6. Cilt: İsyankar, Bölüm 13 Final

avatar
351 1

Mathias - 6. Cilt: İsyankar, Bölüm 13 Final


6. Cilt: iSyAnQaR
Bölüm 13 Final

"Mirabel, sakinleşmeye çalış lütfen." Eleanor, onu durdurmaya çalışsa da mavi saçlı kız hiç umursamadan kılıcını savurmaya devam etti. Dorian kendisini yakalamayı denediğinde ise önce kılıcıyla saldırdı, sonra da yüzüne sert bir şekilde kabzasıyla vurdu. Fakat o metalle kaplıydı. Haliyle bu darbenin çok bir etkisi olmamıştı.

Bu yüzden şişman büyücünün kafasına basarak ayaklarından fırlayan rüzgarla birlikte yükseğe sıçradı ve kılıcının üzerini de aynı şekilde kaplayarak tüm gücüyle savurdu. Ortaya çıkan yay şeklindeki geniş rüzgar bıçağı, metali kesemese de onu geriye doğru sürükledi.

"Takım arkadaşınızla ilgilenin." Alonzo kılıcını çekti ve üzerlerine gelen askerlere doğru koşmaya başladı. Bedeninden yine güçlü bir baskı yayılmıştı. Tek başına yeterliydi belki de?

Ama bu düşünce hemen bozuldu. Zaten Asilik Tohumu'nun etkisinde olan bu kişiler bir kere daha tetiklendiklerinde, içlerinde El Değişimi'nde olandan biraz farklı da olsa bir ateş yanmaya başlamıştı. Dıştan görünmeyen bu ateş, hızla yaşam enerjilerini tüketiyordu. Fakat şu anda çok daha güçlü hale gelmişlerdi. Alonzo'nun baskısı artık eskisi kadar can yakıcı değildi.

"Geber!" Efsunlu kılıcını lonca liderine doğru saplayan Mirabel, zırh eldivenler tarafından durdurulunca hızla dönerek yüzüne bir tekme attı. Sıradan birine sağlam gelecek bu darbe, Eleanor gibi birini çok etkilemezdi. Birkaç adım geriledi yalnızca. Ama genç kız, onun üzerinden zıplayıp takla atarak arkasına geçmişti bile. Bir kere daha saldırdığında, kadının hızı yetersiz kalacaktı.

O zaman da yardıma Garvin yetişti. Önce ikisinin arasında bir duvar çıkararak lonca liderini korudu. Kılıç duvara saplandı ve daha fazla ilerleyemedi. Sonrasında ise bir kubbe çıkarıp Mirabel'i yakalamaya çalıştı. Fakat o gerçekten de hızlıydı. Daha kubbe çıkmadan oradan zıplayarak uzaklaşmıştı rüzgarlar eşliğinde.

Mathias kendisine Çarpma ile saldırınca bundan da çevik bir hareketle kurtulan kız, ona yöneldi. Fakat bunu bekleyen yıldırım büyücüsü, çoktan hazırdı Beyin Fırtınası için. Savuşturma üzerine o kadar antrenman da yapmışken, gördüğü bu saldırıyı yemesine imkan yoktu. Hele ki Mirabel'in silahına İsyankâr kadar keskin dönüşler yaptıramayacağını ve öfkeyle saldırdığı için tam gücünde olmadığını da hesaba katınca, bunu atlatabilirdi.

Yatay bir şekilde savrulan kılıç, ağır çekimdeymiş gibi kendisini yaklaşırken Mathias eğildi ve kenara kaçmadan önce onun ayağına beş parmağıyla da dokundu. Sonrasında ise yüzüne yediği bir tekmeyle kendini yerde yuvarlanırken buldu. Kılıç saldırısı işe yaramayınca mavi saçlı kız, rüzgarından da destek alarak ayağıyla saldırmıştı.

Bu sırada Alonzo, ne kadar vurursa vursun, kimsenin bilincini kaybetmediğini fark etti. Bu belki de ikinci kez tetiklenmelerinin sonucuydu. Fakat kimse bayılmıyordu. Durmadan saldırmaları, generali yormaya başlamıştı.

"Geriye tek seçenek kalıyor." dedi, kılıcını tüm gücüyle savurmadan önce. "Öldürülmeniz gerek." Saldırısı öylesine şiddetle indi ki askerlerin üzerine, karşılamak için kaldırdıkları kılıçlarını parçaladı. Ardından ise onları ikiye böldü. Bu sahneyi herkes görmüştü. Generalin onları kurtarmak için ne kadar çabaladığını da düşündüklerinde, artık başka seçeneğinin kalmamış olduğunu anladılar. Yoksa askerleri en son öldürecek kişi bu adamdı.

Tüm büyüler kendi üzerine gelirken hem zırhı, hem kendi büyü direnci, hem de kılıcıyla kendini koruyan Alonzo, peş peşe öldürmeye devam etti askerleri. Büyücü İmparatoru olduğu için dayanabiliyordu.

O sırada Admon, savaşa pek karışmadı. Sadece Mirabel'e bakıyordu. Öfkeyle dolu gözleri ve tüm gücüyle kılıcını savururkenki haykırışları, ona kilitlenmesini sağlamıştı. Diğer herkes bir şeyler yaparken, o öylece durdu.

Nihayet Dorian bir kere daha kıza yaklaştı ve kendisine savrulan kılıcı elleriyle tutmayı başardı. Avuç içleri biraz kesilmesine rağmen dayanmıştı. O, kılıcını geri çekti ama şişman büyücü iyice sarıldı kılıca. Ellerinin şeklini de değiştirerek kılıcı tamamen sarmıştı.

Kızın ayağına 5 Enerji İpçiği bağlayan Mathias da Çarpma kullanarak ona saldırınca, yıldırımların cızırtılı sesleriyle birlikte Mirabel'in haykırışı duyuldu. Saçları dikleşirken hareketleri yavaşladı. Ama kılıcından çekmedi elini.

"Bunun için üzgünüm." Eleanor kafasının arkasına vurarak bayılttı onu. O, bir kere tetiklendiği için bilinci aşırı uyarılmamıştı.

Bu sırada Alonzo ise, neredeyse tüm askerleri öldürmüştü. Son asker de kendisine ölümüne saldırınca onu boğazından yakalayıp yere yapıştırdı ve geniş kılıcını göğsüne sapladı. O an ortam çok değişmişti. Sanki fıskiyeden su yerine kan akıyormuş gibi tüm zemin de kanla kaplanmıştı.

Üzerindeki zırhın rengi değişen general, onlara doğru dönüp kızı hallettiklerini görünce bir şey demedi. Sadece az önce öldürdüğü askerlere bir kere daha baktı. Olabildiğince hızlı halletmeye çalışmıştı.

"Eva'yı aldı."

"Bir geçit büyücüsü, buradan ayrılabilmesi için mükemmel bir kullanıcı." Alonzo da yanlarına geldi.

"Mirabel'i de kontrol altına aldı." Onlar konuşurken Admon karşılık vermedi. Yerde yatan kardeşini kucağına aldı ve zincirlemek için zindana doğru yola çıktı. Diğerleri de onun peşinden geliyordu.

"Bu kontrol etkisi hiç bitmiyor mu?" diye sordu Mathias.

Mival ona baktı ve "Tarihte olanlara göre ancak bir kullanıcıyla bağlantısı tamamen kesilirse bitiyor. Bu da..." Biraz duraksadı.

"Anladım." Ölüm... İsyankâr'ın bir kullanıcıyla bağının tamamen kesilmesi ancak kullanıcının ölümü ve El Değişimi'nin kullanılamaması ile mümkündü. Eva hayatta oldukça, kullanıcı ile bağı kesilmeyecek demekti bu da. "Fakat bir güç kaynağı olmalı, değil mi?"

"Tabii ki var." General verdi bunun cevabını. "İsyankâr, kullanıcının o zamana kadar hissetmiş olduğu kötü duygulardan besleniyor. Özellikle yapmak istemediği halde yapmak zorunda kaldıklarından. Bunlar onun güç kaynağı. Ama bu yeterli gelmezse, kendisini Goruga sanmasına neden olduğu için yaratıcısının anılarını kullanarak işkence ediyor. Güç kaynağını kendisi yaratıyor da diyebiliriz."

"Bu konuda oldukça bilgilisiniz."

"Antik Hazineler, küçüklüğümden beri ilgi alanımdır. Onları araştırmaktan hiç vazgeçmedim."

Zindana geldiklerinde nöbetçilerin cesetleri ile karşılaştılar. Hepsi vahşice öldürülmüş, bedenleri sağa sola fırlatılmıştı. Kesilenleri bağladıkları zincirlerin ise çoğusu duvarlardan sökülmüştü.

"Zincirleri bile sökmüşler."

"Sağlam olanlardan birine bağlayalım." Mirabel'i hala sökülmemiş olan zincirlerden birine bağladılar. Boynuna bir mahkum kelepçesi takmayı da ihmal etmemişlerdi. Silahı alınmıştı ama büyü kullanarak kaçmasını da istemediler.

"Durumu konuşmalıyız." Generalin önerisiyle herkes tekrar taht odasına çıktı. Sarayda büyük bir katliam olmuştu. Kan kokusu her yeri sarmıştı ve bu bazıları için mide bulandırıcı olabilirdi. Neyse ki Mathias alışmıştı artık bu kokuya.

"Neden bize saldırmadı?" diye ilk soruyu Garvin sordu. "Hepimizi öldürebilirdi o an."

Dorian "Kan kustuğunu gördüm." diye katıldı. "Eva'yı ele geçirdi ve Asilik Tohumu'nu kullandı. Bunu yapar yapmaz kan kustu."

"Belki de bedene alışması için biraz zaman gerekiyordur? Doğrudan gücünü kullanması ağır gelmiştir?"

"Bu mümkün. Fakat benim merak ettiğim şey, onca saldırıdan sonra nasıl hayatta kaldığı." Lonca lideri düşünceliydi. "Bizim büyülerimizi yazıt yok etti. Ama Mathias'ın mirası da o beden için yeterli gelmeliydi."

"Şey... O konuda..." Genç büyücü çekigen bir şekilde konuştu. Çünkü tüm bu olanların kendi suçu olduğunu biliyordu.

"Evet?" Aryn meraklandı.

"Ben... Sanırım... Tereddüt ettim. Saldırım zayıfladı."

Kısa bir sessizlik oldu. Bunu bozan kişi Garvin idi. "Neden?"

"Çünkü tüm askerleri kurtarmaya çalışmıştık, kendi istekleriyle yapmıyorlar diye. Peki neden İsyankâr'ın kontrol ettiği ilk kişiyi kurtarmayı hiç denemedik? Neden direkt öldürme kararı verdik?"

Yine bir sessizlik oluştu. Çünkü durum cidden de böyleydi. Kimse o şifacıyı kurtarmaya çalışmamıştı. Şimdi ise yanmış ve tanınamaz haldeki cesedi, fıskiyenin dibinde yatıyordu. Onu kurtarmayı denememişlerdi.

"Çünkü onun durumu diğerlerinden farklıydı." Nihayet konuşan kişi kadındı. "İsyankâr ancak bir kullanıcıyı öldürerek diğerine geçiyor. Ve durdurulacağını anladığı zaman da son kozu olarak bunu kullanıyor. Bizim başarılı olacağımızı anlasaydı da yine aynı şeyi yapacaktı. Onun için kullanıcıların önemi yok, sadece amaç önemli."

"Öyleyse neden şimdi Eva'yı kurtarmak istiyoruz?" Yıldırım büyücüsünün sorusu ortama bir meteor gibi düşmüştü. "Neden onu da direkt öldürme fikri geçmiyor aklımızdan?"

O an kimsede bir cevap kalmadı. Böylelikle ortam mutlak sessizliğe büründü. Mathias ne kadar da doğru yerlere parmak basmıştı. Şu anda loncadan kimsen aklından geçmiyordu Eva'yı öldürme düşüncesi. Ama o şifacı gençte de kimsenin aklından geçmeyen şey, kurtarma düşüncesiydi.

"Durum daha kötü bir hal aldı." Alonzo konuyu toparlamaya çalıştı. "Bir dahaki gelişinde aynı tuzakları kullanamayız. Son tuzağınız gerçekten iyiydi ama aynısı işe yaramayacaktır. Ayrıca geçit büyücünüz tüm sarayı gezdi. Şu anda burada bile ortaya çıkabilir. Kurtarmak veya öldürmek... Hangisini yapmak istiyorsak bir an önce bir plana ihtiyacımız var."

"Hemen geleceğini sanmıyorum." dedi Aryn. "Sonuçta kan kustuğuna göre yeni bir bedene alışması o kadar kolay olmamalı."

"Öyleyse biraz daha vaktimiz varken iyi değerlendirelim."

Mival depolama yüzüğünden bir kart çıkardı. Onu diğerlerine gösterirken "Danışman Eilif bana bunu vermiş ve yardım gerekirse onu çağırmak için kullanabileceğimizi söylemişti." dedi.

"Eilif zeki adamdır." Eleanor onu övdü. "Bize yardımı dokunacaktır."

"Öyleyse çağırıyorum." Kral, kartı kullandıktan sonra önlerinde bir geçit açılmasını beklediler. Fakat hepsi unutmuştu krallıklar arası mesafenin fazlalığını. Haliyle beklemek zorundalardı.

"O gelene kadar dinlenelim." diye düşündüler ve herkes odasına çekilirken sadece Mathias kaldı geçidin başında. Diğerleri onu suçlamamıştı ama kendi suçu olduğunu da biliyordu. Eğer gerçekten o an kullanabileceği tüm güçle saldırmış olsaydı, şu an krallıklarına geri dönmüş olabilirlerdi. Ama cidden de, nasıl masum birini o kadar kolayca öldürebilirdi ki?

----------

Birkaç saat geçmişti ki tahtın üstünde uyuklayan Mathias, bir geçidin açılmasıyla birlikte yerinden fırladı. "Kutsal Elma Suyu!"

Gözleri biraz ovuşturduktan sonra parlak geçidin içinden çıkan kahverengi saçlı adamı gördü. Eilif, oraya gelince doğrudan sesin kaynağına bakmıştı.

"Merhaba, Mathias."

"Danışman Eilif, hoşgeldiniz."

"Hoşbuldum. Çağrınızı aldım."

"Ah, evet. Durum beklediğimizin dışında gelişti."

"Anlat bakalım."

Kahverengi saçlı adam, genç büyücü tüm olayı anlatırken dikkatlice onu dinledi. Hiçbir detayı atlamaması için 3 kez anlattırmıştı. Nihayetinde üçüncü de bitince pencereye doğru yürüdü.

"Bunun olacağından endişelenmiştim. Kendisine bir koz sakladığını biliyordum."

"Üzgünüm, benim hatam. Tüm gücümle saldırmalıydım."

Adam, onun yanına gelip elini omzuna koydu. "Kendini suçlama, Mathias. Sen iyi birisin. Elbette ki masum birini doğrudan öldürmeni beklemememiz lazımdı. Bu benim hatam aslında. Yeterince iyi düşünmemişim." Gülümsemesi genç büyücüye biraz da olsa huzur verdi. Saygı duyduğu bu adamın sözleri iyi gelmişti.

"Peki şimdi ne olacak?"

"İşte şimdi, plan değiştiriyoruz, Mathias. Ona karşı kullanabileceğimiz başka bir şey olmalı."

"Ne gibi?"

"Düşmanımızı düşünelim. Onun nelere takıntısı olduğunu, nelerin onu kızdıracağını, nelerin ona hata yaptıracağını..."

Kısa bir düşünmenin ardından genç büyücü "Emirler?" dedi. "Onlarla ciddi sıkıntısı var."

"Zeki çocuksun, Mathias. Ve haklısın, emirlerden hiç hoşlanmıyor. Bunu ona karşı kullanamaz mıyız?"

"Iıı... Emir verip bizi öldürmek için üzerimize geldiğinde tuzağa mı çekeceğiz?"

"Aslında ben, biraz daha farklı bir şey düşünüyordum."

"Ne düşünüyorsunuz?"

Eilif ona bakarken biraz düşünceliydi. "Belki de doğru emri vermiyoruzdur?"

"Nası-"

Aniden açılan başka bir geçitle birlikte genç büyücünün sözleri yarıda kaldı. Bu geçit diğerlerine göre çok daha farklı görünüyordu. Rengi çok saha yoğun ve güçlüydü. İçinden aniden Aserraviel üniformasına sahip bir muhafız çıktı. Nefes nefeseydi.

"Neler oluyor?" dedi danışman.

"Efendi Eilif..." Nefesini düzene sokmaya çalışıyordu ama başarısızdı. "İsyankâr... Linpond'da ortaya çıktı... Kral Conrad'ı hedefliyor..." dedi zorlukla.

"Ne!?" Genç büyücü bunu hiç düşünmemişti. Tabii ya! Eva bu sarayın her noktasını gezdiği için herhangi bir yerine geçit açabilirdi. Ama sonuçta o Linpond'da yaşıyordu! Hem de zirveler sırasında saraya giderek kral için açılan geçide katkıda bulunuyordu! En kolay hedefi Conrad değil miydi!?

"Diğerlerini çağıracağım!" Bir koşuda taht odasından çıkan Mathias "UYANIN LAN! LİNPOND ELDEN GİDİYOR! İSYANKÂR GELİYOR!" diye bağıra bağıra koştu koridorlarda. Kısa süre içerisinde herkes odalarından fırlamıştı.

"Neler oluyor!?" diye sordu Eleanor.

"İsyankâr, Kral Conrad'ın peşine düşmüş!"

"Ne!? Nereden biliyorsun!?"

"Bunu mu konuşacağız lan şimdi!?"

Herkes toplandığı zaman danışmanı gördüler ama konuşma fırsatları olmadı. Doğrudan daha yoğun renkli olan geçide atlamışlardı. Sadece Mival orada bırakılmıştı. Alonzo bile onlarlaydı.

----------

"Ben... Yalnız değilim..." dedi, kılıcınındaki kırmızı halkayı genişletmeden önce kız. Bu enerji tüm saraya ve çevresindeki belirli bir alana yayıldığı zaman, kolundaki yarayı tutan turuncu saçlı, şık giyimli erkeğin gözleri kırmızı şekilde parlamaya başlamıştı.

"Tagen!" diye bağırdı kardeşi. Ama onun için biraz geçti. Asilik Tohumu'nun gücü çoktan zihnini etkisi altına almıştı. Öte yandan yüzlerce asker de bu etkiye girmiş gibi görünüyordu. Conrad olduğu yerde dururken yüzündeki ifade çok çirkindi.

"Başkasına geçerek bana kadar geldin demek." dedi, geçit büyücüsüne doğru.

"Sen yoldaki basamaklardan birisin sadece. Sizsiz bir dünyaya çıkan basamaklar!"

Bir anda kırmızı gözlü askerlerin tamamı diğerlerine saldırmaya başladı. Onların arasında ciddi bir savaş dönerken İsyankâr'ın o anda orada bulunması sebebiyle kesilenler de öldürmekten çekinmiyordu.

Tagen, kız kardeşine doğru parlak kırmızı gözleriyle bakarken o "Kendine gelmelisin, Tagen. Kontrol edilmeyi sevmezsin sen." dedi.

"Haklısın." karşılığını aldı ama. "Bu yüzden bana ne yapacağımı söylemeyi kes!"

Ayağını kaldırıp yere vurduğu anda yerden kocaman bir toprak parçası çıktı ve hızla Avelin'in üzerine doğru uçtu. Genç kız bu saldırıyı görünce hemen kendi büyüsünü kullandı. Bedeninin üzerinde bir enerji dolaşırken derisi kalınlaştı ve elleri pençelere döndü. Gözlerinin irisi düz bir çizgi haline dönerken dişleri de sivrileşmişti. Gelen toprak parçasını tek pençe darbesinde ikiye ayırdı.

"Seni kendine getireceğim!" Prenses ileri atıldı. Tagen'ın ise yüzünde tiksinmiş bir ifade vardı. Elini yatay bir şekilde savurduğu zaman ortaya çıkan bir alev dalgası, önündeki tüm askerleri yakarak kızın üzerine doğru uçmuştu. Avelin kollarını kendine siper ederken büyü direncini de odakladı ve ancak derisinin kalınlaşıp değişmesi de buna katıldığı zaman yanmadan kalabildi.

Prens Tagen... Shandri'nin bile yüksek potansiyeli olduğunu söylediği bir gençti. Element büyücülerinin genelinin aksine, tek elementle sınırlı değildi.

Tekrar elini savurunca yerden büyük bir toprak el çıkarak prensesi kavradı. Başparmağını onun çenesinin altına dayamıştı. Eğer hızla yukarı kaldırırsa rahatlıkla kafasını koparabilirdi.

Fakat o daha bunu yapamadan hızla esen bir rüzgar, toprak eli aşındırdı ve Avelin'in parçalayarak çıkabileceği kadar zayıflamasını sağladı. Conrad bir elini ona doğru uzatmış şekilde duruyordu.

"Her şeye burnunu sokmaya çalışıyorsun! Yaptıklarıma karışmandan bıktım artık!" Turuncu saçlı prens, iki elini de yumruk yaparak havaya kaldırdığı zaman yerden yarım insan uzunluğunda çapa sahip pek çok kaya parçası yükseldi. Yumruklarını aniden açtığında ise tüm parçalar alevler içinde kaldı. Meteorlara benziyorlardı. "Geber!"

Ellerini ileri doğru uzattı ve bu yanan kayaları doğrudan babasının üstüne göndermişti. Yüz ifadesini hiç bozmayan Conrad, tek elini ileri doğru uzattığında ise tüm parçalar durdu ve un ufak olup bir toz yağmuru halinde yere döküldüler. Prens Tagen bu element kontrolü özelliğini babasından almıştı.

Avelin hızla kardeşine doğru atıldığı zaman Conrad da İsyankâr'a döndü tekrardan. "Beni istiyorsan neden saldırmıyorsun?"

Kral cesur konuşuyordu. Bunu duyan askerler daha da gaza geldiler ama onlar bilmiyorlardı, krallarının İsyankâr'ın ağzının kenarından akan kan sızıntısını gördüğünü. Yeteneklerini kullanmak bu bedene ağır geliyor gibiydi.

Fakat kışkırtmalar, hala onun zayıf noktasıydı. Kılıcı tuttuğu elini geriye doğru aldıktan sonra Conrad'ın yanına doğru sıçradı. Havadayken saldırmaya hazırdı ki yine ortaya çıkan şiddetli bir rüzgar, onu yavaşlattı. Fakat Büyü Bozumu Yazıtı hemen üstesinden gelmişti.

Üzerine gelen kayadan bir yumruğu da ortadan ikiye böldükten sonra Conrad'a saldırdı. Ama o, kendi önünde bir duvar çıkararak oradan uzaklaştı. Araya biraz mesafe girince kollarını savurup yerden fazla miktarda su fışkırttı. Bu sular, bir küre gibi İsyankâr'ı sarıp nefessiz bıraktığı zaman, yazıt bir kere daha aktif hale geldi ve suyun dökülüp yok olmasına neden oldu.

"Silahlardaki yazıtların belli bir kullanım süresi olmalıydı. Peş peşe kullanabilmesi anlamsız!" Kral şaşkındı. Ne zaman büyü atsa, Büyü Bozumu Yazıtı aktifleşiyor, onun saldırısını anında yok ediyordu. Haliyle durumu kötüydü.

Derken bir anda krallığın tarafındaki askerlerin bedenlerinden güçlü bir baskı yükseldi. Aniden kesilenlere üstün gelmeye başladıklarında kendilerindeki güç artışını fark etmişlerdi. Birkaç kişinin gözleri, bir geçitten çıkar çıkmaz elini onlara doğru uzatan kalın zırhlı adamın üzerindeydi.

Eleanor da zırh eldivenlerini kırmızı gözlü gördüğü herkesin yüzüne geçirmeye başlamıştı. Sıradan askerler buna çok dikkat etmeseler de onlar öldürmemeye dikkat ediyorlardı. Sonuçta bir kere tetiklenenler etkisiz hale getirilebiliyordu.

Admon onları kollarından ve bacaklarından vuruyor, diğerlerine bayıltmaları için fırsat veriyordu. Mathias yıldırımlarını ona göre ayarlıyor ve durmadan sağa sola yıldırım atıyordu. Dorian da yumruklayanlar arasındaydı.

Aryn, birini büyüyle kaldırıp diğerlerinin üzerine fırlatıyor, Tavon diğerlerinin vurabilmesi için onları duraksatacak illüzyonlar gösteriyordu. Onların da gelmesiyle birlikte savaşın seyri değişiyordu.

Sağa sola yıldırım atan genç büyücü, savaşın diğer ucundaki Çelik Yumruk Loncası'nı gördü. Haggar ve adamları da kralı korumaya gelenler arasındaydı. Eh, şehrin en güçlü loncası olarak bunu yapmamaları garip olurdu zaten.

Ama onun gözüne takılan daha önemli şey, Tagen'a karşı savaşan değişik, çirkin görünüşlü, pençeli, garip bir yaratıktı. "Bu ne lan?" diye düşündüğü sırada prensin gözlerinin kırmızı olduğunu fark etti. "Burnu cennete dayalı prens de kesilmiş!"

Hemen yardıma gitti. Onun geldiğini görmeyen Tagen, Çarpma büyüsünü yiyince kendine gelmişti. Fakat çok da bir etkisi olmamış gibi duruyordu. Bakışlarını ona çevirirken elini de uzattı ve yerden çıkan bir el ile Mathias'ı yakaladı. Diğer eliyle de üzerine bir alev dalgası gönderdiği zaman onu koruyan kişi Garvin olmuştu.

"Nereye koşuyorsun, aptal herif!?"

Kendi duvarıyla Tagen'ın el büyüsüne vura vura parçalayarak genç büyücüyü kurtardığı zaman fark etmişti ki bu prens en azından Büyücü Kralı seviyesindeydi. Onlardan çok farklıydı. Hem genç, hem de güçlü...

Avelin onun üzerine atlayıp yere yatırdıktan sonra yüzünü toprağa bastırıp sabitlemeye çalıştı fakat turuncu saçlı prensin büyüleri gerçekten de çok iyiydi. Bedeni aniden elektriklendi ve üzerindeki kızı çarptı.

Dorn da orada olanlar arasındaydı. Fakat çok bir işlevi olmuyordu. Çünkü İsyankâr'ın zihin kontrolü gücü, onunkine oranla çok daha fazlaydı. Bu yüzden tıpkı Tavon gibi illüzyonlarla yardımcı oluyordu.

Kral Conrad, kılıcın darbelerinden birini yine zorlukla atlattı. O sırada Eleanor da onun yanına yetişti ve destek çıkmaya çalıştı. Fakat Eva'yı kontrolü altına alan kılıç, çok güçlüydü. Yerde açtığı bir geçide atladıktan sonra yandaki duvardan çıkarak onların üzerine doğru uçtu. Lonca lideri, bir eliyle kralı ittirirken kendini de geriye atarak ancak kurtulmuştu.

Bu sırada Tavon da onlara yardıma gelerek İsyankâr'ı anlık olarak duraksatacak illüzyonlar yaratmaya başladı. Bu şekilde onlara zaman kazandırıyordu. Fakat güçleri bu bedene ağır gelse de kılıç hala çok güçlüydü.

Bir geçit açıp kılıcı içine soktuğu zaman Kral Conrad son anda eğilmeyi başardı ve birkaç saç telinin kopmasıyla kurtardı. Etine temas etmediği için şanslıydı. Yoksa Asilik Tohumu'ndan etkilenecekti.

Bu sırada askerler arasındaki savaş kazanılıyordu. Alonzo'nun büyüsünün yardımı çok büyüktü. Kırmızı gözlüler hızla bastırılıyor, böylelikle asıl hedeflere yönelecek daha çok adam kalıyordu. Bunlar da Prens Tagen ve İsyankâr idi.

Prens, kontrolü kaybettiği için doğrudan öldürme niyetiyle saldırıyordu. Bu yüzden tehlikeliydi. İsyankâr ise zaten tehlikenin kaynağıydı. Eğer Conrad'ı da kesmeyi başarırsa onu da kendi tarafına çekip Avelin'e yönelecek, sonra üçünü de öldürüp buradan ayrılacaktı.

Mathias, Tagen'a saldırırken bir yandan da Eva'ya bakıyordu. Mirasını şu an kullanabilecek olsa bile kullanmazdı. Ona zarar vermek istemiyordu. Ama ya buna mecbur kalsaydı?

Bir alev dalgası daha üzerine gelirken Avelin onu kenara ittirdi.

"Anam! Bu ne!?"

Kenara kaçan gence birkaç saniye bakan prenses, yüzünü eski haline getirirken "Benim, Mathias." dedi.

"Prenses Avelin? Dönüşüm büyücüsü müydünüz siz?"

"Dikkat et!"

Başka bir yanan kaya parçasından son anda kurtulmuşlardı. Tagen bir an bile fırsat vermiyordu. Kullanabildiği elementler onlara ciddi sıkıntı çıkarmak için yeterliydi.

"Saldırın!" Alonzo'nun bağırışı, askerlerin Tagen'in üzerine çökmesine neden oldu. Herkes saldırıyor, generalin desteği sayesinde de prensi gerilemek zorunda bırakıyorlardı. Bunu fırsat bilen Mathias ve Avelin de aynı anda Tagen'a saldırdılar ve onu bir kere daha yere yatırmayı denediler ama olmadı. Aralarında çıkan bir duvar onları durdurdu.

"Beni kontrol edemezsiniz!"

O cümleden sonra Mathias, Eilif'in sözlerini düşündü. Danışman ne demişti? Belki de doğru emri vermediklerini mi? Emirlere böylesine olan takıntısı, gerçekten de onun zaafı olabilirdi, değil mi? Peki doğru emir neydi?

"Hepinizi öldüreceğim!" Prens tam kendisine doğru saldırırken içinden işe yaraması için dua eden Mathias bağırdı.

"Emrediyorum, öldür beni!"

Bu cümle duyulduğu anda, Tagen duraksadı. Sanki donmuş gibiydi. Birkaç saniye hareketsiz kalıp gözlerini ayırmadan gence bakarken tekrardan toparlandı ve saldırmaya hazırlandı.

"Emrimi yerine getir! Öldür beni!" Yine duraksamıştı. Mathias'ın kıçı terlerken işe yaradığı için havalara uçmak üzereydi. Gerçekten de buydu. Eğer birisi kendisini öldürmesini emreder ve o da bunu yaparsa emre uymuş olacaktı. İşte İsyankâr'ın zaafı!

Prensin duraksamasını fırsat bilen Alonzo, hızla kılıcının kabzasıyla vurarak onu bayılttı. İki askere onu zincirlemelerini söyledikten sonra Mathias'a doğru döndü. O sırada İsyankâr'ın kendisine dönmüştü tüm dikkatler.

"Hayatlarını seni korumak için riske atanlar, o hayatları hak etmiyorlar." Uğursuz his tekrar yayılırken burnu kanayan kılıçlı kız, elindeki kılıcı göz alıcı biçimlerde sallayarak krala doğru koşmaya başladı. Durmadan savurduğu kılıcın üzerindeki yazıt kesintisiz parlıyordu. Ona karşı hazırlanan tüm büyüler daha eldeyken yok olmaya başlamıştı.

"Emrediyorum, kralı öldür!"

Bu cümleyi duyduğu anda duraksadı. Kılıcı, Conrad'ın dibindeydi. Öyle bir şekilde gelmişti ki ne Eleanor ne de başka birisi durdurabilirdi onu. Yaklaşanın kesileceği garantiydi. Ama bu cümleyi duyduğu anda durdu ve bakışları genç büyücüye doğru döndü.

"Sizi öldürmesini emredin!" diye bağırdı o da. Kılıçlı kız, öfke dolu bir ifadeyle kendisine doğru atıldığında da tekrar "Öldür beni!" diye emretti.

Onun bir kere daha duraksadığını gören insanlar gerçekten de işe yaradığını gördüler. O andan sonra her bir kafadan "Öldür beni!" diye emirler yağmaya başladı. İsyankâr ne tarafa yönelse oradakiler emrediyor, birkaç saniye durup başka tarafa yönelince de oradakiler emrediyordu. Resmen arada kalmıştı.

Dişlerini sıkıp kılıcı hızla yere vurduktan sonra bir geçit daha açtı ve içine atladıktan sonra Mathias'ın üzerinden çıktı. Doğrudan boynuna yaptığı bir saldırıyı bekleyen genç büyücü, Beyin Fırtınası sayesinde bedenini geriye doğru büktü ve bu darbeyi ucu ucuna da olsa atlattı. Ama Goruga'nın keskin dönüşler yapan kılıç yeteneği sayesinde İsyankâr, aniden kılıcı aşağı doğru hareket ettirdi. Öldürmeye kararlı gibiydi. O anda da birisi genci ayaklarından çekerek kurtarmıştı.

"Öldür beni!" dedi onu çeken kişi. Bu Garvin idi. Kızın duraksamasını fırsat bilerek ikisi de biraz uzaklaştılar.

"Sizin emriniz için değil, babamın isteği için öldüreceğim!" Gözleri kızaran kılıçlı kız, tekrar bir geçide girip kralın yanından çıkmıştı ki Mathias'ın bağırışını duydu.

"Öldür kralı!" Yine duraksadı. Ne kadar dese de başkasının emri olan bir işi yerine getirmek onun doğasına ters düşüyordu. Bu nedenle hep duruyordu. "Buraya bak lan!"

İsyankâr'a başka bir emir vererek dikkatini üzerine çeken Mathias, o "Bana emir verme!" diye bağırıp üzerine koşarken aniden can çekişen balık dansı yapmaya başladı. Bunu gören herkesin yüzü kararmıştı. Ne diyeceklerini bilemeden bu manzarayı izlerken, kılıçlı kız bile durdu. Bu harekete bir anlam vermeye çalıştı. Karşılaması gereken bir saldırı mıydı?

"Cidden de yapıyor." dedi Aryn. "Kafayı yemiş..."

Kılıçlı kız ona bakarken "Bu bir tür ritüel başlangıcı bile olsa, amacıma engel olamazsınız." dedi. Fakat tam saldırıya geçecekken onun şaşkınlığından yararlanıp dibine gelen Eleanor, arkadan onun el bileklerini yakaladı ve iki yana doğru iyice açtı. O, yerden kaldırılırken çırpınmaya başlamıştı bile.

Mathias da fırsattan istifade hemen kalktı ve ona doğru koşmaya başladı. Ne yapması gerektiğinden emin değildi. Bir şeye kalkışacaktı ama işe yaramasını umuyordu. Yine de az önceki hareketinde tüm şansını tüketmiş olmamayı da diliyordu.

İsyankâr, kılıcı elinde büyük bir ustalıkla çevirerek kadının koluna bir kesik attığında o, çekilmek zorunda kaldı. Kesik almanın ne demek olduğunu biliyordu.

"Ben... Yalnız değilim..." Kılıcın ucunda kırmızı bir halkanın belirmesi iki şeye işaretti.

Birincisi Eleanor'un da ona katılacağı, ikincisi ise Prens Tagen'ın geri geleceği. Hem de öncekinden güçlü bir şekilde.

"Kılıcını kaldır!" Onun bu yeteneği nasıl kullandığını hatırlayan Mathias, bu konuda bir emir verdi. Kızın duraksamasını fırsat bilerek daha da yaklaşmaya çalışırken o, haykırdı ve kılıcı havaya kaldırdı. Kırmızı enerji halkası hızla genişledi. Fakat emre karşı yapmaya çalıştığı bu hareketi ile, aslında kendini bitirmişti. Gencin dibine yaklaştığını bile bile bunu yaparak ona bir fırsat vermişti.

Tek darbede işi bitirme fırsatı...

Yıldırım büyücüsü, haykırırken geniş bıçağını tüm gücüyle savurup tek hamlede Eva'nın İsyankâr'ı tuttuğu elini kesti. Kopuk el, kılıçla birlikte havada uçup yere düştüğü anda kız hareketsiz kaldı birkaç saniye. Ardından titremeye başlayıp dizlerinin üzerine çöktü. Bileğinin acısına rağmen ağzından herhangi bir ses çıkmamıştı. O şekilde dururken aniden başını yukarı kaldırdı ve gözlerinden yükselen kırmızı bir enerji, önce gökyüzüne çıktı, sonra da oradan inerek İsyankâr'ın içine girdi.

Ölen tüm askerlerin gözlerinden de aynısı çıkmıştı. Zindandaki Tagen'ın da, Ethetiel'de ölen insanların ve Mirabel'in de... Tüm enerjiler kılıçta toplanırken uğursuz his git gide arttı ve kılıç bu enerjileri çekerken yerden yükseldi. Tamamını emdiği anda da döne döne düşerek zemine saplandı.

Tüm bunlar bitince sarışın kız yavaşça başını kollarının arasına aldı. Gözleri normale dönmüştü ve yaşlar akmaya başlamıştı bile. Sonrasında yere bakarken boğazını parçalarcasına bir çığlık atarak bilincini kaybetti.

Oradaki herkes bu manzaradan sonra onun ve kılıcın başına üşüşmüştü. Yaklaşan herkesin içinde bu silaha sahip olabilmek için büyük bir istek doğuyordu. Fakat çok azı anlamıştı bu gücün nasıl kötücül bir şey olduğunu. Kendilerini köle olarak ona sunmak istemediler.

Eva hızla hastaneye kaldırıldı. Tüm lonca onunla birlikte gitmişti. Kılıca gelince, Alonzo onu götürmek istemedi. Çünkü bu tür bir silahın faydadan çok zararı vardı. Ayrıca yakalanma işi Aserraviel'de olduğu için, bu silahı isteme gibi bir hakkı yoktu. Eğer kendi krallıklarınsa olsalardı onu alabilirlerdi. Fakat başka bir krallıktaydı.

Sonrasında Başkahin Dorn ve Danışman Eilif, özel hazırlanmış aletler ile kılıca dokunmadan onu efsunlu bir sandığa koydular. Tüm enerjisini bastırmaya çalışacak olan bu sandık, onu saklayabilecekleri en güvenli şeydi. Bir daha açılmaması umuduyla.

"Bundan sonrasını ben hallederim, Dorn." dedi Eilif, sandığı alırken.

"Üzgünüm, fakat bunun krallıkta durmasının sakıncalı olduğuna inanıyorum. Bu sebeple onu saklayabilmem için bana vermelisiniz."

Kral Conrad onu duyunca "Eilif de pekala saklayabilir, Dorn. Sandığı ona ver." diye emretti.

"Kral Conrad, bu-"

"Kararım kesindir. Sandığı Eilif'e ver."

Böylelikle onlar bir şey yapamadan sandık ve İsyankâr, Danışman Eilif'e teslim edildi. Kahverengi saçlı adam onu aldıktan sonra teşekkür etti ve oradan ayrıldı. Bu sırada Ethetiel generali Alonzo da kral tarafından takdir edildi ve krallığına geri gönderildi. Conrad, Alonzo'nun yardımı ve İsyankâr'ı alması dolayısıyla Mival'den ek bir istekte bulunmadı.

----------

O gece sarayın temizliği hala bitmemişti. Öylesine bir savaş olmuştu ki her yerde kan izleri ve kopuk uzuvlar vardı. Temizleyenlerin işi zor olmalıydı.

"Tagen nasıl?" diye sordu danışmanıyla odada yalnız olan kral.

"Bedeninde ekstra bir hasar yok. Yarın uyanacaktır, efendim."

"Planın kusursuz işledi, Eilif. Gerçekten de İsyankâr, onların geçit büyücüsünü ele geçirip bana geldi. Kimse onu benden isteyemez artık."

"Teşekkür ederim, efendim."

"Varise de İsyankâr'ın zayıf noktasını bulması için yardım ettin. Böylelikle sana olan güveni arttı."

Danışman sadece tebessüm etti. Bunun üzerine kral devam ederek "Bu Antik Hazinenin böylesi bir zayıflığı olduğunu bilmiyordum." dedi.

"Kendi başınayken tabii ki zayıflığı olacaktı, efendim. Ama birisi onun gücüne kavuşursa, onun zayıflığı olmayacak."

"Haklısın." Birkaç saniye durdu. "Oğlumu bu iş için kullanmak istememiştim."

"Prens Tagen'ın kişiliği göz önüne alındığında, prenses yerine onun kesileceği belliydi. Çünkü bu tür şeylerde kendini kanıtlama çabasına giriyor."

"İyileştiği sürece sorun olmayacak."

"Öyleyse şimdilik izninizle." Kralı selamlayan danışman, oradan ayrıldı ve onu yalnız bıraktı. Conrad, pencereden gökyüzünü izlerken elde ettiği kıymetli hazineyi düşünüyordu. Eilif'in onun yanında olması büyük bir şanstı.

----------

Bir hafta geçmişti. Şehirde hayat hemen hemen normale dönmüştü. Halk, bütün bu olanlardan etkilenmese de saraydakiler hala unutamamışlardı.

Prens Tagen iyileşmiş ve eski kibirli havasına geri dönmüştü. Kontrolü kaybettiği ana dair bir şey hatırlamıyordu. Kendisine vuran kırmızı enerji halkasından sonrası yoktu onun için.

Eva ise hala uyanmamıştı. Bunca zaman baygın yatmış, yarası kapanmasına rağmen bilinci yerine gelmemişti. Bu süre içerisinde Mathias onun yanından hiç ayrılmadı. Olanlar yüzünden kendini suçlarken bir de kızın elini kesmiş olması sebebiyle bir açıklama yapma ihtiyacı duyuyordu.

Onun dışında herkes nöbetleşe geliyordu oraya. En çok Tavon gelmişti. Eva ile küçüklükten beri arkadaş oldukları için duruma en çok üzülenlerden biri de oydu.

Yine ikisi beklerken "Kim bilir nasıl bir işkenceydi de bir haftadır uyanmadı?" diye sordu yardımcı lider.

"Bilmem." Beyaz saçlı büyücü durgundu. "Ama attığı çığlığı hala net bir şekilde duyabiliyorum."

"Teşekkür ederim, Mathias."

Duyduğu cümleyle başını kaldırdı. Teşekkür mü ediyordu? "Ne için? Bunlar zaten benim suçumdu."

"Hayır, iyi bir insan olduğun için kimse seni suçlayamaz. Ama o şifacıya olanları görmüştük. Aynıları Eva'ya da olabilirdi. Senin sayende şu anda hayatta. O benim için çok değerli. Onu kaybetmekten korkuyorum."

"Keşke en başından olmasaydı bunlar diyorum. İsyankâr hiç çıkmasaydı ortaya falan."

"Kaderinde olan şeyler her zaman gerçekleşir. Buna engel olamazsın."

Onlar konuşurken kızdan ince bir inleme geldi. Göz kapakları titremeye başladığında ikisi de onun başına geldiler hemen. Eva gözlerini yavaşça açtı. Işık, canını yakmış gibi duruyordu. Zorlukla bir kolunu gözlerine siper etti.

Şansına da bu, kılıcı tuttuğu, yani artık eli olmayan koluydu...

Birkaç saniye baktıktan sonra onlara çevirdi bakışlarını. Zorlukla tebessüm etti. Onun uyanışı, ikiliyi gülümsetmişti.

"Uyandın."

"Evet... Neler oldu?.."

Hala hızla gözlerini açıp kapayarak ışığa alışmaya çalışıyordu. O sırada Tavon ve Mathias ona olanları anlattılar.

"Çok özür dilerim, Eva. En başta tam güçle saldırsaydım bunların hiçbiri olmayacaktı."

Kız kesik eline biraz daha baktı. Sonrasında onu tekrar yanına indirirken bakışları tavana kaymıştı.

"Sana kızgın değilim, Mathias..." dedi. Genç büyücünün üzgün bakışları onun yüzündeydi. "Aksine, sana minnettarım."

İkisi de konuşmayınca o devam etti konuşmasına. "Şu anda kafam tamamen boş... Onun ne dediğini anlamadığım cümleleri yok... Nasıl bir işkence olduğunu tarif bile edemiyorum."

"Ne hatırlıyorsun?" Tavon sakince sordu.

"Ben... Pek net şeyler yok... Sadece küçük bir çocuğun... Bana sarıldığını hatırlıyorum... 'Baba.' diyordu."

Hikaye İle İlgili Bilgiler #90

Öncelikle bölüm 4,5k ya yakın oldu .d bilinsin yani .d jdlwjdowjdow bunlar hep Batıl Royale'den Sonat etkileri .d

Ulan bu bölümde ne bilgisi versem acaba .d aklıma bir şey gelmiyo, beynim yandı.

Bu bölümlük idare edin .d tek bilgi bu bölümün 4,5k civarı olması .d bir dahakine inşallah güzel bilgi veririm. Şimdi yine Simyacılar Birliği'ne giricem olmicak. Çok anlatıyoz orayı xkajfojqşfjqnf

Kendinize iyi bakın .d

Seviyeler

Acemi Büyücü
Büyücü Çırağı
Büyücü Ustası
Büyücü Büyükustası
Büyücü Üstadı
Büyücü Kralı
Büyücü İmparatoru
Büyücü Atası
Büyücü Azizi
Büyücü Tanrısı






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 47022 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr