Baran köyüne artan sayılarla göçmenler geliyordu.
“Her türden heykeller! Satılık yiyecek! Düşük dayanıklılığı olan zırhlar ve silahlar ucuza tamir edilir.”
“Heykel, bu ne kadar?”
“Her parça 20 gümüş! Pahalı mı? Ancak güzel olduğu kadar pahalı: sanat orijinal olmazsa kime yarar ki.”
Weed’i onaylayan ilgili kadınların sayısı patlamıştı!
Teker teker yapılmış heykelcikler, canlı gibi görünüyorlardı.
Büyük taş heykelleri satmak kolay değildi. Popülerlik yolunda küçüklük caziplik demekti.
Aynı zamanda isteğe göre de iş yapıyordu. Bazıları küçük tatlı çiftlerdi, kadın oyuncuların inanılmaz hoşuna gidiyordu.
Weed heykelcikleri satarkan aynı zamanda yemek de pişiriyordu. Yahninin ve kızartmaların kokusuyla etkilenen insanlar tezgahın önünde toplanıyordu. Heykelcik almaya gelen insanlar da seyyar mutfaktan gelen kokularla ilgileniyordu.
“Ne pişiriyorsun?”
“Bu bir zehir.”
“Eek, zehir? Bir zehir mi üretmeye çalışıyorsun? Çıkan bu harika koku…”
“Evet, bundan bir kere yersen iki kere ölürsün çünkü o kadar lezzetli, bu zehirli bir ilaç! Tadına bakın. Bir lokması bile başınızı döndürecek!”
Weed’in eli bir kaşık doldurarak uzatıp, karşısındaki oyuncuya yahninin tadına bakma şansı verdi.
Her şeyden önce kokusu… Bu mükemmel tat, yenilebilir dağ otlarının kaynayan suda pişirilmesiyle oluşuyordu, vücut için faydalıydı. Ağzınıza girdiği anda tadı sanki patlıyordu. Yahniyi tatmasıyla beraber kadın oyuncunun gözleri kocaman oldu.
// Türlü de denebilir, etsiz soğansız yahni mi olurmuş…
“Vauuv, çok lezzetli! Erkek kardeş, biraz alabilir miyim?”
“Evet! Bunu daha sık yemek isteriz…. bayım, fiyatı ne kadar?”
“Türlü, 15 gümüş.”
“Bir tabak yemek için çok çok pahalı değil mi?”
Erkek oyuncunun yüzü ekşidi. 15 gümüş cidden fahiş bir fiyattı! Fiyat konusunda Weed asla indirim yapmazdı. Para konusunda taviz vermesinin hiçbir yolu yoktu.
“Benim yemek yapmamın sebebi daha çok insanın lezzetli yemekler yemesini sağlamak. Yol her zaman değişir ama bu her zaman iyi hissettiriyor. Şimdiyse pişirmek çok pahalı görünüyor ve herkesten şikayetler duyuyorum”
“Tabii ki öyle!”
“Ben de yemeklerimi ucuza satmayı isterim ama kullandığım materyaller neredeyse 14 gümüş tutuyor. Bir şey daha var: Aşçılık yeteneğinin bedeli. Tüm bunları yaparken harcadığım emeklerle karşılaştırıldığında, neredeyse bedavaya çalışıyorum. Sniffle. Lezzetli yemekler yapmak için gerekenler beni ucuz malzemeler kullanarak bu yahni ya da diğerleri gibi ucuz yemekler yapma hayalimden dışarı itiyor. Her şeye rağmen bu çok üzücü. Sniffle!*”
//Ağlama efekti
Weed tiksindirici bir şekilde ağlıyordu, bu bir numaraydı. Halbuki bıçaklansa ve kanlar içinde kalsa bile bir damla gözyaşı akıtmazdı. Bu bir yatırımdı. Hem de maliyetsiz bir yatırım.!
“Erkek kardeş!”
Yatırım karşılığını veriyordu, kadın kullanıcılar da ağlamaya başlamıştı.
“Sadece onun yemeğinden alacağız! Hadi ama! Bu kadar lezzetli bir şey pişirmek, her şeyden öte annem pişirmenin kalpten geldiğini söylerdi. Güzel yemekler pişirmek çok zamna alır, ne kadar uğraştığını görmüyor musun?”
“Evet, Anlıyorum. Bunun için özür dilerim Şef, daha fazla pişir ve sat.”
Çift 20 gümüş bırakarak ayrıldı. İkisi de para üstünü istememişlerdi. Weed’in ifadesi bir gülümsemeyle değişti.
“Nerede lezzetli bir yemekle karşılaşacağını asla bilemezsin. Bir kez daha, para kazanıldı.”
Weed büyük miktarda heykelcik ve yemek satmıştı.
Gerçeği söylemeye hiç gerek yoktu, tüm malzemelerin toplamı 1 gümüş bile etmiyordu.
Sattıklarının çoğu vahşi doğadan toplanan malzemelerden yapıldığı için masrafları çok düşüktü. Kalan malzemeler de ayrıca ucuzdu. Şehirlerin aksine dağ köylerinde yiyecekle ilgili fiyatlar düşük oluyordu.
‘Onlar beni şehirden yemek malzemeleri almaktan kurtarıyor. Burası çeşitli ve kazançlı yemek tarifleri konusundan da zengin.’
“Hey! Bir kase lütfen.”
“Bize biraz yosun* yuvarlaması.”
“Daha fazla almak için geldim, hehe.”
// Seaweed=Yosun içinde Weed var
Müşterilerin bir sonu yoktu. Orta Düzey Oymacılığın ve Aşçılığın getirdiği popülerlik absürt bir düzeydeydi. Artık fıkralara konu olduğundan, iş yaparken yalan söylemesine gerek kalmamıştı, ama Weed onu tanıdığını düşünenlere karşı yalan söylemek zorundaydı.
Müşterilerine kusursuz bir hizmet vermek onu da mutlu ediyordu. Ama arada can sıkıcı kişiler çıkmıyor da değildi.
“Bu adam televizyondakinin aynısı.”
İki kadın yaklaştı, Weed’in yüzünü her açıdan görmeye çalışıyorlardı ve orada dikildiler.
“Sen Prenses’in Şövalyesisin değil mi?”
Lise oyunlarına bir yetişkin olarak katılıp ödülü kazandığı zaman bir lakap kazanmıştı! Bu da internet sayesinde hızla yayılmıştı.
Bu yüzden, onun yüzüne aşina olan çok sayıda insan vardı. Bazı insanlar çok popüler olmaktan hoşlanabilir ama bu durum Weed için farklıydı. Tüm bu nickler/lakaplar arasında Prenses’in Şövalyesi eşsizdi.
“Bu, şey, görüyorsun, kafasının şekli yanlış.”
Weed dikkatlerinden sakınmak için gözlerini kaçırdı. Her neyse, Weed’in yemekleri lezzetleri dışında can ve manada gözle görülür bir artış sağlayarak sayısız oyuncunun yemeklerini denemek için gelmesini sağlıyordu. Avlanmaya giden partiler dahi ona yemek yemeye geliyordu.
//Arkadaşlar 3. ciltle beraber ingilizce çevirmen değişmiş ki onun ağzına sıçıyım. Cümleleri toparlayamamış adam. Bazen 5 dakka aynı cümleye bön bön bakıyorum Lessie bişey anlatacak diye. Lise hocama ben yazdım diye verseydim zamanında B- verirdi.
“15 Gümüş, av için yapılmış güçlendirici yemeğim ise 30 gümüş. Teşekkürler. İyi avlar!”
Altarnetif olarak, tamir ettiği eşyalar dayanıklılık kaybına uğruyorsa bedava bir heykelcik kazanıyorlardı. Pahalı yemekler yiyenlerin ise tamir işleri bedavaya yapılıyordu. Bu yüzden fiyatlar problem olmuyordu.
Yemekler için 30 gümüş ödemiş birisini varsayalım, bu oyuncu kasabanın etrafında avlanırsa bu parayı çok rahat çıkartabilirdi. Bu yemeğin can ve mananın maksimum değerini arttırması avlanmaya başlamak için çok çok değerliydi.
Tabii ki çok pahalı yemekler de vardı. Özel Avian kabilelerinin yumurtalarıyla ve cennet meyvesiyle yapılan yemekler. İkisini ayrı ayrı yemek de sizi ölüme götürürdü ama beraber pişirmek yemeğe tatlı bir lezzet veriyordu. Cennet meyvesi 15 gümüş tutuyordu, özel Avian kabilelerinin yumurtalarıysa okkalı bir 95 gümüş. Bununla birlikte bu yemekleri yapmak sadece pahalı değildi, aynı zamanda çok da karmaşıktı.
Houdini böylesi bir denklemi kuramazdı; bileşenlerin aşırı taraflarını arındırmak ve etkisini ikiye katlamak, bunun için bir yemek olarak bir araya getirilmeleri gerekiyordu. Ekonomik miktarlarda Jinsengli ve hurmalı tavuk çorbasını yaparken çeşitli şifalı otları kullanıp bunların tadı mahvetmemesini sağlamak ve aynı zamanda bileşenlerin özel karakterlerini de tamamen korumak gerekiyordu.
Bunlar bir Aşçı olmanın zorlukları ve zahmetleriydi.
//Bi de bunu çeviren var onu da unutmayın.
Nitekim, deneme yanılmalar sonucunda Weed özel Avian kabilelerinin yumurtalarını cennet meyvesiyle birleştirerek yeni bir yemek yaratmayı başarmıştı.
Yumurtaları cennet meyvesiyle kombine kullanmak Kuvveti, Zihin Gücünü ve Şansı etkiliyordu, sadece bununla da kalmıyor, bu yiyecek maksimum canı da bayağı bir arttırıyordu.
Mapan Weed’e katıldığı zaman bu kasabayla alakalı birçok beklentisi vardı.
“Bundan sonra bitkin bir Tüccar olarak yaşamayacağım! Önümde güzel bir hayat yatıyor.”
Birileri bir Tüccarın hayatının zor olduğunu söyleyebilirdi. Mapan zihnine bir sünger çekmişti, tüm çektikleri geride kalmıştı.
“Whew, ne kadar da sert zamanlardı.”
İlk Tüccar olmayı seçtiği zamanlarda, umutlar doluydu ve hayallerini omuzlarında taşıyordu.
Bir Tüccar olarak, Mapan şunlardan cidden hoşlanıyordu:
Para!
Güç ve Para!
Şöhret ve Para!
Eninde sonunda para yoluyla dünyaya hükmedecekti.
Ekonominin kendisindense ekonomi ve kapitalizmin felsefesinde uzmanlaşmıştı, başarımların teker teker kazanılabileceğine dair kesin bir inancı vardı.
//Adamımsın Mapan
Versailles tüm paranın döndüğü kıta haline gelmişti ve o da kayda değer bir itibar elde etmek ve bir ticaret ağı kurmak istiyordu. Krallığın içindeki paranın aristokratların elinde toplandığı söyleniyordu. Sözün kısası, Mapan büyük lokmayı istediği için tüccar olmuştu.
Ama istediği yolda her şey iyi gitmemişti!
Başlangıçta bir tüccarın yolu zorluydu. İlk 4 hafta başlangıç şehrinden çıkamıyordu, yapabileceği tek şey ayak işlerine koşturmaktı. Otellerde, silah dükkanlarında, dövizcilerde… sıkı çalışsa bile eline sadece cep harçlığı olabilecek bir para kalmıştı. Tüccar olma görevini aldığındaysa Mapan zıplamış, koşmuş ve yuvarlanmıştı!
T’tiring!
Yaptığın ilerlemeyle Tüccarlık sınıfına kabul testine eriştin: Paraya aç olmayan hiçbir tüccar yoktur: Acilen 300 parça Tavşan Derisine ihtiyacım var. Hepsi için sana 1 altın sikke vereceğim, onları getirecek misin? Bu senin Rosenheim Krallığının tüccarlarından biri olman için resmi görevin. Her neyse, bu işi en kısa sürede bitir. Onları getirmek için 3 günün var. Takas dükkanının sahibinin Tavşan Derisine ihtiyacı var. · Takas dükkanının sahibinin yüksek miktarda tavşan derisine ihtiyacı var. Buna Olabildiğince hızlı ihtiyaç duyuyor, ne kadar erken getirirsen ödülün o kadar iyi olacaktır. Zorluk: E Ödül: ‘Tüccarlık Sınıfı’ Görev limiti: Üç gün Başarısız olursan sınıfın ustalarının sana karşı olan güvenleri sarsılacak ve 1 ay boyunca tekrar deneyemeyeceksin. |
“Hülööööööğ, kazanılacak paracıklar varrr!”
Mapan görevi kabul ederken mutlulukla dans ediyordu.
“Bir altınlık bir ödül ve benim tüccarlık kariyerime başlamam. Bununla çok fazla para kazanacağım.”
//İngilizce çevirmeni sevmedim demiş miydim. Metinin kalitesizliğini hissediyordunuzdur heralde.
//Allah ömerin belasını versin defne de sinanla mutlu olsun inşallah amin!
Kalenin önündeki tavşanlar genel başlangıç yaratıklarıydı, tamamen noob olanlar için yapılmışlardı. Bakkal dükkanlarında bir tavşan derisi 10 bakır ediyordu yani toplam alma ücreti 3000 bakır ediyordu. Böylece 30 gümüşün yeterli olduğunu hesapladı.
Tabii ki diğer tarafın da biraz kazanca ihtiyacı vardı. Şimdi sıra iki tarafı da tatmin edecek bir fiyat bulmaya gelmişti.
“Tavşan derisi ALIYORUM! Tanesine 11 bakır vereceğim!”
Mapan kalenin önünde gürültüyle bağırdı. Yüksek sayıda oyuncunun bu kâr için tavşan avlamaya koşacağını umuyordu. Yakındaki başka bir tüccar daha da yüksek bir sesle bağırdı.
“Tavşan derilerine 30 bakır!”
Yakındaki bazı insanların daha da yüksek sesleri duyuldu.
“50 bakıra Tavşan Derisi alıyorum. Sınırsız miktarda!”
“Lanet! Neler oluyor….”
Tavşan Derisinin değeri sadece 10 bakır olmalıydı, kesinlikle böylesi yüksek fiyatlara satılmamalıydı.
“Neler oluyor?”
Mapan şaşkınlıkla sordu, ama cevap onu umutsuzluğa sürükledi.
“Bilmiyor musun? Tüccarlık mesleğine ulaşmak için sadece 1 ya da 2 kişi tavşan derisi toplamıyor ve sadece bunun için de değil, dikiş yapmak için de tavşan derilerini toplayanlar var. İnsanlar tavşan roketine bu kadar ihtiyaç olduğunu anlayınca fiyatlar uçuşa geçti.”
Mapan gözyaşları içinde kalmıştı.
Bu fiyatlar onun tüccarlığa başlamasını mahvediyordu.
Tüccarlık meslek testinin üç günlük süre limiti vardı. Alabileceği kadar tavşan derisi alabilmek için tüm parasını harcadıktan sonra Mapan sahneye atladı ve avlandı, 3 günün sonunda 300 tavşan derisini zoru zoruna bir araya getirebilmişti.
Böylece beşparasız kalmıştı.
“Teşekkürler, artık bir tüccarsın!”
Takas dükkanının sahibi iyi bir iş başardın mahiyetinde onun omuzlarını sıvazladı*, biraz yaptıktan sonraysa Mapan’ın omuzları düştü. Tüm bunlar sadece başlangıç içindi.
Bir Tüccarın yolu kesinlikle zor olanlardan biriydi.
//İlk okuduğumda tecavüz mü var dediydim.
Yetenek seviyesini arttırabilmek için oyunculardan pahalıya eşyalar almak zorundaydı. Güçsüz olduğundan savaşmaktan kaçınıyordu ama kurumuş kan ve gözyaşı savaşının ganimetlerini satın alabilmek için savaşanlarla beraber yürüyordu. Bu ücra köye seyahati sırasında Mapan yolun sonunda kendisini üzüntülerin beklemediğini umut ediyordu.
Tezgahının arkasında birilerinin gelip ona ganimetlerini satmasını beklemek çok zor değildi ama insanlar geliyoe ve mallarına mantıksız ücretler istiyorlardı.
“Tüm bu çektiklerim son buldu!”
Mapan Weed ile ortaklığını pekiştirdikten sonra tüm gerginliği ve korkuları yok olmuştu. Son zamanlarda sadece Weed’e güveniyordu.
‘Onu her yere takip edeceğim. Güvenim ilk günkü gibi tekrar doğdu!’
Mapan kesinkes kararlıydı.
Harika bir savaşçı! Maceracı! Savaşın ustası!
//Tam aşık ergen kız gibisin. İbret alın gençler.
Bunları bilen Mapan çook rahattı. Bu hislerini kasabaya varana kadar da korudu.
‘Bunları nasıl yapabilir?’
Mapan çığlık atmak istiyordu.
Gözlerini ovuşturdu ve tekrar baktı, Weed yemek yapıyor ve hemen yanında heykelcikler satıyordu. İşleri daha da kötü yapansa tamire de başlamıştı!!
“Euheuheuk!”
Weed yemek yapıyor ve birisi gizlice ağlıyordu. Ağlayan kişi Mapan'dı.
Büyük bir savaşçı olarak bildiği Weed, yemek ve heykelcik satıyordu.
‘Bunlar en kötü türden meslekler değil mi?’
Bu onun çözemeyeceği türden bir işti ama tahmin edebilirdi. Bilmek zorundaydı ama Mapan tereddütlüydü. Cevabı bilmekten korkuyordu, sormaya cesareti yoktu.
“Weed, s…sen bakire misin? ”
“Ben mi? Maalesef 13 yaşında bisikletten düşerken takla attım ve… :)”
:):):):):):):):):):):):):):):):):):):):):):):):):):):):):):):):):):):):):)
“Weed senin mesleğin nedir?”
“Benim mi? Gördüğün gibi benim mesleğim Oymacılık.”
Kafasının arkasına küt bir nesneyle vurmuşlar gibi olan Mapan hasta gibi hissediyordu.
“Eğer sanatçılar ve oymacılar bu kadar popülerse, ben de hayatıma temizlikçi olarak devam edeceğim!”
Mapan’ı melankoli sardı, titreyen eliyle kaynayan kazanı işaret etti.
“Şey, peki aşçılık olayı ne o zaman?”
“Bu bir hobi.”
“Bunları tamir ediyorsun….”
“Oymacılık yeteneğini öğrenmek zordur. Silah ve zırh dövmek için Demircilik öğrenmeliyim, onun içinse Tamircilik yeteneğimin Orta Düzeye çıkması lazım.”
Weed ile ortak olduğundan beri Mapan'ın feleği kutsanmış gibiydi, cesareti kırılamamıştı.
‘Şey, evet. Yani o acınası biri değil ama bu meslek ne iş yapar ki?’
Kafasında, Weed diye çağırılan karakter kesinlikle bulunduğu durumla uyuşmayan birisiydi(LMAO, googlelayın)
“Sana benzeyen karakterlerle ne kadar sıklıkta karşılaşıyorsun?”
Mapan Weed’in acıklı vaatlerini çok yanlış anlıyordu.
O basit eğitim salonunda korkuluğu dövmüştü, o eğitmenin yemeğinden yemişti ve ancak çok yavaş güçlenmişti.
Tek bir yeteneğini güçlendirme yolunda, göze hoş gelen heykeller yapmıştı. Aynı zamanda katıldığı cezalandırıcı güçteyken NPC askerler için aşçılık yapmıştı.
On binlerce tabak ve kase yemek pişirmiş, binlerce heykelcik yapmıştı. Weed küçücük bir çocukken çok kötü durumlara alışmıştı, gelişmek için sadece kendi yeteneklerine güvenmişti.
İşte Mapan Weed’in hikayesinin adım adım bu noktaya çıkışını dinleyerek öğrendi.
‘Bu adam benden daha büyük bir ticari kafaya sahip’ diye düşündü.
Konfüçyus şöyle demişti: “Üç kişi yürüdüğünde, benim öğretmenim onların arasına bağlanmıştır. Korkuyorum, ondan öğrenmek zorundayım.“
Mapan Weed ile ortak olma kararına pişman olmamıştı. Weedin yanında ganimet satın almaya başlamış ve orada kendi tezgahını açmıştı.
Her halükarda, miktar kanundu.
Weed’in yemek ve heykelcik satışını izlerken, Mapan yeni tür bir tüccarın doğuşunu görmüştü.
“Ne kadar utanmaz bir yalancı….!”
Arada sırada bazıları duruma ayıkıyordu.
“Ben sarhoş değilim, Senin iğrenç malzemeler kullanarak kâr ettiğini görebiliyorum!”
Bazen insanlar sinirleniyordu.
“Seni lanet dolandırıcı, tam bir düzenbaz olmalısın değil mi?”
Weed alıcıların çirkin davranışlarıyla nazikçe ilgileniyordu, zeki ve zarifti. Mapan Weed’in sadece çok az sözle onların fikirlerini değiştirdiğini gördü, yemek için 10 gümüş sikke ve heykelcik için 15 gümüş sikke bırakıyorlardı. İki gün sonraysa Weed heykellerini paketledi ve nazikçe çantasına yerleştirdi.
“Hepsi bu kadar olmalı.”
Heykelcikler Lavias’a yaptığı seyahat sırasında oyulmuşlardı. Sadece yarısı satılmıştı. Zaten bir heykelciğiniz varsa ikinci bir tanesini alma ihtiyacı duymazdınız, bu bir oymacının kötü talihi olsa gerekti. Bir koleksiyoncuyla rastlaşmadığınız sürece, insanlar hatıra olarak sadece 1 tane alıyorlardı.
Heykelciklerin masrafı 10 gümüşten düşük olsaydı bile, fiyatlar daha yüksek olabilirdi-30 gümüş civarı. Yani 10 heykelcik satmak size 3 altın kazandırırdı.
//Bu paragraf tamamen tahminlerden oluşuyor. Kafanız karışmasın.
Bu daha önceki Weed’in fakir olduğu zamanlarda çok kullanışlı olabilirdi. Ama şu anki kazancı o zamanki tahtadan heykelciklerinden kazandıklarıyla karşılaştırılınca onlar sadece çocuk harçlığıydı.
Kasabadaki potansiyel alıcıların çoğu, bir heykelciğe ilgisi olan herkes, zaten bir tane almıştı. Weed’in artık pek fazla satma ihtimali kalmamıştı.
Weed tamir yeteneğiyle aşçılık yeteneği %40 ilerlediğinde tezgahını topladı.
Etrafına baktı, atların ötesinde Mapan ganimet eşyaları satın alıyordu.
“Yakında ayrılalım.”
“Niye? Neyden bahsediyorsun?”
“Daha önce söylemiştim. Bar Khu(Baruk) sıradağlarına gidiyoruz.”
Üç ay içinde Herridia’daki kiliseye Freya’nın Kutsal Kasesini geri götürmesi gerekiyordu ve pek de zamanı kalmamıştı. Bunu isteseydi bile kasabada kalamazdı artık.
Her şeyden öte, usta bir oymacı olmak için çok fazla bilgi gerekiyordu, yani kendini geliştirmesi gerekiyordu. Weed farklı yollarda ilerleyerek güçlü olabilirdi fakat gücünün esas noktasını unutmuyordu: oymacılık. Weed dükkanları dolaşarak ve alışveriş yaparak hızla yolculuk için hazırlandı.
“Kendine iyi bak!”
Köyün girişinde, köyün yaşlısı ve askerler onu uğurlamaya gelmişti.
“Geri gel ve bizi görmeye uğra.”
“Tabii ki. Siz üçünüzün bana yaptığınız yardımları unutmayacağım.”
Dale, Becker, Hosram ve 10 kişi daha şef-liderlerine güle güle dediler.
“Görüşürüz.”
//Siz siz olun Kiralık Aşk izleyin
“Evet efendim! Bizim ayrılıp başkenti görme zamanımız geldi, işimiz bittiğindeyse geri döneceğiz.”
Weed ve Mapan, Roshenheim Krallığının güneyine seyahat ederken yerel ürünlerden aldılar.
İnciler ve Yeşim taşı, beyaz şarap, peynir, zeytin yağı ve mitril, bunların hepsi güney şehirlerinin özel ürünleriydi.
Rosenheim Krallığının teknolojik ya da ekonomik gücü pek de büyük değildi.
Mücevherat, yiyecek ve işlenmiş maden filizleri, bunlardan başka aktif olarak ticareti yapılan pek bir ürün yoktu.
Kıtanın merkezindeki krallıklar arasında silah ve zırh üretiminde uzmanlaşmış bazı şehirler ve ülkeler vardı.
Doğal olarak, bu ülkelerin silahları daha dayanıklı oluyor, daha mükemmel saldırı ve savunma değerlerine sahip oluyordu, karşılaştırıldıkları her konuda diğer ülkelerin ürünlerini solda sıfır bırakıyorlardı.
Bu nedenle kıtanın merkezinde başlayan oyuncuların bir avantajı vardı. Her halükarda konu macera ve fırsatlara geldiğinde Rosenheim Krallığı pek de kötü bir seçim sayılmazdı.
“40 tane yeşim taşı lütfen.”
Sadece Mapan mücevher alabilirdi. Pazarlık yeteneğiyle daha iyi bir anlaşma mümkün oluyordu, bu da daha ucuz fiyatlarla sonuçlanıyordu. Eğer önerdiğiniz fiyatları çok fazla düşürürseniz anlaşma yatabilirdi.
Bu olduğunda değişim dükkanı sahibi toplam 10 güne kadar sizinle ticaret yapmamayı seçebilirdi, yani dikkat etmek şarttı.
Weed Mapan’ın pazarlığı bitirdiğini gördü.
“Yeşim taşları için ücret 760 altın. Almak istiyor musun?”
“Uhm… Biraz daha düşüremez misin?”
“Bu yeteneklerimin sınırı.”
Weed’in elleri ceplerine girdiğinde ürperdi ve titredi(kesin akrep var) Sonra 800 altın çıkarttı. Mapan mücevherleri almak için parayı satıcıya verdi ve mücevherleri ve para üstünü Weed’e aktardı.
“Şimdi nereye gidiyoruz?”
“Biraz inci almak için Falcon Köyüne.”
50 inciye 690 altın sikke saydılar, sonra kömür madeni köyüne gidip 3 kilo mitril aldılar.
Weed bu özel itemleri alırken cepleri aşamalı olarak hızla boşaldı. Kısa bir sürede serveti suyunu çekti ve masum para çantası savaşı kaybetti. Sonunda 50 altın onlara kalan tek şeydi.
Eski serveti: 1700 altın.
Özenle biriktirdiği para göz açıp kapayıncaya kadar uçup gitmişti.
Bar Khu Dağlarının ötesindeki Briton Konfederasyonunda mücevherlerin değeri dağların bu tarafındakinden en az %25 daha yüksekti. Tüccar olmayan biri bile normal market fiyatlarından alıp satsa büyük bir kâr elde edebilirdi, bu yüzden büyük miktarda mal satın almışlardı.
“Sen iyi misin?”
Özel itemleri satın almak için Weed'in bir kasabaya hareket ettiği her seferde Mapan'ın gözleri onu sorguluyordu.
Sokaktan aşağıya doğru yürürkense durdu. Ciddiyetle çalışıyordu, etraftakiler Weed’e bakışlar atıyordu; sonunda seçimini yaptı ve büyüyen bir kökü topraktan çıkarttı. Çantasını indirdi ve sıkı çalıştığı kökü çantasına dikkatle koydu. Tüm bunları yaparken yüzünde tatmin olmuş bir gülümseme vardı.
“Hey Weed, ne yapıyorsun?”
Mapan merakına yenilmişti. Weed’in cevabıysa basitti.
“Bundan mı bahsediyorsun? Şifalı bir otu Çıkardım.”
“Eğer şifalı bir otsa….”
“Ben Tıbbi Aktarlık öğrendim, buradaki zemin dik ve bir sürü şifalı bitki var.”
Mapan nefesini yuttu.
“Oh!”
Örnek aldığı Weed’in mesleğinin en kötüsü olduğu sonunda ortaya çıkmıştı ve şu anda hiç de memnun değildi.
‘Bu adamı çok yanlış değerlendirmişim!’
Mapan Weed’in sözünden çıkmamıştı, çünkü elinde Ölü Şövalye ve benzeri yüksek seviyeli yaratıkların ganimetini tutuyordu.
Çok şükür, bu eşyalar herhangi bir yerden elde edilemezdi. Böyle küçük bir şansın olduğu düşünsek bile Mapan’ın Weed’e güveni böyle bir şeye takılmayacak kadar yüksekti.
Her şekilde Mapan hala bir adamdı. Adalete ve güvene inanan bir adam.
Weed sayesinde şu ana kadar pek çok çıkar sağlamıştı. Ondan aldığı ganimetleri satarak bayağı bir yetenek ve para kazanmıştı. Ciddi pazarlıklar yaparak Weed için mücevherler almış ve yeteneğini daha da öteye taşımıştı.
Bu durum hiç de kötü değildi, yani onunla ortaklık kararını değiştirmesi için hiçbir sebebi yoktu.
//Adam sanki zorla tutuyor ne biçim bir insansın ya. Yeminle tiksindim.
‘Bir adamın bir zamanlar söylediği gibi, kendi yoluna arkanı dönemezsin!‘
Mapan özel itemleri alabilmek için sıkı çalışıyordu.
Weed’in anaparası o kadar da yüksek değildi, yani alım öncelikleri zeytinyağı ya da peynir gibi gıda maddeleriydi. Bu itemler çok yüksek kazançlar önermeseler de stabil ve düşük risklilerdi, bunun da kendince avantajları vardı.
Gıda alışverişinde yaptıkları numara, onları yüksek miktarlarda ayrı ayrı ucuza alıp satın aldıkları yük arabasına yüklemek oldu.
Mapan bir yük arabasının bit tüccar için olmazsa olmaz olduğunu düşünüyordu.
100 altın tutmuştu, her halükarda bir at çok pahalı olacağından bir ayağı çukurda bir katır buldular.
Weed tüm bu zaman boyunca yanında olan çantaları düzenledi. Bunun yanında Mapan’ın yardımıyla şifalı otları için bir sırt çantası aldı, hacminin 20 katını alıyordu ve ağırlığı 4’te 1’ine indiriyordu.
Weed ve Mapan artık tam teşekküllü seyyar satıcılar gibi görünüyorlardı.
* * *
Bar Khu Dağları.
Sıradağlar Rosenheim Krallığının güneyiyle Briton Konfederasyonunun doğu ucu arasında konumlanmıştı. İki ülkenin de sınırı olmasına rağmen orayı canavarların cenneti olarak çağırıyorlardı.
Canavarlarla dolup taşıyordu! Engebeli Arazi!
Buraya iki ülke de periyodik olarak kolcu ordularını temizlik görevine gönderiyordu. Bunu yapmasalardı Rosenheim Krallığı da Briton Konfederasyonu da tüm bu canavarlar yüzünden geniş çaplı sorunlar yaşardı.
Ku Oh-oh!!
Korkunç bir ses yükseldi ve Bar Khu(Baruk) Sıradağlarında yankılandı.
Bu azgın hayvanların kükremesiydi.
Bu kuduran hayvanların sesiydi.
Dalların kırılışları ve kaba çığlıklar duyulabiliyordu.
Burasının şöhreti yüzünden beklendik bir şeydi, burası gerçekten canavarların cennetiydi.
Zindan dışı yaratıkların arazide belirmesi uğraşa değerdi. Sonunda yaratıklar tembelce Weed ve Mapan'ın yolda ilerlettikleri yük arabasının önünde belirdiler.
Lycanthrope. Kurtadamlar 100. seviye civarında yaratıklardı. Kurtadam türevlerinin bazılarının 150. seviye civarında olduğu biliniyordu. Tabii ki bu dağlarda yiyecek zincirinin en altında yer alıyorlardı. Bu yüzden dağların kalbinden sürülüyorlardı ve şu anda Weed ile Mapan'ın seyahat ettiği gibi dış bölgeleri işgal ediyorlardı.
Köpekler gibi, Kurtadamlar da genellikle sürüler halinde yolculuk ederdi. Şimdiyse tek seferde 10 tanesi karşılarındaydı.
Bi süre önce duydukları kükreme uluyan kurtlara ait olmalıydı, belki de bu Kurtadamların çığlığıydı.
Avlanma sahalarında av bulmak onların uluma sebebiydi.
Mapan yük arabasında sandalyesinde otururken huzursuzdu.
“Oh hayır, onların hepsi belirdi, daha da önemlisi biz ne yapacağız!? Hey Weed, Weed, sen bu gibi durumları halledeceğini söylemiştin.”
Bu sırada Weed sürücü yardımcısı koltuğunun bir kenarında oyma bıçağını biliyordu.
Bu eşsiz item her oymacının rüyalarında arzulayabileceği bir şeydi. Oyma bıçağınızın tahtanın çizgilerinden akışına göre heykelleri oluşuyordu.
Kurtadamlar yavaşça yaklaşıyordu. Kurt benzeri gözükseler bile insan benzeri bir kafa yapısına sahiplerdi. Gri Kürkleri küçük deliklerle doluydu Vahşi köpeğe ya da daha kötüsüne dönüşmüşlerdi; saldırılarının sonunda tekrar dönüşecekleri kesindi.
El Sanatı konusundaki uzmanlığınız yükseldi. Orta Düzey El Sanatı yeteneği 4. seviye oldu. El araçlarını kullanma yeteneğiniz arttı ve tüm statlara +%5 |
Orta Düzey El Sanatı yeteneği 1 arttığında tüm statlar %5 yükselmişti. Başlangıç Seviye Eğitim Salonundaki problemi çözdükten sonra %3 kendiliğinden verilmişti. Bunu düşünürsek etki çok fazla yükseliyor olabilirdi, fakat bir yeteneğin seviyesini yükseltmek daha da zordu.
“Bu oldukça şanslıydı.”
Bundan hemen önce Weed, oyma ustalığında %1.5 gelişmek için aşırı detaylı tahta bir heykel oymuştu.
Ne de olsa birçok budak ve yaprak vardı. Kadim ağaçların odunlarıyla çalışmak uzun zaman alıyordu, bulması da ayrıca sordu. Binlerce yıl yaşadıkları göz önüne alındığında böyle bir ağacı işlemek beklenenden bile daha zordu.
Weed’in heykelleri olabildiğince canlı gibiydi. İnsanlık derecesinde yapılmış bu heykelleri beğenmek zorunda değildiniz.
Bazen heykellerin kalitesi şaşırtıcı bir biçimde artıyor olsa da bu büyük bir momentum yaratmıyordu. Gerçekte Orta Düzey uzmanlığı hızlı bir şekilde elde etmişti, seviyesinin de %1.5 indeydi. Yeteneğiniz yükseldiği zaman yapabilecekleriniz de artıyordu.
“Kafanı kaldır, Weed!”
Mapan salya sümük ağlıyordu. Dünden önceki günle beraber Weed oyma bıçağını kaldırmış, onun yerine siyah kılıcını alıp çevreyi dinlemeye başlamıştı. Bu buz özelliği olan Kil Kılıçtı!
“Çok uzun süreliğine oturma, çalışmak tatmin edici, rahatlamak ve esnemek için de faydalı değil mi? Dönüşüm sürecini kaçırmamız ne yazık ama çok da sorun değil. Buradaki Kurtadam grubu Bar Khu Sıradağlarındaki tek grup olmasa gerek.”
Weed kurtadamları kişisel olarak gözlemledi.
Onların heykellerini yapmak için dönüşüm süreçlerini görmek güzel olabilirdi.
Yalnızca tek bir görünüşleri yokmuş gibi geliyordu, yani onların heykellerini adım adım yapabilir ve oymacılık yeteneğini geliştirebilirdi. Weed yük arabasından inerken Kil Kılıcı tutuyordu, bu sırada arkasındaki Mapan bir çığlık koyuverdi.
“Cidden böyle bir kılıçla savaşmaya niyetli değilsin değil mi?”
Mapan bu kadar şeyin arasında kil bir kılıç görünce ödü bokuna karışmıştı!
Lavias’ta zorlu avları yüzünden, kil kılıcın dayanıklılığı neredeyse yok denecek kadar düşmüştü.
Su ana kadar yaşayan ölü yaratıklardan bir sürü ekipman düşürmüştü ama aralarında kil olan tek şey bu kılıçtı.
Bu düşük dayanıklılığı olan silahı kullanmak zorundaydı, çünkü düşürdüğü baltaları ve gürzleri kullanamıyordu.
Aynı zamanda Ölü Şövalye’nin silahı ve giysileri de 200 seviye istiyordu, bundan dolayı silah konusunda pek bir seçme şansı yoktu.
İnsanlar kapalı bölgelerde yalnız başlarına avlanmayı pek tercih etmiyorlardı. Ne zaman Kil Kılıcı kırılırsa başka bir tanesiyle değiştiriyordu, bu olay düzinelerce kez yaşanmıştı.
Bu arada, bir…iki… derken artık Kurtadam grubunda 20 kurtadam vardı.
Mapan suratlarının tamamen kara olduğunu gördü. Weed ise kılıcını kınına soktu.
Kurtlarla karşılaştırıldıklarında Kurtadamların eşsiz bir cesareti vardı. Yeri sertçe tekmelediler, yukarı atılarak vahşice kükrediler.
Keuahang!
Kurtadamlardan canavarca bir kükreme geldi!
Savaş alanını bununla baskıladılar, yaşlı katır korkarak rampaya doğru koştu. Mapan ölümünün gözlerine baktığını hissetti. Kurtadamlar çok yüksek bir hızla hareket ediyorlardı, yani kaçış mümkün değildi.
Hemen sonra…
“Khan heng!”
Weed’in ağzından patlayan yoğun bir bağırış çıktı. Tozlar kalktı, kuru yapraklar çatlak zeminde toplanıp hiçliğe dönüştüler. Dallar bile kırılmak üzereymiş gibi titriyordu.
Kükreme, duyan herkesi ezerek sindirdi.
Yetenek: Aslan’ın Kükremesini kullandınız. Aslan’ın Kükremesindeki uzmanlığınız %1 arttı! Aslan’ın Kükremesinin şu anki durumu: Seviye 1 de %1. Yetenek levelinin artmasıyla, gücü de artacak. |
Kurt adamlar tereddüt ettiler. Kükremeden sonra kendilerini kötü hissettiklerinden dolayı kafalarını çevirdiler. Weed ise böyle bir savaş başlatma şansını kaçırmadı ve onlara doğru koştu, onları yumruklarıyla patakladı.
“Bir çember oluşturuyorlar!”
Tam bir katliam!
“Yip!”
Weed zaman kaybetmeden çıplak elleriyle Kurtadamları ezdi ve toza dönüştürdü!
Lavias’ta büyük bir değişim yaşamıştı. Özellikle Ölü Şövalyelerle yüzleştikten sonra, 100. seviyedeki Kurtadamlar onun için üstünde düşünmeyi bile gerektirmeyecek düşmanlardı. Sayıları çok olduğunda dikkate değer hasar verebilecekleri söylenebilirdi ama yalnızca laftı işte. Dehşete düşmüş Kurtadamlar Weed’e doğru hücum ediyordu.
“Yedi Kutsal Adım!”
Yeri tekmeleyerek ona doğru koşuyorlardı, pençeleri ve dişleri saldırı pozisyonundaydı. Weed adımlama yeteneğini kullanarak onları atlattı, savaşta kullanarak yeteneğin provasını yapıyordu.
Şu ana kadar, adımlayarak düşmanlarını atlatma metodunu pek kullanmamıştı.
Kraliyet Yolunda adımlama teknikleri biraz acayipti.
Koşarken hızlanmanın ortasında 90 derecelik sert dönüşler yapmak gerçek hayatta imkansızdı. Süredurum kanunu yüzünden böyleydi. Bu adımlama yeteneği ile imkansızı başarabiliyordunuz. Bir koşu sırasında ters yöne anında dönebiliyordunuz, bu hızlara ulaşmak için gereken ani ivme değişimini çıplak gözle görmek neredeyse imkansızdı.
İsminin de ima ettiği gibi, ani yön değiştirmelerinizin, ani duruşlarınızın ya da ortadan kaybolmalarınızın toplam sayısı 7’yi aşamıyordu.
Bu yeteneğin değeri 1. sınıf savaş sanatlarından bekleneceği gibiydi.
“Yedi Kutsal Adım!”
Kurt adamlar her yönden gelirken Weed’in vücudu kaçarak düşmanın çemberini kırdı.
Arabacı takımyıldızına(büyük ayı) bağlanıyormuş gibi yön değiştiriyordu ve arkasında artçı görüntüler bırakıyordu.
Illüzyonlar!
Beklendiği gibi Kurtadamlar illüzyonlara saldırdı. Halkanın dışında Weed saldırılarını tersine çeviriyordu. Yumruğu gri kürklerle her buluştuğunda, bir Kurtadam toza dönüşüyordu.
Bar Khu Sıradağları canavarlarla dolup taşıyordu!Onları tanımlayabilecek en kötü sözcük ‘huzurlu’ olurdu. Kesinlikle değillerdi.
“Khan heng!”
“WOAH!”
Bir bağırışın korkutucu sesinin sıradağlarda yankılandığı duyulabiliyordu.
Weed demin Aslan’ın Kükremesini kullanmıştı!
Aslan’ın Kükremesi yeteneğinin gelişmesi için Weed her canavar gördüklerinde yeteneğini kullandı. Gece gündüz Weed’in bağırışları yankılandı. Çoğu insan Bar Khu Sıradağlarında bu kadar yaratık görmekten şimdiden hasta olmuştu. Ama Weed başka türlü düşünüyordu.
Deneyim ve para! Ve İtemler! Canavarların savaşmak için pusu kurmadığı tek bir köşe yok gibiydi, tam da Weed’in sevdiği gibi. Burada kendini evinde hissediyordu.
“Buralarda bir yerde keşfedilmemiş bir zindan olmalı, kesinlikle olmalı!”
Dağların güneybatı kesimi daha keşfedilmemişti. Kasabaların ve köylerin çevresindekiler olabilirdi ama diğer oyuncular bilinçli olarak canavarları aramıyorlardı.
Buna yoğunlaşmaktansa Oymacılık yeteneğine kendini daha çok vermişti. Zahab’ın Oyma Sanatı aynı zamanda Weed’e bir kılıç ustalığı yeteneği sağlamıştı: Oyma Bıçağı! Bu Weed’in hasarını yüksek ölçüde arttırıyordu. Bu düşmanın savunmasını ve dirençlerini yok sayan bir saldırı tekniğiydi, seviyesi arttıkça gücü de artıyordu.
İmparator Geihar geride heykellere can vermeyi sağlayan bir yetenek bırakmıştı!
Heykeller onları oyanı sever ve onun yanında savaşırdı.
Bu güçlü yetenek için daha yüksek Sanat statı gerekiyordu, o zamana kadar yetenek İmparator Geihar’a tüm kıtayı fethetmenin yolunu açmıştı. Eğer heykelleri canlandırmak mümkünse, her şart altında Weed kesinlikle bu adamın son arzusunu yerine getirecekti.
“Yetenek Doğrulama! Yaşam Verme!”
Heykellere can verme: İmparator Geihar’ın başarısının arkasındaki yetenek, bu tekniğin ayrıntıları bilinmiyor. Sınırlandırmalar: Sadece İleri Düzey Oymacılık ile kullanılabilir. Gerekenler: 5000 Mana. 10 Sanat Statı kalıcı olarak yok olur. 2 Seviye düşer. DİKKAT! Heykeller eşsiz itemlerdir ve güçlü karakterleri ve gurur hisleri vardır. Onlara benzeyen bir heykel gördüklerinde, kimin daha güçlü olduğunu kanıtlamak için dövüşürler. |
Bu yeteneği kullanabilmek için öncelikle yüksek seviye Oymacılık Yeteneğine ihtiyacınız vardı, Hong Kong’un marketlerinin yerel ürünlerinin miktarından çok daha fazla hem de.
Tüm bu nedenlerle siz durup dururken bir heykele hayat veremezdiniz Sanat statınız eksilecek ve seviyeniz düşecekti, bu da sayısız kez tekrarlayamayacağınız anlamına geliyordu.
‘Bu yetenek için gerekenler çok saçma. En azından kullanışlı bir teknik olmalı!‘
Oyma Bıçağı tekniğiydi ve yetenek heykellere can vermeyi vaat ediyordu, teknikler iki Oymacılık Üstadından miras kalmıştı. Bu yetenek bu kadar güçlüyse kalan üç tanesinin ne kadar güçlü olabileceğine Weed’in aklı ermiyordu. Beş yeteneği aldıktan ve oymacılıkta uzmanlaştıktan sonra ne olacak? diye düşünüyordu.
Weed’in savaş sanatlarında Usta Savaşçı olma şansı olmuş, çok acı çekse de bu şanstan vazgeçip Efsanevi Ayışığı Oymacısı olarak kalmıştı.
El Sanatı ve sanat eserleri sayesinde yetenekleri görece olarak hızlı öğrenebilirdi, aynı zamanda kılıç ustalığından da faydalanıyordu. Ama bir şövalyenin kılıç ustalığı yeteneğinin kuyruğunun ucuna dahi rakip olamazdı. Oymacılar bu konuda kaderlerine razı gelmişlerdi. Bir şans olduğunu düşününce(ki bunu tepmişti) elinde olan fırsatları sonuna kadar kullanmalıydı.
‘Heykel yıkımı, heykellere can verme ve hatta oyma bıçağı yeteneği! Kademe kademe gücümü arttırıyorum. Diğer yetenekleri bulmalıyım’
“Tüm diğer zanaat yeteneklerinde de en üst seviyeye ulaşmalıyım.”
Oymacılık yeteneğini yükseltmek her şeye etki ediyor.
Hiçbir canavar gözükmediğinde Weed Mapan'la beraber oturup ve oymacılık yaptı. Canavarlarla savaşlarının ya da gerçek dışı yer şekilleri ve onun ağaçlarının heykellerini yaptı!
Orta Düzey Oymacılık Yeteneğiniz 3. seviyeye ulaştı. Heykellerin daha saf, narin ve detaylı olacak. |
Sonunda, orta düzey oymacılığı 3. seviyeye yükselmişti.
Bundan sonra Weed Rosenheim Krallığının her yanından aldığı zümrütleri, incileri ve yeşim taşlarını çıkarttı.
“Ne yapıyorsun?”
Sıradağlarda yollarını yarılamışlarken Weed beklenmedik bir şekilde mavi bir mücevher çıkarttı, Mapan’ın yüzü şaşkınlığını yansıtıyordu. Amacı ne mal varlığıyla hava atmak ne de mücevherleri dışarıdaki canavarlarla paylaşmaktı.
“Değerli taşlara iyi baktın mı?”
Fakat Mapan Weed’in sonraki hareketi karşısında şaşkına dönmüştü. O oyma bıçağıyla değerli taşı kesmeye başlamıştı.
“Argh!”
Mapan farkında olmadan bağırdığını hissetti. O mücevherleri kendi elleriyle almıştı, onların tam değerlerini biliyordu. Hatta gazla iyi biliyordu.
Bunlar bazı absürt derecede pahalı mücevherlerdi!
Bu değerli taşların işlem görmediği düşünüldüğünde fiyatları hala aşırı yüksekti.
“Ne…ne yapıy…?”
Weed’in yaptıklarını engelleyeceği sırada, Mapan’ın gözleri şaşkınlıkla açıldı, çünkü değerli taş küçük küçük kademeli olarak oyuluyordu.
Kesişin açıları neredeyse görünmezdi, tabii çok dikkatli bakmıyorsanız. Değerli taş kesildikçe derinliklerinden bir pırıltı yayılıyordu.
Weed’in elleri hareket etmeyi sürdürürken Mapan boş boş bakıyordu.
“Çook güzel!”
*crunch.
Zahab’ın Oyma Bıçağının mücevher üzerindeki her turunda şekli sadece biraz değişiyordu. Mapan süreci takdir eden gözlerle izledi. Değerli taş sorunsuz bir biçimde mat bir nesneden servet değerindeki bir mücevhere dönüştü.
‘Acaba tüm bu taşlar bunun kadar güzel olabilir mi’
Weed’in Orta Düzey Oymacılık seviyesi yükselmiş ve değerli taşlar ve diğer özel malzemelerle çalışmasını mümkün kılmıştı.
Esas olarak mücevherlere şekil verebilmek için yetenek ve hüner gerekiyordu.
Bunu yapmak için orta düzeye ulaşmış olsa bile henüz çok erkendi, hala el sanatı yeteneğinde sorun yaşıyordu. Zahab’ın oyma bıçağı bir oymacı için kesinlikle eşsiz bir hazineydi!
Gerekenler karşılanıyordu ve mücevherler üzerlerinde çalışılarak daha güzel objelere dönüşüyordu. Bu süreç de Weed’in Sanat statından etkileniyordu.
Weed’in Sanat statı şu anda 300 civarındaydı. Efsanevi ayışığı oymacısı mesleği de Sanat statına +100 veriyordu ve yaptığı her iyi eserde Sanat statı yavaşça artıyordu.
Sanat statının şaşılacak düzeyde yüksek olması yaptığı işleri her açıdan etkiliyordu.
“Bu rakamlar çok iyi gözüküyor….!”
Mapan’ın vücudu ürperdi ve titredi:)
Bunun sebebi, yaptıklarına uzun vadedeki etkilerini düşünmüş olmasıydı.
Rosenheim Krallığından işlenmemiş değerli taşları alıp Briton Konfederasyonunda satmak küçük bir kâr getiriyordu. Ama ya Weed bu değerli taşları kestikten sonra satarlarsa ne olurdu? Aynı zamanda mücevher, oymacının yürekli kalbiyle ve ruhuyla işlenseydi acaba nasıl bir fiyata satarlardı…?
‘İhtimallerin hepsini tahmin etmenin hiçbir yolu yoktu!‘
Mapan bozmayı reddettiği bir sessizliğin içine düştü. Dikkatle arabayı sürüyor, taşların kesilmesi konusunda rahatsızlık vermemeye çalışıyordu.
Oymacılığının etkilerinin el sanatı yeteneğinden kaynaklanmadığını düşünmek yanıltıcı olurdu.
Kaba bir heykelin taslağının şok edici kadar güzel bitmesi, yemeklerin göze çok estetik gelmesi ve daha lezzetli olması. Weed’in oymacılık ve aşçılık yeteneklerinin iyi çalışması orta düzey el sanatı yeteneği sayesindeydi. Bu yetenek, işlerdeki gerçek değerini arttıkça gösteriyordu.
//Bu hafta toplu atıp süpiriz yapmayı düşündüm umarım beklerken üzülmemişsinizdir. Toplu atacağımı daha Wertyul bile bilmiyor zaa xdxd
//Bu bölüm 15 sayfaydı diğer bölüm 8 sayfa olacak.
//236 bölüm kaldı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..