4. Cilt: Kıyamet Fırtınası
Bölüm 12
Beyaz saçlı büyücü, yüzündeki kocaman gülümsemeyi hiç bozmadan Alain'in üzerine atladı. İkisi birlikte yere yıkıldıkları anda "Ne böyle masal karakterlerine özeniyorsun, aptal herif! Mektup bırakıp gitmek ne demek!?" diye bağırdı. Gülümsese de gözleri dolmuştu. Aynı şekilde siyah saçlı şifacının da durumu aynıydı. "Seni çok özledim!"
Mathias, hala onu bırakmazken Alain, bir anlığına konuşamadı. Sonrasında nihayet dudaklarını aralayacak cesareti kendisinde bulunca "Ben de seni özledim, Mathias." diye cevapladı. O da ona sarılıyordu.
Fakat ansızın kıyafetinin yakasından tutan bir el, yıldırım büyücüsünü havaya kaldırdı. Bu iri kıyım Anrod'dan başkası değildi. Arkadan bağladığı uzun, kahverengi saçları olan genç, onu kaldırırken "Sen de kimsin?" diye sordu. Genç büyücünün ayakları yerden kesilmişti.
"İndir beni, bina kolonu kılıklı!" diyerek çabaladı fakat uzun saçlı erkeğin tutuşu çok güçlüydü.
"O benim dostum, Anrod. Onu yere indirir misin?"
"Ah, demek tanıyorsun?" diyen iri genç, Mathias'ı yere indirirken "Üzgünüm." diye ekledi.
"Tabii ki üzgün olacaksın! Şurada bir mutlu an yaşatmıyorsunuz!" Yıldırım büyücüsü tekrardan Alain'e döndü. "Nerelerdeydin lan sen? Niye birden çekip gidiyorsun? Giyim tarzını ne ara değiştirdin? Ayrıca zayıflamışsın! Hesap ver, çabuk!"
Su büyücüsü, ona cevap vermeden önce "Anrod, bu seferlik sen halletsen olur mu? Bir dahaki sefere telafi ederim." diye sordu.
Korkutucu görünen genç, kendisinden beklenmeyen bir şekilde "Sıkıntı değil, dostum." diyerek gülümsedi. "Borçlu hissetmene gerek yok. Bir önceki sefer de sen benim yerime bakmıştın."
"Teşekkür ederim."
O sırada arkasındaki muhafızlarla birlikte Prenses Avelin gelmişti. İki beyazlı genç, onu selamladıktan sonra o da aynı şekilde karşılık verdi. Ardından "Tapınak'tan gelen kişiler olmalısınız, değil mi?" diye sordu.
"Bu doğru. Siz de Prenses Avelin olmalısınız." dedi Alain. Genç prenses ona normal bir şekilde baktı. Her zamanki hafif tebessümünü takınmıştı.
"Siz de doğru bildiniz. Öyleyse durumu konuşmak üzere sizlere babamın yanına kadar eşlik edeyim."
"Ortağım Anrod, sizinle birlikte gelecek. Affınıza sığınarak uzun bir süredir ayrı kaldığım bir dostumla birkaç dakika konuşma fırsatı rica ediyorum."
Prenses "Yalnız bu durumun ciddiyeti..." diye söze başlarken Mathias'ın yüzündeki ifadenin düştüğünü gördü. Genç büyücü, sonunda dostunu bulmuşken birkaç dakika bile görüşemeyeceklerini duyunca yıkılacak gibiydi. Bu sebeple öncekine göre daha güzel bir şekilde gülümseyerek "Tabii ki, konuşabilirsiniz." diye devam etti.
"Teşekkür ederim, Prenses Avelin." Yıldırım büyücüsü tekrar gülümseyerek konuştuktan sonra şifacıyı da çekiştirerek oradan uzaklaşmaya başladığında, genç kız ve Anrod da kralın yanına doğru yola çıkmıştı.
İkili, Alain'in yol göstermesiyle bahçeye çıktıklarında beyaz saçlı büyücü "Anlat lan şimdi! Niye gittin öyle?" diye sordu.
Siyah saçlı dostu, kenardaki banklardan birine doğru geçerken onu da yanında sürüklemişti. Oturdukları zaman birbirlerine bakmaya başladılar. Bakış biraz uzun sürmüştü çünkü Alain bir türlü lafa girememişti.
"Bütün zamanı bakışarak mı harcayacaksın?" Yıldırım büyücüsünün baskısı üzerine gözlerini yere indirdikten sonra yavaşça konuştu.
"Korkmuştum..."
Birkaç saniyelik sessizlik oldu. "Korkmuş muydun?"
"Babam göründüğünde, bu mirasın nelere sebep olabileceğini tüm köyümüz görmüştü. Ben... İnsanların bakışlarından korktum... Yine..."
Bunun üzerine beyaz saçlı genç, onun kafasına gelişigüzel bir tokat geçirdi. "Aptal, seninle bunları daha önce de konuştuk. Niye kendi başına saçma sapan kararlar alıyorsun? Malcer amcanın nasıl hissettiğinden haberin var mı senin?"
"Tahmin edebiliyorum... Ona bunu yapmaya hakkım yoktu. O an doğru düşünemiyordum. Çaresiz gibiydim. Sizinle konuşmaktan korktuğum için de oradan ayrıldım."
"Sonra ne yaptın lan?"
Alain biraz daha rahat anlatmaya başlamıştı. "Birkaç ay gezgin olarak yaşadım. Şifa büyüleri yaptım ve insanlar bana yemek ve kalacak yer sağladılar. Sonrasında ise yaşlı bir adamla karşılaştım." Biraz duraksadı. "Bana baktığı anda yüz ifadesi değişmişti. Sonradan ise onun Tapınak'ın başrahiplerinden biri olduğunu öğrendim. Mirasımı ve ondan yayılan kanasusamışlığı hissetmişti. Beni Tapınak'a aldı ve mirasımın asla uyanmaması için beni baskılama konusunda eğitmeye başladı. Ben de Tapınak için çalışmaya başladım. Onlar sayesinde tamamen baskılamayı öğreneceğim. O zamandan sonra ailemin yanına dönmeme bir engel kalmayacak."
"Vay anasını..."
"Peki sen ne yaptın?"
"Ben mi? Ya ben de işte Kılıçdiş Loncası'na girdim. Brogan'ın yardımıyla... Neyse işte ondan sonra her gün mahlukat ve haydut tokatlamaya falan başladım. Öyle ki bazen hızımı alamıyorum da beni zor tutuyorlar, az da onlara kalsın diye. İşte şehirde beni Tokat Makinesi diye tanımaya başladılar falan."
Alain güldü. Bunların abartı olduğunu biliyordu. Fakat Mathias'ın abartılı anlatımı çok eğlenceliydi.
"Neyse işte, sonra da Kıyamet Varisi diye bi dallama çıkmış, ben diyormuş, milletin diyormuş, içinden geçeceğim falan. Hoop dedim, bir dakika kardeşim. Ben buradayken nasıl geçeceksin milletin içinden, hiç düşündün mü? Neyse işte bu adam hile yapıyormuş kalleş yöntemlerle gücünü arttırmış. Benim mirası uyandıracağız şimdi daha rahat tokatlayabilmem için."
"Mathias, işin şakası hoş tabii ki. Fakat Kıyamet Mirası basit bir güç değildir. Bunu aklından çıkarma. Salazar İorion ile karşılaştığında... Kendini öldürtmemeye çalış."
"Ya ağzını yüzünü tokatlarım ben onun."
"Ciddiyim. Güç seviyesi Büyücü Atası olarak bildirildi. Bu, krallıkların uzun zamandır görmediği bir güç. Bu nedenle Tapınak, her krallığa 50 Büyücü İmparatoru gönderiyor."
"O kadar Büyücü İmparatorunu nereden buldunuz lan?"
"Tapınak'ın gücü çok fazla."
"Keserler herhalde bu kadar adam bir kişiyi."
"Bilmiyorum."
İkisi de bir süre sustular. Sonrasında Mathias tekrar ona sarıldı. "Özledim lan seni."
"Ben de seni özledim."
"Malcer amcaya haber verdin mi?"
"Ona bir mektup yazdım. Görevler dışında başka yerlere gitmemiz yasak."
"İyi bari adamı habersiz bırakmamışsın." Genç büyücü birkaç saniye duraksadı. Bir şey daha söylemek istiyordu ama söyleyip söylememe arasında kalmıştı. Sonunda cesaretini toplayarak "Alain... Markus amc-"
"Mathias, lütfen dur."
"Onun cidden düşündüğün gibi biri olmadığını düşünüyorum."
Şifacı derin bir nefes verdi. Gökyüzüne bakarken "Bunu ben de biliyorum... Hiçbir şey onun suçu değildi." diye karşılık verdi.
"Öyleyse neden onun yardımını reddettin? Sana en büyük yardımı yapabilecek kişi o değil miydi?"
"Beni anlaman için sana küçüklüğümden bir şey anlatmam gerekiyor. Yıllar önce, annem hala hayattayke-"
"Hey, Alain." Anrod, ikiliye doğru gelirken seslendi. "Gitme vakti. Büyücü İmparatorları geldi. Bizim işimiz bitti. Rapor vermeliyiz."
"Beş dakika daha beklesen olmaz mı? Adam tam bir şey anlatıyordu. Meraklandırıp bırakmayın artık!" Yıldırım büyücüsünün sitemine su büyücüsü karşılık verdi.
"Daha sonra tekrar görüşeceğiz, Mathias. Bunu bir dahaki sefere anlatırım." diyip gülümsedi. Ayağa kalkıp yürümeye başladığı zaman dostu yine seslendi.
"Bari gitmeden bir kere daha sarıl, şerefsiz herif!"
Alain gülümseyerek arkasına döndüğünde yıldırım büyücüsü de gülümseyerek ona sarıldı. "Şu mirası baskılamayı öğrendiğinde her şey daha güzel olacak gibi. Bir de..." Sarılmayı kesip ona sağlam bir tokat attı. "Bir daha da mektup yazıp iz bırakmadan gitmeye kalkarsan kıçın, elektrikli bıçağımla yüzleşir."
Su büyücüsü sinirlenmedi. Tebessümünü hiç bozmadan başıyla onayladıktan sonra "Kendine iyi bak, Mathias." dedi ve arkalarında açılan geçide girerek oradan ayrıldılar.
"Sen de, Alain."
Bahçede tek başına kalan genç büyücü, tekrar banka geçip bir süre oturdu. Bir yıldan uzun bir zaman olmuştu dostunu görmeyeli. Hiç beklemediği bir anda onu görmek mutlu etse de, erken ayrılmak yine üzmüştü. Yeterince hasret giderememişti. Fakat onun ona yardım edip onu kollayan insanlarla birlikte oluşu, genci rahatlattı. Anrod adlı genç, onu koruyacak gibi duruyordu. "Eh, Alain'in önünde dursa sadece, hiçbir saldırı onu geçmez zaten. Öyle cüsse mi olur lan? Bir de beni tek eliyle kaldırıyor, artist!"
"Tek başına ne yapıyorsun?" Güleryüzlü prenses ağır adımlarla onun yanına gelirken sormuştu. Mathias hemen ayağa kalkıp kızı selamladı.
"Her seferinde bunu yapmana gerek yok."
"Bildiğim pek saygı hareketi yok. O yüzden bununla idare ediyorum. O yüzden üzgünüm. Başka hareketler de öğrenince değişe değişe yaparım."
Parmaklarıyla ağzını hafifçe kapatarak gülen genç kız "Arkadaşın gitmiş gibi duruyor." dedi.
"Aynen, yeni gitti. Büyücü İmparatorlarının geldiğini söylediler."
"Doğru, şu anda babamın yanındalar. Neden oturmuyoruz?"
"Tabii, tabii." Önce onun oturması için müsaade eden yıldırım büyücüsü, tam kendisi de oturacakken bir anda bahçeye düşen bir yıldırım ve yüksek sesli alarm, ikisini de ürküttü. Gökyüzü fırtına bulutlarıyla kaplanmıştı.
"Neler oluyor?" dedi prenses. Kaşları çatılmıştı.
"Alarm gibi duruyor." İçeri koşmaya başladıklarında tüm muhafızların bir yere doğru gittiğini gördüler. Üzerlerinde Tapınak'a ait kıyafetler olan büyücüler de o yöne doğru gidiyordu.
"Büyücü İmparatorları..." diye düşündü genç. Hızla oraya doğru koşarken herkesin bir kapının önünde toplandığını görmüşlerdi. Kapı açıktı, fakat kimse içeri girmiyordu.
"Neler oluyor?" diye sorusunu yineledi prenses. Muhafızlardan biri eğilerek selamladıktan sonra hızlıca yanıtlayacakken içeriden bir ses duyuldu.
"Kimseye zarar vermeye gelmedim. Hayatınızı boş yere riske atmayın."
Bu soğuk ses karşısında hızla kapıya doğru giden genç kız, sarayın kütüphanesine girip kitaplara bakan mavi cüppeli birini gördü. Siyah saçları hala kapüşonuna sığmıyordu ve gözlerinden birinin irisi beyaz yıldırım şeklindeydi. Bakışları bir an için kitaptan kalkıp kıza yöneldi. Fakat hemen ardından onu görmezden gelerek tekrar kitaplara döndü.
"Kıyamet Varisi..." Genç kız yavaşça konuşurken bir adım geri çekildi. Elini yüzüğüne attığı sırada eşyanın üzerinde ince bir kılıç şekillenmişti. "Burayı öylece girebileceğin bir yer mi sanıyorsun?"
"Prenses Avelin, genç ve güzelsin. Önünde uzun bir yaşam olacak. Şimdi sonlandırmaya çalışma." Salazar bir an bile başını kaldırmadan kitapları incelemeye devam etti. Elindekini bir kenara atıp yenisini aldığı sırada Büyücü İmparatorları kütüphaneye doluştular. 50'si de oradaydı.
"Salazar İorion, zarar verme niyetinde değilsen teslim ol ve kendini açıklama şansı verilsin sana. Gerçekten zararsızsan kimse sana karşı bir şey yapmayacaktır." dedi içlerinden biri.
"Ben çok zararlıyım. Hatta belki de tarihin en zararlı varlığıyım, güce tapanlar için. Üstünlüklerini korumak isteyenler için en büyük tehlikeyim. Ama en çok da, beni engellemeye çalışacaklar için tehlikeliyim. Bu nedenle geride durun. Sadece kitaplara bakmak için buradayım. Eğer siz saldırmazsanız, ben de saldırmayacağım."
"Anlaşma yapılacak birisi değilsin. Teslim olmazsan saldıracağız."
Mathias ve prenses, Büyücü İmparatorlarının arkasında kalmışlardı. Diğer muhafızlar da odaya girmemişti. Sadece Salazar ve Tapınak müritleri vardı. Genç yıldırım büyücüsü, Kıyamet Varisi'ni inceliyordu.
"Ne demişler?" diye düşündü. "Acı patlıcanı kırağı çalmazmış." Biraz durdu. "Bu ne alaka?" diye kendi kendine sordu.
"Onu burada durdurmak için zayıf kalacağız." Prenses hızlıca konuştuktan sonra arkasına dönerek koşmaya başladı. Yüzünde hala sert bir ifade vardı. Genç büyücü, onun nereye gittiğine anlam veremedi. Sadece bıçağını çekip elektriklendirdikten sonra beklemeye başladı.
"Saldırmakta kararlı mısınız?" diye sordu Salazar, elindeki kitabı kapatırken.
"Bu cüretkarlığın karşısında korkuyla geri sinmeyeceğiz."
"Öyleyse beni suçlayamazsınız."
Büyücü İmparatorları aynı anda saldırıya geçtiler. Kimisi yazıt ustalarınca güçlendirilmiş silahlarını, kimisi büyülerini kullanıyordu. Salazar ise arkasında yıldırımdan oluşan ardıl görüntüler bırakarak müthiş bir hızla hareket etti.
Bir anda ileri doğru fırlayan bir yıldırım, önüne çıkan beş Büyücü İmparatorunu delerek duvara çarptı. Duvarda da büyük bir oyuk açmıştı. Göğüslerinde yumruk genişliğinde bir delik olan büyücüler, bir bir yere yığıldılar.
Zihin Büyücüsü olan birisi elini ona uzatırken "Hareket etme!" diye bağırdığı zaman ardıl görüntüler bir anda onun önünde belirdi.
Büyücüyü yüzünden yakalayan Salazar "Zihin kontrolün bana karşı etkisiz." dedikten sonra eline yüklediği elektrikle birlikte tüm bedeni kızarana kadar onu çarptı. Birkaç yıldırımın daha ardından sadece 10 Büyücü İmparatoru kalmıştı. Sanki göz açıp kapayıncaya kadar hepsi öldürülmüş gibiydi.
Saldırmak için fırsat kollayan Mathias, olduğu yerde dona kaldı. İleri çıkmak istese de bedenini hareket ettiremedi. Sadece gözleri yerdeki, üzerinden dumanlar çıkan cesetlerin üzerinde geziyordu.
"Öl!" Aynı anda on farklı büyü, Kıyamet Varisi'nin üzerine gidiyordu. Ciddi bir tehlike barındıran bu büyüler kendisine ulaşmadan önce, onun etrafında saf yıldırımdan bir bariyer oluştu. Büyücü İmparatorlarının büyüleri, bu bariyere değdiği anda dağılmıştı. Böylesi bir savunma zaten hayrete düşürücüyken, hiç beklenmeyen bir olay meydana geldi.
Bariyer bir anda genişleyerek onların içinden geçip kapı sınırına kadar geldi. Yıldırıma temas eden büyücüler çığlıklar atarak ölmüştü.
"Geri çekilin, aptal herifler!" Kral Conrad öfkeyle oraya doğru koşuyordu. Yanında Prens Tagen ve Prenses Avelin de vardı. "Size emirlerimi beklemenizi söylemiştim!" diye kütüphaneye girecekken bariyer ile karşılaştı. Dışarıdan bakınca içerideki cesetleri görebiliyordu. Dişlerini öylesine sıktı ki içlerinden birinin çatlamasına neden oldu. "Onura bağlı akılsızlar!"
Bariyer yok olduğu zaman Salazar kapıya doğru yürümeye başladı. Bedeninin üzerinde gezen yıldırımlar gözle görülebiliyordu. Onun yaklaştığı her muhafız geri çekilirken Mathias'ın önünden geçiyordu. Genç büyücü, o yanından geçerken kıpırdamadı. Öylesine bir baskı hissetti ki, sanki göğüs kafesi eziliyormuş gibiydi. Birer adım geri çekilen muhafızların da yüz ifadesine bakınca aynı durumu yaşadıkları belliydi.
Kral ve çocuklarının önünden geçerken durdu. Bakışları adamın gözlerine doğru kayarken "Hayata değer vermiyorsunuz. Hiçbir şey yapmanıza gerek yokken boş yere 50 kişi öldü. Sahip olduğunuz gücü kaybetmekten bu karar mı korkuyorsunuz hepiniz?" dedi. Fakat cevabı beklemeden bahçeye çıktı ve düşen bir yıldırımla birlikte gözden kayboldu. Fırtına da dağılmaya başlamıştı.
O gidince Kral Conrad kütüphaneye girerek içerideki cesetlere baktı. Yanık etin kokusu mide bulandırıcıydı. Birçoğunun göğsünde bir yumruğun rahatça geçebileceği genişlikte delikler vardı. İçlerinden bazılarının gözleri yerinden fırlamış, bazılarının ise kafası patlamıştı.
"Aptallar asla ne zaman durmaları gerektiğini anlayamıyorlar. Düşmanı karşılarında gördüler diye sabredemediler." Arkasına dönen kral, muhafızlara içeriyi temizlemelerini emrettikten sonra çocuklarını da alarak öfkeyle orayı terk etti.
Kendine gelmeye başlayan Mathias ise Alain'i şimdi anlamıştı. Durumun ciddiyetini kendisi hissettiğinde bunun farkına varmıştı. 50 Büyücü İmparatoru... Saniyeler içinde katledilmişti... Tek bir kişi tarafından...
Hikaye İle İlgili Bilgiler #52
Çoğu miras bir yetenek setine sahiptir. Miraslar kullanılmaya başladıkları anda büyücünün tüm yetenekleri değişir ve gücü muazzam derecede artar. Yetenek setine sahip mirasların başında İblis Mirasları gelmektedir. Kıyamet Mirası da yetenek setine sahip bir miras olsa da, İblis Mirasları kadar çok varis seçmemişlerdir. Felaket Mirasları ise bu güce sahip değildir. Onlar sadece kişinin Nihai Büyüsünü muazzam bir saldırıya dönüştüren güçlü miraslardır.
Seviyeler
Acemi Büyücü
Büyücü Çırağı
Büyücü Ustası
Büyücü Büyükustası
Büyücü Üstadı
Büyücü Kralı
Büyücü İmparatoru
Büyücü Atası
Büyücü Azizi
Büyücü Tanrısı
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..