Bölüm 30: CEO
Yang Chen düz göğüslü Wu Yue’yi asansörle beraber en üst kata kadar takip etti, bu katta sadece CEO’nun odası ve boş (ÇN: Boştan kasıt dinlenme veya eğlence odası da olabilir) bir oda vardı. Şık, şeffaf ve son kalite malzemeler, çeşitli Bonsai ağaçları alanda parlak ve ferah bir his yayıyordu. Her yerde bulunan hassas ve detaylı bir yönetim bu büyük kuruluşun CEO’sunun kimliğine saygı duyulmasına sebebiyet veriyordu.
(FN: Bonsai derken ağaç olanı. Hani böyle saksıda yetişen, bin yıllıkmış gibi görünen karizmatik ağaçlar. Bonzai ise adana merkez patlıyor herkes olanı. Bir müptezel olarak bunları karıştırmamanızı önemli rica ediyorum. Saygılar)
“Asistan Wu, CEO beni ne için çağırıyor?” Yang Chen kadını takip ederken meraklı bir şekilde sordu.
Bu soruya cevap vermeyen Wu Yue sessiz kaldı ve çıkardığı topuk ritmiyle beraber yolda yürümeye devam etti.
Yang Chen bir şey yapamadı. Bu kadının soğuk olduğunu düşündü ve başka bir şey sormaya tenezzül etmedi. Bununla birlikte, Yang Chen’in pişmanlıkları vardı. Yu Lei International’ın CEO’su hakkında araştırma yapmış olmalıydı ve sadece alım süreci hakkındaki bilgileri okumuş olmamalıydı. Daha önceden bilgiye sahip olsaydı bu durumda olmazdı. Şirketin lideriyle bir anda tanışmak konusunda ne yapacağını bilmiyordu.
“Geldik.” Muhteşem süt beyazı oymalı kapıya doğru yürürken Wu Yue’nin soğuk bakışları Yang Chen’i buldu ve konuştu, “CEO içeride. İçeri kendin girebilirsin. Ses tonuna dikkat etsen ve saygılı olsan iyi olur.”
Wu Yue'nin gizemli ve katı sesine rağmen Yang Chen sinirli değildi, bunun yerine bu kadın için bir acıma hissediyordu. Eğer onun karakteri soğuk değilse bile bir kadın neden memnun olmaktan uzak bakışlarla bir erkeğe bakardı ki? Ben çoktan bu kadar erkeksiyim, diğer kadın çalışanların bana ne kadar hayran olduğunu fark etmedin mi?
Zavallı sekreteri görmezden gelen Yang Chen kapıyı sanki ikinci doğasıymış gibi (ÇN:???) açtı ve Yu Lei International’ın en yüksek makamından içeri girdi.
(FN: Valla çevirmen de ben de error verdik. Çözebilen varsa yazsın bana.)
İçeri girdiği anda Yang Chen tanıdık bir koku aldı. Bütün hava yasemin kokusuyla doluydu, sıcak ama ferahlatıcı. Bu Yang Chen’e eşi Lin Rouxi’yi hatırlattı. O buz gibi yüze sahip kadının kokusu da bu kokuya benzer değil miydi?
CEO’nun ofis odası alışılmadık derecede büyüktü. 100 metrekarelik bir alana yayılmış ve yarım daire oluşturmuştu. Dairesel taraf boydan boya temiz pencerelerle dolmuştu. Bu, şehirdeki koşuşturmanın her yönden görülebilmesine sebep veriyordu. İnce yarı saydam ve beyaz olan pencereler AC’den gelen rüzgârla birlikte patladı.
(ÇN: Düzenleyici anlatsın bu cümleyi anlatmamışsa sövün. )
(FN: Anlatacak bişey yok kardeş. Benim okuyucum zekidir anlatmasan da anlar. Odayı anlatmış işte yazar. Maksat bölüm uzun olsun. (AC dediği klima galiba hacılar.))
Zeminin üzerinde çeşitli eski tasarımlara sahip Akdeniz ürünü bir yün halı vardı. Bürodaki tüm ışıklar onu tamamlamak için yardım ediyorken birkaç tane Bonsai Ağacı masanın kenarlarına ve odanın köşelerine yerleştirilmişti.
(FN: Yine “Adana merkez patlıyor herkes” olan değil, öteki.)
Tavandaki kristal avize nadir bir koleksiyon malzemesiydi, zarif işçiliği tüm ışık ışınlarını ofise göz kamaştıran bir parlaklıkla ulaştırıyordu ve ihtişamlı bir güzelliği bütün odaya yayıyordu.
Birkaç gümüş kaplamalı metal raflar tasarım kitaplarıyla doldurulmuştu. Rafların yanında büyük maun bir masa gözüküyordu. Tam şu anda o masanın arkasındaki CEO koltuğu boştu.
Şaşkın olan Yang Chen CEO’nun neden burada olmadığı zamanda onu çağırdığını merak etti. Onun bunu düşündüğü sırada ofisin sağ tarafında dinlenme odasına (ÇN: Bu oda CEO’nun dinlenme odasıymış, bölümün başında boş oda olarak bahsettiğim.) giden bir kapı açıldı. Bir kişi o kapıdan zarifçe dışarı çıktı.
Bu sırada odadaki atmosferden oksijen gitti ve odanın atmosferi eşi benzeri olmayacak bir şekilde garipleşti. Birbirlerinin önünde duran iki kişi nefes almayı unutmuş gibiydi.
Bakışları buluştuktan sonra gözlerindeki duygular karmakarışık bir hale gelmişti. İki kişi için konuşmak zordu çünkü bu olay inanmak için aşırı saçmaydı.
“Bu… Sen… Benim… Erm… Ben…” Yang Chen daima zihinsel olarak güçlü olduğunu düşünürdü ama şu an fark etti ki bu sadece bazı özel durumlarla sınırlı olan bir şeydi. Bunun gibi beklemeyen bir karşılaşma sonucunda Yang Chen dilsiz biri gibi konuşamayacak bir hale girmişti. Zihni büyük bir karmaşaya girmişti ve o ne diyeceğini bilmiyordu.
Karşısında kristal topuklu ayakkabı giyen bu kadınını inanılmaz bir cazibe yayan ince bacaklarına sarılmış bir çift tozluğu vardı. Bej renginde ve onun üzerine güzel uyan bir iş kıyafeti giyiyordu ve bu figürün altın fiyatlarını şahane bir şekilde yakından takip ettiği görülüyordu. İnce belinin altında bütün erkekleri heyecanlandıracak güzel ve çok yönlü bir popo vardı.
Uzun siyah saçlara sahip başı zarif kuğu benzeri kar beyazı boynunu daha da göz kamaştırıcı bir hale getiriyordu. Eğer sadece bunlar olsaydı yine de katlanabilirdi ama onu gerçekten karşı konulamaz yapan şey cennetten gelmiş gibi gözüken yüzüydü ve yüzündeki her nokta çok güzeldi.
“Sen ne?” Lin Ruoxi karşısında sanki hamamböceği yedikten sonra konuşuyormuş gibi bir ifadeye sahip olan adama baktı, daha önceki karmaşık ve sinirlenmiş olan duyguları sanki havadaki duman gibi uçmuş gitmişti. “Her zaman iyi konuşan sen değil miydin? Sorun ne, şuan yarım bir cümleyi bile kuramıyor musun?”
Yang Chen ağzı açık bir şekilde bir süre tembelce durdu, o bir cümleyi bile tamamlayamamıştı. Nihayetinde, odanın köşesindeki su soğutucuya doğru yürüdü. Kâğıt bardağa su doldurduktan sonra kalbini sakinleştirdi ve bardağı tek seferde boğazından aşağı boşalttı. Ağzını sildikten sonra etrafında döndü ve bir kez daha Lin Ruoxi’nin aniden belirmiş ifadesiyle karşılaştı.
Bu sırada Ruoxi çoktan olayları olduğu gibi kabul etmişti, o Yu Lei International’ın CEO’suydu. (ÇN: Burası saçma geldi anlama paralel bir şekilde değiştirdim.) Sakince deri koltuğuna oturdu yine de soğuk bir ifadeyle Yang Chen’e bakıyordu. Orada otururken sakin ve parlak bir tanrıça heykeli gibiydi.
“Wow, hayat sanki bir oyun gibi ve oyun da sanki bir hayat gibi.” Yang Chen sessizce onun önünde bir süredir duran kadına baktı. Gülmeden edememişti, “Güzel güzel… Küçük Ruoxi, benim karım, bana neden daha önce Yu Lei International’in CEO’su olduğunu söylemedin? Bu beni iş arama zahmetinden ve vakit kaybından kurtarırdı. Bana sadece temiz bir ofis ya da güvenlik işi ver gitsin.”
“Bay Yang Chen, lütfen bana nasıl hitap ettiğinize dikkat edin. Ben ofiste sizin patronunuzum.” Soğuk bir bakış Lin Ruoxi’nin güzel gözlerinde ortaya çıkmıştı. Az önce önünde duran adam kendine gelmişti. Neden ses tonu aniden tekrar playboy tonuna dönmüştü ki?
Yang Chen bir ‘he he’ sesi çıkardı ve kahkaha atarak konuştu, “Ofiste benim patronumsun. O zaman bu ofis dışında sana istediğim adı verebilirim anlamına mı geliyor?”
“İznin yok!” Lin Ruoxi aceleyle reddetti. Bu kişinin böyle bir anda nasıl böyle bir şey düşünebildiğini görünce şaşırdı. Lin Ruoxi kaşlarını çattı ve söylendi, “Bana ismimle hitap edebilirsin ama bunun dışında diğer iğrenç kelimeleri kullanmaya iznin yok.”
Yang Chen onu görmezden geldi, duyguları şu anda sakinleşmişti. Daha önceden yaşadığı o şok, çoktan ihmal edilebileceği bir seviyeye kadar gerilemişti. Bu yüzden Lin Ruoxi’nin önünde oturmak için kabaca bir sandalye çekti ve bacak bacak üstüne attı. İç çekti ve ardından konuştu, “Tamam. Bunun hakkında konuşmayalım. CEO Lin beni ne için çağırmıştı?”
Lin Ruoxi sadece o anda Yang Chen’i çağırma sebebini hatırlayabildi. Bakışlarını Yang Chen’e döndürdükten sonra bilgisayar ekranını 180 derece çevirdi ve Yang Chen’in ekranı görmesini sağladıktan sonra konuştu, “Senin özgeçmişinde yazdığı üzere Harvard Üniversitesinin Pazarlama Bölümünden yüksek lisansın var. Tam burs almışsın ayrıca hem İngilizce hem de Fransızca konusunda yeterli seviyedeymişsin.”
Yang Chen kendi özgeçmişine baktı, Lin Ruoxi’nin bunu soracağını çoktan tahmin etmişti ama sadece başını salladı, “Bu doğru. Öyleyse ne olmuş?”
“Harvard’tan yüksek lisans derecesi, İngilizce ve Fransızca da yeterlilik?” Ruoxi Yang Chen’e sanki ilk karşılaşmalarıymış ve onu ölçüyormuş gibi baktı. “Sen Batı Bölgesinde çöp şiş satmıyor muydun? Nasıl prestijli bir eğitim geçmişine sahip olabilirsin?”
Yang Chen sanki kitaptan bahsediyormuşçasına bir bahane üretmişti, “Ben çocukluğumda kaçırıldım ve Amerika Birleşik Devletlerine satıldım. Sonra iyi niyetli bazı insanlar beni satın aldılar. Orada üniversiteye gittim ve Fransızca öğrendim. Bununla birlikte hayatta büyük bir hedefim yoktu ve ebeveynlerim öldükten sonra buraya geri döndüm ve çöp şiş satmaya başladım. Böylece boş günlerimi geçirmiş oldum. Batı Bölgesindeki satıcılara sorabilirsin, onların hepsi sadece yarım yıl önce geldiğimi biliyorlar.”
Lin Ruoxi Yu Lei International gibi bir şirkete liderlik ettiğinden dolayı doğal olarak o bir salak değildi. Yang Chen’in sözlerine nasıl bu kadar kolay inanabilirdi ki? Onun zeki yüz ifadesi hoşnutsuz bir hal aldı ve soğuk bir “hmph” sesi çıkardıktan sonra konuştu, “Peki, o zaman yabancı dil testindeki mesele hakkında ne söyleyeceksin? Almanca ve İtalyanca testlerini seçmene rağmen ikisinden de tam puan almışsın. Bu nasıl oldu?”
Sonraki Bölüm: Söz
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..