Klaus, adidas marka ayakkabısı ve klasik beyaz çizgili mavi eşofman takımı giymiş, sırtında sarı çizgili üniformasıyla uyumlu bir tondaki mavi renginde sırt çantasıyla yürümekteydi. Yanındaysa en yakın arkadaşları Maria ve Marucho vardı.
Maria her zamanki gibi erkek gibi giyinmişti. Kolları açık beyaz bir gömlek ve siyah bir pantalon giymiş, sırıtarak Klaus'a kolunu atmıştı.
Marucho'ysa onlardan biraz uzakta kalıyordu. Kısa kollu, üzerinde "No Game No Life" yazan kızıl bir tişört giymişti. Üzerinde melekvari bir anime karakterinin görüntüsü görülebilirdi. Altınaysa kısa bir şort giymişti.
Birlikte her zamanki gibi dönüş yolunda ilerliyorlardı. Klaus gülümseyerek iki arkadaşına sordu:
"Bir el LoL atalım mı?"
Marucho iç geçirip kafasını iki yana salladı.
"Matematikten geri kaldım. Biraz çalışmam lazım."
Klaus kafasını onaylarcasına salladı. Marucho normalde çok çalışkan bir insandı. Fakat onu da kendisi gibi Leauge of Legends bataklığına sürüklediğinden beri doğru düzgün çalışamıyordu. Bu yüzden Marucho ailesiyle bir kaç kez tartışmıştı. Birkaçı ise tam telefonda görüştükleri esnasında olduğundan çok net biliyordu Klaus.
Bu yüzden Maria'ya baktı. Fakat daha sormadan Maria onu cevaplamıştı.
"Bugün karate antrenmanım var. Başka zamana anca."
Klaus iç geçirdi. Dövüş sanatları delisi olan çocukluk arkadaşı karşısında yapabileceği bir şey yoktu.
Maria'nın boynuna doladığı kolunu üzerinden çekti. Yol ayrımına gelmişlerdi. Klaus gülümseyerek konuştu:
"Peki öyleyse ben her zamanki yerde birkaç el oynamaya gidiyorum. Size kolay gelsin çocuklar."
Klaus koştura koştura gitmek üzereydi. Fakat tam o esnada Maria onu yakaladı ve yanağından öptü.
"Fazla oynama. Ailen sonra buluşmamıza engel oluyor."
Maria'nın dediğini duyduktan sonra Klaus kıkırdadı, "Peki, tamam. Zamana dikkat ederim." dedi ve daha fazla beklemeden koşarak her zamanki internet kafeye doğru yol aldı. Marucho ve Maria ise arkasından el sallamaktaydı.
Klaus yoldan ilerlemeye devam ederken düşünmeye başlamıştı. Maria ile bu yıl arkadaşlık ilişkilerini ilerletmişlerdi. Birbirlerini zaten uzun süredir tanıyorlardı. Fakat ikisi de bu yılda birbirlerine farklı hisler beslemişlerdi. Yine de sadece ilişkilerinin ismi değişmişti. Hiçbir "sevgili" aktivitesi yapmadıklarını söylenebilirdi.
Klaus her zamanki kafenin önüne gelirken 'Acaba sevgili olmamız iyi bir karar mıydı?' diye düşünmüştü. Ardından kafeye dikkat dahi etmeden kapıdan içeri girmişti. Hâlbuki bu internet kafe bildiği kafe değildi.
İçeri girdiğinde onu bilindik bir ortam onu karşıladı. Burası sıra sıra dizilmiş bilgisayar, koltuk ve mouseların olduğu o klasik internet kafeydi. Fakat nedense pek bir insan yoktu. Birkaç kişi vardı. Onlarsa garip bir şekilde oyuna odaklanmış görünüyordu.
Klaus, buranın küfürlerle dolu bir yer olmasına alışmıştı. Yine de arada bir böyle sessiz olabiliyordu. Bu sessizlik zamanları belki de rahatça oyun oynayabileceği en iyi zamanlardandı. Bugün kendi kendine şanslı olduğunu düşündü. Ardından içeri girdiğinde hemen sağ tarafında kalan, her zamanki gözlüklü adama döndü:
"Abi, her zamanki gibi. Bir saat."
Bunu duyunca gözlüklü adamın gözlüğünün ardında sarı bir ışıkla gözleri parlamıştı. Fakat Klaus bunu fark etmemişti. Çünkü o esnada birinin dışarda öfkeyle bağırdığını duymuş, bir an dikkatini ona vermişti. Ordaysa adamın telefon konuşmasında mal mal hareketler yaptığını görünce kıkırdadı. Bazen insanlar öfke hâlindeyken ne yaptığını bilemiyordu.
Gözlüklü adamsa bu esnada dediğine beklenmedik bir cevap vermişti.
"Tabii ki. Bu seferlik bendensin. İstediğin gibi geçebilirsin. Geç otur."
Nazik ses tonuyla adamın konuşması Klaus'un kafasını karıştırmıştı. Her zaman tanıdığı aksi adamdan farklı bir tavrı vardı. Yine de sonra muhtemelen bugün iyi günü olduğunu düşündü. Bazen çok iyi hissettiği vakit herkese böyle küçük kaçamaklar yapardı. Tabii bu çok nadirdi. Ne de olsa kafenin kazanması lazımdı.
Klaus bunun üstüne fazla düşünmeyi bıraktı ve bilgisayarlardan birine doğru yürümeye başladı. Tabii gitmeden önce teşekkür etmeyi de unutmamıştı.
Bilgisayara geçip oturduğunda rahat hissetti. Her zamankinden çok daha rahattı. Klaus, 'Moruk herhalde parayı buldu.' diye zihninden geçirdi ve bilgisayarın güç düğmesine basıp açtı.
Bilgisayarın normalde açılması için iki dakika kadar beklemesi gerekirdi. En azından buradaki bilgisayarda böyleydi.
Fakat öyle olmamıştı. Bilgisayar üç saniye bile geçmeden açılmıştı. Üstelik bir oyun açıktı. Daha doğrusu karşısındaki oyunun açılış ekranıydı. İsim girmesini istiyordu. Klaus hafif bir şaşkınlıkla konuştu:
"Birisi bilgisayarı açık mı unuttu? Bu ne böyle?"
İstemeden çıkarttığı yüksek sese karşılık gözlüklü adam öteden cevaplamıştı.
"Yeni bir oyun geldi. O yüzden bilgisayarların çoğunda seni bu oyun karşılar. League of Legends seviyorsan, bunu sevebileceğine eminim."
Gözlüklü adamın garip konuşması dikkatini çekti. Tahminine göre belki de bu oyundan sponsorluk almıştı. Bu buranın böylesine yenilenmiş hissettirmesini açıklardı. Fakat sade bir internet kafeydi. Nasıl öyle bir firmadan böylesine destek alabilmişti ki?
Kendi soruları olsa da bunu bilmesine gerek yoktu. Bu yüzden bunun yerine övdüğü bu oyunun adını sordu. Belki de bildiği bir oyundu. Gözlüklü adamınsa onu sorunca yüzünde bir gülümseme belirdi.
"İlahi Yükseliş Arenası"
İsmi duyunca Klaus'un kaşları kalktı. Bu isimde bir oyunun çıktığını hiç duymamıştı. Ayrıca ismi de çok garipti. Bir bilgisayar oyunundan ziyade mobil oyunu andırıyordu. Hatta ilk aklına Arena of Valor gelmişti. Bu yüzden sormadan edemedi:
"Arena of Valor'un çakması olmadığına emin misiniz?"
Gözlüklü adam kısa bir an kaşlarını çatsa da iyi tavrını koruyarak cevapladı:
"Kesinlikle değil. Gelenlerin çoğu beğeniyor. Bir dene."
Klaus, gözlüklü adamın oynamaya bu kadar teşvik etmesi karşısında daha da meraklandı. Fazla iddialı cümleler kullanıyordu. Bu da doğal olarak merakını çekmişti. Bu yüzden bilgisayara döndü.
Bilgisayarda oyun açık duruyordu. Arka planda altın işlemeler vardı. Bu işlemeler örümcek ağı gibi, monitörün ortasında duran dikdörtgen kutuya doğru uzanmıştı. Kutunun hemen üstünde beyaz, farklı bir fontla "Seçilmiş Lakabınızı Seçin" yazıyordu.
Klaus, fareyi götürdü ve kutuya tıkladı. Ardındansa isim olarak çoğu oyunda kullandığı ismi yazdı:
"Ay Savaşçısı!"
İsmi yazdıktan sonra örümcek ağı, ismin olduğu kutuyuda sardı. Ardından örümcek ağı gibi olan bu garip desenler ekranı tamamen kapladı ve beyaz çatlaklar görülmeye başlandı. Bu esnada Klaus çoktan kulaklığı takmıştı.
Çat! Çat!
Camın çatlama sesine benzer sesler duyuldu. Ardındansa beyaz çatlaklarla birlikte oyun ekranı tamamen parçalandı! Ardından onu yeni bir menü karşıladı. Bu üç karakterin olduğu bir menüydü.
"Başlangıç karakterimi mi seçmem lazım? Hmm..."
Üç karaktere bir bakış attı. Moba oyunlarında başlangıçta seçilen karakterlerin çok bir önemi yoktu. Fakat Klaus nedense bunun önemli olduğunu hissetti. Bu yüzden üç karakteri de dikkatli incelemeye başladı.
İlk dikkatini çeken soldaki garip bir kedi kadındı. Elinde hiçbir şey yoktu. Fakat elleri adeta bir pençe gibi keskin duruyordu. Üzerinde kıyafet yarı saydam, garip bir zırh gibiydi. Camgöbeği zırhının ışıltısı net bir şekilde görülebiliyordu. Fakat saydamlığından olacak ki iç çamaşarıyla görülebiliyordu. Bu da oldukça garip ama bir o kadar da nefes kesici bir görüntü oluşturuyordu. Beyaz uzun saçları hafifçe bir güç tarafından yukarı kaldırılmış gibiydi. Vahşi bir yüz ifadesine sahip olsa da vücudu oldukça büyüleyici çizilmişti.
Fakat Klaus'un yüzünde bunu görünce alaycı bir gülümseme belirdi.
"Erotik bir oyundan fırlamış gibi. Çok ilginç."
Ortadakine baktığındaysa birinin mor tenli bir ejderha kadın olduğunu gördü. Gözleri soldaki kadın gibi tehlikeli bir şekilde parlıyordu. Fakat neyse ki soldaki kadın gibi neredeyse çıplak değildi. Üzerinde tipik büyücülerin giydiği kıyafetlerden vardı. Ejderha kanatları dikkat çekerken, elinde garip bir asa tutuyordu.
"İlginç bir kadın büyücü."
Bunun için tek diyebileceği şey buydu.
Sonuncusuysa elinde balta tutan, iri yarı bir insandı. Klaus bunun oldukça League of Legends da ki Darius'a benzediğini düşündü.
"Birbirinden çalan MOBA oyunları... Hah, klasik."
Üçününde tasarımı oldukça ilgi çekiciydi. Fakat Klaus, istemsizce bildiği dizaynlardan oldukça farklı bir hissiyat aldığı kedi kadına çekilmişti. Yine de görünüşlerine göre yargılamasının imkanı yoktu. Bu yüzden altındaki açıklamalara bakmaya karar verdi.
Fareyi karakterlerin üzerine getirdiğinde ismi ve yetenekleri yazmaktaydı. Aynı zamanda kendi hikayelerinin küçük bir özeti de bulunmaktaydı.
İlk yarı ejderha kadına baktı. Adı Ayano'ydu. Kısaca başbüyücünün evladı olarak benimsediği bir yarı ejderhaydı. Hikayesini oldukça tatlı bulsa da ilgisini pek çekmemişti. Oynanış biçimiyle ilgili yazan bilgi de ona hitap etmiyordu. Menzilli olması ve büyücü olması hoşuna gitmiş olsa da yetenekleri onun için fazla komplikeydi. Komplike yetenek kitine sahip karakterleri sevemiyordu.
Ardından fareyi usula baltalı adama götürdü. İlginç bir şekilde hakkındaki hiçbir bilgiye şaşırmadı. Adı Julius'tu. Hikayesi ordudaki bir komutan olduğundan bahsediyordu. Hikayeyi okuduktan sonra oynanış biçimine baktı. Oynanış stili Fakat tamamıyla beş stack yap, tek üstüneydi. Klaus zihninden 'Tamamıyla League of Legends çakması.' diye eleştirdi. Her ne kadar arkadaşlarından birisi ismini Darius yapacak kadar Darius mainlemiş olsa da karakteri sevmezdi. Onun bir çakmasını da oynayacak değildi.
Bu yüzden elinde kalan tek seçeneği seçti.
Karakteri üzerine getirdiğinde çok ilginç yazılar çıktı. Diğer ikisiyle karşılaştırıldığında Klaus'un daha çok ilgisini çekmişti. Bir kutup bölgesinde dünyaya gelmiş bir kız çocuğunun, Buz Tanrıçası tarafından kutsanması ve bunun sonucunda vahşi bir hayvan gibi yaşamasıydı. Yaşadığı yer yok edilince tek o kalmış, kendi başına avlanmayı ve hayatta kalmayı zorlukla öğrenmişti. İsmiyse...
"Hm? İsmi gözükmüyor... Çok garip."
Klaus kaşlarını kaldırdı. Üzerine getirdiğinde nedense isim buğuluydu. Fakat omuz silkti. Hikayesi ilgisini çekmişti. Diğer ikisi gibi sıradan sayılabilirdi. Fakat bu tarz hikayeleri severdi. Devamını okuma isteği içini doldurmuştu. Tahmin edilebilir bir olay örgüsü olduğunu bilmesine karşın içinden bir ses göründüğü kadar basit olmadığını söylüyordu. Ne yazık ki bu sadece özetti. Hikayesini buradan öğrenmesinin hiçbir yolu yok gibiydi.
Bu yüzden tek yapabileceği iç geçirmekti. Seçeceği karakteri çoktan belirlemişti. Onun için bir karakteri oynamak için iki önemli koşul vardı. Birincisi hikayesi ona hitap etmeliydi. İkincisiyse oynanışı fazla zor olmamalıydı. Bu kedi kadınsa ilkini kesinlikle karşılamıştı. İkincisi içinse... risk almaya karar vermişti. Ne de olsa alt tarafı bir oyundu! En kötü bir daha oynamazdı.
Üzerine tıkladı ve oynaya bastı. Oynaya bastığında monitör ışıkla parlamaya başladı. Ardından nazik bir kadının “İlahi Yükseliş Arenasına hoşgeldiniz!” dediğini işitti. Oldukça nazik ve bir o kadar da uhrevi bir his veren sesti.
Klaus bu sesle birlikte şaşkına döndü. Ömrü hayatı boyunca böyle güzel bir ses duyduğunu hatırlamıyordu. Böylesine bir hissiyat veren bir ses oldukça gerçekdışı hissettiriyordu.
Fakat daha şaşkınlığı geçmemişti ki önünde oyun penceresi açıldı ve şokla gözleri irileşti.
“Bu da ne böyle!?”
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..