Zifiri karanlık çoktan çökmüştü. Feng Wei aradığını bulmak amacıyla kılıcının parlayışını takip ettive sonunda bir şey buldu.
Yerde birbirlerinden birkaç metre uzakta olan iki ceset buldu. İlki çoktan ölmüş görünüyordu. Feng Wei ona bir bakış attıktan sonra diğer cesedin yanına gitti.
'Hmm tamamıyla ölmemiş duruyor ona biraz yardım edelim.' Feng Wei orman ruhu kalbini etkinleştirdikten sonra çok tanıdık bir duyguyu hissetti.
'Bu! Ne oldu sana?' Feng Wei bir kanser gibi insanların içinde büyüyen bu kara büyüyü durdurmaya çalıştı.
Nihayet birkaç dakika içinde ceset gibi görünen bu çocuk kendinde konuşacak kadar güç bulmuş gibiydi.
"Şşşt! Konuşmaya çalışma bırak acını alıyım." Feng Wei, çocuğu sakinleştirmeye çalıştı. Onun öleceği kesindi. En azından acısız olsun istiyordu.
"Ha… hayır. Bu… Bunu yapan o." Çocuk, Feng Wei’ye karşılaşacağı tehlikeyi anlatmaya çalışıyor gibiydi.
"Biliyorum.XieHuo yaptı. Bunu biliyorum."
"O…nun kılıcı. O..na ç…ok di…kkat et!" Çocuk son sözlerini zorlana zorlana bitirmişti.
'Zehir vücutta ne kadar çok kalırsa ölümcül oluyor.XieHuo bu yaptıklarının bedelini ödeyeceksin! '
Sabah olup ikinci gün başladığındaLieJia sonunda grubunu toplayıp biraz canavar avlamaya başlamıştı.
"Patron grupta şimdilik beş kişi var. İlerleyen günlerde diğerlerini bulup hızımızı arttırmalıyız."
LieJia’nın yanında ona bir şeyler anlatan bir çocuk vardı. Fakat LieJia ona cevap vermiyordu.
"Bir şey mi oldu?" Çocuk kaale alınmamaktan bıkmış gibi göründü ve sordu.
"Şu sesi sende duyuyor musun?" LieJia onu susturup, dinlemesini istedi.
"Patron ne sesi ?" Çocuk cümlesini bitiremeden üstlerindeki ağaçtan Feng Wei bir hızla indi.
Bamm! Feng Wei ağaçtan indiği an herkes bir anda savaş pozisyonunu aldı. Kimse onun geldiğini görememişti bile.
"Ne o? Beni böyle mi karşılıyorsunuz?" Feng Wei alaycı bir şekilde konuştu.
LeiJia onu gördüğü an bir korku hissetti. "N…Ne istiyorsun?"
"Şimdi beni dikkatle dinleyin. Emirlerimi harfi harfine yerine getirecekseniz." Feng Wei kesin bir şekilde konuştu.
Fakat beş kişilik grupta onu dinlemeye razı olan kimse yoktu. "Seni neden dinleyecekmişiz? Sen kimsin?"
Feng Wei sanki bunun olmasını bekliyormuş gibiydi. Elini hızlıca kılıcına götürdü ve LeiJia’nın boynuna doğrulttu.
Onun bu hamlesini görenler hızlıca liderlerine yardım etmek için harekete geçeceği sırada tıpkı LeiJia’ya olduğu gibi onlarında boğazlarına birer kılıç doğrultulmuştu.
"Şimdi benim dediklerimi harfi harfine yapacaksınız."
.....................
LeiJia ve grubu art arda saldırılarıyla altın 3. seviye bir canavarı art arda saldırılarıyla öldürmüştü.
Grupta sanki bir soğukluk var gibiydi. Sanki o çekirdeği almaya giden ölecekmiş gibiydi. "Patron çekirdeği ben alırım." Sonunda biri yürüme cesaretini göstermişti ve kendilerinden beş metre uzakta olan canavarın çekirdeğini almak için yürümeye başladı.
Fakat o sadece birkaç adım atmıştı ki bir ses geldi. "Merak etme. O çekirdeği ben alabilirim."
XieHuo biranda grubun karşısında çıktı.
Çekirdeği almaya gelen çocuk ister istemez birkaç adım geriye gitti. "O…Onu biz avladık." titrek ve kısık sözlerle bu sözleri söyleyebilmişti.
"Oh! Bir şey mi dedin? Onun sizin hakkınız olduğunu mu söylüyorsunuz? Ben sadece bu canavarın çekirdeğini alacaktım. Fakat şimdi diğer çekirdeklerinizi de almak zorunda kalacağım."
XieHuo’nun bu sözlerine karşı korku hisseden çocuğun nutku tutulmuş gibiydi. "Ama…"
"Ama ne?" XieHuo dişlerini gösterdi.
"Onun kusuruna bakma. Al. Bütün çekirdeklerimiz bunlar." LeiJia son anda ikisinin arasına girdi ve çekirdekleri verdi.
"Hmm… Bu kadarcık mı?" XieHuo tuhaf bir ifadeyle konuştu.
"Sadece bu kadar toplayabildik. Şimdi izin verirsen gidelim." LeiJia tam ayrılmaya hazırlanıyordu ki XieHuo onu durdurdu.
"Dur bakalım. Siz kendinizi akıllı mı sanıyorsunuz? Hiçbir yere gidemezsin."
"N… Ne... Neden?" LieJia korkuyla cevapladı. XieHuo’nun yanına geldiği an ondan yayılan tuhaf havayı farketmişti. Sanki insanı sırf zevk için katledebilecek bir tarafı vardı.
"Çık ortaya." XieHuo normal bir şekilde konuştu.
"Onları öldürmemi istemiyorsan çık ortaya. Vaktimi boşa harcama."
Onun bu sözü üzerine Feng Wei gerilerden birkaç ağacın yan yana durduğu yerden yürüyerek geldi.
"Sen kendini akıllı mı sanıyorsun?" XieHuo, Feng Wei’ye döndü ve konuştu.
Fakat Feng Wei’nin cevap vermeye niyeti yok gibiydi.
" Ne o dilini mi yuttun ? Merak etme köpeğim olmayı kabul edersen belki seni öldürmem "
Fakat Feng Wei ne olursa olsun cevap vermemeye devam ediyordu.
"Sen, bana cevap ver!" XieHuo sinirlendi ve Feng Wei'ye kılıcını salladı.
Fakat kılıcı Feng Wei’ye çarptığı an o bir bulut gibi dağıldı. Sanki bir gölge, bir kopyaydı!
Hızlıca arkasına döndü ve gözlerinin rengi biraz pembe bir şekile bürünmüş Feng Wei'ye baktı.
"Tatlı rüyalar." Feng Wei tekniğini manasını kullanarak uyguladı ve XieHuo biranda olduğu yerde ayakta uyuyormuş gibi göründü.
"LeiJia buradan kaçın."
Feng Wei bütün gücünü topladı ve bir teknik daha kullandı. "Yağmasam da gürlüyorum!" bu Feng Wei’nin en yıkıcı tekniğiydi.
BAMMMM! LeiJia ve grubu oradan uzaklaşmaya başlayalı birkaç saniye geçmişti ve bu zaman aralığında 100 metreyi çoktan aşmışlardı. Fakat patlamanın şiddetiyle o ve bütün grubunun ayakları yerden kesilerek havalanmasını sağladı.
Havadaki toz bulutu kalktığında Feng Wei ve XieHuo karşı karşıya olduğunu ve ikisinin de sağlam olduğu görülüyordu.
XieHuo sinirlenmiş gibiydi. Bir önceki darbeden hoşnut değil gibiydi.
Diğer tarafta Feng Wei'nin yüzü XieHuo’dan daha ekşi görünüyordu.
'En güçlü darbemi doğrudan yedi ama karşımda sapa sağlam durabiliyor."
"İtiraf etmeliyim ki güçlüsün. Fakat bana karşı hiç bir şansın yok." XieHuo övünerek konuştu.
"Bende itiraf etmeliyim. Ölürsün sanmıştım. Sanırım biraz daha çabalamam gerek."
XieHuo bu sözlere bir gülüşle karşılık verdi. "Hiç sanmıyorum." dedikten sonra tuhaf bir teknik kullandı.
Etraf kara bir sise büründü ve Feng Wei ve XieHuo’yu içine aldı.
"Bu kara sisin içinde kaldığın her saniye zehirleniyorsun ve seni garanti ederim burada birkaç saniye kalmak bile-"
"Çok konuşuyorsun." Feng Wei, XieHuo’nun sözünü bitirmesine izin vermedi.
"Ne?" XieHuo kızgın bir şekilde konuştu.
"Diyorum ki çok konuşuyorsun!" Feng Wei aniden XieHuo’nun üstüne atıldı.
Bamm! Bamm! Bamm! Sisin içinde iki kılıcın çarpışma sesleri bütün adaya yayılmıştı. Ses canavarları çekiyordu.
"Sen! Sen insan değilsin! Şimdiye can çekişerek ölmen gerekiyordu." XieHuo kan kusarak karşısındaki canavara bakıyordu.
Feng Wei’nin durumu ondan iyi değildi. Aynı şekilde onunda beti benzi atmış ağzına gelen kanı yutuyordu. Her ne kadar orman ruhu kalbi vücuduna giren zehri çıkarsa da Feng Wei sadece bu ruhun %30’unu kavramıştı ve yetmiyordu.
"Hehehe. Sanırım daha fazla dayanamıyorsun. Vücudun daha fazla dayanamıyor. Öleceksin."
"Sende." Feng Wei kendinden çok emin bir şekilde konuştu.
"Ben neden ölecekmişim? Bunu sen mi yapacaksın? Güldürme beni."
"Hayır. Seni o kılıç öldürüyor. Yaşam enerjini sömürüyor. Görmüyor musun?" Feng Wei’nin vücuduna artık bir soğukluk gelmişti. Onunda vücudu artık bu mücadeleyi sürdüremiyordu.
“Ne fark eder? Güç herşeydir! Ve ben güçlüyüm! Yaşam enerjim bitse ne olur?" XieHuo’nun bu sözlerine Feng Wei acıyan bir bakış attı.
"Bana öyle bakma. Bende artık güçlüyüm. Artık herkesin ezik gördüğü XieHuo değilim. Artık güçlüyüm. Bak yüzlerce insanı öldürdüm. Ben, kendi annemi,babamı öldürdüm. Klanımı, köyümü yaktım. Artık bana öyle bakamazsınız."
Editör Notu: Yazık Sakat Herhalde…
Feng Wei, onu dinledikten sonra son bir güçle ayağa kalktı. "Kılıcım benim arzum sayesinde güçleniyordu. Seni öldürme arzum çok büyüktü ve bu onu besledi. Fakat şimdi seni bu acıdan kurtarma arzum, her şeyden büyük."
Bu sözlerden sonra,Anka kılıcı daha önce hiç olmadığı kadar fazla parlamaya başladı. Işık o kadar büyüdü ki; Feng Wei ve XieHuo’nun içinde olan kara sisi dağıttı.
O anda Feng Wei’nin zihninde bir hareket belirdi!
XieHuo’nun şaşkınlıktan nutku tutulmuş gibiydi. Ölüm korkusu bütün vücudunu sarmıştı. Bir panikle bir büyü okudu.
"Karanlık Diyarın Korkutucu Canavarı!" XieHuo büyü okuduktan sonra içinden siyah bir duman çıktı.
Bu dumanın sanki bir siması var gibiydi. Yavaş yavaş XieHuo’nun vücudundan çıktı. Sanki azrailXieHuo’nun vücudundan ruhunu çıkarıyordu.
"Hahahah! Nasıl beğendin mi? Bu teknik ömrümün yarısını sömürüyor. Hahahaha. Sen bittin! Senin bütün korkularını bulacak ve onları kullanarak hayat enerjini sömürecek! Bana yaklaşamayacaksın bile! Çünkü ben keyif yaparken, sen en büyük korkunla yüzleşeceksin! Hahaha!”
XieHuo’nun kahkahası çok garipti. Sanki içinde acı çeken bir çocuk vardı ve bu çocuğu gizlemek için atılmış bir kahkaha gibiydi.
XieHuo’nun içinden çıkan gölge Feng Wei’nin üstüne bir karabasan gibi atıldı.
Feng Wei ondan kaçmaya çalışmadı veya karşı koymaya çalışmadı.
Gölge Feng Wei’nin karşısında bir anda belirdi ve onun ruhunun derinliklerine girdi.
Fakat ne kadar zaman geçerse geçsin gölge Feng Wei’ye ne kadar korkularını gösterse de Feng Wei’de herhangi bir tükenme yoktu.
Feng Wei biraz bekledikten sonra gölgeden kolayca kurtuldu "Bu teknik sana büyük bir maliyet getirdi. Başkaları için korkunç bir teknik olabilir. Seni öldürebilir. Korkudan felç edebilir. Fakat benim en büyük korkum;
Bana inandığı için canını feda eden amcamın, benim zarar görmemem için başka klanda büyümeme göz yummak zorunda kalan babamın yüzünü kara çıkarmaktır.
Sen bana bu korkuyu tekrar yaşattın."
Anka kılıcı tekrar büyük bir şekilde parladı. "Özel Hareket: Hapis" Feng Wei aklında savaş sırasında beliren bu tekniği kullandı.
Feng Wei, Anka kılıcını XieHuo’ya doğru uzattı ve alev renkli bir ışık XieHuo’nun üstüne doğru uçmaya başladı
"Hayır! Hayır! Hayır! Ölmek istemiyorum!" XieHuo, ona doğru gelen ışık dalgasının karşısında aciz hissetti ve yere çöktü.
Fakat ışık dalgası XieHuo’nun yanına gelince ona bir şey yapmadı.
XieHuo gözünü korkudan kapatmıştı. Bir şey olmadığını görünce gözlerini yavaş yavaş açtı ve kendi kılıcından çıkan siyah bir ışıkla Feng Wei’nin kılıcından çıkan ışıkla savaşırken gördü.
Şaşkınlıkla kendi iblis kılıcının siyah ışığının yavaş yavaş çekilmesini izledi.
Sonunda kırmızı ışık iblis kılıcının her tarafını sarmaladı ve onun içindeki bütün karanlığı hapsetmeye başladı.
Işık iblis kılıcını yuttu ve Anka kılıcının içine doğru çekti.
Kısa süre sonra anka kılıcıyla iblis kılıcı birleşti.
İblis kılıcının ruhuyla birleştiğini fark eden Feng Wei o kılıcın şuan hiçbir karşıt hamle yapmadığını fark etti. Fakat içinde hala bir korkusu vardı. Bu kılıç, XieHuo’nun delirmesine sebep olan şey olmalıydı. Onun hakkında daha fazla şey öğrenmek zorundaydı.
Hem Feng Wei hem de Xie Huo bitik bir durumdaydı ve yaptıkları savaş yüzünden her tarafa büyük bir ses dalgası yayılmıştı ve bunun sonunda da canavarlar bu tarafa gelmeye başlamıştı.
Fakat ne Xİe Huo nun ayağa kalkacak nede Feng Wei nin koşacak hali vardı öyleki canavarlar ikisinin yanına gelmişti bile.
" Feng Wei kımıldayamıyorum " Feng Wei belki kaçabilirdi çünkü o Xie Huo gibi hayat enerjisi sömürülmemişti onu bırakabilirdi peki bırakacak mıydı ?
Fakat Feng Wei den Xie Huo yu kurtarmaya yönelik bir hareket gelmedi öyleki canavarlar neredeyse yanlarına gelmişti.
O sırada onların savaşını izleyen Lei Jia ve grubu gitmeye hazırlanıyordu.
" Patron en düşük seviyelisi bile gümüş seviye onlara yardım edemeyiz gel hadi . "
Lei Jia ' yı ikna ettikten sonra onlarda kaçmaya başladı.
Xie Huo Feng Wei den herhangibi bir yardım gelmeyince artık son umutlarınıda yitirdi gözlerini yaşlarla birlikte kapattı.
Fakat üstündeki dev canavarlardan hiç biri onu hala ezmemişti Xie Huo korka korka gözlerini açtı kafasını kaldırdı ve beş adet Feng Wei ' nin ayrı ayrı canavarlara saldırdığını gördü.
" Beni kurtardın " Xie Huo kısık sesle konuştu.
" Seni kurtarmadım sadece bana lazımsın bu kılıç ile ilgili öğrenmem gereken çok şey var "
Fakat Feng Wei her ne kadar canavarlara saldırsada sayıları çok fazlaydı ve bu canavarları tam güçte bir Feng Wei bile tamamıyla durduramayabilirdi.
" Bir çözümün var mı bu canavarlar çok sinirlenmiş gibi görünüyor " Canavarlar Feng Wei tarafından rahatsız edilince olduklarından çok daha sinirli bir hale geldi ve hiç durmadan saldırmaya başladı.
Feng Wei hızlıca Xie Huo yu kavradı ve kaçmaya başladı.
Fakat herhangi bir fiziksel gücü yoktu çok fazla yorulmuştu ne kadar koşsada canavarlar sürekli peşinden geliyor onu bırakmıyordu bu durumda Feng Wei koşmaktan bitap düşecek ve tekrar yakalanıcaktı.
Tam o sırada bir kızın sesi duyuldu " Yakaladım "
Biranda canavarların koşuşlarında gözle görülür bir değişiklik oldu artık koşmuyorlar yürüyorlardı.
Ve birkaç saniye daha geçince canavarlar olduğu yere sabitlendi sanki birileri onları tutkalla yere yapıştırmış gibiydi.
" Onları daha fazla tutamam burası güvenli kaçın " Kız son bir gayretle canavarları tuttu.
Feng Wei fırsattan istifade etti ve onları kurtaran beyaz tenli sarışın güzel kızın yanına geldi.
" Teşekkür ederiz " Feng Wei yorgun bir şekilde konuştu.
" Geldiğim için şanslısınız buralarda büyük bir savaş vardı bu yüzden geldim siz savaşanları gördünüz mü ? " kız tutkulu bir şekilde konuştu
Feng Wei ona boş gözlerle baktı " Üstümüzden anlaşılmıyor mu ? "
" Oh ! Tabi siz canavarlarla savaşıyordunuz nereden bileceksiniz "
Feng Wei kızın şaka yaptığını varsaydı çünkü bir insan bu akdar saf olamazdı.
Kız biranda kılıcını çekti ve sanki karşısında biri varmış gibi bağırdı " Ama onları görürseniz bana söyleyin çünkü ben Feng Tai karşımdaki bütün güçlü rakipleri yenmeye hazırım "
Feng Wei kızın bu haline anlam veremedi fakat onun kılıcına dikkatle baktı.
" Oh kılıcıma mı baktın hehehe sana hak veriyorum o eşsizdir herhangibi bir ticaretçide yada krallıkta bulamazsın krallıkalrda bile onun gibisi yok "
" Oh anlıyorum " Feng Wei cümlesini bitirir bitirmez Feng Tai ' yi nereden hatırladığını anladı o Feng klanındandı.
Feng Tai nin arkasından bir kaç kişi gelmeye başladı.
" Feng Tai bunlar seni rahatsız mı ediyor " Feng klanının kaptanı konuştu.
" Hayır abi Yong merak etme kimse bir şey yapmıyor "
" ._. tamam hadi gidelim " Feng klanının kaptanı Feng Yong Feng Wei ' ye bakmaya bile tenezzül etmedi arkasına Feng Tai ' ide alıp oradan ayrılmaya başladılar.
" Xie Huo böyle bir çöpe yenilmek seni de çöp yapar " Feng Yong arkasına bakmadan konuştu.
" Bir saniye savaşan onlar mıydı ? " Feng Tai heyecanla Feng Yong konuştu.
" Gidelim Tai "
Feng Wei bu burnu kalkık herife baktı ondan kötü bir etkileşim almıştı üstelik tanımadığı biri hakkında çöp diyerek haife almıştı.
" Xie Huo şu çaldığın çekirdekleri ver bakıyım " Xie Huo başta reddedicek gibi olsada Feng Wei ye baktı ve reddetmeye cesaret edemedi ve ona ruh yüzüğünü verdi.
Feng Wei çekirdeklerin sarı renkli olanı aldı ve ağzına attı ardından işaret fişeğini aldı ve ateşledi.
" Ne ne yapıyorsun " Xie Huo onun planladığı şeyi anladı ve korktu.
" Buraya kadar Xie Huo git ve dinlen "
" Ama benim hayallerim vardı daha , daha hiç güçlenmedim " Xie Huo ağlamaklı konuştu.
" Çaldığın hayallere say artık bitti " Feng Wei Xie Huo yu tek başına bıraktı vücudu zehirlenmişti ve stabilize etmesi gerekiyordu bunun içinde orman ruhu kalbini daha fazla kavramalıydı.
' Jin Yin beni affet onu öldüremedim daha kötüsü kurtardım benden nefret ediyor olmalısın "
Bölüm adı : Feng Wei vs Xie Huo hepiniz tahmin etmiştir zaten
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..