Bölüm 0: Güçtür Bizi Öldüren

avatar
617 2

Mathias - Bölüm 0: Güçtür Bizi Öldüren


Fırtınalı bir gündü. Toprağa düşen her yıldırım, yürekleri titreten bir ses çıkarıyordu. Gökyüzündeki kara bulutlarla birlikte dünya, kasvetli bir görüntüye sahipti. Yağmur, sanki insanlığın tüm günahlarını yıkamak istermişcesine yağıyordu. Rüzgar ise onları uzaklara savurmaya niyetliydi.


"Daha hızlı gitmeliyiz." dedi kucağındaki bebeğe daha sıkı sarılan kadın. Bir geceyi andıran siyah saçları, engin denizlere benzeyen mavi gözlerini açığa çıkarmıştı. Yüzü pürüzsüz ve göz alıcı bir güzellikteydi. Teni, neredeyse saçlarıyla tamamen zıt bir beyazlıktaydı. "Peşimizden geliyorlar."


Yanındaki erkek durup geriye baktı. Kadının teninden daha beyaz saçları ve istisnasız her kadını hayran bırakacak bir yüzü vardı. Bedeni ne fazla iriydi ne de çok çelimsiz. Yeşil gözleriyle bakabildiği kadar uzağa bakıyordu. İçinde bulundukları bu ıssız yerde ne kadar uzağa bakılabilirse... 


"Kaçamayız. Savaşmak zorundayız, Martha." dedi, geriye bakmaya devam ederken. 


"Biraz daha güç toplamalısın Nilus. Böyle bir şey yaptıktan sonra hemen bir savaşa giremezsin!"


"Aynı zamanda da kaçamayız. Her şekilde yakalanacaksak, neden kaçmaya devam edelim ki?"


Kadın sessizleşti. Bakışları çocuğuna doğru indi. Fırtınanın tüm bu gürültüsüne rağmen kucağındaki bebek sanki evindeymiş gibi huzurlu bir şekilde uyuyordu. Sıkıca sarılmıştı ama babasından aldığı beyaz saçlarının bir kısmı dışarıdaydı. 


"Öyleyse seninle savaşacağım. Fırtına bizden yana olacak."


Nilus, Martha'ya sarıldı. Onun bu hareketi, kadına bu soğuk havada olduğunu unutturmuştu. Sanki sıcak bir yaz günüymüş gibi hissettirdi. 


Onlar bu durumdayken aniden nerden geldiği görülmeyen kişilerce etrafları sarıldı. Hepsi siyah kıyafetler giyinip ve kırmızı maskeler takıyordu. Sayıları göz açıp kapayıncaya kadar arttı ve böylece devam etti. Nihayetinde çevreleri yüzlerce kişiyle kuşatılmıştı. 


İkisi sırt sırta vererek bu insanlara baktılar. Fırtına gittikçe şiddetleniyordu. Ama henüz herhangi bir saldırı yok gibiydi. 


Onlar ikiliyi izlemeye devam ederlerken bir geçit açıldı. Bir insanın boyundan iki karış daha uzun olan, oval şeklindeki geçitten orta yaşlı bir adam çıktı. Aslında genç de sayılabilirdi. Kısa saç ve sakalıyla birlikte sağ gözünün üzerinden geçen bir kesik izi vardı. Üzerinde lider olduğunu açıkça belli eden siyah üzerine kırmızı işlemeli kıyafeti dikkat çekiyordu. 


"Nilus. Martha." diye selamladı onları.


"Menas. Gökyüzü Şeytanı Tarikatı'nın 2. Lideri." diye karşılık verdi Nilus. Bugün buraya hangi amaçla geldiğini çok iyi biliyordu. Beyaz saçlı adamın yüzü öfkeyle doluydu. 


"Beni bu kadar yargılama, eski dostum. Bugün burada olacak olan her şey tamamen senin suçun." dedi. "Eğer sıradan bir büyücü olarak yaşamına devam edebilseydin bunların hiçbiri olmayacaktı. Bugün ise... Burada ölmek zorundasınız."


Sırt sırta vermişken kadın sessizce sordu. "Sence halledebilir miyiz?"


"Hiçbirinin mirası yok Martha. Durum bizim açımızdan iç açıcı görünmüyor."


"Öyleyse tüm gücümüzle saldıralım." diyen kadın, çocuğunu sıkıca tuttuktan sonra gökyüzüne baktı. Menas, onu görmüştü. 


"Martha, kaçınılmaz olanı gecktiriyorsunuz. Eskiye dayanan tanışıklığımızın hatrına, size acısız bir ölüm vermek niyetindeyim. Durumu iki taraf için de zorlaştırma." Yüzünde endişeli bir ifade vardı. Biraz da acıma duygusu... 


"Burada sizin gibilere öylece teslim olacağımızı mı sanıyorsunuz!? Hadi ordan!!" Kadın, yıldırımların peş peşe düştüğü fırtınaya bakarken haykırdı. 


"Nihai Büyü! Miras: Fırtına Habercisi!!" 


Gökyüzündeki bulutlar bir anda merkezi kadına denk gelecek şekilde dairesel bir biçimde dönmeye başladı. Rüzgar hızlanırken Nilus hariç herkes kollarını yüzüne siper etmişti. Kara bulutlar gökyüzünden aşağı inip kadını çevreledi ve devasa bir fırtına bulutuna dönüştü. Bir goleme benziyordu ama tamamen fırtına bulutlarından oluşmuştu. Merkezinde yıldırımlarla çevrelenmiş bir kürenin içinde Martha ve kucağında tuttuğu bebeği duruyordu. Kadının dalgalanan saçları ve yüzündeki öfkeli ifadesi, bulutlardan dolayı tam olarak görülemezdi. Küçük bir bina boyundaki bu yaratığın yaydığı güç, en güçlüleri bile titretmeye yeterdi. 


Fırtına goleminden fırlayan yıldırımlar çevrelerini sarmış olan tarikat üyelerine doğru uçtu. Pek çok kişi yıldırımların çarpması sonucu can verirken herkes hareketlenmişti. Menas bu sırada geri çekildi. Nilus ise golemin içine yürümüştü. Yıldırımlar tarafından çarpılmasına rağmen hasar almamış, hatta Martha'nin içinde olduğu küreye bile girebilmişti. 


Bir mirasın başka birini etkilememesi, daha önce görülmüş bir şey değildi. En azından Nilus'tan önce. Ama orada bulunan herkes, bu adamın gücünün farkındaydı. Normal şartlar altında en ufak bir şansları bile yoktu. Bu nedenle saldırmak için özellikle bedeninin zayıf olacağı bu anı seçmişlerdi. Bu iş burada bitmezse, başka bir fırsat olmayacaktı. 


"Kendini kaybetme."


Böyle demişti yıldırım küresinin içinde durup öfkeyle diğerlerine saldıran eşine Nilus. "Öfkeni kontrol edememek seni zayıflatır." Onun az önceki öfkesinden eser yoktu. Martha da onu duyunca biraz daha sakinleşmişti. 


Etraflarında hızla koşuşturan insanlar bir yandan da kendi büyülerini kullanarak fırtına golemine saldırdılar. Büyüleri ancak öfkeli bir böceğin yapabileceği kadar hasar verebiliyordu. 


Diğerlerinin aksine Menas saldırmadı. Sadece biraz uzakta durmuş izliyordu. Bakışlarında derin bir anlam vardı. Gerçekten de bunu yapmak istemiyormuş gibiydi. Ama silkelenerek kendine geldi. Kısa bir süre yere baktıktan sonra bakışlarını tekrar yeryüzündeki fırtınaya çevirmişti. Bilinmeyen bir dilde okumaya başladığı kelimelerle birlikte, gözlerinden mor bir enerji sızıyordu. 


Fırtına golemi ne kadar saldırırsa saldırsın, ölenlerin yerine sürekli yenileri geliyordu. Geçitler durmadan açılıp kapanıyor, düşman sayısı neredeyse azalmıyordu. 


"Gücüm tükenmek üzere." dedi kadın, nefes nefeseyken. Gerçekten de ne kadar kötü bir zamandaydılar. Nilus savaş gücünü tam olarak kullanamazken bu durumdan nasıl kurtulabilirlerdi ki? Martha saldırmaya başlamıştı ama kazanabileceğine asla güvenmemişti. Sıradan kişileri öldürmek kolaydı. Ama ya Menas? Şüphesiz ki tüm bu topluluk içindeki en tehlikeli kişi oydu. Ama ona saldıramıyordu. Diğerleri onu sürekli meşgul ediyordu. Saldırsaydı bile tek hamlede başarabileceğinin garantisini veremezdi.  


"Bizi buradan çıkarmayı deneyeceğim." Fırtına golemi ilerlemeye başladı. Uçabilecek kadar gücü yoktu ama en azından uzaklaşmayı deneyebilirdi. Ona temas eden herkes yıldırımlar tarafından çarpılıyordu. Hattı yararak ilerlemesine engel olabilen yoktu. 


Bir kişi hariç...


Biraz uzakta büyü okuyan Menas, birleştirdiği ellerini iki yana doğru hızla açtı. Bir anda yerden fırlayan mor, saf enerjiden oluşan zincirler, golemin içine girerek yıldırım küresini sardı. 


"Bu iyi değil. Sözleri kullanıyor." Nilus o anda zincirlerin yıldırım küresini kırabileceğini fark etti. Bunun olmaması için Martha tüm gücünü küreyi korumak için harcıyordu. Zincirlere dayanabilmeye başlamıştı. Ama gücü sadece küreye aktarmak, diğer kısımların zayıflamasına yol açmıştı. 


Tüm tarikatın saldırıları artık ciddi hasara sebep oluyordu. Fırtına bulutları yavaşça dağılmaya başlamıştı. Her bir büyüyle birlikte biraz daha dağılan bulutlar, sonunda küreyi açık hale getirdi. Tüm saldırılar küreyle buluştu. 


Martha daha fazla dayanamadı ve acıyla inlerken golem tamamen dağıldı. Kadın diz çökmüştü. Rüzgar bıçakları sırtında kesikler bırakmıştı. Nilus eşini tuttu ve gözlerine baktı. 


"Şu anda bir şey yapamayacak mıyım yani? Eşim ve çocuğum, en değerlilerim, onlar zarar görürken ben öylece durmak mı zorundayım?"


Kadın, eşinin bakışlarındaki anlamı anlamıştı. Bedeni her ne kadar zayıf durumda olsa da burada her şeyini ortaya koymayı planlıyordu. 


"Nilus, hayır. Bunu yapma. Tek başına yüklenmek zorunda değilsin. Ben hep yanında olacağım." 


Tüm düşmanlar hareketsiz beklerken beyaz saçlı adam elini kadının yüzüne götürdü ve okşadı. "En başından beri seni savaştırmak istemedim. Sadece biraz daha güç toplamam gerekiyordu. Mirasının içindeyken bu gücü topladığıma inanıyorum."


"Yalan söylediğini ikimiz de biliyoruz. Onların mirasları yok ve bedenin çok zayıf. Bunu tek başına yapamayacağını ikimiz de biliyoruz."


Adam hafifçe ve içtenlikle gülümsedi. "Haklısın, bunu ikimiz de biliyoruz. İkimiz de ikimizin de burada kaldığı takdirde şansı olmayacağını biliyoruz. Ama ben bir şey daha biliyorum." Elini bebeğin başına götürdü ve okşadı. Gözleri büyük bir sevgiyle oğluna bakıyordu. "Sizi kurtarabileceğimi biliyorum."


"Bizi kurtarmak için uğraşan tek kişi sen mi olacaksın yani? Ben hala savaşabilirim! Dağılan şey sadece mirasın gücüydü. Benim gücüm hala duruyor."


"Martha... Sen savaşmak istiyorsun diye, oğlumuzu da mı bunun içine sürüklemeyi planlıyorsun?"


"Ne? B-Ben..."


"Buradan uzaklaşmanı istiyorum." Nilus ayağa kalkarken etrafındakilere bakıyordu. "Size gereken zamanı sağlayacağım." 


Martha sessizce ona bakıyordu. Gözler dolmuştu. Dudaklarından sadece tek kelime dökülebildi. "Nilus..." 


Beyaz saçlı adam elini göğsüne koyduğu zaman bir mühür belirdi. Daire şeklindeki bir enerji olan bu mührü çekerek yerinden söküp atmıştı. Büyü gücü bir anda etrafındakilerin hissedebileceği şekilde yükselmişti. "Gitmeye hazır ol, Martha." Martha ise zorlukla ayağa kalktı. Hala gözleri dolu bir şekilde ona bakıyordu. O ise halinden şikayetçi görünmüyordu. Verdiği karardan pişman değildi ve tüm gücüyle arkasında durmaya kararlıydı. Onun bu tavrı, kadının da bir nebze kendine gelmesini sağlamıştı. 


"Koşabilir misin?" diye sordu adam. O da başını sallayarak onayladı. 


"Öyleyse koşmaya başla."


Bu cümleyle birlikte kadın bir anda koşmaya başladı. Tüm gücüyle koştu. Doğrudan tarikat üyelerinin üzerine gidiyordu. Onlar ne olduğunu anlamaya çalışırken hepsinin duyduğu bir ses durumu anlamalarını sağlamıştı. 


"Nihai Büyü! Miras: Fırtına Habercisi!"


Nilus eşiyle aynı mirası kullanıyordu. Ama bir fark vardı. Fırtınayı kendi üzerine değil, Martha'nın koştuğu yöndeki kişilerin üzerine indirmişti. Yıldırımlarla çarpılarak can veren adamlar yere yığılırken kalanlar fırtınadan uzaklaştı. Kadın tam oraya gelirken adam fırtınada bir yol açtı ve onun çarpılmadan geçmesini sağladı. 


Menas bu durumu gördüğü anda "Kaçmasına izin vermeyin!!" diye bağırmıştı. Birileri hemen onun peşinden koşarken başka bir ses daha duyuldu. 


"Nihai Büyü! Lanetlenmiş Miras: Ruh Celladı!"


Başka bir miras daha kullanıyordu. Bu, insanlık tarihi boyunca asla görülmemiş bir şeydi. Bir insanın iki miras kullanabilmesi... Ama bu kişi Nilus olduğunda durum farklıydı. O, şimdiye kadar yazılmış olan tüm kuralları bozmuştu. 


Beyaz saçlı adamın elinden fırlayan zincirler bebeğiyle koşan kadını kovalayan adamların boynuna dolandı ve ruhları bedenlerinden çıkarak bir anda ona gitti. 


"Ben daha hayattayken nereye gittiğinizi sanıyorsunuz?" Adamın yüzünde acı bir gülümseme vardı. Onlara yeterince zaman kazandırmalıydı. Peşlerinden gitmelerine nasıl izin verebilirdi?


Menas öne doğru geliyordu. Dişlerini sıkarak "Nilus." dedi. "Bu işi çok fazla uzatıyorsun. Onların kaçmasına izin vereceğimi mi düşünüyorsun?" Siyah giysili adamın elinde bir mızrak şekillendi. "Bunu hızlıca bitireceğim!"


Saf enerjiden oluşmuş bu mavi mızrak, detaylarıyla çoğu demirciyi kendine hayran bırakabilirdi. Menas'ın Kader Mızrağı adını verdiği bu büyüsü, rakibin kaderini gerçekleştirmesiyle ünlüydü. 


Mızrağı fırlattığı zaman Nilus tehlikenin farkına vardı. Bu büyü basit bir şey değildi. Kolayca savuşturulması bu durumda hayal bile edilemezdi. 


"Nihai Büyü! Miras: Toprak Atası!"


Mızrak daha ona ulaşamadan yer yüzü bir anda Nilus'u çevreledi. Tıpkı fırtına goleminin boyunda bir toprak golemi oluşmuştu. Üzerinde büyülü semboller vardı ve kudretli bir his yayıyordu. 


Mızrak kendisine saplanacağı anda kollarını çaprazlayarak kendini korudu. Büyülü kayalara çarpan mızrak bastırmaya devam etti, kaybolmadı. Nilus dayanmaya çalışıyordu; ama her halükarda bedeni zayıfken 3 miras kullanmıştı. Gücü tükenmek üzereydi. Martha gözden kaybolmuştu ama hala yeterince uzaklaştığından emin olamıyordu. 


Menas dişlerini sıkarak mızrağı fırlattığı kolunu ileri uzatmaya devam ediyordu. Ona hala güç veren şey kendisiydi. Golemin büyülü kayalarla kaplı kollarında bir çatlak oluştuğu zaman Gökyüzü Şeytanı Tarikatı'nın 2. Liderinin yüzünde de bir gülümseme oluştu. Gücü biraz daha arttırdığı zaman ise çatlak derinleşti ve nihayetinde mızrak, kolu delip geçerek Nilus'un göğsüne saplandı. 


Golemin acı dolu kükreyişini oradan oldukça uzaklaşmış olan Martha bile duymuştu. Bir an duraksasa da oğluna sıkıca sarılıp koşmaya devam etti. 


Büyük kaya parçaları koparak yere düşüyordu. Ağır ağır parçalanan golem, ayakta durmakta zorlanıyordu. Dizlerinin üzerine çöktüğü andaysa bir anda tamamen parçalandı. Göğsündeki mızrakla birlikte Nilus ortaya çıkmıştı. 


Menas yavaşça ona doğru yürürken o bir ağız dolusu kan kustu. Devrilmemek için elleriyle yerden destek alıyordu. Siyahlı adam onun yanına gelince mızrak kayboldu. 


"Şu haline bak Nilus. Halbuki eskiden umut vâdeden biriydin. Sen Gökyüzü Şeytanı Tarikatı'nın yıldızıydın. Ama elde ettiğin güç seni değiştirdi ve birden iyi biri olmaya mı karar verdin yani? Aşık olmak mıydı yoksa seni değiştiren? Bir anda bize düşman olup her konuda karşımıza çıktın. Biz de dahil tüm kötü tarikatlara büyük sıkıntılar çektirdin ve sana düşman olmayacaklarını mı düşündün?" Menas, yüzleri aynı hizaya gelsin diye çöktü. Nilus gözlerini kaçırmadan ona bakıyordu. 


"Ben ise kadim dostluğumuza duyduğum saygıdan bu işi hızlıca halletmek istemiştim. Sen ise durumu gittikçe zorlaştırdın. Sen güçlerini çalma diye bu toplulukta mirası olan bir kişi bile yok. Gücünü hatırladığın miraslar bu kadar mı? Kaderini kabullenmeye hazır mısın şimdi?"


Menas ayağa kalktığında beyaz saçlı adam ağzına gelen kanı tükürdü yere. "Aslında Menas... Gücünü hatırladığım son bir miras daha var."


Adamın gözleri ona anlamsız gelen bu çaba karşısında ifadesiz kalmaya çalışıyordu. "Tek gelseydim ikinize aynı anda karşı koyamazdım. Sen şu an zayıf olsan bile Martha'yı asla hafife almadım. Yanımda bu yüzden bunca kişi var. Soruyorum sana Nilus: Hala çabalamaya devam ederken kullanacağın miras hangisi?"


Beyaz saçlı adam gülmeye başladı sessizce. Yarasını umursamıyor gibi sadece güldü. Bu durum onu izleyenlerin şaşkınlığa uğramasına, Menas'ın ise sinirlenmesine neden oldu. 


"Hala neye gülüyorsun?"


"Nihai Büyü... Felaket Mirası..."


Felaket Mirası... Bu kelimeler siyahlı adamın gözlerinin biraz daha açılmasına neden oldu. Birkaç adım geriledi. Tedirgin bir şekilde ve gardını indirmeden ona bakıyordu. 


"Sıkışmış Felaket..." diye tamamlandı Nilus'un sözleri. Yavaşça ayağa kalktığı sırada orada olan herkesin tüm büyü enerjisi çekilerek onun bedenine girdi. Menas da dahil kimsede zerre büyü gücü kalmamıştı. Fakat beyaz saçlı adamın bedeninde parlak çatlaklar oluştu. Git gide büyüyen bu çatlaklar her an gerçekleşebilecek bir patlamanın habercisiydi. Kaçmaları gerekiyordu; ama geçit açacak enerjileri yoktu. Adamın yüzünde bir gülümseme belirmişti.


"Nilus!" Menas belindeki kılıcı çekerek öfkeyle ona doğru ilerledi ve silahını ileri doğru sapladı. Fakat kılıç ona ulaşamadan patlama gerçekleşti. Devasa patlamanın etkisi çok büyük bir alana yayıldı. Çevresi, ölü büyücülerin cesetleriyle dolmuştu. 


Koşmaya devam eden Martha, hissettiği yer sarsıntısı ile aniden durdu ve arkasına baktı. Mavi renkli patlamayı gördüğü zaman yeterince uzaklaşmıştı. O zamana kadar dolu kalan gözlerine izin verdiği zaman, gözyaşları bir şelale misali gözlerinden akmaya başlamıştı. Kucağındaki bebeğine daha sıkı sarıldı, onu öptü ve kokusunu içine çekti. Ardından ise ağlayarak ilerlemeye devam etti. 


Günler geçmişti. Etrafta en ufak yaşam belirtisi yokken günlerce ilerlemişti. Çocuğunu besleyebilmek için sütü olmalıydı ama uzun süredir bir şey yiyemediğinden sütü de kesiliyordu. Yaralarını iyileştirememişti ve çok fazla kan kaybetmişti. Ölümün yakın olduğunu hissediyordu. 


Bir gün daha geçtikten sonra bir köy loncası, köye yaklaşan mahlukatlarla savaşıyordu. Bunlar zayıf yaratıklardı ama yine de lonca da oldukça basit bir lonca olduğundan dolayı çok da hafife alamıyorlardı. Mahlukatlara saldırmaya hazırlandıkları bi anda yaratıklar kendilerine daha yakın birini fark ettiler. Kucağında bir bebek taşıyan ama yaşayan bir ölü gibi hareket eden bir kadın... 


Tüm yaratıkların ona doğru saldırıya geçmesine rağmen kadın onları fark etmeden yürümeye devam ediyordu. 


"Dikkat et!!!" diye bağırdı birisi. Kadın o anda başını kaldırdı ve kendisine doğru gelen 10'a yakın yaratığı gördü. Yaratıklardan birisi bebeğe doğru saldırdığı anda onun elini yakaladı. Bir anda elektriklenen vücudundan yayılan bu güç, ona yaklaşan tüm yaratıkların anında ölmesine yol açmıştı. Küle dönen yaratıkların arasından, kadın yürümeye devam etti. 


Lonca üyelerinden birisi onun yanına gelmişti. "İyi görünmüyorsunuz. Bırakın yardım edeyim."


Kadın önce konuşan kişiye boş gözlerle baktı. Gözlerinin ışığı sönmüş gibiydi. Bebeğine bir kere daha baktıktan sonra yavaşça adama doğru uzattı. Adam biraz da şaşırarak bebeği kucağına aldığı sırada karşısındaki kadının "Mathias..." diyebildiğini duydu. O da bebeğe baktığı sırada kadın devrildi ve hareketsiz kaldı. 


Herkes oraya toplandıkları anda kadının öldüğünü anlamışlardı. Belki de onu bunca kan kaybına ve açlığa rağmen hayatta tutan tek şey çocuğunu korumak istemesiydi. Diğer türlü çoktan ölmüş olması gerekirdi. 


Öte yandan oradaki herkes, onların savaşırken ciddiye aldıkları bu yaratıklardan neredeyse on tanesini tek bir basit hareketle öldürdüğünü görmüşlerdi. Bu kadın hayatta olsaydı ve onlara saldırsaydı, şüphesiz ki ona dokunamazlardı. Böylesi birinin çocuğu kim bilir nasıl bir canavar olacaktı?


Loncanın lideri oraya geldiğinde kadının üzerini örtmüşlerdi. Örtüyü açan adamın gözleri şaşkınlıkla açıldı. 


"Ne oldu?" diye sorarak yanına gelen kadına bakmıyordu bile. 


"Bu... Martha..."


"Martha? O kim?"


"N-Nilus'un eşi..."


Duyduğu cümle kadını da şaşkınlığa uğratmıştı. Martha'yı tanımasa da Nilus'u biliyordu. Var olan en güçlü büyücü... 


"Bu... Onun çocuğu mu?"


"Öyle görünüyor." 


İkisi de çocuğa baktıktan sonra gözleri kadının cesedine kaymıştı. Bu durum hayra alamet değildi.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 47022 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr