak istese de Yurin’den hiçbir şeyini gizlemiyordu.
“Ben sadece heykeller Şaheser olabiliyor sanıyordum, resimlerin de olabildiğini bilmiyordum. Böyle bir şeyi ilk defa görüyorum.”
“Sanatta ressamlar ve oymacılar sıklıkla birbirleriyle kıyaslanırlar. Heykel yaparken arada özel bir bağ doğsa da çizimle her şeyi yakalamak mümkün. Mesela bu parçada görkemli bir gün doğumuyla tuhaf renklerin estetiği yer alıyor, insan harikulade güzellikte doğa resimleri çizebiliyor. Sanatta imkansız diye bir şey yoktur.”
Yurin, meraklanarak bir soru daha sormuştu.
“Petrov, sen pek çok harika eser tamamlamışsın ama hiçbir Ressam Loncasında ismine denk gelmedim.”
Weed için sebep, bir Oymacı Loncasına üye olmamasıydı ama Kraliyet Yolunda oynayan herkes onu tanırdı.
Fakat daha önce Petrov ismini duyan hiç kimse olmamıştı.
Çok fazla görev yapmasa bile resim üzerindeki hakimiyeti harikulade olduğu sürece çalışmalarının çoğunun ünlenmiş olması gerekirdi.
“Kabadayılık yapmak hoşuma gitmediği için bana bir görev teklif edildiğinde adımı vermiyorum. Görevi anonim olarak tamamladığımda resmimin ünü nispeten düşüyor ama Petrov ismini verseydim ismim çoktan Versailes Kıtasına yayılmış olurdu.”
Petrov Ruh Kalesinde gizleniyordu ve olağanüstü bir ressamdı.
Onun sıra dışı eseri yalnızca orman perileri tarafından tanınıyordu ve diğer eserleri de bir o kadar mükemmeldi.
“Resimlerin boşa gidiyor, başka bir isim altında resim yapmaya devam etmeyi düşünmez misin?”
Petrov utanmış ve gülüp geçmişti.
“Bu devirde pek fazla yalın kişi kalmadı.”
“Nasıl yani?”
“Şey… resimler dünyanın en iyileri oluyor. Ve ünlü olmak bir yük. Benim şu anki hedefim de bir sanatçının gücünü göstermek.”
“Peki öyleyse Açık Denizlerin Oymacı Weed’i hakkında ne düşünüyorsun? Oymacı Weed şu sıralar oymacılığı meşhur ediyor.”
Petrov, Yurin’in Weed’in kız kardeşi olduğunu bilmeden dürüstçe yanıtlamıştı.
“Weed’i asla rakibim olarak görmedim. Ressamlık oymacılıktan çok daha iyi. Bu sıralar çok saygı görüyor gibi görünüyor ama şu anda varlığımı dünyaya ilan edecek olsaydım utancından yerin dibine girerdi.”
İşte Petrov, bu yorumu sonrası Yurin’i bir daha asla görememişti.
Ve Yurin, St. George Kalesinin duvarında bir grafiti bırakmıştı.
Petrov bir aptal. Bir köpek.
#Yurin yaa, minik ergen bebeğim. Tatlı tatlı konuşup duvara yazısını bırakıp tabanları yağlaması çok tatlıymış. Zephyr de ona iyice tutulmuş, en son dojoya falan gidiyordu o iş ne oldu acaba? Bir de dansçı ablamızın Weed ayakkabı alma derse ben de cüzdan alırım deyişine çok güldüm. Genel olarak olaysız, sade bir bölümdü ve yan karakterler ne yapıyor tadında geçti. Biraz da kısaydı ama konuyu ortadan bölmemek için burada sonlandırmak zorunda kaldım. Sonraki iki bölüm daha uzun olacak. Bir sonrakini yarın atacağım bir aksilik çıkmazsa. Orada görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..