Talim alanından kaybolan Kang Dae’den sonra grubu konutlarına götürmek için birkaç hizmetçi geldi. Her dağın arkasında bir yerleşim alanı vardı. Burası öğrencilerin ve hizmetçilerin kalması için yaratılmış yerlerdi. Devasa büyüklüktelerdi ve içlerinde birçok imkan vardı.
Mei Hua Dağı’nın sırtına kurulmuş Erik Çiçeği Kasabası, dördüncü jenerasyondan birinci jenerasyona kadar birçok öğrenciye ev sahipliği yapıyordu. Doğu da dördüncü, kuzeyde üçüncü, batı da birinci, güney de ise ikinci jenerasyon öğrenciler yaşardı.
Sung Hyun grupla birlikte kasabaya geldiğinde sokakta gezen öğrencileri gördü. Hepsinin üzerinde aynı tür de cüppe vardı.
“Düşündüğümden daha farklı bir yer.”
Grubun içerisinde Chegal Min’den sonra en çok dikkat çeken kişi Mi Taehyun kasabanın girişindeki muhafızlara bakarken düşüncelere dalmış gibi görünüyordu. İkinci testte, Rim Ri-Na’dan hemen sonra testi tamamlamış birisiydi. Bu da onun diğerlerinden pek geride olmadığını gösteriyordu.
“Bugün öğrenci alımları olduğundan çok hareketli. Normalde herkes eğitimle meşgul olur.”
Onları buraya getiren hizmetçi bu kelimeleri söyledikten sonra hepsine birer mühür verdi. Erik Çiçeği simgesinin bulunduğu sıradan bir bronz mühürdü. Ancak bu, onların Hua Dağı Tarikatı’ndaki kimlikleriydi.
“Söylediklerime dikkat ettiğiniz sürece bir sıkıntı yaşamazsınız. Üç tepe bir yarış içerisinde, her yıl sıralama yarışları olur ve katılım zorunludur. Bunu bir sınav olarak da düşünebilirsiniz. Sınavdan kalırsanız ya da düşük bir not alırsanız kıdeminiz hizmetçi seviyesine düşürülür. Ancak endişelenmeyin, hizmetçi seviyesinden sonra tekrar yükselebiliyorsunuz. Tek yapmanız gereken bir dahaki sene yapılacak sınavlar da diğerlerini geçmek.”
“Peki o zaman, mühürlerin arkasında yazan numaralar konaklama alanınız. Önce ben ayrılıyorum. Birbirinize sahip çıkmayı unutmayın!”
İsmini söylememiş hizmetçi mühürleri verdikten sonra kısa bir konuşma yapmış ve oradan ayrılmıştı. Yabancı bir ortama yeni girmiş grup üyeleri haliyle biraz kaygılıydı. İfadesiz bir şekilde duran üç kişi dışında herkes ne yapacaklarını bilmez haldeydi.
“Şimdilik konutlara gidelim.”
Mi Taehyun liderliği ele aldı ve yapabilecekleri tek şeyi yapmaları için onları uyardı. Hua Dağı erdemli insanların toplandığı bir yer olsa da aslında kurtlar sofrasından farksızdı. Buradaki herkes bunu biliyordu.
Chegal Min bir şey söylemedi, sadece homurdandı ve onları takip etti.
Erik Çiçeği Kasabası’nın yapısı oldukça basitti. Onlarca saman çatılı hanoktan oluşmuş, küçük bir yerleşkeydi. Ancak her bölgenin kendine ait büyük bir talim alanı bulunduğundan normalden daha büyük gözüküyordu. Beslenme için kantin, hamam ve ihtiyaçları karşılayacak işletmeler mevcuttu.
Eğlenmek için hiçbir yer yoktu. Öğrenciler arası ilişkiler yasaktı. Herkes sadece gelişime odaklanmak zorundaydı ve her yıl sınavlar ile seviyeleri teyit edilecekti. Gelişim göstermeyenler hizmetçi kademesine düşürülecek ve bir sene boyunca hazırlanacaktı.
Dördüncü jenerasyon öğrencilerin konakladığı bölgeye geldiklerinde Chegal Min kaşlarını çatarak öne çıktı.
“Durun.”
Mi Taehyun da bir şey fark etmiş gibi kaşlarını çatmıştı.
Etrafta çok az öğrenci vardı, dördüncü jenerasyon öğrencileri yeni girdikleri için kalabalık olması gerekiyorken hem de. Haliyle bir şeyler garipti.
Ne olduğu hemen ortaya çıktı.
Öğrenciler birden ne yaptılarsa bıraktılar ve birden onlara döndüler.
“Şunlara baksana. Bu senenin dış öğrencileri bunlar olsa gerek. Hadi onları selamlayalım!”
Bir ayı kadar cüsseli bir öğrenci ileri çıktı ve Chegal Min’in karşısında durdu.
“Sen beton suratlı kılıç ustasının kızı olmalısın. Ben Kwang Seon, kim olduğumu bildiğini farz ediyorum?”
Chegal Min ona baktı. İğrenç bir şeyin kokusunu almış gibi burnunu tıkadı ve elini silkeledi.
“Birkaç adım daha geriye gidebilir misin? Bok gibi kokuyorsun, bu yüzden burnum düşmek üzere.”
“Euk! Seni bodur kahpe.”
Ortam bir anda buz kesti. Büyük cüsseli öğrenci ve Chegal Min arasında fırtına kopmuş gibiydi. Avuç Kaplanı olarak bilinen Chegal Min’in ve Büyük Ayı olarak bilinen Kwang Seon’un sakin durmasının imkanı yoktu. Küfürleştikten sonra birden dövüşmeye başladılar.
İkisi de üçüncü kademe savaşçılardı. Bu yüzden herhangi bir teknik kullanamasalar da yumrukları belli bir güç taşıyordu.
Büyük Ayı Kılıç Ustası ve Sert Kılıçların Ustası su ve ateş gibi sürekli çatışan kişilerdi. İkisi de Mei Hua Dağı’nın kılıç ustalarındandı ve saygı duyuların figürlerin başında geliyorlardı. Ancak ne olursa olsun asla anlaşamaz, her buluştuklarında en azından bir kez dövüşürlerdi.
Haliyle onların çocukları da bu düşmanlıktan nasiplerini almışlardı.
‘Ne aptalca.’
Sung Hyun’un onları ayırmak gibi düşüncesi yoktu. Şu anda güçlenmek dışında bir şey yapmak istemediğinden onlarla ilgilenmedi. Oradan ayrıldı ve mührün arkasında yazan ‘23’ numaralı hanoğu bulmaya gitti.
Bulması da çok sürmedi. Kasabadaki binalar birbirlerine çok yakın olduğundan birkaç dakika içinde kalacağı yeri buldu.
Çatısı samanlardan oluşmaktaydı. Sıradan bir köylü evinden büyük değildi. Sung Hyun antreden girdi. İçerisi de dışarısı gibiydi. Ortalama boyutlarda, temiz ahşaplarla döşenmiş; iki oda bir salondan oluşuyordu. Bir de mutfak vardı.
“Hm? Ev arkadaşım benden önce mi gelmiş?”
Sung Hyun içeriyi incelerken dışarıdan bir ses geldi.
Uzun saçlı yakışıklı bir genç kapıdan girdi ve selam verdi.
“Adım Tang Seonjin, bir aksaklık çıkmazsa önümüzdeki dört yıl boyunca aynı evi paylaşacak arkadaşlar olacağız.”
‘Tang mı?’
Düşüncelerle uğraşmadan kendisini tanıttı.
“Soy adım Wang, ismim ise Hyun-Woo.”
Diğer kimliğiyle takılması daha iyi olacaktı. Henüz kimse onun ismini bilmiyordu. İkinci teste girerken ismi sorulduğunda kendisini Wang Hyun-Woo olarak tanıtmıştı. Kimseyle iletişimde bulunmadığından dolayı da kimse anlamayacaktı.
“Dışarıdan mısın?”
Sung Hyun’un kaşları kalktı.
“Bunu da nereden çıkardın?”
“Buna altıncı his diyebilirsin. Ailem de herkeste olan garip bir özellik. Açıklanamayacak şeyler hissederiz genellikle. Bu yüzden klanım, Kehanet Klanı olarak da bilinir. Senin için kehanetlerde bulunmamı ister misin?”
“Kalsın…”
Tang Seonjin omuz silkti.
“O zaman ilk ben yerleşeceğim.”
***
“Hah…”
Sung Hyun Cheggom’u bir kenara bıraktıktan sonra kendini yatağa bıraktı.
Bir süre gözlerini dinlendirdikten sonra meditasyon yapmaya başladı. Erik Çiçeği Neigong’unu biriktirmek pek kolay değildi. Bir saat boyunca meditasyon yapmış olmasına rağmen olduğu yerde saymaktan başka bir şey yapamadı.
“Uğraştırıcı.”
Gözlerini yavaşça açarken dudak büktü.
“Böyle devam ederse onların seviyesine erişmek bir ömür sürecek. Lord, Erdem İttifakı’nın lideri ile aynı seviyede, belki de daha yüksek bir seviyede. Anneme bir ara aşık olsa da yaşadığı hayat yüzünden tereddüt etmeden bir kenara atabilir.”
Ayrıca Lord dışında, her biri Hua Dağı’na eş değer olan altı saray ve dört sütun vardı. Bunlar için de en güçlü olanları kuşkusuz Bilgelik Sarayı ile Canavar Sütunu’ydu. Bilgelik Sarayı, Lord’un en güçlü eliyken, Canavar Sütunu Lord’un en kudretli silahıydı.
Eğer Şeytani Mezhep’i ele geçirmek istiyorsa onlara karşı duracak kudrete erişmeliydi.
Sung Hyun dudaklarını kemirdi.
“O zaman geriye kalan şey, geleceğin bilgisini bugüne uyarlamak. Elektrik olmasa da neigong sayesinde bunu halletmek zor olmaz. Aynı zaman da Mugong ve Waigong sayesinde bunları destekleyebilirim.”
Ay çoktan yükselmişti ancak Sung Hyun’un uykusu yoktu. Bu yüzden gözlerini kapattı ve meditasyon yapmaya devam etti.
***
Güneş doğduğunda Sung Hyun hanoğundan çıktı ve girişte toplanmış grup arkadaşlarıyla buluştu.
Diğerleri oldukça normal dururken Chegal Min ve Mi Taehyun’un çeşitli yerlerinde morluklar vardı.
Sung Hyun diğer öğrenciler savaştıklarını düşündüğünden bir şey söylemedi.
Birkaç dakika sonra da talim alanına doğru yola çıktılar.
Güneş doğmuş olsa da her yeri aydınlatacak kadar yükselmemişti. Şafak vaktindeler desek doğru olurdu.
Sung Hyun son sürat dağı tırmanırken nefesler içinde kalmış diğer grup arkadaşlarına baktı. Erik Çiçeği Kasabası’na inerken oldukça yavaş geldiklerinden yolun kötü yapısını fark etmemişlerdi. Fakat, şimdi son hız giderken bu kötü yapının onları ne kadar yavaşlattığı daha anlaşılır hale geldi.
‘Bu da eğitimin bir parçası olsa gerek.’
Nefesini mükemmel bir şekilde kontrol edebildiğinden hiç yorulmamıştı. Ayrıca vücudu çoktan yaşının sınırlarına erişmişti. Bundan dolayı fiziksel açıdan diğerlerinin çok üzerindeydi.
Chegal Min terden ıslanmış alnını cüppesiyle temizlerken hiç yorulmamış gibi duran Sung Hyun’u görüldü.
‘Canavar piç. Üçüncü jenerasyon öğrenciler bile burayı bu kadar hızlı çıkarken neigonglarının kontrol çıktığını fark ediyorlar. Senin gibi neigong sahibi olmayan birisinin bu kadar kontrollü çıkması nasıl mümkün olabilir?’
Sonra nedenini anladı.
‘Kendini mi gizliyorsun? Öyle olsun, babama bunu ileteceğim.’
Hua Dağı’na sızmaya çalışan çok fazla insan vardı ancak sadece birkaçı başarılı olabiliyordu. Onlarsa profesyonellerdi. Hayatlarını casuslukla geçirmiş ustalardı. Ancak Sung Hyun’un hareketlerinden bile onun bir acemi olduğu anlaşılabilirdi.
Talim alanına vardıklarında söylemeye kararlıydı.
Hua Dağı’na didinen akbabaların olmasından hoşnut değildi.
“Geldik.”
Mi Taehyun bir soba kadar ısınmış bedeninin kısa devre yapmasını engellemek için bir ağaca yaslandı ve gözlerini kapatarak nefesini dengeye sokmaya çalıştı.
Chegal Min onun kadar kötü bir halde değildi. Birkaç nefes egzersizinden sonra vücudunu toplamayı başardı.
Sabahın erken saatleriydi. Soğuk bir rüzgâr eserek terli vücutlarının ürpermesine neden oldu. Talim alanının ortasında, bir seksen santimetre boylarına erişmiş beton suratlı bir adam belirdi. Belinde bir tavşan kürkü kadar beyaz bir kılıç kını asılıydı. Beyaz cüppesi rüzgar yüzünden hafifçe dalgalandı.
“Ustayı selamlarız!”
Chegal Min’de dahil herkes kollarını birleştirip Murim’in geleneksel savaşçı selamını verdi.
“Hm.”
Chegal Shin kafasını sallayarak onayladı.
“Kendimi tanıtmayacağım, hepiniz kim olduğumu biliyorsunuz. Bazı sebeplerden dolayı sizi eğitecek kişi ben olacağım. Bir yıl boyunca benden temel dövüş eğitimi alacaksınız. Bunun içinde temel savaş teknikleri ve Erik Çiçeği Yumruğu’da dahil.”
“Daha fazla bir şey söylemeye gerek olmayacağından sıraya geçin ve herhangi bir gard alın. Vücudunuzun ne kadar geliştiğini ve nasıl şekil aldığını göreceğim.”
“Evet, efendim!”
Sung Hyun grubun en arkasındaydı. Beklediği gibi Chegal Shin vücutlarının yapısını kontrol edecekti. Eğer vücudunun yapısı yeterliyse temel vücut eğitiminden kaçınabilirdi. Bu ona neigong ve Mugong çalışmak için yeterli zamanı verecekti.
Chegal Shin en öndeki Mi Taehyung’un yanına geldi ve aldığı garddan dolayı patlayacakmış gibi gerilen kaslarını kontrol etmeye başladı.
Kol, göğüs ve bacak kaslarını yokladıktan sonra sırt kaslarını kontrol etmeye başladı.
“Yaban hayatından mı geldin? Vücudun yaşıtlarının çok ilerisinde, çoktan belli bir yere kadar olgunlaşmış.”
Chagel Shin’in Mi Taehyung hakkındaki yorumu buydu.
“Ailem Jianghu’da bir han işletiyor. Bundan dolayı birçok paralı askerle karşılaşma şansı buldum ve birkaçından eğitim dahi aldım.”
“Vücudunun neden bu kadar gelişmiş olduğu anlaşılıyor. Normalde Waigong eğitimine ağırlık verilmez fakat gücün temelini beden oluşturur. Övgülere layıksın. Bir süre temel vücut eğitimine katlandıktan sonra vücudun yeterince olgunlaşır ve teknik eğitimlerine odaklanabilirsin.”
“Teşekkür ederim Efendim.”
Chegal Shin Mi Taehyung’un yanından ayrıldıktan sonra onun arkasındaki başka bir öğrencinin kas yapısını inceledi. Kasları Taehyung’unkiler kadar gelişmiş değildi fakat sıradan bir öğrencininkinden daha gelişmişti.
Örneğin Mi Taehyung’un vücut gücü on yıllık bir neigong gelişimcisininkine eş değerdi. Fakat bu öğrencininki iki buçuk yıllık bir neigong ile eşdeğerdi. Aradaki kat bu kadar fazlaydı.
Ancak unutulmamalı ki birçok klan ve tarikat Waigong eğitimine pek önem vermez. Mugong ve Neigong eğitimi asıl odaklarıdır ve vücudunun doğal yollardan gelişmesini umursamazlar. Ama Hua Dağı’nın Mei Hua Dağı’nda işler tamamıyla farklıydı. Her usta biliyordu ki vücut gücün temelini oluşturuyordu.
Bu yüzden öğrenciler, Neigong ve Mugong eğitimi almadan önce yoğun bir Waigong eğitimine tutulurdu.
Chegal Shin hızlıca öğrencilerin kas yapısını ölçtü ve sıra Chegal Min’e geldi.
“Seni ölçmeme gerek yok. Temel vücut eğitimini atlayabilirsin, Neigong ve Mugong geliştirmeye odaklanmalısın.”
Chegal Min bir şey söylemeden kafasını salladı.
Chegal Shin onu umursamadan kalan son öğrenciye baktı. Aslında Mi Taehyung gibi vücuduna önem birisinin ve ortalamanın yüksek olmasına bile sevinmişti.
Bundan dolayı Sung Hyun’dan bir beklentisi yoktu.
Ancak vücuduna dokunduğu anda kaşları çatıldı. Eliyle sırasıyla göğsüne, bacaklarına ve sırtına götürdü. Kollarına geldiğinde isi eli bir anda durakladı ve kaşları bir anda kalktı.
“Vücudun ikinci seviyenin zirvesine erişmek üzere… Özel bir hazine mi yedin? Yoksa büyük bir klanın varisi misin?”
Chegal Shin’in kelimelerinin ardından talim alanındaki herkesin yüz ifadesi değişti. Özellikle Chegal Min ve Mi Taehyung’un ifadesi… İkisi de kendisiyle gurur duyuyordu. Vücudu eğitmek neigong eğitmekten daha zor ve acı vericiydi, küçük yaşta bu kadar gelişmeleri bile büyük bir başarıydı.
Övünmeyi hak ediyorlardı.
Ancak kim halihazırda gruplarındaki bir öğrencinin onları kenarda bırakıp, birinci jenerasyon öğrencilerinin bile bir kısmının başaramadığı vücut eğitimini başardığını düşünebilirdi ki?
Şaşkınlıkları gayet doğaldı.
‘Neden hiç yorulmadan geldiği anlaşıldı.’
Chegal Min durumdan pek hoşnut değildi ancak yapabileceği bir şey yoktu.
Kendisi nasıl diğerlerinden daha ayrıcalıklı doğmuşsa başkaları da ondan daha iyi aileler de doğmuş, daha iyi eğitimler almış olabilirdi.
“Hayır efendim. Ailem kırsal kesimden, on yıl önce Tokko Yongsook isimli bir paralı asker tarafından vücut geliştirme sanatını öğrendim. O günden beri her zaman dağlara ve yabana gidip vücut eğitimi yaparak vücudumu sertleştiririm.”
“Tokko Yongsook… Daha önce duymadığım bir isim. Hm, her neyse. Vücudun yaşının çok ilerisinde olduğundan bir an önce Neigong ve Mugong çalışmalısın. Fiziksel kuvvetin, özellikle kolların çok gelişmiş olduğundan seni bir arkadaşıma yönlendireceğim ki ondan Demir Palmiye’yi öğrenebilesin.”
"Minnettarım, efendim."
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..