Herkes göklere yemin ettikten sonra Kyung Gu’nun arkasında üç kırmızı cüppeli öğrenci belirdi ve kalabalığa bir bakış attı. Figürlerin cüppeleri benzer olsa da şeritler arasındaki renk farkları ayrı gruptan olduklarını söylüyordu. Kyung Gu’ya en yakın olan figür, yakışıklı bir genç adamdı. Belinde soğuk demirden yapıldığını söyleyen üst kaliteli bir kılıç asılıydı. Cüppesindeki şeritler eflatun rengindeydi.
Kalbinin üzerinde mor renkli bir menekşe simgesi vardı.
Belli ki Menekşe Çiçeği Tepesi’ndendi.
Onun yanındaki figür ise diğerlerine kıyasla daha gençti. Cüppesindeki kırmızı ton daha parlaktı. Saçları aralarında en parlak olandı, vücudu canlılıkla dolup taşıyordu. Bunlar iyi beslenmenin belirtileriydi.
Cüppesi diğerleri gibi kırmızıydı ancak şeritler, koyu pembe rengindeydi. Kalbinin üzerinde ise pembe yaprakları oldukça belirgin olan bir kiraz ağacı simgesi bulunuyordu. Oldukça kaliteli olduğu kullanılan kumaştan anlaşılıyordu.
Kiraz Çiçeği Tepesi’ndendi!
Son kişi göçük gözlere sahip sıska bir figürdü. Cüppesinin rengi diğerlerine kıyasla daha soluktu. Cüppesindeki şeritler pembe renginin ufak dokunuşlarının bulunduğu süt beyazı rengindeydi. Belindeki kılıç düşük kalitede olsa da yaydığı baskı çok daha fazlaydı.
Erik Çiçeği Tepesi’ndendi!
Kyung Gu’nun arkasında sakince dikiliyorlardı.
“Bu kişiler sizin sunbaeleriniz. Onlara gerekli olan saygıyı göstermeyi unutmayın. Unutmayın, ilkelerimizden birisi saygıdır. Herkes birbirine saygılı olmak zorundadır.”
Kyung Gu’nun sözlerinin ardından herkes kırmızı cüppeli figürleri selamlamadı.
“Kıdemli kardeşleri selamlarız!”
Sung Hyun sakince iç çekti. Şeytani Mezhep’in prensi olarak buradaki konumu herkesten daha yüksekti. Şeytani Mezhep’te lord dışında kimseye kafa eğmek zorunda değildi. Ancak Denge Klanı’nın topraklarındaydı. Onların kurallarına boyun eğmekten başka şansı yoktu.
En azından güçlenene kadar…
Menekşe Çiçeği Tepesi’nin öğrencisi bir adım ileri çıktı ve canlı bir ses tonuyla konuştu.
“Adım Dae Young! Menekşe Çiçeği Tepesi’nin üçüncü jenerasyon öğrencisiyim. Yani sizin bir üst sınıfınızım! Hahahaha! Sizinle tanışmak bir şereftir.”
Yumuşak bir gülüşü vardı. Menekşe Çiçeği Tepesi’ni seçenlerin kanı hızlıca ısınmıştı.
Derken onun yanında duran Kiraz Çiçeği Tepesi’nin üst sınıfı ileriye çıktı.
“Adım Hei Duho. Kiraz Çiçeği Tepesi’nin üçüncü jenerasyon öğrencisiyim. Sizinle tanışmak benim için bir zevktir. Bundan sonra iyi geçinelim lütfen.”
Sakin ve ağırbaşlıydı. Beklenildiği gibi kibirli ya da küstah bir tavra sahip değildi.
Sıra Erik Çiçeği Tepesi’nden gelen öğrenciye gelmişti.
“Adım… Kang Dae… Erik Çiçeği Tepesi’nin ikinci jenerasyon öğrencisiyim… E… Hm… Bundan sonra… iyi geçinelim… Çünkü ihtiyacımız olacak…”
Sung Hyun gizlice Venom’a emir verdi ve hepsini analiz ettirdi.
[Özümseme tekniğinde kuruluşa ulaşmış ikinci seviye bir savaşçı. Hizmetçi Dong’dan bir gömlek daha güçsüz olsa da ona kaybetmez.]
[Özümseme tekniğinde kuruluşa ulaşmak üzere olan üçüncü seviye bir savaşçı. Hizmetçi Dong ile savaşabilecek kadar güçlü olsa da berabere kalması bir mucize olarak sayılır.]
[Özümseme tekniğinde temel aşamada ustalaşmak üzere olan ikinci seviye bir savaşçı. Hizmetçi Dong ile savaşırsa berabere kalabilir.]
‘O kadar güçlüler mi ki?’
Bu hepsinin içsel enerjisinin Dong’a yakın ya da aynı seviyede olduğunu gösteriyordu. Ve bu kişiler sadece tarikatın öğrencileriydi. Onlar böyleyse eğitmenler ve kıdemliler nasıldı? Peki ya yaşlılar? Ya da tarikat ustası? Hepsi canavarvari figürler olmaz mıydı?
‘Ve Şeytani Mezhep onların beş katı kadarına karşı koyabilecek kadar güçlü. İlahi Klan ve Denge Klanı’yla aynı güçte olmasına rağmen….’
“Bu kişiler size dağlara kadar eşlik edecekler. Hepsi oldukça güçlü ve yetenekli bireyler. Kendi zirvelerinde önemli figürler olarak görülüyorlar. Onları takip etmek size fayda sağlayacaktır.”
“Şimdi! Menekşe Çiçeği Tepesi’ni seçenler Dae Young’un, Kiraz Çiçeği Tepesi’ni seçenler Hei Duho, Erik Çiçeği Tepesi’ni seçenlerse Kang Dae’yi takip edecek.”
“Sıraya geçin!”
***
Kang Dae her an mezara girecekmiş gibi cansız ve ruhsuz gözükse de oldukça sıcakkanlı birisiydi. Bunu, Hua Dağı’nın en yüksek tepesi olan Meihua Dağı’na çıkarken kanıtlamıştı.
Mei Hua Dağı, -aynı zaman da Erik Çiçeği Dağı olarak da geçerdi- Ying Hua Dağı ve Zi Hua Dağı ile birlikte üç kutsal dağdan birisiydi. Tüm yamaç yeşilliklerle doluydu ve erik çiçekleri her yerde açmıştı. Yürürken içsel enerjisini geliştirmeye odaklanmış Sung Hyun, havadaki neigongun saflığının arttığını ve gelişim hızının arttığını fark etmişti.
Kang Dae yedi öğrenciye öncülük ederken dağ hakkında bilgi veriyordu.
“Mei Hua Dağı’nın iki yardımcı tepe ustası ve bir tepe ustası vardır. Bu kişiler öyle kudretlidir ki Murim Dünyası’nda isimleri korkuyla anılır. Onları her gördüğünüz de saygıda kusur etmeyin. Özellikle tepe ustasına, öyle güçlü birisi ki insanlar ona geleceğin beyefendisi olarak bakıyor. Yani gelecekte tarikat efendisi ile aynı seviyede bulunabilecek birisi!”
“Konaklama alanlarına vardıktan sonra iki kişiyle bir odayı paylaşacaksınız. Dördüncü jenerasyon öğrencileri olarak her ne kadar az gibi gözükseniz de aslında üç yüzden fazla öğrenci bulunuyor. Sizler, tarikat dışından gelenler olarak onlardan farklısınız. Bu yüzden, ilk zamanlarda biraz ayrımcılığa maruz kalabilirsiniz. Fakat ne olursa olsun vaz geçmeyin.”
“Size detaylı bilgileri daha sonra ileteceğim. Önceliğimiz güneş tepeye ulaşmadan önce Efendi Chegal’ın yanına varmak. Sizi eğitmekten ve yol göstermekten sorumlu kişi o. Yedi Kılıç Ustası’ndan birisidir, bu yüzden oldukça şanslısınız.”
Chegal soy ismi geçince gözler birden Chegal Min’e döndü. Chegal Min hoşnutsuz bir ifadeyle kaşlarını çattı ve ona bakan herkese sert bakışlar attı.
Kang Dae onun davranışlarını fark etse de umursuyormuş gibi durmuyordu.
On dakika daha tırmandıktan sonra bir hanokun avlusuna girdiler. Duvardan atladılar ve talim alanına benzer bir yerde durakladılar.
Talim alanının ortasında kalın kaşlı uzun bir adam ellerini arkasında bağlamış bir şekilde beklemekteydi. Yüz hatları, özellikle burnu, Chegal Min ile neredeyse aynıydı.
Chegal Shin… Yedi Kılıç Ustası’ndan birisiydi. Sert Kılıçların Ustası olarak biliniyordu. Katı eğitimi ve duvar gibi sert ifadesiyle tanınıyordu.
Kang Dae yere indiği gibi saygıyla eğildi.
“İkinci jenerasyondan Kang Dae, Chegal-nim’i selamlıyorum.”
Chegal Shin hiçbir şey söylemeden grubun içindeki Chegal Min’e baktı. Ardından bir şey söylemeden grubu süzdü ve Kang Dae’nin yorgun yüzüne döndü.
“Yarın sabah erkenden burada toplanacaklar.”
Dedikten sonra bir kez daha bakmadan arkasını döndü ve Kang Dae’nin sözlerinin boğazında kalmasına neden oldu. Ancak Kang Dae pek dert etmedi. Bu adamın garip ve dobra kişiliğine hayran olmadığını söylese yalan olurdu. Bundan dolayı adamın hareketlerini sıkıntı etmiyordu. Fakat diğerleri için aynı şey geçerli değildi.
Birçoğu kaşlarını çattı ancak Hua Dağı’nda ve Mei Hua Tepesi’nde olduklarından konuşmamayı tercih ettiler.
“Hepiniz içerideki hanoklarda kalacaksınız. Yarın sabah güneş doğarken burada toplanın. Chegal-nim’in gözetimin de bir yıl sürecek bir eğitime başlayacaksınız. Hepiniz birinci sınıf savaşçı olduktan sonra kılıç tekniği eğitimlerine başlayacaksınız. Ancak ondan önce temel bir dövüş sanatı eğitimi alacaksınız.”
“Huh, oldukça eğlenceli olacağa benziyor.”
Grubun içinden bir savaşçı alnında birikmiş teli silerek öne çıktı ve duvarların arkasına geçti. Diğerleri de hemen ardından onu takip ederken Kang Dae ortadan kaybolmuştu bile.
Sung Hyun kafasını iki yana salladı ve alaycı gülümsemesiyle ıssız bir konut seçti.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..