1. Cilt: Yabancı
Bölüm 10
Yabancı hiç istifini bozmadan içkisini kafaya dikti ve yine boş bardağı indirdi.
"Millet, tartışacaksanız bunu hanın içinde yapmayın lütfen." dedi Calley. Çünkü sıska adamın konuşmasından ortalığın karışmak üzere olduğunu anlamıştı.
"Hancı hanım, ondan uzak durmanızı öneririm. Kendisi krallığın en çok aranan 10 suçlusundan biridir ve oldukça tehlikelidir." Diken'deki kadın açıklama yaptı.
"En çok aranan 10 mu?" Calley şaşırmıştı. En çok aranan 10 suçludan biri neden Erimer gibi bir köye gelecekti ki?" "Bir yanlışınız olmasın?"
Kadın tekrar konuşmak yerine tahta sandalyelerden birini eline aldı. Sandalye onun elinde şekil değiştirmeye başladı ve bir kamçı şekline girdiği anda kadın onu savurdu. Tahta kamçı hızla yabancıya doğru gitti ve bir anda koluna dolandı.
"Sıkı sıkı tuttuğumdan emin olacağım."
Calley biraz kenara çekildi. Büyü konusunda kendini geliştirmek yerine ailesinin hanıyla ilgilenmişti. Bu nedenle sadece bir Acemi Büyücüydü. Burada çıkacak bir savaşa karışamazdı bile.
Koluna dolanan tahta kamçıya bakan yabancı yavaşça tabureden kalktı. Ağzını tahtaya yaklaştırdı ve nefesini üfledi. Ağzından çıkan hava soğuk olduğu her halinden anlaşılacak bir buhara dönüşerek tahtayı buza çevirmişti. Adam sadece kolunu birazcık oynatınca buz parçalara ayrıldı ve kolu serbest kaldı.
"Bu kadar kolay olsa ilk 10'da olmazdın, değil mi Markus?" Kadının elindeki tahta hala donmaya devam ediyordu. Soğuk nefes kendisine değdiği anda buza dönmeye başlamıştı. Hala kendisine doğru uzatılmış olan uçtan bir parça koparan Markus, onu elinde tutarak "Neden hayatınızı tehlikeye atıyorsunuz? O kadar çok para vermiyorlar bile?"
"Haklısın; ama seni yakalamanın bize paradan başka pek çok getirisi de olacak." dedi en başından beri konuşmamış olan diğer adam. Belindeki iki hançerini çektiği gibi ileri atıldı. "Beni destekleyin!"
Kadın elindeki donan tahtayı bir kenara fırlatıp bir masaya dokundu. Masanın üzerinde sivri uçlar şekillenmeye başlamıştı. Kel adam sırtındaki baltayı çekerek diğerine yardıma gitti. Sıska adam ise iki parmağını Markus'a doğru uzatmış bekliyordu.
Ona ilk varan kişi hançerli adamdı. İki hançerini de çaprazlamasına savurdu. Saldırısı iyiydi ama karşısındaki rakibi fazla küçümsemişti. Markus eğilerek saldırıyı savuştururken kendi etrafında döndü ve elindeki buz parçasını onun karnına sapladı. O birkaç adım geri çekilirken baltalı yetişmişti.
O ise güçlü bir tekmeyle başladı. Bu tekme yabancıya değmiş olsaydı kesinlikle onu birkaç metre geri savurmaya yeterdi. Lakin yabancı gerçekten de fazla çevikti. Bu saldırıyı da savuşturduktan sonra adama doğru üfledi. Bu dondurucu saldırıyı engelleyebilmek için hantal adam ancak baltasını önüne getirebilmişti. Nefes, baltayı dondurdu ve küçük parçalara ayrılmasına neden oldu.
Bu sırada diğer adam karnındaki buzu çıkarmıştı. Kadın ise masadan sivri uçlu tahtalar ayırmış ve bunları fırlatmak için hazır bekliyordu.
"Geri çekil!" diye bağırdı kadın. Kel adam geri çekilince çıkardığı tüm sivri uçlu parçaları bir anda Markus'a doğru yolladı. Üzerine onlarca sivri parça gelen kollarını önüne siper ettiği anda dirseklerinden aşağısı buzla kaplanmıştı. Parmakları buzdan pençelere dönmüş olan adam, sivri parçaların büyük kısmını engellemiş olsa da bacaklarına birkaç tanesinin saplanmasına engel olamadı.
"Korn!" Korn isimli adam en başından beri uzattığı parmağından aşırı sıcak bir enerji ateşledi. Bir parmak genişliğine sahip bu enerji, hızla Markus'a doğru gidiyordu. O ise bir kere daha soğuk hava üfledi. Hava ve ışın çarpıştığı anda ışın aniden buza döndü. Yabancının buzdan kollarına çarpınca ise tamamen parçalandı.
"Şu Buz Nefesi oldukça sinir bozucu." dedi kel adam. Sonra bedeni kırmızı bir ışıkla kaplandı ve kasları biraz daha şişti. Markus'un buzdan pençelerine karşı öylece saldıramazdı.
Yumruk ve pençeler çarpıştığı zaman bir çatırdama sesi duyuldu. Pençe, çatlamıştı. Kel adamın yüzünde bir gülümseme oluştu. "Demek düşündüğün kadar sağlam değilsin." Bir yumruk daha attığı zaman pençedeki çatlağı büyüttü. Markus her darbeyle bir adım geri gidiyordu. Bir yumruk daha yediğinde sol pençesi tamamen kırılmıştı.
Hançerli adam bir anda arkasında belirip saldırdığı zaman omzuna bir kesik almaktan kurtulamadı. Yine de eğilerek kel adamın bacağına sağlam pençesiyle bir kesik atıp hançerli adamı sol eliyle boğazından yakaladı. "Geber." diyerek yüzüne Buz Nefesi ile üfledi. Ne yazık ki nefes daha adama temas etmeden tahta bir plaka onun önünü kesti ve buza dönen şey tahta oldu. Hançerli adam da onun elinden kurtulup diğerlerinin yanına gitmişti. Kel adamın bacağındaki kesik buz tutmuştu ve acıtıyor gibiydi.
"Nefesin kaç ışınımı daha tutabilir, Markus?" Kron, beş parmağının beşinde de ışını oluşturarak ona doğru ateşledi. Markus'un tekrar nefes alabilmek için zamanı yoktu ve refleks olarak kenara atıldı. Bara çarpan beş ışın barın alev almasına neden oldu. Calley çığlık attı ve hızla su getirmek için içeri gitti.
Yabancı derin bir nefes alarak tüm gücüyle onlara doğru üflemişti. Ödül avcılarının dördü de farklı yönlere kaçarak nefesi atlatınca arkalarındaki duvar dondu. Markus koşmaya başladı ve hala sağlam olan sağ pençesiyle duvara bir yumruk atarak parça pinçik etti. Dışarı çıktığı anda kaçmaya başlamıştı.
"Kaçamazsın!" Dördü de peşine düştü. Meydanın içinden geçmek yerine kenarlardan gidiyorlardı. İnsanların hala uyanamadığı evlerin yanından geçerek köyün odun duvarlarına geldiler ve çevik bir şekilde üzerinden atlayarak Markus'un peşinden gittiler. Hepsi köyden çıkmıştı. Yabancı ise çoktan ormana dalmış ve bir yandan önüne çıkan mahlukatları öldürürken diğer yandan koşmaya devam ediyordu.
Nihayet birkaç dakika süren kovalamaca son buldu ve Markus bir anda durdu. Diken'in dört üyesi de onun etrafını çevirecek şekilde yerini aldıktan sonra "Daha ne kadar kaçacaksın? Yorulana kadar bizi koşturmayı mı planlıyorsun?" dedi Kron.
"Hayır," diye cevapladı yabancı. "Sadece çığlıklarınızı kimsenin duyamayacağı bir yere gelmek istiyordum."
Gözlerini onlardan ayırmıyorken kenarlarından kan akmaya başlamıştı. Gözlerinden, ağzından, burnundan ve kulaklarından kan sızmaya başlayan Markus, büyük bir kanasusamışlıkla onlara baktıktan sonra ormanda büyük çığlıklar yankılandı.
----------
"Bu da neydi böyle?" dedi Calley. "Bir anda hanımda böyle bir kavga mı çıkıyor? Hem de böylesi güçlü kişilerle? Şoka girmişim ve hareket etmediğimin farkına bile varmamışım. Saldırılardan biri bana isabet etmediği için şükürler olsun." Bir yandan da kırılan şeyleri temizlemekle uğraşıyordu. Şu an aklı uğradığı zararda değil, şans eseri hayatta kalmış olmasındaydı.
Duvardaki büyük deliğe baktı. Kenarlsrındaki buz erimiş ve sadece ıslak tahtalar kalmıştı. "Şu deliğe bak. Kapattırmak oldukça pahalıya patlayacak." dedi.
"Üzgünüm." diye cevapladı bir ses. Aniden başını o tarafa çeviren Calley, Markus'u karşısında gördü. Elindeki süpürgeyi yere düşürdü ve birkaç adım geriledi.
"Bunun için üzgünüm. İyi birine benziyordun; ama yüzümü gördün ve ben risk alamam." Markus'un yüzü kanlar içindeydi. Parmak uçlarından bile kan çıkıyordu. Yavaşça bir elini ona doğru uzatırken yüz ifadesi kötüydü. "Üzgünüm." dedi tekrardan.
"Hayır, dur. Kimseye bir şey söylemem." Calley iki eliyle ona durmasını işaret ederken geri gitmeye devam etti. Ta ki duvara yaslanana dek. Markus'un elini hareket ettirmesiyle birlikte ondan bir çığlık yükseldi ve ağzından, gözlerinden, burnundan ve bulabileceği her boşluktan vücudundaki kan dışarı çıkmaya başladı. Kız da yerden yükseldi ve bedeni titrerken atabildiği kadar çığlık attı. Çıkan tüm kanı havada bir küre şeklinde birleşiyordu. Bu küre ise yavaşça bir kazık şekline girdikten sonra kristalleşti.
Kristal kan kazığı tam kızın boynuna saplanacakken dışarıdan "CALLEY!" diye bir ses duyuldu. Bu sesi duyan adam bir an duraksadı. Kapıya doğru bakakalmıştı. Ama toparlaması uzun sürmedi ve büyüyü yarıda keserek bir kan birikintisine dönüşüp hızla oradan ayrıldı. Kristal kazık da tekrardan sıvılaşmıştı.
Hanın kapısı şiddetle açıldı ve Alain ile Mathias içeri daldılar. Hanın halini görüp şaşırırken kanlar içindeki Calley'i görmek onları şoka uğratmıştı. "CALLEY!"
Hızla onun yanına koştular. Alain onu böyle görünce bakakaldı. Yüzüne bakıyordu. Gözlerinden bile kan çıkmıştı. Şifa büyüsüne başlayamadı genç büyücü.
"NEYİ BEKLİYORSUN LAN!? BAŞLASANA BÜYÜYE!!" Mathias'ın bağırışı onu kendine getirdi ve "Şefkatli Akıntı." diyerek şifalı su topunu oluşturdu. Bu suyla kanları iyice yıkadı ve yapabileceği kadar güçlü şifa yapmaya başlarken "Yardım çağır!" diyerek Mathias'ı yolladı. Beyaz saçlı büyücü, yardım getirmeye giderken Calley'e bakan Alain'in yüzünde öfke vardı.
Çok geçmeden loncanın diğer şifacıları da orada toplanıp Calley'i kurtarabilmek için büyüye başladılar. Çok fazla kan kaybetmişti. Bilinci kapalıydı ve ölümle burun burunaydı. Yine de birçok şifa büyüsünün etkisinde olmak onu hayatta tutuyordu.
"Brogan loncada yangın çıktığını söyledi. Bu yüzden burada neler olduğunu fark etmemişler. Bir anda üst kattaki bir oda alev almış. Ödül avcılarının işi olduğunu düşünüyor." Mathias öğrendiklerini kısaca anlattı.
"Boşver ödül avcılarını. Şu anda onları düşünecek zamanımız yok. Yardım et, onu odasına götürmeliyiz." Alain'in sözleri üzerine şifacılar büyüye devam ederken Mathias, kızı kucağına aldı ve odasına götürüp yatağa yatırdı. Şifa büyüleri bir an için bile kesilmiyordu.
"Rose'a git! Şehre gidip hemen 3. Seviye Kan Yenileme İksiri alın! Çok fazla kan kaybetti! Acele et! Maliyeti neyse karşılayacağım."
"Tamam." Mathias koşarak tekrar loncaya döndü ve Rose ile durumu konuştu. Hızlıca şehre gidip bulabildikleri ilk simyacıdan 3. Seviye Kan Yenileme İksiri alıp oraya döndüler. Alain iksiri kızın ağzından içeri yavaşça boşaltarak ona içirdi. Şifa büyülerini bir an için bile bozmuyorlardı.
Birkaç dakika sonra Brogan ve birkaç kişi daha oraya gelmişti. Lonca lideri çok sinirliydi. Küfürler savurduktan sonra kendine biraz daha hakim olmuştu.
"Adi herifler! Önce loncada yangın çıkardılar, sonra da Calley'e saldırdılar! Onları bulduğum zaman bunu hepsine ödeteceğim!"
Lonca üyelerinden birisi söze girerek "Ama neden Calley'e saldırsınlar ki? Calley onlara ne yapmış olabilir ki onu bu hale sokmalarına neden olacak kadar?" dedi.
"Bunu onları bulunca öğreneceğiz." Brogan öfkeden kuduruyor ve duvarları yumruklamamak için zor duruyordu. "Calley nasıl?" dedi biraz daha sakinleşince.
"İksir etkisini gösteriyor. Kaybettiği kan yenilenene kadar şifa büyüsünü kesmemeliyiz. Hayati tehlikesi kalmayacak ama gözünü ne zaman açar bilmiyorum." Alain onu bilgilendirdikten sonra şifa büyüsüne odaklanmaya devam etti.
"Şifacılar burada kalsın! Diğerleri benimle gelsin! O şerefsizleri bulmaya gidiyoruz!" Brogan bir hışımla odayı terk ettiğinde diğerleri de onun peşine takıldı. Buna Mathias da dahildi. O da en az diğerleri kadar Calley'e bunu yapanı bulmak istiyordu.
Hikaye İle İlgili Bilgiler #10
Simyacılar 10 farklı seviyede eşyalar üretebilirler. Her bir seviye, büyücü seviyelerinden birini temsil etmektedir. 1. Seviye bir eşyanın Acemi Büyücülere faydası varken Büyücü Çıraklarına o kadar da yararı olmaz. Eşya seviyesi arttıkça yapımı zorlaşıp maliyeti yükselir. Bir simyacının 5. Seviye bir eşya yapabilmesi için Simyacı Ateşi kontrolünde 5. Seviyeye ulaşmış olması gerekir. Diğer türlü sonuç ya eşyanın yapılamaması ya da simyacının zarar görmesi olacaktır. Bu nedenle simyacılar daha üst seviye bir eşya yapımı denemeden önce genellikle ateşi ne kadar iyi kontrol edebildiklerini test ederler.
Seviyeler
Acemi Büyücü
Büyücü Çırağı
Büyücü Ustası
Büyücü Büyükustası
Büyücü Üstadı
Büyücü Kralı
Büyücü İmparatoru
Büyücü Atası
Büyücü Azizi
Büyücü Tanrısı
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..