Yeraltı geçidinden kaçan oyuncular arasında Harma, Margo, Glen ve Lewis de vardı. Bunlar, Weed ve Mapan ile birlikte Bark Sıradağlarını geçen kişilerdi.
Dörtlü grup Weed ve Mapan’ı tuzağa düşürmeye çalışmış ama işler tersine dönünce can veren kendileri olmuştu! Aynı dörtlü daha sonra Rosenheim Krallığına geçmiş ve aktivitelerine devam etmiş, hatta gözü kara bir şekilde Geomchileri bile soymuştu.
Ica Loncasının bir parçası olan dörtlü, suçlu hayatı yaşıyor ve sürekli kötülük yapmanın yeni, yaratıcı yolları üzerine kafa patlatıyordu! Tam da Lonca Efendisi Darius önderliğindeki Ica Loncasına yaraşır insanlardı.
“Böyle bir Loncanın var olacağı hiç aklıma gelmezdi. Şöhretten başka hiçbir şeyi önemsemedikleri gibi bir de hiç umursamadan Lonca Savaşlarını başlattılar.”
Ica Loncası. Evet, onlar iyi tarım arazilerinin bahsini duyar duymaz orayı zorla ele geçirmek için lonca üyelerine ulaşır, başkalarının keşfettiği zindanlara çöker, her gün olan bir şeymiş gibi yüksek ücretler talep eder ve elde edilmesi zor öğelere el koyarlardı.
“Aradığımız lonca bu işte.”
Dörtlü grubun Ica Loncasının ana kuvvetlerine dönüşmesi çok sürmemişti. Fakat zaman geçtikçe loncanın gelişimi duraklamıştı. Göreceli büyüklükleri nedeniyle Ana Kıtadaki ünlü loncaları düşmanca ele geçirmeye çalışmak gibi iğrenç suçlar işlemiş ve kendilerini halk tarafından dışlanmış halde bulmuşlardı.
Güçsüzlerin yakalanmamalarına yetecek kadar suç işlemesi gerekirken Ica Loncası fazla ileri gitmişti. Lonca üyeleri gittikleri her yerde küfürlerle karşılanmaya başlayınca doğal olarak işe alımlarının da sonu gelmişti.
Böylece büyük loncalardan biri halini alma hayalleri gerçek olamadan dağılıp gitmişlerdi. Lonca Efendisi Darius ise onca insanın iliklerine dek işleyen nefreti sonucunda Rosenheim Krallığından Ana Kıtaya kaçmıştı.
Kötü şöhretli dörtlü de Ana Kıtaya yönelmek istemişti. Ama birikmiş öyle bir kin vardı ki sonunda gittikleri yer Brent Krallığı olmuştu.
Alabildiğince uzanan, engin Versailles Kıtasında suç işlemek için öyle çok fırsat vardı ki!
Şeytani yöntemlerle Brent Krallığında terör estirmişlerdi ve işlerin gerilmesi çok sürmemişti. Rosenheim Krallığının daha sakin olduğunu gören dörtlü de oraya dönmekte karar kılmıştı.
Embinyu Kilisesi istilası başladığı sıradaysa Serabourg Kalesinde en çok tüccarın olduğu köşeyi aramak ve bir fırsat kollamakla meşgullerdi.
“Ne yapacağız?”
“Bir gruba karışıp kaçmaya çalışabiliriz. Buradan canlı çıkabileceğimize eminim.”
Ancak kaçış gruplarına katılmaya çalıştıklarında hain dörtlü olarak tanınıp reddedilmişlerdi.
“Bu dünya ne merhametsiz.”
“Umarım bir daha hiç karşılaşmayız!”
Dörtlünün elleri boş kalmış, tek çareleri Embinyu Kilisesine karşı başlarının çaresine bakmak olmuştu.
Derken Savaş Tanrısı Weed Serabourg Kalesinde belirmiş ve tüm sığınmacıları kurtaracağı söylenmişti. Orta büyüklükteki loncalar Weed’in yanında yer almaya başlamıştı. Ve Serabourg Kalesi oyuncularına bir rehavet, bir mutluluk çökmüştü.
Tek bir kişi moralleri böylesine düzeltebilmişti.
“Of, dostum. Resmen sıçtık.”
“Savaş Tanrısı Weed ya!”
Weed’in ansızın belirişi Harma, Margo, Glen ve Lewis’i yıkmıştı. Zamanında onun inanılmaz ünlü olduğundan bihaberken gerçeği Rosenheim Krallığında geçirdikleri vakitte öğrenmişlerdi.
“Onunla oymacının teki diye dalga geçmiştik ama hiç değilse bizden iyi biri tarafından oyuna getirilmişiz.”
“Aman neyse. Güldük eğlendik işte.”
Hain dörtlü, geçmiş geçmişte kalmıştır kafasındaydı.
Ama Weed, o olayın ardından daha nice epik görevlere girişmişti! Şeref Listesi, forumlar, oyun kanalları derken her yere adını yazdırmıştı. Ve dörtlü de onun gibi maceralara katılma arzusundaydı.
“Çok kıskanıyorum ya.”
“Onun için imkansız diye bir şey yok. Savaş Tanrısı Weed Bulut Loncasını anında yok edebilirdi eminim...”
“Ünlü Lonca Efendileri bile işin içine Weed girdiğinde hiçbir şey yapmaya yeltenmiyor. Ondan zindan ücreti almayı gözleri yer miydi sizce?”
“Kim Weed’den ücret almaya kalkar ki zaten? Bir insan o mertebeye ulaşınca geri kalanların dönüp bir kendine bakması gerekir.”
Hain dörtlü Savaş Tanrısı Weed’i yerlere göklere koyamıyor, maceralarını övmelere doyamıyordu. Ve elbette ki tüm bunlar Savaş Tanrısı Weed’le Oymacı Weed’in aynı kişi olduğunu öğrenmelerinden sonra başlamıştı.
“Hala bizi hatırlıyor mudur sizce?”
“Yanından sıvışalım derim. Araya kaynarsak sıkıntı çıkmaz.”
Hain dörtlü böylece vatandaşların arasına kaynamış ve yeraltı geçidinden kaçmıştı. Dışarı çıktıkları andaysa onları büyük bir gürültüyle Karaclopslarla savaşan Buz Trolü karşılamıştı. Ölü Şövalye ve Vampir Lorduna liderlik eden Weed’in çizdiği manzara tarif edilemeyecek kadar efsaneviydi.
“Çok yaşa Savaş Tanrısı Weed!”
“Bizi kurtardığın için sana ilelebet minnettar olacağız.”
*****
Weed, kendisini pervasızca Karaclopsların arasına atmıştı. Aklını mantığını yitirmiş gibi bir hali vardı!
“Aaaaah!”
“Weed-nim, hayııııır!”
Oyuncular korkuyla haykırıyordu.
Devasa Karaclopsların savaş alanını inletişi başlarını döndürüyordu. O koca bacaklarının altında ezilme veya boynuzlarının hedefi olma düşüncesi bile tüylerinin ürpermesine, dehşete düşmelerine yetiyordu. Ancak onlar Weed’in çok geçmeden ezilip öleceğini düşünseler de Weed, Karaclops sürüsünün arasındaki boşlukları gayet iyi değerlendiriyordu.
“Yoldan çekilin!”
“Buz Trolü o tarafa gitti!”
Embinyu Okçuları ve Şamanlar, Karaclopsların arasındaki Weed’i hedef almakta zorlanınca ellerinden hiçbir şey gelmiyordu.
“Yolunu bulduk işte!”
Weed, bu dünyada ufak numaralarla rahat bir yaşam sürenlerdendi. Artık Geomchiler bile onun her mücadeleye hızla adapte olabileceğini ve fantastik savaş stratejileri geliştirebileceğini biliyordu.
“Sıkıysa yakalayın!”
Weed, koca cüssesine rağmen Karaclopsların arasında zekice ilerliyordu. O karınlarının altından geçerken Karaclopslar da boynuzlarını eğerek üzerine atılıyordu.
KUEEEEH!
Ancak hepsinin bir arada oluşu tüm güçlerini sergilemelerini engelliyordu. Bir de Weed’in geçtikçe yaydığı soğuk aura bacaklarına işledikçe hareketleri yavaşlıyordu.
Weed bu durumda bile yalnızca saldırılardan kaçmakla yetinmiyordu. Tecrübe uğruna ter döküp avlanmak için fırsat bu fırsattı!
‘Her tarafa canavarlar serpilmiş, benim de hem yeterince kuvvetim ve canlılığım hem de beni destekleyen bir sürü rahibim var.’
Bir parti olmasalar da sağlığı kritik seviyelere indiğinde üzerinde Şifalı El kullanmaya hazır 100ü aşkın rahip vardı.
“Hadi biraz eğlenelim o zaman!”
Weed’in elindeki mızrak kırılmak üzereymişçesine sallanıyordu. Heykel Yıkımı Buz Trolünün kuvvetini perçinleyince çelik mızrak, inanılmaz bir güçle savrulup bükülmeye başlamıştı.
* Kritik bir vuruş yaptınız! *
* Ezici Darbe! *
* Karaclops çöktü. *
* Kritik bir vuruş yaptınız! *
* Delici Mızrak! *
* Karaclops’un savunması hiçe sayıldı ve bacağı kesildi. *
“Hyaaa!”
Weed, Buz Trolünün hayvani kuvvetinden faydalanıyor ve Karaclops sürüsünün arasında acımasızca çarpışıyordu.
* Kritik bir vuruş yaptınız! *
* Anlık Herkül Gücü aktive edildi. *
* Ezici Darbe! *
* Karaclops savaşa devam edemez halde. *
O sırada Karaclopsların Weed tarafından yerden yere vurulduğunu gören patron canavar koşturmaya başladı. Diğer Karaclopslara kıyasla çok daha iri olan canavarın boyu 9 metreyi aşkındı ve boynuzu tehditkâr bir şekilde parıldıyordu. 420. seviyede bir erkek alfaydı! Attığı her adımda yer yerinden oynuyor, etkisi herkesçe hissediliyordu.
“Sadece daha büyük bir versiyon. Boyutları büyüdükçe kendileri miskinleşiyor zaten.”
Weed’in bir Buz Trolüne dönüşmüşken böyle söylemesi ikiyüzlülüktü. Öyle ya da böyle artık bir patron canavarla mücadele edecekti. Dövüşü uzatmanın hiçbir avantajı yoktu ve ne kadar riskli olursa olsun bir an önce galip gelmek zorundaydı.
Weed tepede durmuş, tam gaz yaklaşan alfa Karaclopsun yavaşlayacağı doğru anı bekliyordu.
‘Tam o anda kaçınsam yeter.’
Alfa erkek menzile girdiği andaysa Karaclops sürüsünün arasına koşturdu. Böylece türdeşlerini ayaklar altına almaya gönlü elvermeyen alfa, üst bedenini kaldırarak duraksadı.
İşte Weed’in beklediği an buydu!
* Kritik bir vuruş yaptınız! *
* Anlık Herkül Gücü aktive edildi. *
* Delici Mızrak! *
* Alfa Karaclops yaralandı. *
İsminden de anlaşılacağı üzere tek bir darbe bir patron canavarı alt etmeye yetmezdi.
Ancka Weed, alfanın etrafında döne döne saldırmaya devam ediyordu.
PU-UK!
PA PA PA PA!
* Kritik bir vuruş yaptınız! *
* Fazladan %29 hasar verildi. *
* Kritik bir vuruş yaptınız! *
* Fazladan %58 hasar verildi. *
* Kritik bir vuruş yaptınız! *
* Fazladan %93 hasar verildi. *
* Kritik bir vuruş yaptınız! *
* Fazladan %127 hasar verildi. *
Ardışık kritik vuruş saldırıları!
* Wyvern Şövalyesinin çelik mızrağı dayanıklılığı tükenerek parçalandı. *
Derken o ana dek direnmiş olan mızrak sonunda kırılarak paramparça oldu. Weed de parçaları hızla sırt çantasına atarak yerine iki yeni mızrak çıkarttı. Birini Wyvern Şövalyesiyle savaşırken kazanmıştı. Diğeriyse kadim cüce şehri Thor’daki veda partisinde kıdemli Exper’den aldığı bir hediye olan Ateş Mızrağıydı.
“Yiyeceğin dayağın tadını çıkar, piç kurusu!”
Yine de patron canavarın defansı sağlamdı. Birkaç darbe sonrası Wyvern Şövalyesinin mızrağının ucu kırıldı ve saldırı değeri düştü.
Weed de Ateş Mızrağını çekip alfa Karaclopsun yakınlarında havaya sıçradı. Mızrağı canavarın bedenine sapladı, üzerine binerek daha da derinlere girmesini sağladı ve bir sıçrama tahtası gibi kullanarak alfanın tepesine doğru yükseldi.
“Sona ulaştık!”
Alfa Karaclops en nihayetinde Weed’in saldırı bombardımanına yenik düşerek olduğu yerde can verdi. Sıra dışı yükseklikteki kuvveti, defansı, canlılığı ve çevikliğine rağmen Weed’in azmine denk değildi.
* Seviye atladınız. *
* Embinyu Kilisesinin Alfa Karaclopsunu ebedi istirahate kavuşturdunuz. *
* Bu büyük başarıyla şöhretiniz 285 arttı. *
* Karizma 1 arttı. *
* Kuvvet 2 arttı. *
* İnanç 2 arttı. *
Weed’in mesaj penceresine yeni bildirimler gelip duruyordu.
* Büyük Karaclops Boynuzu edindiniz. *
* Embinyu Sembolü edindiniz. *
O boynuzdan güzel bir yay ya da heykel yapılabilirdi.
KUUUUU!
Alfanın ölüşüyle Karaclops sürüsü geri çekilmeye başlamıştı. Embinyu Okçuları ve Şamanları onları savaşmaları için zorlasa da Karaclopslar artlarına dahi bakmadan çılgınca kaçışıyordu.
“Ohh, bu krizden zor kurtulduk valla.”
Diyerek arkasını dönen Weed, henüz mültecilerin yalnızca dörtte birinin kaçabilmiş olduğunu gördü. Tepeyi aşmak zorunda kaldıkları için hızları da iyice düşmüştü.
“Bu gidişle bu sığınmacıların Rosenheim güçlerinden uzak bir noktaya ulaşması bir iki gün sürecek.”
Belli bir mesafedeki Serabourg Kalesi yavaşça darmadağın oluyordu ve Embinyu Kilisesinin var güçleriyle peşlerine düşmesi yakındı. Bu yaşandığında sığınmacılara yardım etmek hatırı sayılır ölçüde zorlaşacaktı.
Selina’nın görevinin başarısı için kaç sığınmacının kurtarılması gerektiği muammaydı. Ama yalnızca bir kısmını kurtarıp gerisini kendi haline bırakma düşüncesi Weed’in ağzında kötü bir tat bırakıyordu. Alacaklılar ve tefecilerin eline düşmekle ilgili çok fazla kötü anısı vardı!
Van Hawk, Torido, Seo Yoon ve diğer oyuncular Weed’in etrafında toplanıyordu. Zamanında asker veya avcı olan Serabourg Kalesi vatandaşları da tek tek öne çıkıyordu.
“Weed-nim! Kaderimiz senin ellerinde. Bu uğurda can vermeye hazırız, yeter ki ailelerimizi güvende tut!”
“Bendeniz Şövalye Odgar! Kılıcımı elimden bırakalı çok oldu ama bir kez daha Morata Lorduna bağlılık yemini etmeye hazırım. Sizinle birlikte Embinyu Kilisesiyle çarpışacağım.”
* Hunter Jenkins ve 430 kişi daha mücadelenize katıldı. *
* Onlara Embinyu Kilisesiyle vereceğiniz mücadelede liderlik edebilirsiniz. *
* Emekli Şövalye Odgar, 7 kıdemli şövalye ve 894 eski asker bu mücadele için size bağlılık yemini etti. *
* Artık bağlılığı yüksek askerlere komuta edebilirsiniz. *
Weed’in halihazırda asılan yüzü daha da düşmüştü. Avcılar kendilerini savunmaktan başka işe yaramazdı. Birkaçının yayı olsa da çoğunun elleri boştu! Eski şövalye ve askerler bile resmen zırhsız, kılıçsız ve kalkansızdı. Üzerlerinde yalnızca temel çiftçilik ekipmanları ve mutfak bıçakları vardı.
“Bu şansla ne bekliyordum ki?”
“Buyurun?”
“Yok bir şey.”
Serabourg Kalesinin seçkin birliklerinin tam bir ayaktakımı oluşuna ne demeliydi…
‘Embinyu Kilisesine karşı hiç yardımları dokunmaz.’
Weed özenle durumu gözden geçiriyordu.
“Bu gidişle çok fazla kişi sağ çıkmayacak. İlk öldürülenler de canlılıkları tükenen çocuklar ve yaşlılar olacaktır.”
Weed ve Seo Yoon’un koruyabileceklerinin bir sınırı vardı. Ayrıca Embinyu Süvarileri ve iblisleri tam bir katliam yaratacaktı.
“Farklı bir şeyler düşünmeliyim. Embinyu Kilisesinin dikkatini başka bir noktaya çekecek büyük bir şeye ihtiyacım var.”
Kral ve kraliyet ailesi yeraltı geçidinden çıkmış, Şövalye ve Büyücüler eşliğinde farklı bir noktaya kaçıyordu. Onlar çoktan peşlerindeki Embinyu güçlerini atlatmış ve arayı açmıştı. Yani pek yakında Embinyu Kilisesi sığınmacılara odaklanacaktı.
Ve Weed’in bir şekilde Embinyu Kilisesini onların peşinden ayırması gerekiyordu…
“Bana bir yem lazım. Embinyu güçlerine geri kalan her şeyi unutturacak bir yem. Olabildiğince çok zaman kazandıracak güçte bir yem. Hmm… Böyle bir yemi nereden bulabilirim acaba?”
Weed, Embinyu Kilisesiyle arasındaki hastalıklı ilişkiyi düşünüyordu. Kuzey Kıtasındaki planlarını suya düşürmekle kalmamış, dünyayı 11. tarikatlarının lideri Feylord’tan da kurtarmıştı. Yani Embinyu Kilisesi intikam için bıçakları bilemiş olmalıydı.
“Yem olarak Embinyu ordusunun karşısına dikilsem buna ilahi bir müdahale gözüyle bakarlar mı ki?”
Embinyu Kilisesinin Weed’in peşine düşeceği kesindi. Evet, Serabourg Kalesini yakıp kül eden o koca ordu, tarikatçılar, iblisler, Embinyu’nun Karanlık Büyücü ve Şamanları, hepsi de Weed’in peşinde olurdu.
“Böyle bir fikir üreteceği hiç aklıma gelmezdi…”
“Eh, Weed-nim’den de bu beklenirdi.”
“Weed-nim bizi kurtarmak için yem olarak kendisini feda edecek!”
“Uvaaaaaa!”
Weed’in kendi kendine mırıldandıkları kazara oyuncuların kulaklarına ulaşmıştı ve kulaktan kulağa tüm sığınmacılara yayılarak moralleri yükseltmeye başlıyordu.
* Serabourg Kalesi sığınmacıları için bir umut doğdu. *
* Moral %89 arttı. *
Sığınmacılar yenilenmiş bir güçle tepeleri daha bir hızlı aşıyordu.
“Lütfen acele et dedeciğim.”
“Elbette, kıymetli çocuğum. Weed-nim’in uğruna kendini harcadığı bu kıymetli canı ziyan edemem. Hızlanalım hadi!”
Artık kesinleşmişti. Weed, Embinyu Kilisesini ayartacak yem olacaktı!
"....."
Bu noktada vazgeçmek moralleri dibe vurdurur, kaçışlarını daha da zorlaştırırdı. Weed, umutla ışıldayan onca gözün ağırlığını üzerinde hissedebiliyordu.
Genç oyuncuların ve çaylakların ölseler de kaybedecekleri pek fazla şeyleri yoktu. Weed’in fındık fıstık sattığı seyirciler gibi davranıyor ve geride kalıp izlemeye niyetli görünüyorlardı.
“Çok heyecanlı olacak!”
“Weed-nim’in ne kadar iyi savaştığını oldum olası merak etmişimdir.”
“Aynen, ne kastettiğini anlıyorum. Tarikatçılar ve Karaclopslarla yaşadıkları Weed-nim için ısınmadan ibaretti.”
Abartılı, sahte söylentilerin yan etkisi de buydu işte! Oyuncular Weed’ten çok büyük şeyler bekliyordu.
‘Ehh, bu görevin başarılı olması için bir yem lazımdı zaten.’
Düşününce Weed’ten daha iyi bir yem olamayacağını kendisi de biliyordu. Hayatta kalma becerisine ve gelişmiş savaş duyularına sahipti. Fakat kendisini feda etmek, savunduğu her şeye aykırıydı.
‘Kendine gel. Bu kadar sarsılırsam hayatta zengin olamam. Başarılı olmak istiyorsam bu tarz düşüncelerden kurtulmam gerekiyor.’
Weed, gözlerini alev alev yanan Serabourg Kalesine dikti.
“Embinyu güçlerine attığı şu küçümseyici, buz gibi bakışlara bakın. Cidden yapacak galiba!”
Weed, kafasını sağa sola salladı.
“Bak şimdi de boynunu esnetiyor. Hemen savaşmaya mı koşacak ki?”
Weed, elindeki Ateş Mızrağına dokundu. Alfa Karaclopsla verdiği mücadele yüzünden dayanıklılığı büyük ölçüde azalmıştı.
“İşe koyulmadan önce mızrağını onaracak sanırım!”
Bu saatten sonra mazerete yer yoktu. Yan çizecek olursa elle tutulur bir hayal kırıklığıyla ve hakaretlerle karşılaşacaktı. Tabii ki insanların hakkında ne düşündüğünü göz ardı da edebilirdi.
‘Lanet okunanlar daha uzun yaşar derler aslında… Tüm eleştirileri kabul etsem ne olur ki...’
Aynen öyle. Bu kadar basitti.
Ama görevi başarıyla tamamlamak istiyorsa öne çıkmak ve sığınmacıları kurtarmak zorundaydı. Embinyu güçlerinin sığınmacıların peşine düşmesi an meselesiydi. Ve Weed’in kimliği açığa çıktığı anda Embinyu Kilisesiyle yüzleşmesi kaçınılmaz hale gelecekti, bu uğurda varlarını yoklarını ortaya koyacaklardı. Yani hangi yolu seçerse seçsin sonuç değişmeyecekti.
“Bu uğurda canımı vereceğim.”
“Savaş alanında şanlı bir şekilde can verebilmek bir onurdur.”
Avcılar ve şövalyelerin sesleri yükseliyordu.
Ancak Weed, kafasını salladı.
“Benimle birlikte savaşmak zorunda değilsiniz. Güvenli topraklara kaçın.”
“Bunu yapamayız! Bunu güçsüz olduğumuz için söylemiyorsanız bırakın da şerefimizle ölelim.”
“Şu an için en önemli şey ailelerinizi koruyabilmeniz. Onların yanına dönün ve birlikte mutlu ömürler sürün.”
* Avcıları ve askerleri komuta etmekten vaz mı geçiyorsunuz? *
“Ben, bu mücadeleye başlı başına yeterim.”
- Avcılar ve askerler yeniden sığınmacılara katıldı.
- Şeref istatistiği yaratıldı.
- Şeref: Bir asil olarak doğru şeyler yapmak bu istatistiği arttıracaktır.
- Şerefin vatandaşların sadakati ve diplomasi üzerinde büyük bir etkisi vardır. Ayrıca ücretsiz askerleri safınıza katma çabalarınıza çok yardımı dokunacaktır.
- Şeref istatistiği 2 arttı.
Weed tek başına savaşma kararı almıştı. Ama Seo Yoon, Van Hawk ve Torido da onunla yamaçtan alçalmaktaydı.
“Vatandaşları korumak bir şövalyenin kati görevidir.”
“Dilediğimce kan içeceğim.”
"......"
*****
Embinyu Kilisesi Serabourg Kalesini yakıp yağmalıyordu.
“Her şeyi alın! Bu hazineler Embinyu Tanrısına sunulacak.”
“Embinyu’yu terk eden Rosenheim Krallığı son bulacak.”
Embinyu Kilisesinin Kara Rahipleri iblisleriyle bir olmuş, küle dönmeden önce Serabourg Kalesinde ne var ne yoksa topluyordu. İblisler yüzünden tarihi Rosenheim Krallığı sarayı yeryüzünden siliniyordu.
Bu iş tamamlanınca da dört bir yana dağılacak ve kaçan grupların, sığınmacıların peşine düşeceklerdi.
Derken bir bağırış işitildi!
“Bendeniz, Weed, karşınızdayım. Embinyu Kilisesi, varınızla yoğunuzla geçin karşıma!”
9. tarikatın lideri olan Belloni, sarayın özel ofisini yağmalamakla meşguldü. Sesi duyduğundaysa cayır cayır yanan sarayın üst katlarındaki pencereden dışarıya göz attı.
Weed, Seo Yoon, Van Hawk ve Torido, yıkık duvarların ötesinde dikiliyordu. Evet, Weed korkusuzca Serabourg Kalesi sınırlarına dönmüştü! Pek uzak da sayılmazdı, Embinyu güçlerinin tam kalbindeydi.
“Embinyu Kilisesi için en öncelikli hedef Weed! Embinyu hizmetkarları, öldürün şu insanı!”
*****
Kristal küreden bakışlarını ayıramayan Morata sanatçılarının gözleri ışıl ışıldı.
“Ah, bu harika.”
“İzlerken bile ellerim sırılsıklam oldu.”
“Ben de biramı içmeyi unutmuşum!”
Weed’in Serabourg Kalesi sığınmacılarına liderlik etmeye başlayışıyla bir heyecan dalgası da başlamıştı. Her zamanki gibi Weed’in maceraları insanları cezbediyordu. Zaten bir Oymacı olmasına rağmen sanatçılar için en gözde figürlerden biri olmasını da buna borçluydu.
‘Bu sahneyi bir heykelle tasvir edebilsem...’
‘Bunu çizsem ne harika olur ama. Uğruna ölünecek bir kompozisyon.’
Yaşananlar, Ressamlar ve Oymacılar için büyük bir ilham kaynağıydı. Oymacı Loncası çoktan Weed’in devasa bir heykelini dikme planlarına başlamıştı. Bu işin altından kalkabilirlerse şöhrete doyarlardı. Heykelleri şehrin yeni cazibe merkezi olabilirdi!
Ayrıca tek bir savaştan ressamların tuvale dökebileceği sayısız manzara çıkardı.
“Zindanda çarpıştığı sahne havalıydı bence.”
“Bir Buz Trolü olarak sığınmacılarla yaptığı konuşma da fena değildi.”
“Peki ya donmuş Wyvern’in sırtında, havada dövüştüğü kısma ne demeli?”
“Ehh, harikaydı tabii. Ama birazdan daha iyileri de gelecektir.”
“Aynen! Embinyu ordusunun karşısına dikildi. Keşke ben de orada olabilseydim be...”
Ressamlar anında çizmek istedikleri konseptleri planlamaya koyulmuştu. Weed’i konu alacak onca resmi düşününce açılacak serginin planlamaları bile başlayabilirdi.
İçten içe ufak bir sızı da duyuyorlardı. Kalpleri onun yerinde kendileri varmışçasına çarpıyordu, o heyecanı hissedebiliyorlardı adeta!
Tabii kristal küreye odaklanan başka sınıflar da vardı!
Yani Ozanlar ve Dansözler!
“Dikkatlice gözlem yapın. Bu bizim bir sonraki oyunumuz olacak.”
“Başlık ne olsun?”
“Weed’in Embinyu Kilisesine direnişi?”
“Yo, olmaz. ‘Kıtanın Azizi Weed’ kulağa daha hoş geliyor.”
Morata’daki Dansöz ve Ozanlar Weed’in macerasına dair büyük bir gösteriye hazırlanıyordu. Weed nereye giderse gitsin heyecan verici olaylara karıştığı için ana temaları o olduğu sürece fikirlerinin asla sonu gelmiyordu.
Morata vatandaşları da kristal küreyi izliyordu.
“Bizim lordumuz gibisi yok cidden.”
“Umarım sağ salim döner. Embinyu Kilisesi tarafından öldürülmemeli.”
* Morata vatandaşlarının morali yükseldi. *
* Morata vatandaşlarının lordlarına olan bağlılıkları maksimuma ulaştı. *
#Bu serinin hem heyecanlı hem komik ilerleyişini ve Weed'in hem bu kadar tahmin edilebilir hem de sürprizlerle dolu oluşunu çok özlemişim ya. Gerçekten bambaşka bir seri, iyi ki kavuşmuşuz. Bir sonraki bölümde tekrar görüşmek üzere :)
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..