//Bundan önceki bölümleri Japtemden çevirmiştim Bundan sonra weedroyalroad sitesine geçiyorum. Küçük değişiklikler olabilir kafaya takmamak lazım
Lee Hyun’un bilgisayarı item ticaretiyle uğraşan bir web sitesine bağlanmıştı. Çok yüksek meblağlara satılan itemler için siteyi neredeyse her gün kontrol ediyordu ama bu sefer özel bir amaçla girmişti.
“Kesinlikle harika.”
Kraliyet Yolunun popülaritesi günden güne artıyordu. Geçen hafta listeye kayıtlı item sayısı 160,00 iken, bugün bu sayı 165,000 iteme çıkmıştı.
İtemler satılmıyor değildi, absürt derecede pahalı ya da istenmeyen itemler dışındaki her şey satılmıştı.
Satılan itemler ertesi gün listeden çıkartılıyor fakat hep daha fazla item kayıt oluyordu. Lee Hyun yavaşça listenin aşağısına indi.
“Bu hafta çok fazla işe yarar item varmış gibi duruyor.”
————————————————————————————————
Item: Melain’in Kılıcı:
Dayanıklılık: 105/105
Hasar: 40-43
Uzun kılıç tarzında bir kılıç, küçük miktarda mitril karıştırılarak yapıldı. Üstün güce sahip olduğu kabul gören bir kılıç, Malain adında bir demirci tarafından dövüldü.
Kısıtlamalar:
Kuvvet 200
Seviye 100
Kuşanıldığında:
+%50 yaşayan ölülere fazladan hasar.
+25 Kuvvet.
+17 Çeviklik.
————————————————————————————————
————————————————————————————————
Item: Saikuri’nin Bileziği:
Dayanıklılık: 40/40
Efsunlamada iyi bilgi sahibi Saikuri adlı eksantrik büyücü tarafından yaratıldı. Bileğindeki itemi büyüsel özellikler verecek şekilde efsunladı, bu item kıtadaki herkesin istediği bir şeye dönüştü.
Kısıtlamalar:
Seviye 150
Kuşanıldığında:
+%30 Maksimum manayı arttırır
+%20 Arttırılmış büyü etkisi.
+10 tüm statlar.
————————————————————————————————
Bu türden itemler çok azdı ve gıpta ediliyordu. Lee Hyun bile böyle seçkin özellikleri olan itemlere gıpta ediyordu.
‘Ne kadar?!’
Melain’in kılıcının açık arttırması 1.5 milyon won(~3800 tl)dan başlamış, fiyat yükselmeye devam etmişti. Şu anda 2.5 milyon won(~6300 tl) tutarındaydı.
Silahın bir sınıf kriteri yoktu ve görece olarak düşük seviyelerde kullanılabiliyordu. Bu yüzden bu item yüksek meblağlara satılıyordu.
Saikuri’nin Bileziği çok seçkin bir item olduğundan açık arttırma 3 milyon wondan(~7500 tl) başlamıştı ve şu anki tutar 5 milyondan(~12500 tl) fazlaydı.
“Boş vaatler işte.”
//Şarkı 1.30 dan sonra açılıyor sabredin azıcık.
Lee Hyun sadece dudaklarını yalayabilirdi. Başlangıçta açık arttırma sitesinden bir şey almayı asla planlamamıştı. Tabii ki yatırım amaçlı olarak item alabilir ve onunla avlanabilirdi. Kullanabileceği 30 milyon wonu(~75000) vardı.
Fakat item almakta para harcamanın bir sonu yoktu. Daha iyisini bulmak için iyi bir item al; bu amaç en sonunda kayboluyordu.
Lee Hyun aramaktan vazgeçerek bir açık arttırma için mesaj yazmaya başladı. Lavias'ta avlanırken elde ettiği şeyleri satmak istiyordu.
Ana olarak Ölü Şövalyenin silahları ve çok önemli ya da nadir olduğundan satmadığı ganimet eşyaları kalmıştı.
Ganimetin arasında bazı görev eşyaları vardı ve bunlar nakit para karşılığında satılabilirdi. Çoğu insan onları çöpe atar ya da sıradan bir dükkana satardı ama Lee Hyun bunları almak isteyebilecek insanlar olabileceğini düşünmüştü.
Açık arttırma uzunluğu bir haftaydı. Oyun zamanında 4 hafta ediyordu. Ölü Şövalyelerden düşen itemlerdi.
Weed en iyilerini kendine saklamıştı ve diğer itemler için en düşük ücreti 10.000 won (~25 tl) olarak ayarlamıştı. Bu daha fazla müşterinin yarışması için avantajlı bir yöntemdi.
Yarışma havası kızıştıkça tutar da yükseliyordu ve market fiyatından daha düşük kalacak diye korkmaya hiç gerek yoktu.
Ama genel ganimetler için Weed minimum ücreti 3000 won(~7.5 tl) belirlemişti. Eğer bir item bu değerden daha az ediyorsa internetten satmakla uğraşmaya değmezdi.
Nedeni basitçe gereksiz zaman kaybı olmasıydı. Lee Hyun siteye 30 civarında item kaydetti.
“Fiyat lütfen yükselsin…” diye dua ediyordu.
Kraliyet Yolunda ilk defa itemlerini satılığa koyduğu için gergindi.
//Allah sonunu Lin Fan’a benzetmesin yeğenim. Adam ruhunu satacak para eder diye.
‘Şimdi, ne kadar yükselecekler acaba?’
Sadece dua ederek fiyatın yükselmeyeceğini biliyordu ancak elinden beklemekten başka bir şey gelmiyordu. Lee Hyun işlem sitesinde en yüksek dereceye sahipti– üç elmas derece.
Bu dereceyle birlikte 100 tane komisyonsuz işlem yapabiliyor ve gönderdiği itemler en fazla göze çarpacak şekilde sergileniyordu. Açık arttırma ekranının ortasında sergilenen ürünler, etraflarında kırmızı bir kutucuk ile öne çıkartılıyorlardı.
“Bununla beraber, en azından diğer itemlerin altında gömülmez.”
İnsanlar Ölü Şövalyenin silahlarına 20,000 lik 30,000 lik (50-80 tl) teklifler vermeye başlamışlardı. Lee Hyun oyun kapsülüne doğru giderken bir an ekranı seyretti.
Açık arttırma süresi bir haftaydı, gönderdikten sonra hemen yüksek beklentilere girmek iyi değildi.
Arpenian İmparatorluğu!
Bu tüm Versailles kıtasını tek sancak altında birleştirmeyi başarmış ilk imparatorluktu. Ancak imparatorluğun görkemi yalnızca 300 yıl civarı dayanabilmiş ve eninde sonunda düzinelerce ufak krallığa bölünmüştü.
O zamandan beri şövalyelerin merkezinde olduğu tarihin hikayeleri yazılıyordu. Daha çok kana ve ölüme neden olmuş bir tarihti bu!
Zayıf Prenslikler ve küçük ülkeler bu savaş çağında hayatta kalabilmek için müttefik olmak zorunda kalmışlardı. İşte bu Briton Konfederasyonunun kuruluş hikayesiydi.
Erken zamanlarında, yedi krallık güvenmezliğin ve şüphenin gergin atmosferini paylaşmıştı; şimdiyse krallıklar kanunlarla ve düzenlemelerle birbirine entegre olmuş, krallıklar arası anlaşmalı evlilikler de onları sıkı sıkıya bağlamış durumdaydı.
Her ülkenin lordları diğer ülkelere gidebilir ve anavatanında gördüğü saygının aynısını görürdü. Aynı zamanda büyüyen bir ekonomileri de vardı.
Coğrafi olarak kıta merkezinin doğusuna yerleşmiş bulunuyor ve bu nedenle büyük savaşlardan kaçınırken zenginleşebiliyorlardı.
Bunun doğuşu tüccarlar tarafından kurulan özgür şehirlerden geliyor, bu sayede teknoloji ve ticaret hızla gelişiyordu.
Bu nedenle yüksek sayıda oyuncu başlangıç noktası olarak Briton Konfederasyonunu seçiyordu.
Tomlin kasabası.
Briton Konfederasyonunun en doğusunda konumlanmış durumdaydı.
“Tavşan derisi alıyorum!”*
//Bir yerden tanıdık geliyor ama…
“Pestar Mağarasında avlanmak isteyenler burada toplansın!”
“Rahipler arıyoruz. Seviye 50 rahip ya da daha üstü! Düşen itemlerden alacağı pay iki kat olacak.”
Meydanda devasa bir kalabalık toplanmıştı. Rengarenk giysiler ve ekipmanlar giymiş oyuncular her yerdeydi. Aynı zamanda astronomik sayıda tüccar da vardı.
Briton Konfederasyonu ticari sahada büyük avantajlar sağlayan bir ülkeydi, bu nedenle yüksek sayıda tüccar buraya akın ediyordu.
“Yeteri kadar baharat aldın mı?”
“Ucuza birçok şey aldık, bu sefer paranın dibine vuracağız gibime geliyor!”
Tomlin kasabasının sakinleri düşük seviyeli oyuncular ve tüccarlardı. Türlü türlü eşyalar satılıyor ve takas ediliyordu, çoğu tüccarın uğrak yeriydi.
Bir yük arabası yavaşça köyün doğu girişine yaklaşırken pek çok izleyicinin dikkatini çekti.
“Ha? Bu da ne?”
“Çok iyi gözükmüyor…”
Yolda ilerlerken tekerlekler yalpalıyordu, yük arabasının tentesinin durumu resmen bir paçavraya dönmüştü. Ancak insanların dikkatini çeken şey yük arabasının durumu değildi. Gerçek sebep onların doğudan geliyor olmasıydı.
Weed sürücü koltuğunda oymacılık yapıyor ve Mapan da giderleri hesaplamak için sıkı çalışırken oturuyordu.
Mapan’ın kulakları Weed’in Bar Khu dağlarından geçerkenki bağırışları yüzünden hala kapalı durumdaydı. O kadar çok Aslan’ın Kükremesi duymuştu ki kafayı sıyırmak üzereydi.
Düşmanda baskı yaratmaya yarayan ve statları yükselten Aslan’ın Kükremesinin kullanışlılığının, asker sınıfların savaş naralarının aksine farklı alanları vardı. Tüm ordunun moralini yükseltme ya da bir askeri güce düzen getirme gibi konularda pek işe yarar gözükmüyordu.
Aslan’ın Kükremesi böylesine belirsiz bir yetenek olsa da hızla seviye atlıyordu. Weed uzun süre kükrediğinde yetenek hızla tırmanıyordu.
Weed Aslan’ın Kükremesi yeteneğini İleri Düzey 3. seviyeye getirmişti. Bu nedenle Mapan bir daha bir savaşçıyla buna benzer bir yolculuğa çıkmamaya yemin etmişti.
“Gerçekten burada beklediğimden daha çok insan var”
Bu Weed’in Tomlin Köyü için ilk izlenimiydi. Köy doğudaki kenar bir alanda kalıyor olmasına rağmen yüksek sayıda insan içeriyordu.
Bu sayede Weed buranın Rosenheim Krallığı gibi ücra bir krallık değil, merkez krallıklardan birisi olduğu gerçeğini kavramıştı.
Bar Khu dağlarını aşmak için bir aylık bir yolculuğa katlanmış ve sonunda Briton Konfederasyonuna varmışlardı. Yolda dev örümceklerle, basilisklerle, ogrelerle ve daha türlü türlü yaratıkla karşılaşmışlardı!
Bir göl kıyısındayken Weed’in ancak bileğine gelecek boyutlardaki Su Şeytanları kökleri ve uzuvlarıyla onlara hararetle saldırmıştı.
Bar Khu Sıradağları gerçekten canavarların dünyadaki cennetiydi. İlk Kurtadam dalgasi ikinci dalganın neredeyse yarısı kadardı. Kurtadamlar büyük gruplar halinde saldırıyorlardı ve kurtulabilmek için 10 saat boyunca savaşmaları gerekmişti.
Tüm bu garipliklere rağmen Weed, elindeki tüm değerli taşları işlemeyi bitirmişti. Gerçeği söylemek gerekirse şu noktada Orta Düzey Oymacılığı seviye atlatmak çok güçtü.
O zamanlarda oymacılık sayesinde Mücevher Kesiciliği yeteneğini öğrenmişti. Bu tip bir zanaatkarlık tahta oymacılığına göre 2-3 kat daha hızlı bir yetenek artışı sağlıyordu ve bu sayede Oymacılık yeteneğini Orta Düzey 4. seviyeye yükseltmişti.
Ama bunda daha tatmin edici bir yön vardı, Orta Düzey El Sanatı yeteneği sonunda 6. seviyeye ulaşmıştı. El sanatı yeteneğinin yükselmesi oymacılık dahil birçok yeteneğini destekliyordu, bunun oymacılıktan sonra en önemli yetenek olduğu söylenebilirdi.
“Weed, bu senin Rosenheim Krallığından ilk ayrılışın mı?”
“Evet.”
“Ben bazı arkadaşlarımla buluşmak için diğer krallıklara gittiğimde Rosenheim Krallığının en az insan içeren yer olduğunu fark ettim. Kuzeydeki Brent Krallığında bile daha fazla insan var.”
“Bu çok insan olan krallıklarda başlamanın büyük getirileri olmasından kaynaklanıyor.” diye cevapladı Weed.
Olasılıklar birbirine yakınsa birinci sıra kanunların olurdu. Ve özel zindanlar veya şeytan inleri konusunda da bir ‘mülkiyet‘ meselesi vardı.
Bir lonca mülkiyet elde ettiğinde pek çok avantaja sahip oluyordu. İlk olarak, lonca üyeleri %20 daha fazla EXP kazanıyordu ve lonca üyesi olmayanlar belirli zamanlar dışında zindana giremiyordu. Bu ise loncalar ve oyuncular arasında savaşlara ve cepheleşmelere neden oluyordu.
Briton Konfederasyonunda loncalar arası aktivite gözlenebilir durumdaydı. Odein Kalesi Kuşatması buna bir örnekti.
‘Benim bunlarla işim olmaz. Loncalar arası onur savaşlarına ayıracak vaktim yok.’
Weed ve Mapan şaşkın gözlere ve bakışlara aldırmıyordu.
Şaşkın gözler Weed ve Mapan’ı izlermeye devam ederken onlar hala görmezden geliyor, ilk hedefleri ticaret olduğundan yük arabasını takas dükkanına doğru sürüyordu. Hedefleri ücra bir köyün takas dükkanı olduğundan göreceli olarak küçük bir dükkandı. Sahibiyse yaşlı ve tatlı bir amcaydı.
“Bir şeyler satmaya geldim.”
Mapan konuşmaya başladı ve takas dükkanının sahibi büyük bir neşeyle onları karşıladı.
“Evet? Bu günlerde pek çok tüccar geliyor, çok takdir edilesi. Ne tür eşyalar satmak istiyorsun?”
Mapan zeytinyağı şişelerinin ve peynirin tamamını teker teker arabadan çıkarttı.
“Bu itemleri satıyorum.”
“Amanın! Bunlar Rosenheim Krallığından, değil mi? Bu kadar uzaktan gelmişken sırayla her birine 4 gümüş ve 8 gümüş veriyorum.”
Mapan bir an iç çatışma hissetti, derken gözlerini sımsıkı kapattı ve hepsini sattı. Şu ana kadar tüm seyahatlerinde peynirler ve zeytinyağı yüzünden iğrenç bir kokuya katlanmışlardı.
Ne zaman arabanın tekeri bir tümseğe çarpsa midesi ağzına gelmişti, Kraliyet Yolunun seçkin gerçekçiliği Mapan’a çok yüklenmişti.
“Minnettarım. Bunları bu kasabada bulmak çok zor, 470 altın yeterli olmalı.”
“Benim için bir zevkti!”
Bu anlaşma sonucunda Mapan’ın kazancı 200 altın olmuştu, şöhreti artmış ve yetenekleri de biraz yükselmişti. En azından bir aylık yolculukları sonunda meyvelerini vermişti!
Her şeyden öte bir tüccarın en yüce mutluluğu büyük bir vurgundan sonra hissedilen zafer ve tatmindi.
Sıra Weed’deydi.
Mapan Weed’e kıskançlık dolu gözlerle baktı. Sırf gıda maddeleri bu kadar para bırakıyorken, mücevherlerin ne kadar getireceğini merak ediyordu.
‘Değerli taşlar Weed tarafından kesilmiş ve mücevhere dönüştürülmüşlerdi…’
Mapan yutkundu.
Weed çantasını açtı, broşları ve bilezikleri teker teker çıkarttı.
“Bunlar için ne kadar ödersin?”
O anda takas dükkanı oyuncuların yorumlarıyla doldu:
“Bu yeşimtaşı!”
“Hepsi mücevher. Bu bir zümrüt…eğer yanılmıyorsam şu ise safirden yapılmış olmalı!”
“Bu değerli taşları nereden buldun?”
“Aboovv, ne kadar da güzel…”
Tepkiler tamamen şaşkıncaydı. Tomlin köyündeki tüccarlar genellikle düşük seviyedelerdi ve bu, onların yüksek miktarda mücevher gördükleri ilk seferdi.
Dükkan sahibi Weed’in çıkardığı mücevherlere baktı ve onaylamadığını ifade etti.
“Bu gibi şeyleri küçük bir kasabada satman imkansız! Büyük bir şehre gitmeye ne dersin?”
Mapan faydalı bir yorumda bulundu.
“Mücevherler lüks sınıfına giriyor, küçük bir kasabada satmaktansa gelişmiş ticaret hayatı olan büyük bir şehirde satmanın daha fazla getirisi olacaktır. Belki de bir takas dükkanındansa bir kuyumcuya satsan daha fazla kazanırsın.”
“Öyle mi?”
Weed mücevherleri çantasına geri koydu. Her şekilde elindekileri Tomlin’de satmak gibi bir zorunluluğu yoktu.
Her bir şehrin mücevherler için farklı fiyatları vardı, bu nedenle Weed’in Briton Konfederasyonundaki mücevher pazarını incelemesi gerekiyordu.
Yiyecek satışıyla elde ettikleri parayla arabalarını başka eşyalarla doldurduktan sonra Tomlin köyünde istedikleri her şeyi halletmiş oldular.
Ve iki adam pejmürde arabalarıyla batıya yöneldikten sonra bile, Tomlin köyünü ziyaretleri tüccarlar arasında en çok konuşulan konu olmayı sürdürdü.
“Köydeki takas dükkanı bile bunu karşılayamadıysa ne kadar pahalı olabilir ki?”
“Söz konusu işlenmiş mücevherler olunca çüküm üstüne iddiaya varım ki cidden çok yüksek bir ücrettir!”
“Bu insanlar dünyanın neresinden geliyorlar?”
“Doğu! Ama o yönde sadece Bar Khu Dağları var…”
“Yok artık! Onlar Bar Khu Sıradağlarını mı geçtiler?”
“Rosenheim Krallığı! Mücevherler büyük ihtimalle Rosenheim Krallığından çıkmıştır, ama nerede işlem gördüler…”
* * * * *
Birkaç gün sonra Weed ve Mapan Briton Konfederasyonun bir müttefiğinin başkentine vardılar, Keuroin Krallığından Regus Kalesine.
//Keuroin korecede Crow diye de okunuyor, yani Karga Krallığı olma ihtimali de var.
Kalenin önündeki dümdüz meydanda tavşanlar ve tilkiler gibi başlangıç canavarlarını(!) kararlılıkla kovalayan oyuncular vardı.
//Weed’in ağzına eden kurdu hatırladınız mı? Ne zamanlardı be…
Mapan yavaşça konuştu: “ Ne kadar da huzurlu bir sahne.”
“Evet.” Weed de buna katılıyordu. Bar Khu Sıradağlarındaki kana susamış canavarlara alıştıktan sonra küçük tavşanlar ve tilkiler çok sevimli gözüküyordu.
Masmavi gökyüzünde beyaz bulutlar dolaşıyordu. Güneş sıcacıktı ve altından buğday tarlaları göz alabildiğince uzanıyordu. Kırmızı tuğlalarla inşa edilmiş Regus Kalesi’nin manzarası Rosenheim Krallığıdaki Serabourg ile karşılaştırıldığında inanılmaz bir güzelliğe sahipti.
Böylesi huzurlu bir sahneye bakarken, neredeyse şiir yazasınız geliyordu.
*Ting*
————————————————————————————————
Sanat statınız 2 puan arttı (+2 SANAT)
————————————————————————————————
Sanat statı sadece sanatsal eserler yapınca artmıyordu, yolculuk ederken gördüğünüz güzel sahnelerle de artıyordu.
Keuroin Krallığı, en fazla ziyaretçisi olan krallıktı!
Şehrin inanılmaz güzelliği pek çok insanı kaleye çekiyordu. Çiftler için buluşacakları bir mekan ve diğerlerinin tadını çıkartacakları ünlü bir konaklama yeriydi.
Weed ve Mapan bir anlığına rahatlamanın keyfini çıkardı. Aynı zamanda Mapan üstündeki yorgunluğun ve sızıların yok olduğunu hissetti, ama Weed keskin gözleriyle kaleyi inceliyordu.
‘Bunun gibi bir kale, bir heykel için iyi bir model olur. Çok sayıda insan bunu almak isteyecektir. Acaba Oymacılık yeteneğimi ne kadar yükseltir?’
Weed kulelerin şeklini ve surların yüksekliğini aldı; içeri doğru yürürken kalenin kabataslak bir çizimini yaptı.
Bir oymacının içgüdüsü.
Gördüğü her şeyi hafızasına kazıyordu.
Weed ve Mapan şehrin ön kapılarına ulaştılar. Mapan katırın çektiği yük arabasını çekti.
“İlk ben gidiyorum.”
Kalenin iki girişi vardı. Birisi ön kapıdan direkt geçmekti. Tabii ki Mapan bu yolu seçmişti. Fakat silahlı muhafızlar onu durdurdu.
“Burada bir geçiş ücreti var. Ve ticaret izni için ödeme yapmanız gerekiyor.”
Mapan hiçbir tereddüt göstermeden muhafızlara 2 altın fırlattı.(Artise bak yha) Önceki köyde yüksek miktarda para kazandıktan sonra 2 altın hiçbir şey değildi.
“Hoş geldin, tüccar.”
Muhafızlar böylesi bir asalet önünde boyun eğdiler ve kapıyı açtılar. Tüm kalelerin genellikle kapalı olan bir büyük kapısı vardır ama altın veren bu yüce insan karşısında o kapıyı açıyorlardı!
Ne kadar da cesurca! Ne kadar da uyarıcı!
//Bir ingilizce bilgi veriyim, buradaki boyun eğme fiili ‘prostrate’ olarak geçiyor. Bu kelime ‘prostitute’(fahişe) kelimesiyle aynı kökten geliyor. Yani paraya domalıyor bu muhafızlar…
“Vauuv, inanılmaz!”
“Bu adam iki kere düşünmeden 2 altın ödedi.”
Yakındaki oyuncular ilgiyle bu yorumları yaptı. Kalenin etrafındaki küçük yaratıkları avlayan noob oyuncular şok olmuştu. Mapan ise sadece omuz silkti.
“Hey Weed, İçeri gelsene!”
Bir dakika içinde Weed yan kapıya yöneldi. Küçük kapı ana kapının yanına oyulmuştu; ama bu sefer muhafızlar direkt Weed’in yolunu kesmişti.
“Dur! Sen Konfederasyonun bir vatandaşı değilsin. Seni Regus Kalesine getiren nedir?”
Muhafızlar sadece bakarak nereden geldiğini söyleyebilirdi. Rosenheim Krallığının bir vatandaşı olarak yabancı bir ülkenin başkentini ziyaret etmek basit bir prosedür değildi, rapor edilmesi lazımdı.
Hadise rapor edilmezse, otoriteler tarafında aranan birisi olabilirdiniz.
“Buraya ticaret amaçlı geldim ve el yapımı ürünlerimi satıyorum, onurlu muhafızlar!”
“Evet? Öyleyse, bizim ülkemizin kanunlarına göre bir geçiş ücreti ödemen gerekecek.”
“Geçiş ücreti mi?”
Weed aceleyle muhafızları yalamaya başladı, yüzünde arkadaşça bir gülümseme vardı.
“Regus Kalesinin böylesi sıkı bir güvenlik anlayışının olması takdir edilesi, bu gerçekten benzersiz.”
“Ş-Şey, tabii ki! Hahaha!” Basit muhafızlar gülmeye başladı.
Weed eğitim salonundaki eğitmenle olan tecrübeleriyle askerlerle nasıl baş edeceğinde ustalaşmıştı.
“Bu zor değil mi? Ama böyle büyük bir kaleyi güvende tutmak büyük bir onur olmalı. Herkesi durdurma sebebiniz kaleyi güvende tutmak olmalı.”
“Evet. Eğer kaleye ticaret amaçlı geldiysen her halükarda geçiş ücretini vermen lazım.”
“Geçiş ücreti ne kadar? Çünkü sadece 7 gümüşüm kaldı…”
“Bu yeterli. Geçiş ücretin 5 gümüş olacak.”
Weed’in yüzü bir anlığına gergin bir görüntü aldı. Ve cüzdanından 4 gümüş çıkarttı.
“Oh! Sadece 4 gümüşüm kalmış…”
“…”
Mapan ve Weed kaleye girdiklerinde kendi işleriyle ilgilenmeye karar verdiler.
“Ben pazara uğrayıp biraz ganimet satın alabilir miyim diye bakacağım. Belki de yapacak bir şeyler bulurum. Bir gün sonra burada buluşuruz.”
Tüccarların kendilerine özel görevleri vardı. Genel olarak hikayeli tedarik görevleri olarak anılıyorlardı. Farklı malları toparlamak, özel siparişler ya da bazen bazı malların taşınması için emanetçilik gibi.
“Güzel…”
Weed Mapan'la yollarını ayırdıktan sonra kalabalık caddelerde kuyumculara baktı. Tabii ki amacı mücevherleri satmaktı.
Keuroin Krallığının başkenti Regus Kalesi gelişmiş bir şehirdi, yani kuyumcu bulmak pek de zor değildi.
Birinci ve ikinci kat.
Kuyumcu iki katı da asaletle dolmuş bir iş merkeziydi. Oyuncular soketli itemleri için değerli taşlar almaktan hoşlanıyordu. İtemlerinizi değerli taşlarla kombine ettiğinizde nadir özellikler ortaya çıkabiliyordu.
“Nasıl bir şey almak istersiniz?”
Weed satıcı tarafından karşılandı. Bir kadın! Bu zarif güzel kuyumcunun NPC’siydi.
“Buraya bir şeyler satmaya geldim.”
Weed çantasından mücevherleri çıkardı. Çeşit çeşit mücevher parlakça ışıldadı. Yemyeşil zümrütler, koyu mavi safirler ve inciler.
“Vauuv, mücevherler.”
“Hiç bu kadar çok mücevheri bir arada görmemiştim.”
Tepkiler Tomlin köyündekilerden pek farklı değildi. Satıcı taşları inceledikten ve tarttıktan sonra bir teklif vermeye hazırdı.
“Oh, Sanırım sana bunlar için 2900 altın verebilirim! Ama bekle, sen ünlü bir maceracısın ve bu işle ilgili bir sınıfa sahipsin. Sana 3200 altın ödesem daha uygun olur.”
Bu işe yatırdığı para 1700 altındı ve 3000 altın ile neredeyse bir anda kârını iki katına çıkarmıştı! Rosenheimden ucuza alınmış kıymetli taşlar işlem gördüğünde Keuroin Krallığındaki bir kuyumcuya çok yüksek ücretlere satılabiliyor gibi gözüküyordu.
‘Kâr 1500 altın ha?! Yolculuk zamanını ve işleme zahmetini göz önüne alınca bunun büyük bir kazanç olduğunu söyleyebilirim!’
Deneyim ve bir aylık avlanmaktan gelen para da yanına kar kalıyordu. Aynı zamanda yolda ticari mallarını kaybetme riski de vardı, yani bu kazanç havadan gelmiyordu.
Bu noktada bir tüccarsanız pazarlık yapmaya başlardınız. Ticaret yeteneğinize bağlı olarak eşyalarınızı daha yüksek ücretlere satabilirdiniz. Ancak Weed bir tüccar değildi. Böylece o da arp’ını çıkarttı.
Ttiriring, Ding, ttingtting~
Bu kadın NPC’lerle ilişkinizi arttırmanıza yarayan gizli bir silahtı. Bir ozan ya da arpçı, performansıyla insanları etkileyebilirdi. Bu da yardım bulmasını, iyi niyeti ve düşük ücretleri getirirdi.
Yüksek seviyelerde bir ozansa kitlelerin sevdalısı olabilir ve hanlarda misafir olarak kalır ya da restoranlarda para ödemezdi.
“Vauuv! Bu adam arp çalıyor.”
“İyi sayılır.”
“Sesi çok güzel.”
Weed’in performansı basitti ama kötü değildi. Bunu öğrenebilmek için zaman ayırmıştı ve işlerine yeni bir tanesini eklemişti çünkü o hokage olacak adamdı yok yok one piece’i bulacaktı:) çünkü Weed her işin ustası olacaktı.
*Ting*
————————————————————————————————
Performansınla NPC’lerde iyi bir intiba yarattın.
————————————————————————————————
Weed’in ağzı bir gülümsemeyle büküldü. Satıcının gözleri müziğin hazzıyla nazikçe kapandı. Hedefine ulaşmıştı. Satıcı gözlerini açtığında şöyle dedi: “Müzik güzeldi ama şarkı söylemediğiniz için eksik kaldı biraz.”
“Şarkı söylemek mi?”
“Evet. Şarkı söyleyebilirsin değil mi?”
Weed reddetmeyi gururuna yediremedi.Kükreyen bir rocker!
Gerçek hayatta bir zamanlar bunu hedeflemişti. Yine de bir rockerın görmezden gelemeyeceği şeyleri atlıyordu. Akordu atlıyordu! Tempoyu atlıyordu! Sözleri unutuyordu. Diğer bir deyişle kesinlikle berbattı!
Defalarca detone olmuştu! Sadece Weed bu gerçeği kabullenmiyordu. Böylece arpını kaldırıp şarkı söylemeye başladı.
“Aydınlık! Güneş yükseliyor bugün! Tekrar geri dön! Güneşli! Ve! Yükseldi! Avlu! Gün!”
DN : Çeviri hatası yok :)
“Kkyaaa!”
“Deliricem!”
“Kaçın!”
Gerçekte şarkı söylemekle Aslan’ın Kükremesi arasında ne fark vardı ki?
Weed’in şarkısı oyuncuları hem şaşırtıyor hem de dehşete düşürüyordu. Sadece birazcık bile dinleseniz başınız dönmeye başlıyor ve nefes almanız zorlaşıyordu. İçinizdekilerin dışarı çıkmaya çalışması sizi rahatsız ediyordu.
“Bir gün! Düşüncelerin! Aşağı yürü! Bak! G – Ö – K–Y–Ü–Z–Ü–N–E!”
Weed hevesle böğürerek şarkısına devam etti. Melodi yoktu. Sadece müzik vardı. Bağırmak şarkı söylemenin en iyi yoluymuşçasına şarkı söylemişti.
Nihayet şarkısını bitirdiğinde şok olmuş kalabalık çil yavrusu gibi dağıldı, sadece dükkan sahibi kaldı. Onun yüzündeki ifade de taşa dönmüştü.
“Ne kadar vereceksiniz?”
Weed bu soruyu sorunca kız kafasını salladı.
“Anlaşma yok..”
“…!?”
“Defol! Yoksa muhafızları çağırırım.”
‘Tekrar arp çalmam lazım… ‘
Şarkı söylemekten vazgeçmişti. Weed daha fazla çaba harcayarak arpını tekrar çaldı ve satıcının üstündeki imtinasını yükseltmeyi başardı.
“Sana 3240 Altın vereceğim.”
“Mükemmel.”
Weed’in kalbi hafifledi, mücevherleri sattı ve 3240 altınla oradan ayrıldı.
*Ting*
————————————————————————————————
Ticaret yaparak büyük bir kazanç sağladın!
Şöhret statın 150 puan arttı (+150 ŞÖHRET)
————————————————————————————————
Weed’in itibari yine artmıştı.
‘Bununla beraber 2000 şöhretin üzerine çıkmış oldum …’
Şöhret statınız arttıkça daha zor görevler alabiliyordunuz ve item alırken daha düşük fiyatlar ödemeniz mümkündü. Halbuki şöhretin kendisi bile gurur duyulabilecek bir şeydi.
“Corona’yı biliyor musun? O adam olağanüstü bir iş becermiş. Hawryong(Ateş Ejderi)Sıradağlarında bir İkizbaşlı Ogre’yi yenmiş.” “Batun adındaki bir hırsız Arşidük Samiel’in görevini güvenle tamamlamış. Arşidük Samiel ona şövalyelik bahşetmiş ve ona orduda bir pozisyon vermiş.”Bu şöhretin gücüydü.
Bazen büyük bir görevi bitirdiğinizde ya da zor bir düşmanı yendiğinizde NPC’ler bunun hakkında dedikodular yapmaya başlıyorlardı.
Aynı şey ticaret yoluyla çok yüksek kazanç sağlayan tüccarlar için de geçerliydi. Kraliyet Yolunda NPC’lerin dedikoduları sayesinde çok ünlü olabilirdiniz.
“Hiç kılıç ustası Bansen’i gördün mü? Onu görürsen dikkatli ol. O herif gelişi güzel cinayetler işliyormuş. Başına ödül bile koymuşlar!”
Tabii ki bazen kötü yolla da ünlü olunabiliyordu. Weed’in durumundaysa, Baran köyüne yaptığı Freya heykeli onu orada ünlü yapmıştı.
Kuyumcuda işi bittikten sonra Weed, doğruca değer biçme dükkanına yöneldi. Lavias'tan elde ettiği Yaşamın Kan Kırmızı Kolyesinin değerini öğrenecekti.
Weed’in bu yeteneğe ilgisi vardı ama onun tanımlama yeteneği bu itemi tanımlamak için çok düşük kalıyordu. İlk aldığı zaman kolyenin rengi bir şekilde beyazdı.
Yine de ismi Yaşamın Kan Kırmızı Kolyesiydi. Mapan'la tanıştığı zaman da rengi değişmeden kalmıştı. Sonrasında Bar Khu Dağlarından geçerken rengi aşama aşama değişmişti. Şimdi ise tamamen Kan Kırmızısıydı.
Bu itemi atmak ya da satmak fikri Weed’i huzursuz etmişti. Bu ona paraya mâl olabilirdi, fakat yine de değer biçme dükkanına gidip bunun gerçekte ne olduğunu öğrenmeye karar vermişti.
‘Eğer işe yaramaz bir itemse, onu parçalayacağım’
Pek çok oyuncu tanımlama hizmeti için dükkana toplanmıştı.
“İşte, lütfen avlanırken düşürdüğüm bu itemi tanımlayın!”
“OK, bu yüzüğün özellikleri…”
Çarşıda buna benzer bir tane daha dükkan yoktu. Tanımlanmamış itemleri tanımlatmak için satın almak, kazı kazan oynamaya benziyordu.
Nasıl biteceğini bilemezdiniz. Dehşet nadir bir item olmayacağını kim bilebilirdi ki? Weed bu düşünceyle ilk kata girerek hızla merdivenden ikinci kata çıktı.
İlk kat basit itemlerin kontrolünü yapıyor ve Weed’in tanımlama yetenekleri bile buna imkan sağlıyordu.
Üst katta pek çok insan vardı. Weed birkaç saniye tereddüt ettikten sonra yoluna devam etmeyi seçti. Şu ana kadar düşürdüğü tüm itemleri tanımlayabildiğinden, elindekinin kesinlikle basit bir item olmadığına inanıyordu.
Sonunda binanın en üstüne, üçüncü kata ulaştı. Odalar tamamen mühürlenmişti. Bu bilgilerin güvende kalmasının garantisiydi. Weed bir odaya gitti.
“Hoş geldiniz!” Sarışın kadın büyücü neşeyle Weed’i karşıladı.
‘O bir oyuncu.’
Genel olarak ilk 4 haftanızda başladığınız kaleden ayrılamazdınız ve oyuncular geniş bir görev yelpazesiyle deneyim kazanabilirdi. Weed ise korkulukları döverek kendini güçlendirmişti ki bu inanılmaz nadir bir durumdu.
Çoğu kullanıcı hanlarda ayakçılık, kitapçıdaki kitapları düzenleme ve hatta üretim yeteneklerini geliştirebilecekleri görevlere dağılıyorlardı.
Fakat büyücülük yolunu seçen çoğu oyuncunun yolu item tanımlamadan geçiyordu. Bir itemin büyüsel özelliklerini yorumlamak yeteneklerinizi arttırabilir ve eğer şanslıysanız size iyi para kazandırabilirdi.
* * * * *
‘Dang! Tam zamanı geldiğinde niye 3 altınım eksik olmak zorunda ki!’
Büyücü Lindell 200. seviyeye varmış ve ikinci sınıf terfisini yeni almıştı. Sınıf terfisi sayesinde bir büyücü, yeni bir büyü öğrenebilirdi.
Elektrik büyülerinde uzmanlaşmış olan Lindell Yıldırım Yağmurunu seçmişti. Sayısız yıldırım güzel bir efekt ile gökyüzünden yağıyordu ve geniş bir alandaki canavarlara ağır hasarlar veriyordu, çok kullanışlıydı.
Ancak büyü kitabının ücreti kocaman 540 altındı!
İkinci sınıf terfisininin ardından bile fakir bir büyücünün öyle bir parası olamazdı. Düşük seviyelerdeyken çeşitli büyüsel güçlendiriciler, büyüler için reaktifler almanız gerekirdi. Seviyeniz azar azar artarken tüm büyü kitaplarını almanız lazımdı, sonra cüppeniz, asanız vardı, ekipmanlarınız vb vb…
Savaş sahasında en renkli ve parıltılı sınıf olabilirdi ama büyücülerin her zaman fakirlikten ağzı kokardı. İstediği büyü kitabını alabilmek için eksik olan 3 altını tamamlamak isteyen Lindell’in part-time olarak item tanımlama işinde çalışmaktan başka çaresi yoktu.
Fakat ilk müşterisini gördüğünden beri bu deneyim kötü bir seyir almıştı. Lindell’in nazik alnı stresten kırışıklarla dolmuştu.
‘Neden burada bir dilenci var?’
Weed’in kılık kıyafetine bakınca aklına ilk bunlar gelmişti.
‘Gidip yıkanması lazım’
Lindell gözlerine inanamıyordu.
Düşük kaliteden bahsetmek gerekirse pelerini yırtıktı ve zırhı sefil durumdaydı. Dayanıklılıkları düşmüştü, deri pırıltıların içinde kaybolmuştu ve özel ekipmanları toz bezini andırıyordu. Bir donanımın daha garip görünmesi zor mümkün olabilirdi.
Omzunun arkasındaysa tanınamayan file bir çanta vardı ve iğrenç kokuyordu. Bu, şifalı otların güçlü kokusuydu.
//Kadın iyi gömdü yalnız. Çok iyi gömdü. Öyle bir gömdü ki ben bile zevk aldım. Sen zavallı Avian bebeklerini pişirip sattın pis yamyam. Tarih seni unutmayacak…
Düşüncelerini bir yana atan Lindell zorlukla gülümsedi ve misafiriyle konuştu. Burada müşterilere kaba davranırsa tanımlama dükkanından kovulabilir ve para kazanmanın böyle makul bir yolunu kaybedebilirdi.
“Üzgünüm ama burası nadir ve yüksek kalitede itemleri tanımlamak için. Büyülü itemlerin genel değerlendirmesi alt katta yapılıyor.”
Nereye giderseniz gidin değişmiyordu. İnsanlar giyim tarzlarıyla yargılanıyordu. Bir NPC sizin Şöhretinize göre tepki verebilirdi ama Lindell gibi oyuncularda durum farklıydı. Weed hiçbir yorum yapmadan kolyeyi çıkararak uzattı.
“Lütfen bunu değerlendirin.”
“Ücretler pahalıdır. Bir tanımlama için ücret 50 gümüş.”
Cebindeki akrep aynı fikirde olmasa da bu noktada kararı kesindi.
“İşte burda, 50 gümüş.”
“Oh, bunu cidden istiyorsun. İtemin değersiz olarak nitelendirildiğinde pişman olma.”
//Ne gömdü yhaaaaa.
Lindell güvenlik önlemlerini aldı. Tanımlama yeteneğiyle size verilen itemler arasında beklendiği gibi iyi şeyler bulabilirdiniz ama gerçekçi olmak gerekirse itemler genellikle hayal kırıklığı yaratıyordu.
Tanımlamadan sonra bazı insanların kesinlikle ödeme yapmayı reddettiğini bildiğinden, ödemeleri önden alıyordu. Lindell kolyeyi elinde tuttu. O anda alışılmadık bir mana akışı fark etti.
Bir büyücü olarak onun bile anlayamayacağı tipte bir büyüesel akım hissetti.
Bu da en az 4 büyü halkası içerdiğini gösteriyordu. Fakat inanılmaz yüksek olan tanımlama yeteneği sayesinde içindeki büyünün ne olduğunu görebilirdi.
“Tanımla”
Lindell’in eli Yaşamın Kan Kırmızı Kolyesine dokunurken ışıldadı ve itemle ilgili bilgiler açığa çıktı.
*Ting*
————————————————————————————————
Item: Ölü Şövalyenin Kolyesi:
Dayanıklılık: 100/100
Karanlığın Sihirbazı Balkan(Baracan) tarafından yaratılmış bir çağırma itemi. Bu kolye Ölü Şövalye Van Hawk’ın hayatını barındırır. Bu kolye yardımıyla onu çağırabilirsin ancak Lord Balkan’a olan bağlılığını size çevirmek kolay olmayacaktır.
Kısıtlamalar:
Eğer birisinin onun ustası olacak değerde olmadığını düşünürse saldırır.
Efsunlama:
‘Ölü Şövalyeyi Çağır’
Kuşanıldığında:
Kara büyüye +50% etki.
+20 Zihin Gücü
+10 Bilgelik
————————————————————————————————
Lindell’in gözleri şokla genişçe açıldı.
“B-Bu nadir bir item, halk seviyesinde değil…”
“Lütfen onu geri ver.”
Weed’in kolyesi tanımlanmıştı, böylece değer biçme dükkanından ayrıldı.
Ayak işlerini hallettikten sonra Weed ve Mapan kaleyi terk ettiler ve Somren Özgürlük Şehrinin yoluna düştüler.
Terk edilmiş bir mekana geldiklerindeyse Weed Mapan’dan arabayı durdurmasını istedi.
“Neler oluyor?”
“Sadece izle ve gör.”
Weed sürücü koltuğundan atladı. Kolyeyi tuttu ve büyüyü yaptı.
“Ölü Şövalyeyi Çağır!”
Hemen siyah bir duman toplandı ve içinde Ölü Şövalye belirdi, Van Hawk. Balkan(Baracan) Yeraltı Mezarının bossu.
“Keueoeoeo!”
Daha öncekinin hemen hemen aynıydı, sadece elbiseleri biraz değişmişti. Balkan Yeraltı Mezarında ortaya çıktığında harika itemleri ve ekipmanlarıı vardı.
Ama Ölü Şövalye şu anda sadece basit bir kılıç kuşanmış ve basit ekipmanlar giymişti. Sebepse basitti, Weed onları çalmıştı.
Ölü Şövalye parlak ışık karşısında biraz bocalasa da kısa sürede dengesini buldu. 200. seviye bir yaşayan ölü için güneş pek de büyük bir problem değildi. Ölü Şövalye’nin bakışları Mapan’ı sıyırdı ve Weed’i bulunca durdu.
“Sen, insan!” diye kükredi Weed’e.
Gözleri nefretle yanıyordu. Aşırı miktardaki öldürme niyeti hissedilebiliyordu. Ölü Şövalye onu öldürenin Weed olduğunu açıkça hatırlıyordu.
“Beni sen çağırdın! Lord Balkan’a ihanet edip seni takip edeceğime cidden inanıyor musun?! Sen sadece bir oymacısın! Seni öldüreceğim insan!”
Ölü Şövalye ona hücum etti. Weed ise bilerek darbeyi yedi ve kanı yavaşça sıçradı. Canı %20’nin altına düşünce yeteneklerini kullandı.
“Oyma Bıçağı!”
Weed’in kılıcı defalarca Ölü Şövalyenin içinden geçti.
Ölü Şövalye geri çağrıldı ve kolye tekrar beyaza döndü. Hayatı olan daha fazla canavar öldürdükçe kolye kan kırmızı rengini geri kazandı.
O andan sonra Somren Özgürlük Şehri yolunda kolye her kırmızıya döndüğünde Ölü Şövalyeyi çağırdı.
“Oyma Bıçağı!”
“Yedi Kutsal Adım!”
Ölü Şövalyeyi öldürmek için yeteneklerini seve seve kullanıyordu!
Rekorunu sürekli tazelerken kolye elinden asla düşmüyordu. Onu öldür, hayata geri döndür, sonra tekrar öldür ve tekrar ve tekrar!
Ölü Şövalye için böyle bir şeye maruz kalmak çok rezilceydi. Ancak bu Weed için istenilen sonuçtu. Vagonda heykellerin yanına çok sayıda can ve mana iksiri yerleştirmişti. Çünkü %100’de olmasına ihtiyacı vardı ama doğal yenilenmeye güvenmek hem verimsizdi hem de zaman kaybıydı.
Yine de her zaman Ölü Şövalyeyi çağırabilirdi, durum daha iyi olamazdı. Çağrılmış bir yaratık olduğundan onu öldürerek deneyim puanı kazanamasa da yeteneklerindeki uzmanlığını durmaksızın arttırabilirdi.
Onu 10. sefer ölene kadar dövüşünden sonra Ölü Şövalyenin sesi ilk defa hasta gibi çıktı.
“Ugh, sen güçlüsün…”
5 kere daha öldükten sonraysa iç geçirdi.
“Lord Balkan’ın zarafetini ufak ufak unutuyor gibiyim.”
Ve 5 kere daha öldükten sonra daha da radikal konuşmaya başladı.
“Senin liderlik yeteneklerin benim üstümde hüküm sürebilir gibi, ama bunu şimdilik bilemem.”
Bundan sonra Weed onu 20 kere daha öldürdü. O noktadan sonraysa saymaya zahmet etmedi. Ne zaman Canı ve manası %100 olsa Ölü Şövalyeyi çağırdı.
Kolyenin verdiği canlılıkla ve birazcık da destekle canı/manası hızla doluyordu. En sonunda Ölü Şövalye teslim olma niyetini açığa vurdu.
“Sahip!”
Yalnız Ölü Şövalye! En güçlü Ölü Şövalye Van Hawk, Weed’i sahibi olarak tanıyordu. Ancak Weed’in cevabı beklenmedikti.
“Hayır, sana güvenemem. Sen Kötü Büyücünün hizmetkarı olduğundan mutlaka bir şeyler planlıyorsundur!”
“Hayır, öyle bir şey yok…”
Ancak Weed Ölü Şövalyeyi dinlemedi ve onu 300 defa daha öldürdü.
“Sana iyi bir kul olacağım sahip, lütfen…”
Bunu duyduktan sonra bile, onu yaklaşık 500 kere daha öldürdü.
Sonrasında Ölü Şövalye her ortaya çıktığında çaresizce yalvardı ama nafileydi. Weed’in amacı bunun yeteneklerinde uzmanlaşmaya yardım etmesiydi, yani merhamet imkansızdı.
//Şarkısız bir bölüm oldu ama olsun Weed bize patlatır bi tane. 3 gündür ellerim ağrıyor ama ,ısrarla devam ediyorum değerimi bilin lan. Toplu atacaktık ama önceden wertyul ikisini atmış, şimdi onu pıçaklamaya gidiyorum…
// En az 1-2 gün ara veriyorum beyler. Bu bölüm çevirdiğim en uzun bölümdü 18 sayfa tuttu başka bir çevirmene verseniz iki hafta oyalar sizi haklı da olur. Hangi akıllı günde 10 saat çeviri yapar ki?
//233 bölüm kaldı güncele.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..