“B…bu… İnanılmaz!”
Sung Hyun’u önemsemeden yerinden fırladı ve tavana saplanmış Chaeggom’u çıkardı. Kılıcın eşsiz bir görüntüsü vardı. Sıradan savaş kılıçlarına benzemiyordu. Bir damar haritasını andıran işlemeleri vardı, sıradan bir savaş kılıcından daha uzundu. Rengi koyu griydi. İşlemeler gökyüzü mavisine yakın bir renkteydi.
Ayrıca gri renkli kılıçta gri renginin açık tonlarına da rastlanılabilirdi. Eşit aralıklarla renk değişimi görülebilirdi.
“İnanılmaz derece de hafif! Hiçte on gwanlık bir metal kullanmışız gibi gözükmüyor!”
Etrafa bakındı ve rafta asılı duran üst kalite bir kılıcı aldı. Kılıcı kaldırdı ve tereddüt etmeden Chaeggom’a vurdu.
Ortaya sağır eden bir ses çıktı.
“Bak sen şu işe!”
Üst kalite kılıcın keskin ucu bir anda körelmişken Chaeggom’da herhangi bir iz yoktu. Bu Sang-wi’yi oldukça şaşırtmıştı.
Sung Hyun gülümseyerek onun yanına geldi ve Chaeggom’a bir bakış attı. Oldukça garip bir yapım şeması vardı. Venom sayesinde elde ettiği bilgilerle üst kalite bir gizli silaha dönüşmüştü.
‘Bu dünya da silahların da içsel enerji kanalları var. İnsanlarınkinden tamamen farklılar. Onları analiz edersem, silah yapımı hakkında daha fazla şey öğrenebilirim. Yapmam gereken gizli silahlar var.’
Önceki hayatındaki teknolojiye sahip olmadığından içsel enerjiye güvenmesi gerekiyordu.
“Neigong aktarmayı dene.”
“Tamam.”
Sang-wi heyecanla kabul etti.
Tink!
Kılıcın gövdesi bir anda yere düştü. Metaller birbirinden ayrıldı ve yere serildi, bir metreye erişen boyu bir anda dört katına çıktı.
“Harika! Şimdi bir kırbaç oldu.”
Bu ikinci şekliydi. Kılıç halinden kırbaç haline dönmesi için bir miktar neigong aktarmak gerekiyordu. Sung Hyun elini çenesine götürdü ve kaşlarını çattı. Neigong aktarınca bıçakların keskinliğinin artışını görmüştü.
‘Daha iyi bir şey yapabilirdik. Ancak sadece üst düzey kılıçlar ile karşılaştırılabilir.’
“Velet, memnun değil misin yoksa? Bununla yapabileceğin gizli saldırıları düşün. Üzerine düşman geliyor ve bir anda şöyle yapıyorsun.”
Sang-wi tekrardan neigong aktardı ve Chaeggom kılıç haline döndü. Belindeki kemere yakın tutarken yürüyormuş gibi yaptı ve birkaç adım attıktan sonra belindeki kılıcı bir anda savurdu.
Kolunun uzunluğu ve kılıcın uzunluğu hesaba katılınca saldırı mesafesi en fazla iki metre olabilirdi. Ancak Sang-wi kılıcı savurduğu anda çıtırtılar yükseldi ve altı metre ötedeki zırh ikiye bölündü. Sung Hyun bir anda eğildi ve kırbacın bıçaklarından kaçındı.
“Tak! Düşman farkına bile varmadan ikiye bölündü. Bir kılıç ustası ile kapışmayı beklerken kırbaçla karşılaştı. Harika bir şey değil mi?”
Sung Hyun kafasını salladı. Chaeggom’u yapmasının asıl nedeni de buydu. Bu silah tam bir aldatma silahıydı. Hem orta, hem de yakın mesafe için birebirdi. Hiç beklenmedik bir anda hardını almış bir savaşçıyı ikiye bölebilirdi. Kırbacın iskeletine bağlanmış kılıçların amacı buydu zaten.
Sang-wi Chaeggom’u eski haline getirdi. Sıradan bir kılıçtan farklı gözükmüyordu artık. Gerçi biraz süslü durabilirdi.
Ancak bu dikkat çekmezdi.
“Buna uygun bir kın yapacak zamanımız yok. O yüzden şimdilik bunu kullan.”
Sang-wi siyah renkli bir kın aldı ve Chaeggom’u içine yerleştirdi.
“Sen Hua Dağı’ndayken uygun bir kın yapması için arkadaşlarımdan birisiyle konuşacağım. Kın yapmak konusunda pek iyi değilim.”
“Teşekkür ederim.”
Sung Hyun, Chaeggom’u alırken minnetini gösterdi.
“Aptal mısın? Senden minnet falan beklemiyorum! Ancak silah yaparken beni çağırmanı istiyorum. Tüm Murim’de benim kadar yetenekli, cömert, yakışıklı, kaslı ve güçlü bir zanaatkar bulamazsın.”
“…”
Sung Hyun hiçbir şey demedi. Sadece kafasını salladı. Böyle yetenekli bir ustayla çalışmak konusunda can atardı. Sonuçta gelişene kadar güçlü silahları bir başına dövemezdi ve bir sürü silaha ihtiyaç duyacaktı.
“Ah, sana bir şey gösterecektim.”
Sung Hyun hızlıca buraya getirdiği metallerin bulunduğu büyük sepete gitti ve bir taş aldı.
“Hm?”
Sang-wi kaşlarını çattı ve taşa baktı.
“Velet bunu nereden buldun?”
“Haydutlardan birisinden aldım.”
“Öyle mi?”
Sang-wi gözlerini kısarak Sung Hyun’un ifadesiz suratına baktı. Yalan söylemediğini anladığında iç çekti ve taşa odaklandı.
“Bu bir öz.”
“Öz mü?”
Sung Hyun kafasını eğdi. Öyle bir şeyi hiç duymamıştı. Ancak duymamış olması öyle bir şeyin ihtimali olmadığını gösteremezdi. Bu yüzden Sang-wi’nin konuşmasını bekledi.
“Evet. Sadece üst düzey figürlerin elde edebileceği bir şeydir. Özler, yüksek miktardaki Neigong’un bir taşın içinde birikmesi sonucunda oluşuyor. Anlayabileceğin tıbbi haplar ile benzer bir özelliği var.”
“Peki içinde ne kadar neigong var? Ayrıca özümseyebilir miyim?”
Sang-wi iç çekerek kafasını salladı.
“Güçlü birisinin ya da doktorun yardımıyla özümseyebilirsin. Ayrıca bu siyah renkli bir öz. İçindeki neigong miktarı en azından yüz elli yıllık. Biliyorsun ki bu kadar yüksek bir neigong seviyesine ancak tarikat yaşlıları erişebiliyor.”
“…”
Sung Hyun derin bir nefes alarak kendisini sakinleştirdi. Tarikat yaşlılarının temel enerji miktarı yüz elli yıldı. Şu anda kendisinde bir aylık neigong vardı. Daha temel teknikleri kullanmak için gerekli olan bir yıllık neigong biriktirememişti.
Şu anki seviyesiyle dövüş sanatçısı dahi sayılmıyordu.
Fakat Waigong gelişimi sayesinde düşük seviye dövüş sanatçılarına eşitti. Dong neredeyse birinci sınıfa erişmişti. Sung Hyun’a saldıran Zehir Araştırma Bölümü Lideri ise zirve aşamanın ortasındaydı. Yani bu özdeki tüm Neigong’u özümseyebilirse hepsini sollayacak ve tek bir saldırıyla onları biçebilecek duruma gelecekti.
‘Sakin ol.’
“Ne şanslı bir piçsin. Yetenekli bir demirci ve gelecek vaat etmeseydin seni şuracıkta öldürüp hazinene konmuştum. Bana minnettar olmalısın.”
“Hahaha!”
Sung Hyun gülse de kasları gerilmişti.
Onun bu halini gören Sang-wi şuursuzca gülümsedi ve öze tekrardan baktı.
“Böyle şeyler çok nadir bulunur evlat. Hangi aptal bunu sana verecek kadar aptal bilmiyorum ancak dikkatli olmalısın. Bunu kimseye göstermemelisin. Bu özler Usta seviyesinden sonra pek bir işe yaramayabilir fakat bunu ele geçirmek isteyenler, yakınlarına vermek ya da hediye etmek için harekete geçebilir. Özellikler Erik Çiçeği Tarikatı’nda kimseye göstermemelisin.”
‘Erik Çiçeği Tarikatı mı? O da ne be? Sonrasında öğrenirim.’
“Uyarıların için minnettarım Sang-wi. Peki bunu absorbe etmeme yardımcı olabilir misin?”
Şu anda güvenilir bir tanıdığı yoktu. Koskoca Murim’de tamamen yalnızdı ve Sang-wi’yi güvenilir görüyordu. Ondan başka kimseden yardım isteyemezdi.
Sang-wi, Sung Hyun’un istekli gözlerine baktı ve üzüntüyle iç çekti.
“Sana yardım etmek isterdim evlat. Fakat bu yaşlı usta uzun zaman önce Murim’den ayrıldı ve içsel enerji geliştirmemek üzere göklere yemin etti. Bu yüzden Usta aşamasında takılı kaldım. Gücüm her geçen gün gittikçe düşmekte. On yıl içinde işe yaramaz bir yaşlı adam olacağım.”
“Oh… Özür dilerim.”
Sung Hyun, Sang-wi gizlese de arka planda olanları tahmin edebiliyordu. Herkesin bir hikayesi vardı. Bunlar kendisi gibi acı olabilirdi. Tıpkı Sang-wi’ninki gibi de…
“Sorun değil. Murim karanlık bir dünyadır. Denge İttifakı gibi geleneksel değerlere önem veren erdemli insanlar ile de karşılaşabilirsin, Semavi İblis Tarikatı gibi güç için her şeyi yapabileceklerle de. Ancak kimseye güvenmemeye özen göstermelisin. Elindeki hazine birçok insanı delirtmek için yeterli.”
Neigong biriktirmek aşırı zor bir şeydi. Üst düzey teknikler ile bile zirve aşamaya ulaşmak on yıllar sürerdi. Bu yüzden tıbbi klanların yaptığı içsel enerji hapları hayati önem taşıyordu. On yıllık bir neigong sağlayan hapların fiyatı paha biçilemez iken Sung Hyun’un elindeki öz ne kadar değerliydi?
Sung Hyun’un dünya hakkında bildiği şeylerden birisi de seviye yükseldikçe takviyelerin değerini yitirdiğiydi. Bir yaşlı için on yıl sağlayacak bir takviye, sıradan insanlar için yüz yıllara eş değerdi. Sonuçta seviye yükseldikçe gelişim hızı yavaşlardı. Bir yerden sonra kazanılan her neigong kırıntısı aşırı değerliydi.
‘Onlara yüz yıl vermese de on yıl verebilir. Çok bir etkisi olmasa da tamamen etkisiz değil. Şu anda benim için önemli olan şey, onlar için küçük bir adım atmalarına zar zor yeterli olur.’
Fakat bu adım için onu öldürmek konusunda tereddüt etmezlerdi.
Sung Hyun düşündükçe elindeki özün değerini daha da iyi anladı. Düşündüğü kadar değerli değildi. Düşündüğünden çok daha değerliydi!
‘Demek istediği bunu hiçbir şekilde özümseyemem. Doktorlar ya da güçlü figürler bunun farkına vardıkları anda hazineyi ele geçirmek için beni öldürürler.’
“Sang-wi bir şey daha sorabilir miyim?”
“Tabii ki.”
Sang-wi omuz silkti ve umursamadı. Bir şeyler öğrenmek isteyen genç nesle yardımcı olmak büyük bir erdemdi. Ayrıca Sung Hyun’un daha fazla silah yapmak için kendisini çağırmasını istiyordu. Teknikleri hiç görmediği kadar garipti. Yakınlaşmak için yapıyordu.
Sung Hyun bunu bilse de umursamadı.
“Erik Çiçeği Tarikatı, Semavi İblis Tarikatı ve Erdem İttifakı… Bunlar daha önceleri hiç duymadığım isimler.”
Sang-wi’nin yüz ifadesi bir anda değişti.
“Erdem İttifakı’nın sınırları dışından mı geldin?”
Sung Hyun kaşlarını çattı.
“Evet, bir sorun mu var?”
“Hayır. Bu terimleri bilmeyenler ya hayatını mağarada geçirmiştir ya da Erdem İttifakı’ndan değillerdir.”
“Şiddet Klanı’nın sınırları içerisinde bulunan ıssız bir köyden geliyorum. Sadece birkaç haftadır buradayım.”
“Tamam, tamam. Şöyle ki; Şeytani Mezhep – Semavi İblis Tarikatı, Hua Dağı Mezhebi – Erik Çiçeği Tarikatı, Denge Klanı – Erdem İttifakı şeklinde birçok takma isimle çağrılırlar. Şeytani Mezhep’e Semavi İblis Tarikatı deriz. Bu şekilde seslenmeyenler genellikle dışarıdan insanlar olur. Gerçi bunlar arasında Hua Dağı bir istisna. Oraya Orospu Çocukları Derneği diyen bile var.”
“Hah… O kadar önemli bir şey değilmiş.”
“Ne o? Hayal kırıklığına mı uğradın? Yerinde olsam öyle düşünmezdim. Resmi ortamlarda böyle bir hata yaparsan dışlanırsın, uygun koşullar sağlanırsa saldırıya dahi uğrayabilirsin. Erdem İttifakı’na olabildiğince uyum sağlamalısın.”
Son duydukları Sung Hyun’un aklında tüm düşünceleri bozguna uğratmıştı. Şimdi buradaki kişilerin aşırı derece milliyetçi olduğunu anlayabilmişti. Onlardan olmayanların yaşamaya hakkı yoktu. Eğer dışarıdan birisi olarak görülürse saldırıya uğrama ihtimali vardı!
“Anladım, daha da dikkatli olacağım.”
O sırada kulak kanatacak seviyede davul sesleri duymaya başladı.
Ruek!
Ruek!
Ruek!
“Bu da ne?”
Kafasını kaldırdı ve Sang-wi’nin yüz ifadesine baktı.
O da şaşırmış gibiydi.
“Olması gerekenden bir gün erken.”
Sung Hyun ne demek istediğini anlamamıştı.
“Bir şey mi oldu?”
Sang-wi ona döndü. Yüzünde anlaşılamaz bir ifade vardı.
“Erik Çiçeği Davulları…”
“…”
“Öğrenci alımları başlıyor.”
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..