2. Cilt: Antik Hazine
Bölüm 11
"Sen de kimsin?" Tüm lonca üyeleri geçitten indikleri zaman onlardan olmayan bir kişinin daha geldiğini fark ettiler. Uzun siyah saçlı adam hafifçe öne eğilerek kendini tanıtıyordu ki mahlukatlar aniden saldırmaya başlayınca bunu bozmak zorunda kaldı.
"İsmim Ghaya. Efendi Amelia'nın hizmetkârıyım. Size yardımcı olmak için buradayım." Savaşın ortasında kendini tanıtan adam Varlık Sınıfı Dönüşüm Büyücüsü olan bir Büyücü Üstadıydı. Bunu bir anda biraz kıllanmaya başlayan vücudu ve uzayan tırnaklarının pençe haline gelmesinden anlamışlardı. Silah kullanmıyordu.
"Bunlarla uğraşacak fazla vaktimiz yok! Çabucak temizleyin!" Eleanor öfkeyle alevlenip yanmaya başlarken yumruklarını savurmaya devam etti.
Herkes saldırıyordu ama Mathias'ın yapabileceği çok bir şey yoktu. O da bir işe yarıyormuş gibi görünmek için sağa sola Çarpma atıyordu. "Çaresizlik..." diye düşündü bunu yaparken. Elinden gelen pek bir şey yoktu. Bunca mahlukatla kapışırken işe yaramayacaktı.
4. Seviye mahlukatlar, delilere benzemiyordu. Bunlar ormanda yaşayan hayvanların mutasyon geçirmiş halleri gibiydi. Sırtında ucu sivri iki tane örümcek bacağına benzeyen şeyler olanları da vardı, iki kafalı kurtlara benzeyenleri de. Derileri Delilerden çok daha kalın ve dayanıklıydı. Belki de 10 tane deli bir araya gelse bunlardan birini öldüremezlerdi.
"Bunların arkası kesiliyormuş gibi görünmüyor!" Dorian bedenini taşa, ellerini ise dikenli topuzlara çevirmiş bir şekilde durmadan saldırıyordu. Yine de bu yaratıkları kolayca öldürebildiği söylenemezdi. Garvin için de durum aynıydı. Eva'nın kılıcı onların derilerine batmıyordu. Bu nedenle o sadece geçit büyüleri kullanarak bazı mahlukatları uzağa gönderiyordu. Çok sıkıntı yaşamıyormuş gibi görünen kişiler sadece ikizler, Tavon ve alevleri gittikçe kızışan Eleanor idi.
"Bunların gelmesini engellemek zorundayız." Ghaya bir öneride bulundu. "Hey, toprak büyücüsü. Etrafımızı dört duvarla çeviremez misin?"
Siyah saçlı dönüşüm büyücüsünün önerisi üzerine Garvin tam karşılarında geniş bir duvar yükseltti. Arkaya dönüp bir tane daha yükseltti. Fakat onlara girişi arayabilecekleri kadar bir alan bırakabilmek adına yatay uzunluğu oldukça fazla olan duvarlar yükseltiyordu. Bu da yorucu bir işti. Harcadığı enerji ise çok fazlaydı.
"2 tane daha lazım!" Eva bunu söylediği zaman toprak büyücüsü 3. duvarı da yükseltti ama iyice yorulmuştu. Alnında fındık büyüklüğünde ter damlaları birikmişti.
"Garvin, neredeyse başardın!" Eleanor mahlukatlardan birinin daha canını alırken ona seslendi. Birkaç derin nefesin ardından iki elini birden avuç içleri yukarı bakacak şekilde uzatan Garvin, ellerini kaldırarak sonuncu duvarı da yükseltmeye başladı.
Yol kapanırken mahlukatlar gelmeye devam ediyordu. Son duvar, diğerleri kadar hızlı oluşmmamıştı. Üstelik yüksekliği de diğerleri kadar değildi. Yine de yeterli olacaktı. Nihayetinde tamamlandığı zaman, herkes içeride kalan mahlukatların işini bitirmeye odaklandı.
Kestiler, ezdiler, yaktılar ve çarptılar. Nihayetinde son mahlukat da Ghaya'nın pençesiyle öldürüldü ve grup tekrar toplandı.
Tavon "Bu kadar fazla mahlukatın burada toplanma sebebi antik hazine mi?" diye sordu.
Eleanor'un cevabı "Onun içerdiği enerji miktarı çok daha fazlasını da çekecek. Acele etmeliyiz." olmuştu.
"Bana bir dakika verin." Garvin nefes nefeseydi. Enerjisinin çoğunu kullanmıştı ve savaşa devam edebilmek adına biraz daha toplamalıydı. Yere oturup bağdaş kurdu. Meditasyona başlamıştı.
"Oldukça sağlam bir loncaymışsınız. Yardımım olmasaydı da çok sıkıntı çekeceğe benzemiyordunuz." Ghaya dostça gülümseyerek konuşuyordu.
"Efendinin seni ne amaçla gönderdiğini bilmiyorum ama ters bir şey yapmaya kalkarsan diye gözümüz üzerinde olacak." Lonca lideri asla taviz vermiyordu.
"Peki, peki. Siz nasıl rahat edecekseniz." Bu durumla bir sıkıntısı varmış gibi gözükmüyordu.
"Girişi nasıl bulacağız?" Mathias'ın sorusu üzerine herkes çevreye bakınmaya başlamıştı.
Yardımcı lider de "Garvin enerji toplarken arayacağız." diye cevapladı. Tüm üyeler ve Ghaya onayladıktan sonra herkes bir yöne giderek aramaya başladı.
Her taşın altına, her ufak çöküntüye baktılar. Hatta ayaklarını yerde sürükleyerek ilerlediler ama hiçbiri geçen seferki kapak tarzı bir şeye rastlamadı. "Zaman kaybediyoruz!" Lonca lideri herkese hızlı olması için bağırıyordu. Fakat bir süre daha arasalar da hiçbir şeye ulaşamadılar.
Bu sırada toprak büyücüsü de toparlanmıştı. Kendisi bile şaşırırken "Burada enerji toplamak çok kolay." dedi. "Yani antik hazine bu kadar mı etkiliyor bulunduğu çevreyi?"
Hala arayan insanlara bakınca kendisi de biraz etrafı aradı. Fakat bakılan yerlere tekrar bakmak işe yaramıyordu. Dört duvarla çevrelediği bu alana bakarken gözleri Dorian'a kaydı ve aklına bir fikir geldi.
"Dorian!" diye bağırdı. Şişman büyücü dönüp ona baktığında ise "Meteor!" dedi. Bu fikir küçük bir kapak aramaktan daha hızlı olacaktı. Sonuçta yerin altında bir sığınak olduğunu biliyorlardı. Bu durumda zemini çökerterek de girebilirlerdi. Tek sorun tüm sığınağı çökertmemekti.
Şişman büyücü taş ile kaplı halde onun yanına geldiğinde herkes toplandı. Ghaya ne yaptıklarını merak ediyordu. Mathias ise bir kere daha o hayran kaldığı komboyu göreceği için heyecanlıydı.
Derken Garvin yerden çapraz bir duvar yükseltti ve onu ileriye doğru fırlattı. Gerçekten de bir meteora benziyordu ve yere çarptığı anda lonca üyeleri bile hissetti sarsıntıyı. Ama sanki biraz uzun sürmüştü?
Sarsıntı kesilmedi ve gittikçe artarken Dorian'ın olduğu yer bir anda çöktü. Pek çok farklı çığlık sesi geliyordu. Herkes onun yanına doğru koşmaya başladı. Savaşın asıl kısmı başlıyordu.
Şişman büyücü iner inmez şaşkınlıklarından faydalanarak birkaç kişiyi kılıca çevirdiği eliyle kesmişti bile. Haydutlar ona saldırmak için büyülerini kullanmayı akıl ettiklerinde de enkaz altında kalanlar ölmüştü. Ciddi savaş başlarken tüm lonca çökük kısımdan içeri daldı.
----------
"İçeri girdiler, Thom! Acele etmelisin!" Genç bir delikanlı, kapıyı sıkıca kapatırken konuştu.
"Deniyorum! Çok az kaldı." Mor saçlı haydut lideri, ellerinin ortasında, havada asılı duran bir kristale enerjisini aktarıyordu. Sürekli rengi değişen bu kristalin bazı yerleri taşla kaplıydı ve enerji aktarıldıkça bu taşlar yavaşça ufalanıp dökülüyor, kristalin göz alıcı güzelliği ortaya çıkıyordu. "Biraz daha zaman lazım!"
"Onları oyalayacağım öyleyse." Sarışın genç, dışarı çıkarken liderin seslendiğini duydu.
"Blath, dikkatli ol! Baş edemeyeceğin bir şey olursa ana merkeze kaç."
Blath, hala kristale enerjisini aktarmakla meşgul olan mor saçlı adama bir kere daha baktıktan sonra başıyla onayladı ve dışarı çıktı. Tam o sırada baskın ekibi oraya doğru geliyordu. Bir kapının önünde tek başına duran genci gördükleri zaman bir şeyler olduğunu anlayıp oraya yönelmişlerdi.
"Bu kapının arkasında olmalı. Enerji en çok orada hissediliyor." Herkes Eva'nın çıkarımına hak vermişti. Sarışın gencin önüne geldiklerinde ise o bağırdı.
"Durun!"
Herkes silahlarını hazırlamış ona bakıyordu. Mathias insan sarrafı değildi ama sadece bakarak bile karşısındaki kişinin ondan daha çok korktuğunu anlayabiliyordu. Peki o zaman onun hala orada durmasının nedeni neydi?
Demeye kalmadan sarışın genç elini savurdu ve hepsini kapsayacak genişlikte bir geçit açıldı zeminde. İçine düşen ekip daha tepki veremeden bir anda kendilerini dışarıda buldular. Onlar gidince sarışın genç "Peşlerinden gidin! Aşağı inmelerine izin vermeyin!" diye haykırdı.
Hala dört duvarın içindelerdi. Duvarın önüne yığılan mahlukatların sesleri geliyordu. İçeri girmek istiyorlardı ama duvar fazla kalındı. Onları bir süre daha tutmaya yeterdi.
"Demek onu kurtaran geçit büyücüsü buydu." dedi Eleanor. "Kristali uyandırabilmek için zaman kazanmaya çalışıyor."
"Acele edelim öyleyse." En önde ikizler olmak üzere gidiyorlardı ki çökük kısımdan haydutlar dışarı çıkmaya başladılar. Çıkanlar hiç beklemeden büyüler fırlatıyor ya da silahlarıyla hücuma geçiyordu.
Mathias tam dibinde bir mahlukat görüp refleks olarak geri atladı. Hemen Çarpma kullandı ama büyüsü, yaratığın içinden geçip gitmişti.
"Ne yapıyorsun sen?" Dorian onun boş yere saldırdığını görünce uyardı. "Büyü enerjini dikkatli kullan. Yenilemek için vaktin olmayacak."
"Burada bir mahlukat vardı."
"Hayır, yoktu?"
"İllüzyon büyücüleri var." Tavon hızla hangisinin illüzyon büyücüsü olduğunu anlamak için bakındı. Eğer illüzyon ile saldıracaklarsa geride durmaları gerekiyordu. Öne çıkan haydutlar onları çevreleyince de geride kalanları bulmak zor olmamıştı.
İki Büyücü Büyükustası arkada kalmış, illüzyon büyüleriyle saldırmaya devam ediyorlardı. Birisi mahlukatları kullanırken diğeri haydutların sayısını olduğundan çok göstermeye odaklanmıştı. "Onları ben alırım."
Tavon odaklanarak tüm İllüzyon Sahası büyüsünü o ikisine odakladı. Üzerlerine 6. Seviye mahlukatlar salarak bir anda ikisini de yere yatırmıştı.
"Saldırın!" Haydutlar topluca büyüyle saldırdılar. Garvin'in toprak kubbesi bile bu duruma dayanamayıp çöktü.
"Çarpma!" Beyaz saçlı büyücü özellikle büyü yapmak üzere olan haydutları çarparak biraz daha zaman kazandırıyordu. İkizler zaten birkaç kişiyi öldürmüştü bile. Alevlerle kaplı Eleanor'a kimse yaklaşamıyordu. Dorian'a ise hiçbir büyü işlemiyor gibiydi. Ghaya pençeleriyle saldırmaya devam etti.
Haydutlar ne yazık ki çok güçlü değillerdi. Sahip oldukları dört tane Büyücü Büyükustası zaten ilk karşılaşmalarında liderleri tarafından öldürülmüştü. Onun dışındaki iki Büyücü Büyükustası ise Tavon tarafından zapt edilmişti. Geriye kalanlar sadece Büyücü Ustaları ve Büyücü Çıraklarıydı.
Savaş çok uzun sürmedi. Haydutların beklenenden çok daha zayıf olmaları nedeniyle o kadar da uzun sürmemişti. Şimdi etrafları haydut cesedi kaynarken, onlardan yaralanan yoktu. Savaş tecrübesi az olan tek kişi Mathias idi. O da zaten geriden saldırmayı tercih etmişti. Şimdi ise yapmaları gereken şey, aşağı inmekti.
Çökük kısma geldiler koşarak. Sırayla aşağı atladıkları zaman kapının önünde bekleyen genci bulmaları uzun sürmedi. Bu kez ona yaklaşmadılar. Uzakta durup kısa bir süre bakışmışlardı.
"Neden bizi rahat bırakamıyorsunuz?" diye sordu sarışın genç. Neredeyse titriyordu. Fakat cesareti sayesinde orada durabiliyordu hala.
"Onca kişiyi öldürüp bizden sizi rahat bırakmamızı mı istiyorsunuz?" Bu sözü söyleyen, beklenenin aksine Mathias idi. "Sizin yüzünüzden kaç masum öldü haberiniz var mı?"
"Peki siz neden benin kardeşlerimi öldürdünüz?" Genç çekingen bir şekilde konuşmaya devam etti. "Onlar sadece sizi biraz geciktirecekti. Sizi öldürebilecek kadar güçleri olmadığının farkındalardı. İçinizde bir Büyücü Kralı, iki tane de Büyücü Üstadı var. Sizi durduramayacağımızı bilmediğimizi mi sanıyordunuz?"
Onun konuşması bittiği anda Admon'ın yayından bir ok fırladı ve havayı delerek son hızla Blath isimli gencin üzerine gitti. Fakat onun bu saldırıyı beklediği açıktı ve hemen kendi önünde bir geçit açtı. Ok geçitten geçer geçmez grubun arkalarından bir inleme duyuldu.
"Kıçım! Kıçım! Lanet olsun, Admon!" Dorian'ın arkasında beliren geçitten fırlayan ok, onun kıçına saplanmıştı. Oku çekip çıkarırken acıyla inlemeye devam etti.
"Buradan geçmenize izin veremem. Biz sadece kabul görmek istedik. Amacımıza yaklaşmışken bizi durduramazsınız." Blath ısrarcıydı. Ne kadar korksa da çekilmeyeceğini anlamışlardı.
"İçerideki adamın neyi kabul görecek!? Kendi adamlarını bile öldürmekten çekinmeyen bir pislik o! Gölge Katili'ni bile kiraladınız!" Lonca lideri sinirleniyordu git gide. Fakat aniden saldıramazdı. Kendini yine dışarıda bulmak istemiyordu.
"Onu sadece kristali çalması için kiralamıştık. Kimseyi öldürmesini söylememiştik! Bu bizim suçumuz değil."
Admon hızla bir ok daha yolladığı zaman aynı yerden yine bir inleme gelmişti. "O yayı kıçına sokmadan önce indir, Admon!" Dorian bir oku daha çıkarırken öfkeyle konuştu.
"Thom ve ben küçük yaşlardayken zorla alıkonmuş iki kardeşiz. Bize zorla suç işletildi ve bu duruma getirildik. Fakat krallıklarınıza yaklaşamazdık çünkü haydutların canlarını can saymıyorsunuz. Kimse bizden birini öldürdüğü için suçlanmıyor. Aksine ödül alıyorlar. Tamam, bazıları cidden kötü insanlar ama herkesi aynı kefeye koyuyorsunuz." Blath hiç durmadan konuşmaya devam ediyordu. "Bu kristali çaldık çünkü sonunda Örgüt'ten ayrılıp başka yere gidecek gücümüz olacaktı. Buradaki tüm kardeşlerimiz ve biz. Sizler ise tüm kardeşlerimizi öldürdünüz."
Sarışın genç, Eleanor'a bakarak "Thom'un kendi adamlarını öldürecek kadar pislik biri olduğunu söyledin. Lakin onların Örgüt'ün beni öldürmek için yolladığı kişiler olduğunu bilmiyorsun. Thom sadece fırsatını bulmuşken benim hayatımı kurtardı."
Onun sözleri Mathias'ı şüpheye düşürdü. Buraya Thom adlı adamdan kristali almak ve gerekirse onu öldürmek için gelmişlerdi. Fakat o adam gerçekten de ölmeyi hak ediyor muydu? Eğer karşısındaki genç geçit büyücüsünün söyledikleri doğruysa, gerçekten de öldürülmeleri mi olacaktı bu işin sonu?
"O kristali sizde bırakacaklarını mı sanıyorsunuz? Gerekirse Gölge Havarileri'nden katiller yollayacaklar üzerinize. Kristalin gücü sizin için fayda sağlamayacak. Uykunuzda boğazınız kesilecek sadece." Mirabel elindeki kılıcı yere doğru indirirken konuştu. O sırada Admon, Eva'yı dürtmüştü.
"Biz... Sadece şansımızı denemek istiyoruz." Blath, başını yere doğru eğerek konuştuğu zaman mavi saçlı oğlan bir kere daha yayı gerdi. Bunu gören genç de hemen önünde bir geçit daha açmıştı ki onun da yanında bir geçit açıldı. Admon, oku ona doğru fırlatmak yerine Eva'nın geçidinden fırlatınca bir anda sağından gelen ok, sarışın gencin göğsüne saplandı. Onu geriye doğru devirmişti.
Gencin söylediği şeyler her ne kadar herkese dokunsa da, Kutsal Büyü Kristali bir antik hazineydi. Onu asla iki kişinin elinde bırakmazlardı. Onlar belki sadece uzaklaşmak istiyor olabilirdi. Yine de kötü niyetli birinin eline geçmesi yıkım ve felaket demekti. Almak zorundaydılar.
Kapıya doğru yürürken yerde yatan gence baktılar. Hala ölmemişti. Ağzına dolan kanı kustuktan sonra son bir çabayla tam kapının üzerinde bir geçit açtı. Kimse kapıyı göremiyordu. Gördükleri tek şey önlerindeki geçitti. Gencin bu son çabası, onların yüzlerindeki ifadeye biraz acıma karışmasının nedeni oldu.
Küçücük bir yaştayken kaçırılıp haydut olarak yetiştirilmelerine rağmen iyiliklerini korumuşlar mıydı yani? Bunu başarmak bile başlı başına büyük bir şeydi. Onları durdurmak zorunda olmaları üzücüydü.
"Geçidi kapat." Eleanor sakin bir şekilde söyledi. O bile üzülmüştü bu gencin haline. Kendi hayatının gideceğini anladığında bile yine de kardeş dediği kişiye yardımcı olmaya çalışıyordu. Bu onurlu ve gururlu bir davranıştı.
Genç ona karşılık vermedi ve geçidi açık tutmaya devam etti. İçeriden hissedilen enerji bir anda yükselmeye başlayınca lonca lideri tekrar "Geçidi kapat!" dedi. Fakat o cümlesini bitirdiği anda içeriden yayılan yüksek miktarda enerji, kapının olduğu duvarı patlatırken onları da geri savurdu. Duvar yok olunca ortaya Thom çıkmıştı.
Mor saçlı adamın tüm bedeni sürekli renk değiştiren bir enerji ile kaplıydı. Elinde tuttuğu yarım karış büyüklüğündeki kristali sıkıyordu. Ondan yayılan güç Eleanor'a bile muazzam bir baskı uyguluyordu. Sanki büyü enerjisi onun bedeni için yaratılmış gibiydi. Yoğunluğu, hiçbirinin daha önce hissetmediği düzeydeydi.
Onun çıkışıyla Blath, geçidi kapattı ve ona baktı. Thom da yerde yatan sarışın genci görünce duraksamıştı ve bedenindeki enerji o an için dengesizleşti. Kimse ona yaklaşamıyordu şu an. Her an onları öldürebilecek bir bomba gibiydi.
Haydut lideri gence bakarken o, yavaşça gülümsedi ve başı yana düştü. Thom, birkaç saniye daha ona baktıktan sonra tüm bedenindeki enerji akışı öncekine göre daha da yükseldi ve üzerini kaplayan enerji iyice kalınlaştı. Öfke dolu bir ifadeyle karşısındakilere bakıyordu.
"Dışarı çıkın!" Eleanor bağırarak herkesi ittirdi ve çöküğün olduğu yerden dışarı çıktılar. Hepsi mor saçlı adamı beklerken bir anda büyük ve renk değiştiren bir enerji, sütun şeklinde göğe doğru yükselerek tüm sığınağı yerle bir etti. Bu enerji sütunun ortasında sanki havada süzülüyormuş gibi görünen haydut lideri, yavaşça yere inerken boşta olan eli alevlerle kaplanmıştı.
Hikaye İle İlgili Bilgiler #26
Mahlukatlar, var olan enerjiye yönelirler. Bir yerdeki enerji yoğunluğu ne kadar fazlaysa, oraya daha güçlü mahlukatlar çekilecektir. Bu nedenle köylerde zayıf insanlar olduğu için orada daha düşük seviyeli mahlukatlar görünür. Güçlü insanların toplandığı şehirlerin çevresi ise daha güçlüleriyle doludur. Bir sebepten ötürü bir bölgedeki enerji yoğunluğunun artması, mahlukatların oraya çekilmesine yol açacaktır.
Gölge Havarileri, Orta Diyar'ın en güçlü topluluklarından biridir. Kiralık katiller yetiştiren bu topluluk, potansiyeli olanların öğrenebileceği büyüler olan Öğretilerden birkaçına sahiptir. Bu topluluğun her üyesi küçükken alınıp daha büyü güçleri ortaya çıkmadan önce silah kullanımı konusunda eğitilir. Beceremeyenler ve şifacı sınıfı çıkan kişiler Kardeş Katli denilen bir törenle diğer çocuklara öldürtülür. Çocuklar öldürmeye ve acıya alıştırılarak bir katil haline geldiğinde, becerilerine uygun olan bir kola yerleştirilir. Gölge Havarileri en korkulan güçler arasındadır.
Acemi Büyücü
Büyücü Çırağı
Büyücü Ustası
Büyücü Büyükustası
Büyücü Üstadı
Büyücü Kralı
Büyücü İmparatoru
Büyücü Atası
Büyücü Azizi
Büyücü Tanrısı
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..