Bölüm 9: Başkaldıranların Penglai Adası

avatar
266 1

Muhterem Bedhah - Bölüm 9: Başkaldıranların Penglai Adası



---

 

Kan kokusunun cisimleştiği karanlık bir odada, Simya Baronesi Catherine bir sandalyenin üzerine zarifçe oturuyordu. En sevdiği önlüğü üzerindeydi, zarafetine zarafet, kudretine kudret katan nadir bir yadigâr olduğundan nadiren çıkarırdı.

 

Catherine sırığı andıran adama baktı. Gür sakalları kanla yıkanmıştı. Bugün yaşadığı korku hiç unutamayacağı kadar büyüktü.

 

Baronesin gözleri üzerine kenetlendiğinde dizlerinin üzerine çöktü ve yaşadığı işkencenin etkisiyle kafasını yere vurarak secde etti.

 

“Madam… lütfen…”

 

 Bu adamın birçok insanın gıptayla baktığı Simyager Frostrich olduğuna inanmak güçtü.

 

“Bay Frostrich, başınızı sadece Majesteleri ve Düşes Angela’ya eğeceğinizi söylememiş miydiniz?” Catherine’nin gözleri buz gibiydi, “Bana yalan mı söylüyordunuz?”

 

Frostrich titredi ve “Cüret edemem efendim! Cüret edemem!” diye  haykırırken baronesin ayaklarına kapandı.

 

Ölüm korkusu Tanrıları bile dize getirir diye bir söz vardı. Bu sözün doğruluğu bir kez daha kanıtlanmıştı ancak kimse bundan memnun değildi.

 

“Ne yapman gerektiğini söylemeli miyim?”

 

Saatlerdir uğraştığı bir şey. Decathia’nın en kudretli kadınlarından olan Simya Baronesi bir şey için bizzat harekete geçmişti. Bu oldukça nadirdi.

 

Emri altında yetenekli subaylardan simyagerlere kadar birçok adam vardı. Ancak üst düzey gizliliğe sahip bir mesele olduğundan Catherine kendi başınaydı.

 

“Hayır efendim, lütfen beni affedin, beni affedin!”

 

Ayaklarının dibinde ağlayan Frostrich’e bakan Catherine gözlerini dahi kırpmadı. Bir insanın direncini sağlayan dört temel unsur vardı.

 

Duygu, inanç, gurur ve psikoloji.   

 

Dört alan iş dünyasının büyük toplarından olan Catherine’nin odak noktasıydı. İşkence sanatını yeni seviyelere yükselten bir şahıstı Catherine.

 

“Ağlamayı kes.” Frostrich’in kan, ter ve gözyaşıyla ıslanmış yüzünü tekmeledi. “Midemi bulandırıyorsun.”

 

Tekme güçlüydü. Frostrich’in ağzındaki dişlerin yarısının düşmesine neden olacak kadar hem de!

 

Ancak bu basit tekmenin Frostrich’e bir etkisi yoktu. Yalvarmaya ve af dilemeye devam etti ancak Catherine onu umursamadı.

 

“Angela orospusunun köpeği olarak sonuna kadar sadık kalacaksın demek,” Catherine iç çekti ve karanlığa baktı. “Onları getirin.”

 

Bam!

 

Kapı bir gümbürdemeyle açıldı ve içeriye orta yaşlı bir adam girdi. Birkaç adım attıktan sonra Catherine’nin önünde kafasını eğdi.

 

“Majesteleri, ilgileneceğim adam bu mu?”

 

Gözleri Frostrich’i baştan aşağıya süzdü. Yılanı andıran gözleri Frostrich’in ürpermesine ve tedirgin olmasına neden oldu.

 

“Evet.”

 

“Anlıyorum,” dedi orta yaşlı adam. Karanlıkta belli olmayan yüzü insanların yüzünü ekşitmesine neden olacak kadar çirkindi. Bakan bir daha bakmak istemezdi.

 

Catherine orta yaşlı adama bakmadı.

 

“Frostrich bu son şansın.”

 

Frostrich  orta yaşlı adamı tanıyınca kaskatı kesildi ve bir süre kendine gelemedi.

 

Kendine geldiğinde ise korkudan alt bölgesini sıkılaştırmıştı.

 

“Anlatacağım…”

 

---

 

Catherine odadan çıktıktan sonra Marry onu hizmetçi kıyafetiyle karşıladı. Elinde temiz bir havluyla uysal bir köpeği andırıyordu.

 

“Olağandışı bir şey var mı?”

 

Kanlı ellerini temizlerken gözleri buz gibi soğumuştu.

 

“Düşes Angela durumun farkına vardı ve sabahın köründe Baron Alberto’yu ziyaret etti.”

 

“Diğerleri ne tepki verdi?”

 

“Düşesin hareketini destekliyorlar. Korkarım ki kısa süreliğine ciddi kayıplar yaşayacağız.”  

 

“En son bana karşı geldiklerinde ne yaşamışlardı, bunu unuttular mı?”

 

“Tarih tekerrürden ibarettir efendim.”

 

Catherine kanlı havluyu Marry’e uzattı ve yürümeye başladı. Mızrak gibi dik sırtı ve mücevhervari gözleriyle son derece asil bir görünüşe sahipti.

 

“Sadece kötü haber getirmiş olamazsın.”

 

“Bunu ne kadar söylemem doğru bilmiyorum ama,” Marry devam etmeden önce birkaç saniye durakladı. Belli ki sonuçlarından korkuyordu.

 

Catherine ona baktı.

 

“Sakinim.”

 

“Rüzgâr Hayaleti ve Düşes Angela’nın çocuğu Leydi Miranda ortadan kayboldu.”

 

Tak!

 

Barones birden durakladı.

 

Marry’e döndüğünde ise yüzünde nadiren görülen bir gülümseme vardı.

 

---

 

“Sen…“

 

Fare liderin vücudu ekrana yansıtılmış videoyu izlerken dondu.

 

“Bu da ne?!”

 

Gözlerini çevirdiğinde bir çuval dolusu çocuk kafası ve üç büyük şişeye konmuş kanı gördü.

 

“Çılgın piç! Gerçekten yaptın mı?”

 

Ne kadar acımasız birisi olursa olsun asla çocuklara ve masumlara dokunmamıştı. Fare liderin gözlerinde fark edilmesi zor bir korku belirdi. Bu karşı tarafın gücünden değil, acımasızlığından korktuğunun göstergesiydi.

 

Karşısında duran şapkalı genç onun küfürlerini duymamış gibiydi.

 

“Başkaldıran Tarikatı’na katılmak için gerekli koşulları sağladım. Benim için yolu aç,” dedi Kara El. Yaptığı kötülükleri umursamıyor olduğu her halinden belliydi.

 

“…”

 

Kelimelerin gücü burada bitiyordu.

 

Fare lider dilini tıklattı ve Kara El’e baktı.

 

“Çok büyük acılar çekeceğini düşünüyorum. Mahir İblis olmak statü ve kaynak sağlasa da aynı zamanda büyük bir sorumluluğun altına gireceksin.”

 

“Umurumda değil.”

 

“Giriş seremonisini başlatıyorum.”

 

Giriş seremonisi kalbini sınamak için yapılan son testti.

 

“Getirdiği kanları karıştır ve iç.”

 

Güm!

 

Kara El’in aurası patlak verdi.

 

“Ne dedin?”

 

Fare lider hafifçe gülümsedi.

 

“Yin kanı ve getirdiğin çocukların kanını karıştır, ardından tüket.”

 

Yin Kanı kızlık zarından çıkan kana verilen isimdi. Kalp Özü kadar büyük bir değere sahipti ve sahibinin yeteneğine göre büyük bir değeri vardı.

 

Bunu hangi aklı selim kişi içerdi ki?

 

Ancak dışarıdan gelen Mahir İblisler bu testi geçmek zorundaydı. Başkaldıran Tarikatı onları sonuna kadar kıstırıyor ve tarikata ihanet etmelerini imkansız hale getiriyordu.

 

Video paylaşımı ve daha birçok acımasız şeyin özü buydu. Tüm görevleri yapan birisinin tarikattan başka gidecek yeri olmazdı. Eğer daha fazla yere gitmek istiyorsa o zaman tarikatın emellerini gerçekleştirecekti.

 

Aksi takdirde dış dünya ona haram olurdu.

 

Başına ödül avcıları takılırdı ve çok geçmeden avlanırdı.

 

Tarihte pek çok örneği vardı.

 

Bu yüzden Kara El bir anlığına durakladı fakat iradesi katman kayasından bile daha sağlamdı. Şişeleri açıp karıştırmadan önce sadece birkaç saniyelik tereddüt etmişti.

 

Gencin kanı kafasına diktiğini gören fare lideri diyecek bir şey bulamadı.

 

Korku ve ihtiyat ruhunun en derinliklerinden yükseldi.

 

---

 

Ertesi gün tüm Decathia’yı yerinden titreten bir haber vardı.

 

Krallığın en büyük savaşçısı Rüzgâr Hayaleti ve en büyük bilim insanlarından Düşes Angela’nın biricik prensesine, Miranda Angela’ya tecavüz edilmişti.

 

Ona eşlik eden koruması bilge de aynı gün gördüğü yoğun işkenceye dayanamamış ve acı içinde ölmüştü.

 

Saldırganın bunu nasıl becerdiği bilinmiyordu ancak etraftaki tıbbi aura suçlunun simyager ya da doktor olduğunu kanıtlar nitelikteydi.

 

Leydi Miranda o gün yaşadıkları yüzünden akli dengesini kaybetti. Muhafızlar aileleri ile birlikte idam edilirken, Rüzgâr Hayaleti ve Düşes Angela suçluyu bulmak adına tüm krallığı seferber etti.

 

Pek tabii Simya Baronesi bundan büyük fayda sağlamıştı.

 

Düşesin odağı başka bir yere kaydığı anda kaybettiklerini geri topladı ve düşmanlarına büyük bir darbe indirerek etrafı kan gölüne çevirdi.

 

Bécharon şirketi bir kez daha yükselişe geçti ve en büyük dört ilaç şirketi arasındaki yerini tekrardan aldı.

 

Bu da tüm dikkatlerin baronese kaymasına neden oldu.

 

Suçlunun kim olduğu bilinmese de üst düzey figürler bunun barones tarafından kurgulandığını biliyordu.

 

Barones mahkemeye çıkarıldı ancak köpekbalığı ordusu mahkemeyi adeta ezdi.

 

Kısaca mahkemeyi kazanmıştı.

 

Ardında açtığı davayı da kazanınca üzerindeki suçlamalardan kurtuldu ve Düşes Angela’ya büyük bir darbe vurdu.

 

Tüm bunlar yaşanırken hasır şapkalı bir genç kara portaldan dışarı ilk adımını attı.

 

Başkaldıran Tarikatı’nın merkezi, Penglai Adası.







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44791 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr