6. Cilt: iSyAnQaR
Bölüm 12
"Çok fazla insan yok mu sizce de?"
Sarayın kapısı açılınca, şehir halkının tamamına yakınının geldiğini gören Aryn sorunca, General Alonzo kalabalığa bakarken "Gelmek zorunlu kılındı. Büyük bir haber olmalı sonuçta." diye açıklamakla yetindi.
"Anlıyorum."
Lonca lideri de "Peki o zaman, insanlar yerlerine geçince taç giyme töreni başlayacak. Yerlerinizi alın." dedi. Admon seçtiği kuleye doğru yola çıkıyordu. Oradan tüm alana hakim olabilirdi. Sarayın içine girildiği zaman da hemen aşağı inecekti zaten.
Altın zırhlılar da kralın ortasında kalacağı daire şeklindeki platformun etrafına dizildiler. Her an ortaya çıkabilirdi. Bu yüzden herkesin içinde büyük bir heyecan vardı.
Lonca üyeleri de prensin arkasındaki yerlerine geçtikleri zaman geçit büyücüsü, ellerini her an geçit açmaya hazır pozisyonda tutuyordu.
"İlk olarak konuşma yapılacak. Büyük ihtimalle ortaya çıkacağı zaman bu an olacak. O yüzden asla gardınızı indirmeyin." Alonzo, öne doğru yürürken konuştu. Yeni kralı tanıtma işi de ona kalmıştı. Bu nedenle herkesin görebileceği bir yere geçmeliydi.
Tüm ekip pürdikkat etrafı incelerken adamın gür sesi duyuldu. "Ethetiel vatandaşları! Bugün burada iki sebep için bulunuyorsunuz!" O konuşmaya başlayınca tüm halk susmuştu.
"Bunlardan ilki, kralımızın ve ailesinin üzücü ölümüdür! Antik Çağ'dan gelen habis bir güç, onun hayatını aldı ve bizi yöneticisiz bırakmaya çalıştı! Fakat onun öldürmeyi başaramadığı prensimiz Mival, bugün sizlerin huzurunda, yeni kral olarak taç giyecektir!"
Hala toparlanamadığı belli olan halk, zorunluluktan da olsa sevinç naraları attı. Sonuçta zorla gelmişlerdi. Buradayken onları gücendirmeye cüret edemezlerdi.
"Şimdi, sizleri de fazla bekletmeden, yeni kralımızın tacını giyebilmesi için öne gelmesini rica ediyorum! Ardından kutlamalar başlayacak!"
Alonzo'nun sözlerinin ardından Mival ağır adımlarla öne çıktı. Üzerinde kraliyet ailesine ait, oldukça şatafatlı bir kıyafet vardı. Bir elinde ise baston uzunluğunda bir asa tutuyordu. Generalin önüne gelince yavaşça başını eğdi ve kalıplı adamın, tacı yavaşça başına indirmesine izin verdi. Altın taç, başı ile buluştuğunda yine halktan zoraki sevinç çığlıkları yükseldi. Sonunda krallığı resmileşen sarışın genç ise elindeki asayı onlara doğru kaldırınca çok daha yüksek sesler gelmeye başladı.
"Düşündüğümden kısa sürüyormuş." dedi Mathias, yanındaki Garvin'i dürterek.
"Eh, bunun sadece yapmış olmak için yapılan bir tören olmasının bunda etkisi var." cevabını aldı.
Yeni kral, halkı selamlarlarken nihayet beklenilen kişi de teşrif etmeye karar vermişti.
"Aptallar!" Bu ses, halkın çığlıklarını bile bastırabilecek kadar yüksek çıkmıştı. Yürekten geldiği çok belliydi.
Mival'in işaretiyle herkes sessizliğe büründüğünde elinde bir kılıç tutan kırmızı gözlü genci fark ettiler. Tüm ekip de ona odaklanmıştı. Siviller ondan hızla uzaklaşırken onun bakışları bir an bile ayrılmadı yeni kraldan. Ruhu delip geçen iki ok gibiydi.
"Dünyayı ailenden temizlemiştim!" Uğursuz bir his, herkesin kaçışmasına sebep oldu. Gencin gözleri biraz daha parlamıştı. Dişlerini biraz daha sıksa belki de kırılabilirdi. Elindeki kılıcı hayatı buna bağlıymışçasına tutuyordu.
Bir izdiham yaşanıyordu. Halk, sarayı terk ederken ekipten kimse konuşmadı. Bu da planın bir parçasıydı. İsyankâr tamamen onlara odaklanmışken insanlara kaçma fırsatı verilmeliydi. Ağızlarından çıkacak olan her cümle durumu kötüleştirebilirdi.
Birbirlerine bakarken ellerindeki birkaç hapı ağızlarına atıp bir anda yuttular. Altın zırhlı askerler özellikle silahlarını çekmişlerdi. Yuttukları ilaçlar onların bedenlerini sertleştirirken büyü enerjilerine ve güçlerine takviye yaptı. Algılarını genişletti ve ani tepkiler verebilmeleri için düşüncelerini hızlandırdı.
İsyankâr, onlara doğru ağır adımlarla yürümeye başladı. "Babam sizin gibilerden nefret ederdi. Her zaman yerinize geçecek birini bıraktığınızı bildiğimiz için ailenizi de öldürüyoruz. Ama sen gençsin, yerine geçecek bir varisin yok."
Uğursuz his herkesi kuşatmıştı. Bu his sanki gece vakti karanlık bir ormanda yürümek gibiydi. Her an bir yerden tehlike gelebilirdi ama bunu bilemezdiniz. Sadece bunun düşüncesiyle tedirgin olurdunuz. Herkesin hissettiği şey de buna benziyordu.
İnsanlar nihayet bağıra bağıra sarayı terk ettiklerinde sadece onlar kalmıştı. Kuledeki Admon, yayına çoktan bir ok yerleştirmiş ve nişan almaya başlamıştı.
"Hazır olun." diye fısıldadı Eleanor. Ardından kılıçlı gence dönerek "Ne yani öldürünce kimse emir vermeyecek mi?" diye sordu.
"Verecekler." Hala yürümeye devam ediyordu. Gittikçe yaklaşıyordu. "Tabii ki verecekler. Ben de yine öldüreceğim. Ta ki insanlar buyurmaktan korkana kadar."
Artık başlama zamanı geliyordu. Birkaç günlük hazırlığın tamamı bunun içindi. Bu görevi tamamlayabilmek için.
Başlangıç saldırısı ise Admon'ın okuydu. Kulenin hiç görünmeyecek bir noktasından bir anda uçmaya başlayan ok, rüzgarı dele dele uçarken hedefi, gencin kafasıydı. Eğer fark etmezse tek saldırıda bitecekti bu iş. Fakat İsyankâr'ı hafife almamak gerekiyordu.
Kılıçlı genç, oka bakmadı bile. Sadece aniden kılıcını savurdu ve iki parça haline gelen ok yere düştü. Kırmızı gözleri hala kralın üzerindeydi. Saldırıldığını da görünce artık yavaşça yürümeye bir son verdi ve ileri atılmak için bir ayağını ileri, diğerini geri koyarken kılıcı da savurmaya hazır bir şekilde tuttu. Bunu gören Alonzo "Saldıracak." diye herkesi uyardıktan sonra, görev resmen başlamış oldu.
Kılıçlı genç, yerdeki taşların çatlamasına sebep olacak bir şekilde ileri doğru atışıp tüm gücüyle kılıcı krala savurdu. Ama o daha kesemeden sarışın genç, ayaklarının altında açılan bir geçide düşerek biraz uzağa gitti. Bir anda etrafı altın zırhlı askerlerle doldu.
İsyankâr hiç durmadı ve tekrar saldırdı. Askerlerin "Kralı koruyun!" demesine aldırış etmeden dik bir şekilde sapladı kılıcını onlardan birinin başına doğru.
Tepkisi hızlanan asker bundan sıyrılmak için eğilse de o, öylesine hızlıydı ki miğferin üst kısmını resmen yarmıştı. Üstelik bu darbeden sonra normal bir savaşçının kılıcı tekrar savurması gerekiyordu. Ama o hiç durmadan dümdüz aşağı indirdi. Bir an bile beklememişti.
"Goruga'nın kılıç ustalığı..."
Eğilmiş olan asker bunun gibi bir hareketle karşılaşmayı hiç beklemiyordu. Zırhının kendini koruması için dua ederken başka bir askerin saldırısı ile İsyankâr'ın atağı bozuldu.
O zaman da dik bir şekilde aşağı inen kılıç 90 derecelik açıyla bir anda sağa kıvrıldı ve yatay bir şekilde onun zırhının karnını yardı. Neyse ki bedeni kesilmemişti. Fakat zırhların yazıtlarla döşenmelerine rağmen hiçbir işe yaramadığını gördüler.
Tüm bu saldırılar boyunca onun üzerinde Enerji İpçiği biriktiren Mathias "Ye bunu." diyerek Çarpma kullandığı vakit, 10'dan fazla büyü ona doğru ilerledi. İsyankâr'ın büyü direnci arttırmayışı sebebiyle ciddi bir saldırıydı bu. Fakat kılıcın üzerindeki yazılar kırmızk şekilde parladıktan sonra kılıçlı genç, onu bi kere boşluğa savurdu ve tüm büyüler bir anda yok oldu. Ona hiçbir saldırı gelmemişti.
Şimdi askerler onun etrafını sarmıştı. Garvin yerden bir kubbe çıkararak onu belinden yakalayıp sıkıştırdı. Hareketi kısıtlanmış olmalıydı ama o sadece bir kere daha savurdu kılıcı ve kubbenin parçalandığını gördü herkes.
Kendisine 10 farklı yerden gelen kılıç darbelerini, kendi etrafında dönerken gözleri hayran bırakan bir şekilde kılıcını savurarak karşıladı. Tüm altın zırhlıları geri çekilmek zorunda bırakmıştı.
"İllüzyon Sahası." Tavon bir elini alana doğru uzatırken konuştu. Bir anda altın zırhlı adamları 10 yerine 100 görmeye başlayan kılıçlı genç, bir an için duraksasa da doğrudan gerçek olanlardan birine saldırmıştı. Bu durumdan iki şey çıkarılıyordu.
İlki İsyankâr'ın illüzyonu ayırt edebildiğiydi. İkincisi ise illüzyondan etkilendiği. Yani Tavon haklıydı. Büyüleriyle onu bir an için de olsa duraklatabilirdi.
"Şimdi." dedi Alonzo. Eva hemen onun yanından İsyankâr'a doğru bir geçit açtı. Geçide kılıcını sokan general, tüm gücüyle ittirirken güçlü bir enerji de salınmıştı.
Bir anda arkasından çıkan kılıcı fark eden kılıçlı genç, çevik bir hareketle kenara çekilirken kılıcını elinde mükemmel bir şekilde döndürerek bu saldırıyı da karşıladı. Hemen ardından ise kendi kılıcını geçide doğru sapladı. Fakat Eva hemen onu kapattığı için girememişti.
"Onları kullanmaya başlayabiliriz." Alonzo, saldırı gücü arttıran destek büyülerini altın zırhlılar üzerinde kullanırken Eleanor'un da emriyle diğerleri ilk tuzağa doğru çekildi. Çünkü savaş uzadıkça durum İsyankâr'ın lehine olacaktı.
Büyü Bozumu Yazıtı sayesinde generalin destek büyüleri bozulmuştu. Bir anlığına rahatlayan askerler de bunu yapmamaları gerektiğini anlamışlardı. Bir kere daha illüzyon sahasının etkisine maruz bırakılan genç, bir anlık duraksayınca herkes geri çekildi. Kral Mival de artık biraz ötede duruyordu sadece. Tek başına...
"Her şey sana bağlı, Eva." Eleanor onu uyardı. Kılıçlı gencin bakışları doğrudan krala kilitlenmişti. Diğerlerinin çekilmesi üzerine asıl hedefi ortaya çıkmıştı.
"İnsanların senin gibi birine daha ihtiyacı yok." Bir anda ileri atıldı. Kılıcı doğrudan boğazına doğru saplayacaktı ama yandan açılan bir geçitten çıkan el, sarışın genci içeri çekince yine boşta kalmıştı. Kırmızı gözlü gencin soluk alışverişleri hızlanırken yüzü daha da öfkeyle doldu.
"Şimdi!" Herkes aynı anda anahtarı kullandı. Onun içinde kaldığı dikdörtgen şeklindeki bir alanda, Büyücü İmparatoru baskısı uyandırılmıştı bir anda. Kristaller titrerken bu baskı İsyankâr'ın kontrol ettiği bedeni zorlamaya başladı. Bir adım atarak ilerledi. Ardından bir adım daha. Yavaş da olsa hareket ederek bu alandan çıkmaya çalışıyordu.
Bu sırada Mathias bir kere daha saldırdı. Yıldırımları uçarak ona ilerledi fakat Büyü Bozumu Yazıtı yine işini yerine getirmişti.
"Hay böyle işin içine..."
"Saraya giriyoruz!" Herkes aynı yöne doğru koştu. Kapıdan girip de hızla kapattıkları zaman, kılıçlı genç de baskı alanından çıkmıştı.
Büyücü İmparatoru baskısı ona ağır geliyordu. Hatta belki de ağır yaralanması için yeterliydi. Ama onun kendi amacına bağlılığı bu acıyı görmezden gelmesini sağladı. Onu tutan bedenin hissettiği acıyı o da hissediyordu. Tek bedende 2 ruh bütünleşmiş gibiydi. Ama yine de asla yılmıyordu.
Onların girdiği kapıya bakarken "Baba..." dedi sessizce. "Baba." İleri doğru bir adım attı. "BABA!!!"
Bacakları yere öylesine sert basarak atıldı ki bir saniye içinde kapının dibinde belirdi. Kılıcı tüm gücüyle savurduğu zaman o büyük kapı parçalara ayrılmıştı. İçeri daldığında öfkeden kuduruyordu. Gözleri hızla etrafı taradı. Nihayet onu görmüştü. Biraz ilerideki kapısı açık odanın içinde duruyordu.
"Senin türün insanlığa hep acı çektirdi!" Hızla ona doğru hücuma geçmişti. Odaya girdiği anda altın zırhlılarla karşılaştı. Üzerine gelen tüm kılıç darbelerini savuşturmuştu ki Eleanor'un zırh eldiveni ile yaptığı saldırıyı gördü.
Elinde yan çevirdiği kılıcın yüzeyi ile bunu da durdurduktan sonra kendi etrafında dönerek eğilirken kılıcı savurdu. Bu saldırı kadının bacaklarını koparabilirdi. Ama ilaçlar sebebiyle tepki hızı yükselen Eleanor, bu saldırıyı tahmin de etmesi sebebiyle erkenden geri sıçramıştı.
Kendini metalle kaplamış olan Dorian da öne çıkacağı sırada karnına yediği bir darbeyle hemen geri çekilmek zorunda kaldı. Neyse ki metal tabaka tamamiyle kesilmemişti. Fakat ne yazık ki şişman büyücü bunun gibi bir rakiple savaşabilecek hıza ilaçlarla bile ulaşamamıştı.
Kral Mival bir kere daha Eva'nın geçidiyle oradan uzaklaştırıldığı zaman Tavon hemen illüzyon büyüsü kullanarak diğerlerine zaman kazandırmak istedi. Fakat hedefin bir kere daha kaçırılması, onu çok kızdırmıştı. Kimse bir şey yapamadan iki altın zırhlının boğazını deldi. Karşılık verecek fırsatı bile bulamayan adamlar yere yığılırken kayıplar için üzülme vakti değildi ne yazık ki.
Diğerleri çıkmayı başarınca hemen tuzak tetiklendi. Baskı bir kere daha kurulunca genç, yavaşlamıştı. Yine zorlukla bu baskıdan uzaklaşırken diğerleri de hemen yerlerini aldılar.
"Gittikçe öfkeleniyor, öfkelendikçe güçleniyor. Böyle giderse tuzakları kullanamadan hepimizi öldürecek."
Garvin'in söyledikleri herkesin aklından geçen şeylerdi zaten. Onu öfkelendiriyorlardı. Zaten öfke ve kinden doğmuş bir varlığı iyice öfkelendirmek, tabii ki saçma bir durum gibi görünüyordu. Ama bedeninin yorulduğu da aşikârdı. Bu seferki tuzaktan çıkması, diğerine göre 3 saniye daha uzun sürmüştü.
"Sadece başkalarının ardına saklanmayı bilirsiniz. İnsanları kendiniz için kullanır ve sefasını sürmekten başka bir şeyle ilgilenmezsiniz! Babam sizden nefret ederdi!"
Baskı alanından bir kere daha çıkan kılıçlı genç, hızla onların yanına geldi. Bu sefer hareketleri çok daha garipti. Koşarken bazen bir ayağını duvara koyarak başka bir tarafa doğru atlıyor ve akrobatik hareketler sergiliyordu. Odanın içine bile takla atarak girdi.
Bu şekilde girdiği anda hareketlerini takip etmekte zorlanan askerlerden birinin kellesini almıştı bile. Alonzo, kılıcını ona doğru sapladığı anda bedenini geriye doğru bükerek bu saldırıyı savuşturdu ve takla atarak geri gitti.
"Goruga'nın o zamanda dengi yoktu." dedi Eleanor.
Zıplayan genç, tıpkı bir pervane gibi dönerek Mival'e doğru yaklaşırken onu karşılayan kişi Mirabel oldu. İkisinin kılıçları çarpıştığında ortaya çıkan ses, kulakları çınlatan cinstendi. Kızın efsunlu kılıcı, yazıtlarla döşeli zırhların dayanamadığı kılıca dayanmıştı. İlginç bir durum olsa da sadece sevinmekle yetindiler.
Mavi saçlı kız da kendisine gelen saldırıdan takla atarak kurtulurken silahını dikine savurarak onu geri çekilmeye zorlamak istedi. Fakat İsyankâr, kılıcı doğrudan karşıladı ve ona bir tekme atarak dengesini kaybettirdi. Yere düşen kız hemen kalktığı sırada çoktan saldırı yola çıkmıştı bile.
Derken açık kapıdan içeri uçan bir ok, kılıçlı gencin saldırısının yönünü yine keskin bir şekilde çevirmesiyle birlikte ikiye bölündü.
"Admon!"
Admon tekrar bir ok atmaya hazırlanırken İsyankâr'ın ona bakmasını fırsat bilen Eva, yine kralı oradan çıkarmıştı. Tavon illüzyon kullandı ama bu kez hiç illizyona bakmayan genç, doğrudan kapıya yönelmişti ki Aryn'in büyüsüyle geri savruldu. Onu geride tutmak isteyen Büyü Hırsızı, yine de Büyü Bozumu Yazıtı'nın gücünü geçemedi. Sadece zaman kazanmıştı. Bu zamanda herkes dışarı çıkar çıkmaz tuzak aktifleştirildi ama biraz geç kalınmıştı. Baskı kurulmadan önce İsyankâr, bir kişiyi daha öldürdü.
Bundan sonraki birkaç odada daha aynı durumlar yaşanmıştı. Her seferinde iyice güçlenen kılıç, beden yorulmasına rağmen onu sınırlarının da ötesine doğru zorlayarak sert ataklar yaptırıyordu. Ölümüne terlemişti ama daha yeni başlamış gibi hareket edebiliyordu.
Altın zırhlı askerlerin yerini dolduran lonca üyelerinden sadece Mirabel, onunla doğrudan bir mücadeleden hasar görmeden çıkabiliyordu. Eleanor ve Alonzo bile onun darbelerini zorlukla savuşturabiliyorlardı. Silahlarının her çarpışmada çatladığını hissettiler. Mavi saçlı kızda böyle bir sorun yok gibi duruyordu.
Nihayet bir kere daha bir tuzağa sıkıştırılan İsyankâr, oradan çıkabilmek için ilk tuzağa göre 3 kat daha fazla zaman harcamıştı. Hareketlerinde çok az da olsa bir yavaşlama görülüyordu ama yapabileceklerinin hepsi bu kadardı.
Geriye sadece 3 altın zırhlı asker kalmıştı. Ne haplar, ne iksirler ne de efsunlu zırhlar ve silahlar kâr etmişti. Habis Antik Hazine'nin gücü muazzamdı.
Tam o anda düşen ilk yıldırımın sesi duyuldu. Herkes Mathias'a döndü. Mirasını artık kullanabilirdi. Bu durumda yapılacak son şeye geçmek için bir engel yoktu.
"Daha fazla dayanamayız. Son tuzağa çekiliyoruz."
Eva hemen bir geçit açtı ve hepsi birlikte fıskiyenin oraya, son tuzağın kurulacağı yere geldiler. Bu seferki son şansları olacaktı. Öldürmek için son çareleri buydu.
Herkes çıkınca kalan altın zırhlı askerler yanlarında olmadığını fark ettiler. İsyankâr'ın öfkeli haykırışına birkaç çığlık da karışınca onların da akıbetini anlamışlardı.
"Kral Mival, buraya geçin." Eleanor fıskiyeden adım saydıktan sonra bir yeri işaret ederek ona geçmesini söyeldiğinde sarışın genç itiraz etmedi ve denileni yaptı. "Herkes geri çekilsin. Hazır ol, Mathias. Sen de, Eva."
Topluca geri çekilip kralı ortada bıraktıkları zaman Mathias hemen mirasa odaklandı. Her an kullanıma hazır olmalıydı. Gökyüzünde süzülen miras enerjisini hissedebiliyordu. Ondakinin bir kısmıyla aynıydı. Yağmurun da başlamasıyla birlikte, miras tamamen kullanılır hale gelmişti.
Sarayın pencerelerinden birisi parçalandı ve kılıçlı genç aşağıya atladı. Kimse ses çıkarmıyordu. Mival ortada bekliyor, herkes ondan uzakta duruyordu. Öfkesi sebebiyle iyice güçlenen İsyankâr, ona doğru atılırken tereddüt bile etmedi.
"ŞİMDİ!!!" Kadının emriyle bir anda kral yine bir geçitle oradan çıkarılırken ortada kalan adamın etrafında pek çok geçit açıldı. Bir kubbe gibi üzerini kaplayan geçitlere bakan kılıçlı genç, tam Büyü Bozumu Yazıtı'nı kullanacakken zeminde de bir sürü geçit açıldı ve onlardan birine düştü.
Tamamen tuzağa düşmüş gibiydi. Habada dönerek alttaki geçide giriyor, sağdakinden çapraz fırlayıp yukarıdakine giriyor, soldan çıkıp aşağı giriyor, aşağıdan yukarıya fırlıyor ve rastgele rotalarla durmadan geçitten geçide giriyordu. Zaten yorgun olan bedeni, bu şekilde bir tuzağa düşmüşken yazıtı hemen kullanamadı. Baş döndürücü geçit tuzağını yapan büyücüler de ortaya çıktıklarında, tüm güçleriyle geçitleri açık tutmaya çalıştıkları görülmüştü.
"YAP, MATHİAS!"
"Nihai Büyü! Fırtına Habercisi Mirası: Fırtına Golemi Çağrısı!"
Yağmur aniden dururken herkes ondan uzaklaştı ve fırtına bulutlarının gökyüzünden etrafa yıldırımlar saçarak inişini izlediler. Saf yıldırımdan bir küreyle çevrelenmiş Mathias, yerden yükselirken bu bulutlarla kaplandı ve fırtına golemi ortaya çıktı.
"Herkes! En güçlü şekilde saldırın!"
Geçit tuzağındaki İsyankâr, hala yazıtı kullanamadan oradan oraya fırlarken Mathias güç toplamaya başladı. O an yükleyebileceği tüm gücü bir saldırıya yüklemeye çalışıyordu. Diğerleri de uzak mesafeden yapabilecekleri en güçlü saldırıyı hazırlamışlardı. Üstüne üstlük, gelen geçit büyücüleri de destek getirmişti. Yanlarında onlarca büyücü vardı şimdi. Hepsi ona saldırmaya hazırlanıyordu.
Nihayetinde herkes hazırlanınca, büyüler bir anda ona doğru fırlatıldı. Öyle bir hızda oradan oraya giriyordu ki büyülere çarpmaması imkansızdı. Fırtına goleminin yıldırımlarını tek elinde toplayan Mathias da onlara katıldı. Fakat yıldırımı fırlatmak için elini uzattığı anda düşündü.
"Onu kurtarmaya çalışmadık bile. İsyankâr'ın kontrolüne girdiği için bunları yapmadı mı? Neden doğrudan onu öldürmeyi deniyoruz?"
Sadece bir an içinde aklına Markus geldi. O da mirası yüzünden kontrolü kaybetmişti bir zamanlar. Kötü şeyler de yapmıştı. Ama sonrasında onun ne kadar iyi biri olduğunu da görmüştü bu genç büyücü. Şimdi bu adama neden bir şans vermeden direkt hesabını kapatıyorlardı?
Daha birkaç büyü kendisine çarpar çarpmaz toparlanan İsyankâr, yazıtı kullanınca hem saldırı büyüleri, hem de geçitler bir anda yok oldu. Hızla yere çakıldı bu yüzden. Mathias'ın mirası ise yazıttan etkilenmek için fazla güçlüydü. Son anda tereddüte düştüğü için saldırısını durduramamıştı. Fakat bu tereddütü gücünün düşmesine yol açtı.
Yediği saldırılarla yaralanmış gibi görünen kılıçlı genç, üzerine gelen geniş yıldırımı görünce haykırarak kılıcını savurdu onun üzerine doğru. O anda yıldırım ona isabet etti ve zemini patlatırken büyük bir toz bulutu çıkardı. Yer sarsıntısını herkes hissetmişti.
Yaptığına bir noktada pişman olan Mathias, yıldırım küresinin içindeyken golem yavaşça dağılmaya başladı. Ufak ufak parçalar ayrıldı ve nihayetinde onu çevrelemiş olan küre de yok oldu.
Herkes bekliyordu. Toz bulutları dağılacak ve durumun ne olduğunu göreceklerdi. Hala bir ses çıkmamış olması iyiye işaret gibi duruyordu. Mathias dışındakiler için tabii ki.
Fakat umdukları gibi olmadı. Toz bulutunun içinden bedeni yaralarla dolu, bir kolu parçalanmış birisi, sendeleyerek çıktı. Yaraları oldukça ağır gibi görünüyordu. Hareket etmeyi geç, hayatta olması mucize gibiydi.
"Sizler... Sadece kendi iradesi olmayan ahmaklarsınız..." Bedeni yeşil bir enerjiyle kaplandı.
Bu hareketini görenler, yaralarının iyileşmeye başladığına tanık olunca "Kendini iyileştiriyor! Bir şifacı!" diye bağırdılar.
"Hayır!" Aryn öne çıkıp bir elini ona doğru uzattı ve İsyankâr'ın bedeninden çıkan mavi bir enerjiyi kendine çekti. Şifa büyüsü bir anda bozulan kılıçlı genç, kısa bir şaşkınlığın ardından dizlerinin üzerine düştü.
Büyü Hırsızı, onun şifa büyüsünü çalmıştı. Haliyle kendini iyileştiremeyecekti. Dizlerinin üzerindeyken elindeki kılıca baktı.
"Zayıf..." dedi. Birkaç saniye derin derin nefes aldı. Yaralarından dolayı ölmek üzereydi. "Bana dokunmayı hak etmiyorsun..." Titreyen bacaklarına rağmen zor da olsa kılıçtan destek alarak ayağa kalktı.
"BABAMIN ADINI HAK ETMİYORSUN!!"
Yazıtlar kırmızı yerine siyah bir şekilde parlamaya başladığı anda kılıçtan yayılan bir ateş, gencin bedenini sardı. Bu ateşle birlikte derisi eriyip yok olurken kasları ortaya çıkmaya başlamıştı. Zaten kötü durumdaki yaralarının durumu daha da kötüleşiyordu hızlıca.
"Bu da ne?" Onu izleyenler şaşkındı.
"Bu kullanıcı artık ölü." Bu cümleler ağzından çıkar çıkmaz bir anda gözden kayboldu ve Eva'nın önünde belirdi. Bu hızda hareket etmesi sağlamken bile mümkün olmamıştı. Şu anda nasıl böyle bir hız sergileyebilirdi!?
"El değişimi..." dedikten sonra kızı daha kaçamadan kolundan yakaladı ve İsyankâr'ı zorla eline tutturdu. Temas kesildiği anda genç şifacının bedeni tamamen yandı ve tanınmaz bir halde yere yığılıverdi.
Öte yandan, geçit büyücüsü başını eğmişti. Sonuna kadar açılmış gözleri, zorla eline tutturulmuş kılıca bakıyordu. Ondan yayılan uğursuz his, yanan gence göre daha yüksekti.
"Eva!"
Herkes ona bakarken o hiç umursamadı. Sadece kılıca bakarken başını onaylama anlamında salladı ve "Evet... Öyle... B-Ben de isterim..." gibi şeyler söyledi. Gözleri kırmızı bir şekilde parlamaya başladığı anda, artık çok geçti.
"E-Eva?" Mathias tedirgin bir şekilde ona seslendi. Fakat kızın bakışları ona hiç dönmedi.
"Bir kullanıcıdan bir başkasına... Biz ve amacımız... Ölümsüzüz..."
Aniden bir elini savurarak bir geçit açıp içine sapladı kılıcı. Böylesi bir saldırı beklemeyen kişiler, saldırının nereye gittiğine bakarken Mirabel'in arkasındaki geçidi gördüler. Mavi saçlı kız aniden yana atılsa da beline ince bir çizik almaya engel olamadı.
"Lanet olsun!" Garvin, Eva'ya bakıyordu ama aklına yapacak bir şey gelmedi. Ona zarar vermek istemiyordu. Nasıl karşılık verebilirlerdi ki?
"Ben..." dedi geçit büyücüsü. "Yalnız değilim." Kılıcın ucunda kırmızı bir halka oluşmuştu. O, silahı gökyüzüne doğru sapladığı anda halka aniden genişlemeye başlayarak tüm saraya ve çevresindeki geniş bir alana yayıldı. Bu enerji, Mirabel'e temas ettiği anda kızın gözleri renk değiştirmeye başlamıştı.
O sırada Eva, bir ağız dolusu kan kustu. Bir koluyla ağzını silerken elindeki kılıca baktı. Yüzünde hüzün dolu bir ifade vardı. Kolları titriyordu. Tek eliyle bir geçit açtıktan sonra başını eğip kılıcını indirdi. Geçide girmeden önce sadece birkaç kelime söylemişti.
"Baba... Çocuğun seni hayal kırıklığına uğrattı..."
O girince geçit kapandı ve oradan ayrıldı. Herkesin bakışları Mirabel'e dönmüştü şimdi.
"Mirabel, sen... İyi misin?"
Mavi saçlı kız, kırmızı gözlerini onların üzerinde gezdirdikten sonra kılıcını kaldırıp hızla saldırıya geçti. "Her şeyi mahvettiniz! O, dünyayı temizleyecekti!"
Onun saldırısını savuşturmaya çalışan Dorian, başka haykırışlar da duydu. İnsanlar bakışlarını çevirdikleri zaman zincire vurdukları kesilmiş olanların, kurtularak silahlarını çekip savaşmaya geldiğini gördüler. Sarayda onların yanında asker bırakılmıştı fakat görünüşe göre... Onlar da ölmüşlerdi.
"Böyle vaziyetin içine..."
Hikaye İle İlgili Bilgiler #89
Son koz, İsyankâr için El Değişimi'dir. Bu silahın bastırılmasının bazı planlarla kolay olmasına rağmen tarih boyunca büyük sıkıntılar çıkarmasının sebebi, asıl düşmanın onu kullanan kişi değil de silahın kendisi olmasıdır. Kullanıcının işinin bittiğine inanan kılıç, kendi ruhunda yanan ateş ile onu da yakarak bedeninin sınırlarının çok üstünde bir güç sergilemesini sağlar. Fakat bu bir kere kullanıldıktan sonra en fazla 30 saniye kadar bir süre kullanıcı hayatta kalabilir. Bu nedenle El Değişimi, daima İsyankâr'ın son kozu olmuştur.
Seviyeler
Acemi Büyücü
Büyücü Çırağı
Büyücü Ustası
Büyücü Büyükustası
Büyücü Üstadı
Büyücü Kralı
Büyücü İmparatoru
Büyücü Atası
Büyücü Azizi
Büyücü Tanrısı
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..