4-Savaşmak İstiyorum

avatar
442 1

Lucas - 4-Savaşmak İstiyorum


Net bir sesle verdiğim cevap yeterince tatmin edici olacak ki gözlerimin içine baktı.  

“Orada kimseyi öldürmeyeceğine söz ver, öldüremeyeceğin birisi olduğunu sanmıyorum ama benim için kimseyi haksız yere öldürme. Daha açık konuşmam gerekirse Rockherd hanesi olarak seni olası tehditlerden korumayacağım. Eğer bir sorun çıkarsa kendi başına ölürsün.” 

Çelik gibi sözlerdi bunlar. Değişmeyeceği ve esnemeyeceği kesin kurallarla dolu bir şartname imzalamak gibiydi verdiğim “Peki.” cevabı.  

Bu konuşmaya şahit olan iki prens de selam verip oradan ayrıldı, artık konuşmanın gereksiz olduğunun farkında olduklarından gitmişlerdi. 

“Luna, biz gidip gerekli hazırlıkları yapalım.” 

Defran, Luna Teyzeyi de alıp gittiğinde odada sadece ben, Liana ve Krun kalmıştı. 

“Lucas, kanatlarımın daha fazla seni koruyamayacağını anlamış olmalısın. Sekiz yıldır, senin yeteneğine hayran oldum ve seni yetiştirdim. Ama artık benim bile karşında kazanabileceğimi garanti edemediğim bir canavara dönüştün. Bu günden sonra istediğin gibi Rockherd ailesinden dışarıya çıkıp dünyayı gezebilirsin, elimden geldiğince seni koruyacağımı da bil. Ama bizi de unutmamanı isterim. Bu turnuvadan sonra bütün dünya seni öğreneceğinden imparatorluk umursamasa bile Hong ve Coke’ler bir şekilde ölmen için uğraşacak. İstersen turnuvaya katılmayıp Rockherd hanesinde gizlenmeye devam edebilirsin, emin misin?” 

Haklıydı, bu turnuva benim bütün dünyaya ilan olacağım gündü. Gözlerim hırsla dolduğunda Krun gelecek cevabı anlamıştı. 

“Krun, sana öz babamdan bile  fazla saygı duyuyorum. Teşekkürler, sekiz yıl için teşekkürler. Ama beni biliyorsun, eğer o aptallar benimle savaşacaksa savaşsın, kaybetmeyeceğim. Kaybetmekten nefret ediyorum ve bu yüzden kazanacağım. “ 

Linda ile biz de ayrıldık. O konuşma, keşke o gün Krun’a daha sıcak davransaydım dediğim bir konuşmaydı.  

O güne kadar Rockherd ailesi dışına çıkmamıştım. Dışarıyla ilgili her şeyi sadece Liana ve anlatılardan biliyordum.  

Beyaz Aslan Şehri’ne gelene kadar da halk tabakası dışında kimse ile konuşmadığımdan diğer krallıkların bu denli kibir dolu olacaklarını tahmin etmemiştim.  

Beyaz Aslan Arenasında Rockherdler için ayrılmış alana gitmek için malikaneden çıktığımızda bütün gözler bizim üzerimizdeydi.  

Arenaya vardığımızda ise Osnam hanesinin grubu karşımıza çıktı ve işte o an ben dahil hepimize yukarıdan bakan o gözleri gördüm.  

İlk hissettiğim şey galiba kibirdi, nasıl o basit böcekler bu kibirli gözlerle bakma hakkına sahip olduklarını düşünebilir!  

Gözlerindeki kibri arenada onlara yutturacağım düşüncesini içimde sindirip daha fazla o tarafa bakmadan arenaya girdik.  

Bizim için ayırdıkları koltuklar bile önceki turnuvanın sıralamasına göre yerleştirilmişti. En ön plot bölge imparatorluk içindi, hala gelmemişlerdi. Arkasında iki eş bölge Coke ve Hong aileleri için ayrılmıştı. Biri İmparator’un sağında diğeri solunda olmak üzere sıralamaya göre de kalan koltuklar geriye doğru gidiyordu. Tam ortalarda kalan yerimize oturduğumuzda bir şeyi fark ettim.  

Bizden güçsüz olan krallar arkamızda bizden önce gelip oturmuştu, biz oturduktan tam bir an sonra gelen Osnamlar da bu nizama uygun zamanlamayla gelmişti. Anlaşılan kendisinden güçsüz herkes oturmadan oturmama gibi bir kural vardı ki bu imparator’un en son gelmesini açıklardı.  

Osnamlar geldikten sonra onların da üzerinde olan Frecenler geldi, sonra da Garnemler. Bu iki ailenin bakışlarıysa Osnamlardan bile kötüydü. Bu büyüklükte bir kibir, kendilerini ne sanıyorlardı ki? Kralları da dahil her birinden daha güçlü olduğumu hissediyordum. Kralları, Atalar ve diğerlerinin hiçbirinin baskısı üzerimde oluşmamasından anlayabiliyordum bunu.  

Bu andan sonra Coke kralı ve arkasında bir oğlu, eşi ve bir kızı ile arenaya girdiler. Arkalarından gelen ailenin kalan üyeleri de onlarlaydı. Üçüncü sıranın koltuğuna gidip otururlarken ben de sonunda baskısını hissedebildiğim birisinin geldiğini anladım. Coke kralı, şatafatlı kıyafetleri olmayan ve belindeki ince kılıcıyla bir usta edası veren orta yaşlı bir adamdı. Kraliçesi ve kızı bir inci gibi güzeldi ve oğlu da aynı şekilde bütün kadınların hoşuna gidecek yakışıklılıktaydı.  

Seviyeler arasındaki farkın büyüklüğünü de bu arenada fark edebilmiştim. Coke ailesinin gücü bile onlardan öncekilerin hepsine denk sayılabilirdi.  

Hong ailesini bekliyordum, gözlerim girişe bakarken gökyüzünden gelen rüzgar sesini hissettiğimde hislerim yukarıdaki ejderhayı fark etti. Arenanın dörtte biri kadar büyük olan bu devasa ejderhayı görünce ilk defa gözlerim gerçekten istediğim bir şey görmüştü. O günden sonraki ejderhalara karşı ilgim de böyle başlamıştı.  

Ejderha yavaş yavaş arenaya indiğinde üzerindeki büyük yapıyı ve içinden çıkan Hong Kralını gördüm. Hongların bu şatafatlı girişi arenadaki normal halkı çılgına çevirmişti, bir ejderha görmek aşırı güzel bir şeydi.  

“Haha! Herkesin yetişebilmesi iyi olmuş. Coke, geç kalmadığınız iyi oldu bak rahat geldiniz mi? “ 

Hong Kralının sölzeri direkt Cokelaraydı ki kral Coke cevap verdi. 

“Oldukça rahat bir yolculuktu, bazı köpekler hadlerini bilmeyip yolumuza çıktı sadece. Ama biliyor musun Hong, sadece bir avuç eniklermiş. Yazık oldu eniklere.” 

Honglar ve Coke’lar arasındaki muhabbetin sebebinin geliş yolunda Coke’lara düzenlenen bir saldırı olduğu da anlaşılmıştı.  

“İyi ki sağ sağlim gelebilmişsiniz o zaman.” 

Hong kralı da yerine oturduktan sonra İmparatoru beklemeye başladı herkes. Dakikalar geçti, bir saate  yakın öylece bekledikten sonra arenanın devasa kapısının açılış sesi duyuldu. 

İçeriye giren imparatorluk ailesiydi, bir sürü koruma asker ve arkalarında sadece iki yaşlıyla gelmişlerdi.  

Herkes ayağa kalkıp başıyla selam veriyordu, ben umursamıyordum ki kafamda Krun’un elini hissettim.  

“Yeterince güçlü değilsin.” 

Zorla da olsa eğdim başımı. Ama içimdeki küçük öfke alevi devasa bir hale gelmişti. Başımı eğmek demek kaybetmeye doğru bir adımdı.  

“Başlarınızı kaldırın.” 

İmparatorun sakin sesi ile herkes kaldırmıştı başını.  

“Krallarım, halkım, imparatorunuz olarak İnpala İmparatorluğunun genç aslanlar turnuvası bugün olacak. Turnuvayı bu yıl en büyük oğlum, prens Mirna yönetecek. Bütün gençlerimize başarılar diliyorum.” 

Ne? İmparator gidiyor muydu? Şaka olmadığını bildiğim bu gerçeği duyduğum anda daha önce hissetmediğim bir aşağılanma hissettim. İmparator, bütün bu arenayı benim diğerlerini gördüğüm böcekler gibi görüyor olmalı ki kendisi burada durmuyordu.  

İmparator’un görüntüsü sözlerinden sonra da yok oldu. Gerçekten buraya gelmiş miydi bundan bile emin değildim.  

Gözlerim imparatorun görüntüsünün hemen arkasından gelen genç adamı gördüğünde titredi. O  gözleri, alt nesilden biri olsa bile diğer herkese yukarıdan bakma cürretini gösteren gözler, bana savaş ilan eden, beni aşağılayan o gözler. Onları yuvalarından sökeceğim, bir gün mutlaka bunu yapacağım.  

“Sevgili Halkım ve on kral, turnuvayı adil bir şekilde yönetirken sizler benim konseyim olun. Turnuva katılımcıları, sahneye gelsin.” 

İmparatorluk ailesi yerine yerleştikten sonra prensin ayağa kalkıp söylediği bu sözler ile yanındaki kardeşi ayağa kalkıp savaş alanına doğru yürüdü. Gözler prensin üstündeydi, kimse prensten önce gitmemişti.  

Prens sahneye adımını attığı anda büyü gücünü kısıtlamayı bıraktı ve bütün büyücüler gücünü hissedebildi. Kimileri için devasa bir dağ gibi olan bu güç benim gözlerimde avucumdaki bir taş bile etmezdi. Bu muydu bütün o kibirlerine rağmen çıkardıkları rakip? Bu kadar mıydı? 

Zihnimin içinde sayısız düşünce uçuşmaya başlamıştı, bir parçam öfke içindeydi ve çıkıp sahnedeki herkesi öldürmemi söylüyor, diğer bir parçam ise Rockherd ailesini düşünmemi söylüyordu.  

Diğer aileler artık sikimde değildi, ayağa kalktım ve başka kimse sahneye gitmemişken sahneye yürümeye başladım ki üzerimde Krun’un baskısını hissettim. 

 “Kurallara uy!” 

Zihnimde yankılanan bu sesin dışında herkes Kral Krun’un gücünü hissettiğinden bize bakıyordu.  

Hayır, durmak gibi bir niyetim yoktu. Büyü gücü? Yıllardır bu gücü eğitiyor olsam da irademin gücünü biraz bile kullanmamıştım. Doğrusunu söylemek gerekirse yıllar önce o papazı öldüren ve o evi yakan gücümün kontrolü konusunda biraz bile fikrim yoktu. Ama o anda, tekrar o hisle doldum. Aldığım küçücük nefeste bile varlığın kendisi önümde diz çöküyor gibi hissediyordum, Krun’a bakışlarımı çevirdiğim anda üzerimdeki bütün o baskı yok oldu. Bakışlarım, o anda bir tanrının ölümlülere bakması gibi baskıyla doluydu, bu devasa güç sadece Krun’u da etkilemiyordu. Bütün arena, sessizliğe gömülmüştü, hiçbir büyü eğitimi olmayanlar çoktan zihinlerini derin birer uykuya teslim etmişti.  

Adımlarıma devam ettim, arenaya doğru her adımım bir tok ses çıkartıyordu ki bütün arenada yankılanıyordu bu ses. Ve arenanın toprak zeminine bastığımda on metre uzağımda olan prens, bakışlarım bu sefer de bu tarafa çevrildi. Adımlarım prense doğruydu, her adımımda çocuğun hissettiği baskı artıyordu, gözlerime bakmaktan çekiniyordu prens.  

Aramızda iki metre kaldığında ise istemsizce geriye doğru bir adım attı, bütün arenanın önünde, bütün imparatorluğun gözlerinin önünde prens korku ile geri çekilmişti. 

 

Evet, o anda aldığım haz benim hayatımın amacıydı. O haz için gerekirse bütün insanlığa diz çöktürürdüm.  

Benden sonra sessizlik devam etti, ta ki ben gücümü çekip baskıyı bırakınca insanlar rahatlamıştı.  

İmparator’un tahtının yanında oturan Prens Mirna’ya baktığımda ise göz göze geldik. Gözlerindeki öfkeyi görüyordum, öldürmek istiyordu beni, hissediyordum.  

İstediği kadar bunu arzulayabilirdi, başaramazdı, başaramayacaktı da.  

Sonunda Hong ailesinin kızı turnuva için aşağıya inmişti, onun ardından diğer aileler de arenaya indiler.  

Hepimiz toplandığımızda arenada on bir kişi duruyordu. Her krallığı temsilen bir kişi.  

Gözler Prens Mirna’ya çevrilmişti, turnuvanın kurallarının açıklanması ve başlama emri verilmesi gerekiyordu.  






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46917 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr