Çevirmen: Mert İlbay
Editör: ÇHY
Darbe yiyen adamın kafasından, taze kan akıyordu. Düştü ve acıdan yerde kıvrandı.
O anda, herkes dönüp o adama vuran kişinin at kuyruklu, kırmızı, bol bir ceket giyen genç bir kız olduğunu gördü. On altı yaşında gibiydi. Dağlardaki insanlar, büyük olasılıkla çabuk olgunlaşıp yoğun bir şekilde tarım işlerinde çalıştığı için olduğundan büyük gösteriyordu. Parlak siyah gözleriyle adamlara kızgın bir aslan gibi baktı.
Yang Chen, Mo Qianni'ye sorgulayıcı bir bakış attı. Bu narin görünümlü genç hanım Qianni'nin kuzeni falan olabilir miydi?
Mo Qianni de şaşkın bir suratla geri yanıt verdi, bu kız kim bilmiyordu.
Adamlar kendilerine geldiğinde, Kara Çopra çıldıranların ilkiydi. Önden atladı, omuzdaki direği ele geçirdi ve kızı yere attı!
"Bu ne be, bu manyak orospu nereden geldi? Neden işgüzarlık yapıyorsun?"
"Kara Çopra, Rockery'nin kanaması durmak bilmiyor, bu hatun birini öldürmeye mi çalışıyor?"
"İşi bitmiş ancak onun intikamını almak için onunla oynayacağız!"
Diğer adamlar artık ilk hedefleri Qianni'yle ilgilenmiyorlardı. Rockery adlı herifi oturturken gözleri kırmızıydı, sonra da kıza doğru atıldılar.
Kız çığlık attı ve biri ona dokunmaya çalıştığında çılgın bir şekilde kollarını ısırdı!
Vagonda kaotik bir hale geldi, kız, erkekleri ilk başta uzaklaştırdı ancak yeterince güçlü değildi. Kısa bir süre debelendikten sonra kolları iki adam tarafından tutuldu ve başka biri de kafasını tuttu. İstediği kadar cebelleşmesine izin verdiler çünkü boşunaydı.
Kara Çopra nefes nefese bağırdı, "Lanet olsun, çılgın bir kaltağa çattık. Eğer onu hamile bırakmazsak bizim için büyük bir mağlubiyet olacak!"
Kız kontrol altında olmasına rağmen kırmızı gözleri adamlara onları yemek istiyormuş gibi bakıyordu.
Onlara yardım eden kızın düştüğü durumu gören Mo Qianni, Yang Chen'den onu kurtarmasını isteyecekti çünkü Yang Chen'in kolayca bu durumu halledebileceğini biliyordu.
Ancak tam soracakken Yang Chen çoktan adamların yanına gitmişti.
Yang Chen kızdan en uzak duran iki adamın omzuna dokundu, "Pardon, merhaba."
"Beni rahatsız etme! Siz ikinizle sonra ilgileneceğiz!" adam bağırdı.
Yang Chen kaşlarını çattı ve daha fazla konuşmadı, sonra da boyunlarına yapıştı. İkili tepki bile gösteremeden boyunlarının arkasında ağır bir baskı hissettiler ki bu onların dizinin bağını çözdü. Oracıkta bayıldılar.
Bu, kalan dört adamın, Kara Çopra da dahil, bir şeyin yolunda olmadığını fark etmesine sebep oldu. Hâlâ cebelleşen kızı bıraktılar, sonra da Yang Chen'e saplamak için omuz direklerini aldılar!
Vagondaki atmosfer ilk defa bu kadar boğucu olmuştu ve bu korkutucu sahneyi izleyen kimse sesli bir şekilde nefes bile alamıyordu.
Yang Chen, omuz direklerini engellemek için sakince çıplak ellerini kaldırdı ve ikisi de Yang Chen'in ellerine temas ettiğinde kırıldı!
İki adamın elleri darbeden dolayı uyuşmuştu ancak geri çekilmelerine fırsat olmadan Yang Chen yaklaştı ve ikisinin de yanaklarına bir tokat attı, güçlü kuvvet, taze kan ile dişlerinin uçmasına sebep oldu. İkili bir kenara düştü ve kalkamadı.
En uzakta duran Kara Çopra ve diğer adam korkmuş görünüyordu. Vagonun sonuna gelene kadar arkaya doğru yürüdüler.
Yang Chen yavaşça ileri yürüdü, sonra da vagonun kapısını açtı.
Bu tip eski bir tren çok yavaş hareket ederdi. Kapıyı açtıktan sonra trenin tekerlekleriyle birlikte rüzgar sesleri duyuldu. Ancak tren bir yamaçtan çıktığı için daha da yavaştı ve bu da ikisinin de o kadar sesli olmamasını sağladı.
Yang Chen açık olan kapıyı gösterdi ve "Atlayacak mısınız yoksa ben mi atayım?" dedi.
Kara Çopra'nın yüzü hemen korkudan sarardı, "A... Ab... Abi... Abi! Yanlış yaptık! Lütfen yapma…"
Kara Çopra devam edemeden Yang Chen sabırsız bir şekilde onun yakasından tuttu ve ifadesiz bir şekilde onu dışarı attı!
Kara Çopra omuz direğiyle birlikte dışarı atılmıştı ve çimlerde yuvarlandı! Atalet sebebiyle birkaç kez yuvarlandıktan sonra toz toprak içinde kalmıştı!
Yang Chen sırtları trenin duvarlarında kayan adamlara baktı, sonra da iç çekti, "Artık atlamaya dermanınız yok sanırım."
Yang Chen konuşmasını bitiremeden önce adam "hayır" diye bağırdı ve hakiki bir şekilde vagondan atladı!
Kalan adamlardan acınası bir halde olan, baygın ve kafası kanarken oturan adam dışında diğerleri kapıya sürüklenip dışarı atılmıştı. Daha sonra kapı derhal kapatıldı.
Trendeki diğer yolcular Yang Chen'in ne yaptığını gördü ve farkında olmadan vagonun diğer tarafında saklandı. Ayrıca Yang Chen'e dehşet içerisinde bakıyorlardı.
Mo Qianni genç kıza yardım edeli çok oluyordu. Kızı yanına oturttu ve yüzündeki yaşları silmek için birkaç peçete çıkarttı.
Yang Chen yerine geri döndüğünde, genç kız açıkçası ondan biraz korkmuştu. Gizlice Yang Chen'e baktı ve hemen bakışlarını çekti. Mo Qianni'nin yanında garip bir şekilde oturdu.
"Yang Chen, hazırladığım mısır sosislerini çıkart ve Ye-er'e biraz ver." diye emretti Mo Qianni.
[NOT: Görünüşe göre bu sosisler mısır kaplı değilmiş de içlerinde mısır varmış. Ve birinin ismine -er eklemek Japonca'daki -chan ve -kun benzeri bir işlev görüyor.]
Yang Chen gülümsedi ve "Bu genç hanımın ismi Ye-er mi? İkiniz hemencecik kaynaşmışsınız." dedi.
"İsmi Ye Zi ve takma ismi de Ye-er, kulağa hoş geliyor, değil mi?" Mo Qianni dostane bir şekilde Ye Zi'nin at kuyruğunu okşadı. Mo Qianni, yardım etmekte bu kadar cesurca davranan bu tamamen yabancı olan kişiyi çok sevmişti.
Yang Chen masaya biraz atıştırmalık koydu ve Mo Qianni bunları hemen Ye Zi'ye teklif etti. Ye Zi ilk olarak usulca bu güzel düşünceyi reddetti ancak Mo Qianni'nin sert bakışlarına dayanamadı, bu yüzden atıştırmaktan başka çaresi kalmamıştı.
Ye Zi yavaş yavaş ikilinin ne kadar nazik olduğunu anladı ve rahatladı. Çok aç olduğundan dolayı iki sosisi ve bir parça tofuyu gömdü ki parmaklarındaki sosisi bile israf etmedi.
Mo Qianni iç çekti ve Ye Zi'nin dudaklarını nazikçe silmek için bir peçete kullandı, "Hâlâ aç mısın? Biraz daha yemek ister misin?"
Ye Zi kafasını salladı ve net bir sesle konuştu, "Yok, teşekkür ederim Ağabey ve Abla."
"Bize karşı bu kadar nazik olma, bizim için yaptığına karşılık sana atıştırmalık ikram etmemizin lafı bile olmaz." dedi Mo Qianni. Ye Zi'ye ikram etmek için daha fazla yemek aldı.
Ye Zi hemen Mo Qianni'yi durdurmak için onun elini tuttu, "Gerçekten doydum Abla. Annem bu kadar vurdumduymaz olduğumu öğrenirse beni gerçekten döver."
"Sen çok iyi bir çocuksun, kim sana kıyabilir? Yani, trenden atılan bir grup kötü insan dışında." dedi Mo Qianni gülümseyerek.
Ye Zi, Yang Chen'e saygı dolu bir şekilde baktı, "Abi, gerçekten çok güçlüsün. Köylerimizin hiçbirinde senin kadar güçlü bir erkek görmemiştim."
Yang Chen bilmiş bir şekilde gülümsedi. Daha önce kullandığı güç fazla değildi, eğer gerçek gücünü kullansaydı bu genç hanım korkudan bayılabilirdi.
"Ye-er, eve mi döneceksin?" Bu dürüst genç hanım Yang Chen'de iyi bir izlenim bırakmıştı. O da bir köylü kızı olsa da Ye-er'in bakışları, Chen Rong'un Zhonghai'ye yeni geldiğindeki bakışlarından daha sıradandı. Ancak bir panterin azmine sahipti ki Yang Chen buna hayran kalmıştı.
Ye-er gerilmeyi bıraktı ve bu ikilinin ne kadar sevimli olduğunu görünce gevşedi. Kafasını salladı ve gülümseyerek, "Evet, Kunshan Köyü'nde yaşıyorum, durağımda insem bile eve dönmek için bayağı yürümek zorunda kalacağım. Ağabey ve Abla, siz buraya tatil için mi geldiniz?"
"Kunshan Köyü mü?" Mo Qianni'nin gözleri parladı, bu hoş bir sürprizdi, "Yey! Ye-er, demek benim hemşehrimsin!"
Mo Qianni'nin sözlerini duyan Ye-er şok olmuştu, "Abla, sen de mi Kunshan'dansın?"
"Evet, çocukken orada yaşadım ancak okumak ve çalışmak için Zhonghai'ye gittim, yani on yıldır ilk defa eve dönüyorum. Gerçekten kader bizi bir araya getirdi!" Mo Qianni inanılmaz derecede sevinmişti.
Ye-er de sevinçle dolmuştu, "Abla, ne taraftansın? Ben köyün güney tarafında oturuyorum, sen?"
Mo Qianni üzülerek, "Oh, demek güney tarafındansın, ben kuzey tarafındanım. Herhalde ailemden kimseyi tanımazsın, ben köyden ayrıldığımda sen büyük ihtimalle çok küçüktün. Her neyse, iki tarafı ayıran tek şey bir dağ zirvesi, eve döndükten sonra da buluşabiliriz." dedi.
Özellikle öncesinde yaşananları düşününce aynı köyden birini bulmak bu iki hanım için mutlu bir andı. İkilinin konuşacağı çok şey vardı ve hemen başlamışlardı.
Mo Qianni'nin ne kadar mutlu olduğunu gören Yang Chen'in de keyfi yerine gelmişti.
Yalnızca kendisinde Çin kanı olduğunu bilmesine rağmen Huaxia'ya ilk döndüğünde sağlam bir sadakat duygusuyla dolmuştu.
Büyüdüğü ve birçok mutlu anısının olduğu yere dönmesinin Mo Qianni için ne kadar heyecan verici olduğunu tahmin etmek çok zor değildi.
Mo Qianni uzun bir süredir Kunshan Köyü'ne gitmediği için aceleyle köydeki değişiklikleri sorguladı. Farkına bile varmadan bir saati geçkin konuşmuşlardı.
Sohbet ederken, Ye Zi'nin ailesi için ortaokulu bitirmeden bıraktığı ve dağlarının yerel spesiyallerini şehirde sattığı ortaya çıkmıştı. Başta annesiyle birlikte gidiyordu ancak geçen yılın başından beri bu yükü tek başına çekiyordu.
Yang Chen ve Mo Qianni ile yakınlaştıkça doğal olarak onlara Yang Abi ve Mo Abla demeye başlamıştı.
Sohbet ederken, Ye Zi'nin ağzı kuruduğunda ve sesi kısıldığında Mo Qianni aşırı sohbet ettiklerini fark etti. Özür dilercesine kapağı açılmamış bir şişe suyu Ye Zi'ye verdi.
Ye Zi'nin suyu içerken ne kadar dikkatli olduğunu gören Mo Qianni ona karşı sevgi dolu bir yakınlık hissetti, kızıyla ilgilenen bir anne gibi, "Ye-er, sen gerçekten cesursun. Önceki gibi tehlikeli bir durumda erkekler kılını kıpırdatamadı ancak sen kavga etmek için eline bir omuz direği almaya cesaret ettin. Bu sana annenin öğrettiği bir şey mi?"
Ye Zi'nin ifadesi soldu. Şişeyi daha sıkı tuttu ve kafasını salladı. "Ben... Bu tipleri görünce, dayanamıyorum, Ben... Onlardan nefret ediyorum, o kadar nefret ediyorum ki ölmelerini istiyorum..." derken gözlerince acı var gibi görünüyordu.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..