Oyuncuların gözleri kararlılıkla ışıldıyordu.
‘Ölmemeliyim.’
‘Ne olursa olsun Weed-nim’in izinden gideceğim.’
‘Odaklanmalıyım. Buradan canlı çıkacağım. Bu şekilde ölemem, yoksa bir çaylak olmaktan öteye gidemem. Bir kız arkadaş bile bulamam!’
Weed duvara bağlı tahta kolu çekti.
Du Du Du Du!
Ve çıkışı kapatan taş kapı yükselmeye başladı, dışarıya uzanan yol yavaşça gözler önüne serildi.
“Vakit geldi. Hadi çıkalım.”
Kısa bir molaydı ama oyuncuların canlılıklarını az da olsa yenilemelerine yetmişti. Weed, iri cüssesini açıklıktan geçirerek dışarı çıkan ilk kişi oldu. O çıkar çıkmaz diğer oyuncular da tek tek arkasından atlamaya başladı.
“Hiçbir insanı canlı bırakmayın.”
“Embinyu tanrılarına inanmayanlara ölüm!”
“Serabourg Kalesini arındırın!”
Yüzeye çıkan oyuncular Embinyu Kilisesi fanatikleri ve karanlık güçlerinin kulak tırmalayıcı bağırışlarına maruz kalıyordu. Çıkış koca çalılarla güzelce gizlenmiş olsa da Serabourg Kalesiyle aralarındaki mesafe yalnızca 2 kilometreydi. Bir at bu mesafeyi saniyeler içerisinde aşabilirdi.
Weed’in bakışları Kaleye çevrildi. Embinyu güçleriyle çevrelenen alan, uzaktan geniş, kara bir kütleyi andırır hale gelmişti. Alevlere boğulan binalardan dumanlar yükseliyor, koca iblislerin Kaleyi gasp edişi gözler önüne seriliyordu.
Rosenheim Krallığı askerleri yavaşça son savunmalarını yapacakları saraya çekilmeye zorlanıyordu. Weed, kaçmak için bu son fırsatı değerlendiren çeşitli grupları da fark etmişti.
Cehennemden farksızdı! Gerçek bir savaş meydanıydı.
‘Dışarı çıkın lütfen. Fırsat bu fırsat.’
Oyuncular çıkışta belirmeye devam ediyordu. Yakınlardaki çıkışlardan bile oyuncu akını başlamıştı. Weed’in peşinde on binlerce çaylak ve NPC vardı ve hepsinin kaçması zaman alacaktı.
Kaçış rotasını izleyen ilk oyuncu grubu epeyce yüksek seviyeli ve savaşabilecek kişilerden oluşuyordu. Bu 200ü aşkın savaşçının ardındansa çaylaklar geliyordu. Ellerinden geldiğince dikkat çekmeden kaçmaya çalışsalar da bunca kişinin gökyüzünde daireler çizen Wyvern Şövalyeleri tarafından tespit edilmesi kaçınılmazdı.
“İnsanlar!”
“Öldürün onları! Embinyu Tanrımıza kurban edin!”
Oyunculardan şaşkınlık nidaları yükseliyordu.
“Embinyu Kilisesinin Wyvern Şövalyeleri!”
“Tespit edildik!”
Böylece okçular, korucular ve yayı olan herkes Wyvern Şövalyelerine ok atmaya başladı. Çaylaklar ve başarılı okçuların okları kaotik halde düşmanın üzerine yağıyordu.
“İnsanları kurban edeceğiz!”
“Çok yaşa Embinyu Kilisesi!”
Wyvernler hızla alçalırken üzerlerine yağan oklardan zarifçe kaçınıyorlardı.
Hareket kabiliyetleri bir harikaydı! Onlara havada saldırabilmek zordu ve hazırlanmak çok uzun süreceği için büyü yapmaya çalışmak da nafileydi.
“Şeytani Mızrak!”
En kritik durumsa Wyvern Şövalyelerinin giderek yaklaşırken mızrak yeteneklerini hazırlayışıydı!
Weed, öfkeyle hızlanarak göğe sıçradı.
‘İşe yarar mı ki? Kuvvetim ve çevikliğim bayağı arttı, belki de mümkündür.’
BANG!
Buz Trolünün inanılmaz bir güçle sıçrayışıyla adımladığı zemin çöktü!
Ve havalanan Weed ansızın kılıcını savurdu. Alçaktan uçan Wyvern bir anda burnunun dibinde beliren Buz Trolünden kaçınmaya çalışsa da çabaları nafileydi, çoktan Weed’in kılıcının menziline girmişti bile.
“Gyaak!”
* Wyvern Şövalyesine sağlam bir darbe indirdiniz. *
* Wyvern Şövalyesi artık savaşa katılamayacak halde. *
Buz Trolünün kuvveti inanılmazdı!
Weed, Wyvern’i değil, onu süren şövalyeyi hedef almıştı. Weed’in saldırısıyla atından düşürülen Wyvern Şövalyesi de yere çakılmıştı. Bunu fırsat bilen Weed, hızlı ve kusursuz bir hareketle dizginleri kaptığı gibi Wyvern’e bindi. Bir Buz Trolünün koca cüssesine sahipken böylesine hızlı ve akıcı hareketler sergileyebilmesi insana bunun bir sahnenin koreografisi olduğunu düşündürebilirdi.
“Gyaaa!”
Ansızın bir Buz Trolünün ağırlığına maruz kalan Wyvern, neredeyse kemikleri kırılacak halde sendeliyordu. İşte bu, Buz Trolünün ağırlık saldırısıydı! Göbeği neredeyse yeri kazıyacak kadar alçalan Wyvern, yeniden yükselebilmek için son bir gayret veriyordu.
Bu sırada Weed’in gözü etraftaydı. Yüksek seviyeli oyuncular dağılmış halde Wyvern Şövalyelerinin saldırılarına direnirken çaylaklar ve NPCler katlediliyordu.
* Sarayın biraz ardında yaşayan vatandaş Darium hayatını kaybetti. Şöhret 2 azaldı. *
* Demirci Vortuga hayatını kaybetti. Şöhret 6 azaldı. *
Oyuncuların ölmesi umurunda olmasa da her bir NPC’nin ölümü Weed’i bizzat etkiliyordu. Sığınmacıları güvende tutmasını gerektiren görevin doğası icabı inanılmaz bir şöhret kazanabilir ya da kaybedebilirdi.
Selina’nın kendisine yaklaştığı anda bu denli devasa bir görevle karşılaşacağı Weed’in aklının ucundan bile geçmemişti. Serabourg Kalesinin terk edilmiş sakinleri toplandıkça ve Weed’e inanç duydukça görevin ölçeği katlanarak büyümüştü. Neyse ki Seo Yoon nihayet gerçek gücünü sergilemeye ve Wyvern Şövalyelerini katlederek gri ışıklara dönüştürmeye başlamıştı.
“Hadi gidelim. Avlanacak daha çok piç var!”
Weed, sol eliyle Wyvern’in dizginini çekti. Bir Wyvern’i ehlileştirmek için yüksek bir güç ve savaşçı bir ruh gerekliydi. Weed de bu açıdan yeterince kalifiyeydi. Zaten Wy-3 sayesinde bir Wyvern’i ehlileştirme konusunda bolca tecrübesi de vardı.
Yine de bir canavarı ehlileştirip ona tam anlamıyla boyun eğdirebilmek için yüksek bir samimiyet ve karşılıklı anlayışa erişilecek kadar süre geçirmek gerekirdi. Ve Weed her ikisine de sahip değildi. Buna rağmen üzerine bindiği Wyvern emirlerine itaat ederek diğer Wyvern Şövalyelerine doğru uçmaya başlamıştı.
“Daha hızlı!”
Pa-dak, Pa-dak, Pa-dak!
Wyvern olabildiğince hızlı uçuyordu. Sebepse Weed’e itaat edişi ve boyun eğişi değil, içten içe diğer Wyvern Şövalyelerinin tepesindeki o ağır Buz Trolünü indireceklerini umuşuydu. Ayrıca Buz Trolünden yayılan soğukluk kanatlarını donduruyor, içine bir yerlere çakılma korkusu doluyordu.
Buz Trolü ağır ve soğuktu. Kötülüğün ta kendisiydi.
“Aferin.”
Weed Wyvern Şövalyeleriyle çarpışıp galip geldikçe Wyvern’in çaresizce kurtulma çabaları toza dumana karışıyordu. Weed, saldırıların anlık gerçekleştiği hava saldırılarına alışkındı.
Wyvern bir umut yeni yoldaşlarına doğru uçsa da Weed her karşılaşmadan galip ayrılıyordu.
GYAAA!
Weed’in bindiği Wyvern hızla bitkin düşüyor, kanat çırpmak giderek zorlaşıyor ve düşüşünü önlemek imkansızlaşıyordu. Ancak Buz Trolünün yaydığı soğukla bedeninin bütünüyle buz tutması çok yakındı.
Weed, Wyern’in tamamen buza dönmesini bekledikten sonra havadaki farklı bir Wyvern’i esir aldı. Devasa bedeninin havada sıçrayışı gerçekten afallatıcı ve göz kamaştırıcı bir performanstı. Yürekleri ağza getiren bu manzara, oyuncuların başını döndürüyordu.
“Ölü Şövalye Van Hawk’ı çağırıyorum! Vampir Lordu Torido’yu çağırıyorum!”
Evet, Van Hawk ve Torido çağrılmıştı!
“Üstadım, ben savaşmak istiyorum.”
“Buraya kan kokusu sinmiş. Hiçbir şey havaya sinen kan kadar iç açıcı olamaz, en iyi parfümden bile daha iyi.”
“Kvaaak!”
Sırtındaki yolcu sayısı artan Wyvern büyük bir ıstırap içerisindeydi.
Weed’in verdiği emirse oldukça basitti.
“Gönlünüzce savaşın.”
Weed, Yurokina Dağında çarpıştıkları zaman ikiliyi sürekli yönlendirmek ve denetlemek zorunda kalmıştı. Ama artık Weed’le birlikte her türlü savaşı deneyimlemişlerdi.
Van Hawk ve Torido ikilisi, Wyvern’i ağırlıklarıyla yere yıkmadan sıçradı. Van Hawk etrafta süzülür ve çağırdığı Hayalet Atın üzerinde savaşırken Torido, pelerinini açarak karanlıkla bir oldu. Derken Wyvern Şövalyelerinin ardında ansızın beliren Torido, korunmasız boyunlarına dişlerini sapladı.
Voooş!
Torido’ya itaat eden safkan vampir klanı da çağrılarak Wyvern Şövalyelerine karşı saldırıya geçti. Wyvernler yarasalardan korkmasa da her yerlerine yapışıp kanlarını emmeleri hareketlerine mani oluyordu.
“Şu Buz Trolünün işi bu. Üsse geri çekilin!”
“Daha çok birlikle geri dönmeliyiz!”
En nihayetinde Wyvern Şövalyeleri geri çekildi. Van Hawk ve Torido ikilisi de peşlerine takılarak hatırı sayılır bir ganimetle geri döndü.
Wyvern ise tepesinde Weed’le birlikte tükenmiş halde yere çakıldı.
BOOOM!
Buz Trolü ve Wyvern’in bütünleştiği kütle çakıldıkları toprağı yarıp geçti. Ve savaş sırasında aldığı sayısız yaraya bir de çarpışmanın travması eklenen Wyvern, gri bir ışığa dönüşerek gözden kayboldu.
Weed’in sağlığı da büyük ölçüde azalmıştı fakat rahiplerin Şifalı Elleriyle iyileşmesi an meselesiydi. Çaylak rahipler ve şifa büyüsü kullanabilen daha niceleri saniyesinde Weed’e doğru atıldı ve üzerine Şifalı El büyüleri yağmaya başladı.
Bu sırada oyuncu grupları iki çıkış noktasından akın etmeyi sürdürüyor, koca çalıları temizleyerek Serabourg Kalesinden uzaklaşıyordu. Tünelden çıkan sığınmacıların sayısı şimdiden birkaç bini bulmuştu.
Ancak Wyvern Şövalyeleri geri çekilmiş olsa da hiç vakit kaybetmeden yeni bir tarikat birliği yaklaşmaya başlamıştı.
“Torido, Van Hawk, bu kadarı size yetti mi?”
“Kan kokusu bir harika. Henüz susuzluğum dinmedi.”
“Ben savaşmaya devam etmek istiyorum.”
Weed İblis Kılıcını kınına soktu ve bir Wyvern Şövalyesinden kaptığı uzun mızrağı aldı. Çünkü uzayan kolu ve irileşen bedeniyle kılıçtansa mızrakla daha çok güç uygulayabilirdi.
Geomchiler gibi Silahlanma Yeteneği yoktu, onun mızrak kullanma yeteneği de saldırı hasarı da düşüktü. Ama bu negatif noktalara rağmen mızrak hasarı temel kılıç saldırılarının hasarını aşıyor ve Weed’in bir Buz Trolü olarak sahip olduğu kuvvet de bunu pekiştiriyordu. Ayrıca Weed, 200ün başlarıyla ortaları arasındaki tarikat üyeleriyle mızrakla yüzleşmenin çok daha iyi olacağı düşüncesindeydi.
Böylece elinde mızrağıyla hücuma geçti. Embinyu tarikatçılarının sayıları 500ü aşkındı! Ancak herhangi bir zırhı olmayan, uzun kazmalar, dejenere yaylar, kılıçlar veya baltalar kuşanmış yetersiz bir gruptu.
“Van Hawk, Torido. Ön safı tutun.”
"Tam da istediğim kalabalık."
“Sarhoşluğun şafağındayım.”
Van Hawk, Hayalet Atının üzerinde tarikatçılara kanattan saldırdı.
Pooo he hing!
Ölü Şövalye, atının üzerinde dört nala giderek tarikatçıları katletmeye başladı. Torido da safkan vampir klanıyla birlikte tarikatçıların arasına daldı, keskin dişlerini boyunlarına sapladı. Safkan vampirlerin hızla gelişmeleri için insan kanı içmeleri gerekirdi. Weed’in peşine takıldıklarından bu yana nadiren gerçekleştiği için bu, ömürlerinde bir kez denk gelebilecekleri bir fırsattı.
“Sadece 500 tarikatçı varsa işimiz kolay.”
Van Hawk ve Torido ikilisi Ölümsüzlükleri gereği sonsuz dayanıklılığa sahipti, yani süreç ne kadar uzarsa uzasın altından kalkabilirlerdi. Ama şu anda akan vakit onlardan yana değildi. Embinyu Kilisesi daha büyük bir destek yollamadan önce tarikatçıların icabına bakmaları ve olabildiğince sığınmacının kaçmasını sağlamaları gerekiyordu.
“Bunu kullanmamak için elimden geleni yaptım ama… Heykel Yıkımı! Her şey kuvvete dönüşsün!”
Diyen Weed, çantasında taşıdığı değerli bir eser olan ‘Cop Tutan Kötü Tüccar’ heykelini çıkartarak yok etti.
-Heykel Yıkımı kullanıldı.
-Acı vericiydi! Değerli bir eserin yok oluşundan ıstırap duyuldu.
-Sanat istatistiği kalıcı olarak 5 azaldı. Şöhret 100 azaldı.
-Sanat istatistiği 24 saatliğine ¼ oranında kuvvete dönüştürüldü.
-Heykel Dönüşümü nedeniyle alışılmadık bir hal alan bedene eklenen ekstra güçte %30 ceza uygulandı.
-Sanat istatistiğiniz fazla yüksek. Orijinal kuvvet istatistiğiniz fazla düşük olduğu için dönüşüm anında gerçekleşmeyecek.
-870 kuvvet puanı, İleri Düzey 8. Seviye yetenek olan ‘Ezici Darbeye’ dönüştürüldü.
-Tüm gücünüzle uyguladığınız bir darbe düşmanı uzağa savuracak.
-Düşmanı felç etme ve kafasını karıştırma ihtimaliniz yükseldi.
-950 kuvvet puanı, İleri Düzey 6. Seviye yetenek olan ‘Delici Mızrağa’ dönüştürüldü.
-Bu güçlü saldırı rakibin zırhını ve kalkanını bütünüyle yok edecek.
-1,430 kuvvet puanı, İleri Düzey 9. Seviye yetenek olan ‘Anlık Herkül Gücüne’ dönüştürüldü.
-Bu güç kısa bir süreliğine maksimum kuvvetinizi üçe katlayacak. Bol miktarda canlılık gerektirmekte.
-690 kuvvet puanı Buz Trolünün niteliklerini geliştirdi.
-Soğuk artık 15 metreye dek etki edecek.
-Oymacılık yeteneği uzmanlığı arttı.
Weed, Heykel Yıkımıyla Buz Trolünün kuvvetini büyük ölçüde arttırmıştı. Gerçekten de güvendiği tek şey kuvvetiydi. Kuvvetini adamakıllı kullandığı takdirde savaş alanına rahatlıkla adım atabilirdi!
“Eh, hadi biraz eğlenelim o zaman.”
Diyerek mızrağını döndürdü. Mızrak vücuduyla orantısız ve tüy gibi hafifti. Weed’e her şeyi yapabilirmiş gibi geliyordu.
“Hyaa!”
Elinde döndürdüğü mızrağıyla tarikatçılara doğru sıçradı.
Pa Pa Pang!
Mızrağını her döndürüşünde düşmanlar metrelerce geri savruluyordu! Ama aynı zamanda tarikatçıların türlü türlü silahı da iri Buz Trolünü hedef alıyordu. Düşmanlar tarafından çevrelendikçe savunma yapmak imkansızlaşıyordu.
Gerçi Buz Trolünün sözlüğünde savunma kelimesi yoktu. O yalnızca saldırmayı bilirdi. Weed, düşmanları mızrağını tek döndürüşüyle püskürtüyordu. Mızrağın menziline giren her tarikatçı gri ışıklara dönüşüyordu. Weed’in saldırıları aptalca, cüretkâr ve mücadele ruhu doluydu!
Güçsüz tarikatçılar Weed’in yüksek seviye ve kuvvetiyle aşık atamıyordu. Güçlünün güçsüzü acımasızca bastırışını izlemek gibiydi! Düşük seviyeli çaylaklar bu manzarayı hayretler içerisinde izliyordu.
“Ah, ben de böyle olmak istiyorum.”
“Buz Trolü çok havalı ya!”
“Böyle savaşabilmek için kaç seviye daha atlamalıyım?”
Weed’i izlemek oyuncuları yatıştırıyor, hatta kimileri kaçmayı unutup fındık fıstık eşliğinde manzarayı izliyordu.
Seo Yoon ise korkutucu Berserker mizacını esnetmeye başlıyordu. Etrafındaki tarikatçılar bir mana patlamasıyla savrulup yok oluyordu.
“Hadi!”
“Bir an önce seviyemizi arttıralım da gurme yemekler yiyip erkek arkadaş bulalım!”
Büyük kaçış vaktiydi!
Weed, Seo Yoon ve diğer oyuncular Embinyu tarikatçılarını oyalarken diğerlerinin olabildiğince uzaklaşması gerekiyordu. Oyuncular ve NPCler ardı ardına yeraltı geçidinden çıkış yapıyor ve tepenin ötesine doğru kaçmayı sürdürüyordu.
* Kaçmayı başaran Serabourg Kalesi vatandaşları size içtenlikle minnettar. *
* Şöhret 34 arttı. *
* Vatandaşlar size borçlandı, gözlerindeki saygınlığınız arttı. *
* Rosenheim Krallığı vatandaşlarıyla samimiyetiniz gelişti. *
Weed’in mesaj penceresine yeni bildirimler gelip duruyordu.
Sığınmacıların sayısı muazzamdı, henüz yalnızca birkaç bini yeraltı geçidinden çıkıp tepeyi tırmanmayı başarmıştı. Weed’in kalanların da güvenli bir bölgeye kaçabilmesini sağlamak için daha çok vakit kazanması gerekiyordu.
‘Buna daha ne kadar dayanabilirim bilmiyorum.’
Dönüp Serabourg Kalesine baktığında cehenneme döndüğünü, alev alev yandığını görebiliyordu. Embinyu güçleri çok geçmeden kral ve şövalyelerini hedefleyecek, sığınmacıları keşfedecekti. Koca Embinyu Kilisesi ordusunun Weed’in öncülüğündeki sığınmacıların peşine düşmesi an meselesiydi.
“Abla!”
Bu kaos içerisinde bir çaylak eli kayarak kayanın kenarına takılmış, çıkma mücadelesi veriyordu. Yanı başındaysa ağır yaralı bir tarikatçı elinde kazmasıyla dikiliyordu.
“Embinyu Kilisesinin izinden gitmeyi reddedenler için tek seçenek ölümdür!”
Bir çaylağın gözünde tarikatçıların patron canavarlardan farkı yoktu.
“Chad!”
Çaylağın ablası aynı manzaraya bakakalmış bağırırken kazmasını indirmek üzere olan tarikatçı ansızın gri ışıklara dönüşerek gözden kayboldu. Hemen arkasındaysa elinde mızrağıyla Buz Trolü göründü.
Ön saflarda savaşan Weed, Chad denen oğlanın başının dertte olduğunu görüp ekstrem bir hızla olaya dahil olmuştu.
“Acele et lütfen.”
Ardından Chad’ı bizzat elinden tuttuğu gibi ayaklandırdı. Ve bu manzara telaşla kaçışmakta olan oyuncuların gözünden kaçmadı.
“Teşekkür ederim.”
“Mühim değil. Yapmam gerekeni yaptım.”
Buz Trolünün kötücül suratında ikiyüzlülük ya da yapmacıklıktan eser yoktu.
‘Uuuhh, sonu feci olabilirdi!’
Weed asla bir ganimeti ıskalamazdı! Chad’ın düştüğü yerdeki safirleri herkesten önce gördüğü için çok şanslıydı!
*****
Sığınmacılar Weed’in istediği kadar hızlı hareket etmiyordu. Çaylaklar Serabourg Kalesi ve savaş alanından yeterince uzaklaştıkları takdirde oyundan çıkış yapabiliyordu. Ama Serabourg Kalesi NPCleri için aynı şey geçerli değildi ve aralarında bolca çocuk ve yaşlı vardı. Dayanıklılıklarının düşüklüğü yetmezmiş gibi moralleri ve yürüme hızları da azdı.
Seo Yoon, Van Hawk, Torido ve diğer oyuncular Embinyu tarikatçılarını oyalasa da Weed’in yüz ifadesi kasvetliydi.
“Serabourg Kalesinin sonu yakındır.”
Serabourg Kalesinden yükselen alevler ve dumanlar uzaktan da görünür hale gelmişti. Savunma birliklerinin sıfırı çekmesine ramak kalmış ve saray bölümleri kulakları sağır edici sesler eşliğinde çökmeye başlamıştı. Ayrıca Weed ve sığınmacıları hedefleyen yeni bir Embinyu Tarikatı birliği belli bir mesafeden yaklaşmaktaydı.
“Bu kez Karaclopsları yollamışlar!”
Bu canavarlar, mamut büyüklüğünde gergedanlardı. Boyları 6 metreyi, seviyeleri 360ları buluyordu. Karaclopsların artlarında da üzerlerinde Embinyu askerleri bulunan gözcü kuleleri yer alıyordu.
İşte bu, Wyvern Şövalyelerinin raporu sonrası sığınmacılara saldırmaları için gönderilmiş Karaclops birliğiydi.
“Embinyu Kilisesini reddedip kaçan herkesi öldürün!”
Karaclopslara binen okçular yaylarını hazır ediyordu.
Weed, dikkatleri üzerine çekmek için öne çıktı.
“Beni aşmadan bir adım öteye geçemezsiniz!”
Diyen Weed, çılgınca kuvveti ve direncine güvenerek onları kahramanca kendisine saldırmaları için teşvik etti.
Pu shushuong!
Karşılığındaysa sayısız ok Weed’e doğru alçalarak göğü kararttı.
Weed, her iki eliyle mızrağını tüm hızıyla döndürdü. Ve oklar filmlerdeki gibi mızrağından sekmeye başladı.
Chararang!
Ama aradaki boşluklardan geçip Buz Trolünün devasa bedenine saplanan oklar da oluyordu.
* Bir ok darbesi aldınız. *
* Sağlık 275 azaldı. *
* Bir ok darbesi aldınız. *
* Zırhınız hasarı bir miktar hafifletti. *
* Sağlık 89 azaldı. *
* Bir ok darbesi aldınız. *
* Zırhınız hasarı bir miktar hafifletti. *
* Sağlık 327 azaldı. *
Weed’in bedeni kirpi gibi delik deşikti!
* Bedeniniz yüksek rütbeli bir düşmanın okuna dayandı, direnç 2 arttı. *
Weed, düşmanın dikkatini çekmeyi başarıyla tamamlamıştı. Buz Trolünün absürt sağlığı sayesinde hayatta kalmakta da sıkıntı yoktu. Ama herhangi bir terslikte işler çok ciddi bir hal alabilirdi.
Oyuncuların havadaki bir oku kılıçla kesmesine veya duvar yaparak engellemesine olanak sağlayan yetenekler mevcuttu. Weed, böyle yetenekleri edinme fırsatı bulamadığına pişmandı. Gerçi edinmiş olsa bile şu anki manası onları kullanmak için fazla düşüktü.
“Ayaklar altına alın onları!”
Karaclopslar yerleri döve döve hücum ediyordu.
NPCler ve oyuncularsa cesaretlerini yitirmeye başlıyordu.
“Ah, gerçekten o şeylerle savaşmak zorunda mıyız?”
“Ben korkuyorum valla.”
Böylesine hızlı saldırılara savaş alanı dışında çok nadir rastlanırdı. O güne dek yalnızca sıradan canavarlarla savaşmış olan oyuncuların dehşete düşmesi çok normaldi.
“Şifalı El!”
Rahipler hızla Weed’i iyileştiriyordu.
Weed, Van Hawk, Torido ve Seo-Yun tepenin üzerinde yan yanaydı.
“Savaşmak için ne keyifli bir gün. Bugün gönlümce savaşacağım.”
Diyen Weed, bir adım geri çekildi.
“Henüz Kallamore Krallığında canlı ve sağlıklı olduğum zamanlarda her gün böyle savaşlara girerdim.”
Diyen Van Hawk bile bir adım geriledi.
Tek başına kalmak ve düşmanın dikkatini çekmek istemeyen Seo Yoon da onlara ayak uydurdu.
“KARURURU.”
Dişlerini göstererek düşmana hücum eden Torido’ysa herkesin gerilemiş olduğunu fark etmekte biraz gecikti. Tabii bir Vampir Lordu olarak saygınlığını korumak istiyorsa geri çekilmesi söz konusu dahi olamazdı. Hele de safkan vampir klanı yarasalar halinde etrafında uçuşurken bu kabul edilemez bir şeydi.
“Kan! Kan istiyorum!”
Diyerek öne atılan Torido, pelerinini savurarak Karaclopsların tepesine sıçradı.
“Vampir!”
“Vampiri de Embinyu Kilisesine kurban edelim. Her şey bu kıtayı tamamen yıkmak için!”
Diyen Embinyu Okçuları Torido’ya ok yağdırıyor, Şamanları lanetler okuyup büyüler yapıyordu.
“Bıçak Kasırgası!”
Torido onlara yeteneğiyle karşılık verdi. Kan kılıcının keskin kenarı etrafını harap ederek saldırı menziline giren Karaclopslara büyük bir darbe indirdi. Bu sırada Weed’in sağlığı dolmuş, canlılığı onarılmıştı.
“Hadi gidelim Van Hawk.”
Diyen Weed, mızrağını kaldırarak ileriye doğru koşmaya başladı. Karaclopslar onu ayakları altına almaya çalışıyor, Embinyu askerleriyse büyüler ve oklarla saldırıyordu. Weed, koca cüssesi yüzünden saldırılardan tamamen kaçınamıyordu. Ufak bir sıyrık bile sağlığına büyük zararlar veriyordu. Ama muazzam kuvvetiyle Karaclopsları tekmeleyip savurmaktan geri durmuyordu.
“Ka-ang!”
O koskoca Karaclopslar kükremeler eşliğinde devriliyordu!
Seo Yoon da var gücüyle Berserker yeteneklerini kullanıp savaşmaya başlamıştı. Canını dişine takarak savaştığında sınıfının özelliklerine bir dur demek çok zordu. O ana dek ısınmak zorlu olsa da artık koşullar Berserker yeteneklerinin etkinleştirilmesi için yeterliydi.
Savaş alanına atılan kız, inanılmaz bir güç sergileyerek Karaclops ve Embinyu askerlerini kitleler halinde gri ışıklara dönüştürüyordu.
Hayalet Atına binen Van Hawk, hareket kabiliyeti sayesinde askerlere boyun eğdiriyordu. Torido, safkan vampir klanıyla birlikte Karaclopsların üzerinde uçuyordu. Henüz sabah olmamıştı, dolayısıyla vampirler hala insanlara kıyasla ezici güçteydi.
Torido’nun tuzağına düşen Karaclops ve Embinyu Okçuları birbirleriyle savaşmaya başlıyordu.
“Sapkınca konuşanlar ölmeli.”
“Vampirler bizlere doğru yolu göstermeleri için Embinyu tarafından gönderildiler!”
Henüz çıkış yapmamış olan oyuncular okları ve büyüleriyle destek veriyor ve savaşçılar hep birlikte cesurca tehlikelere meydan okuyordu. Karaclopsların toynakları ve okçuların oklarına yenik düşseler de son ana dek mücadele ediyorlardı.
“Anne, televizyona çıktım bak!”
“Weed’in yanında çarpışırken öldüm diye tüm arkadaşlarıma hava atacağım.”
“Ah! O öğeyi alabilirdim be!”
Dört bir yanda büyüler patlıyor, oklar yağmur misali yağıyordu.
Weed ise Okçuları hedef almıyor, yalnızca Karaclopslara odaklanıyordu.
Koong! Koong! Koong!
O sırada bir Karaclops Weed’e doğru hücum ederek onu ayakları altına almaya çalıştı.
* Anlık Herkül Gücü kullanıldı. *
* Kuvvet arttı. *
“Aaaaaaah!”
Weed, Karaclopsu bacağından tuttuğu gibi kenara fırlattı. Karaclopsların yere düştüğü her seferde bolca Okçu ve Şaman da beraberinde can veriyordu.
Karaclopslar kuşatma veya savaşlarda askerlere karşı büyük bir rol oynuyordu. Ordunun moralini düşürmek gibi bir güçleri olduğu için pek çok durumda iş görüyorlardı. Bir Karaclops hücumunu başlattığı anda mücadele ruhu yavan olan oyuncuların bedenleri donakalıyor ve kaçmaya fırsat bulamadan ölümü tadıyorlardı!
Ama Weed, Seo Yoon, Van Hawk ve Torido, zamanında Kemik Ejderle bile çarpışmıştı. Onlardaki mücadele ruhunu yenmeye Karaclopsların gücü yetmezdi.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..