Odin'in Sarayı, tamamen büyüyle güçlendirilmiş altından yapılmış, Asgard'ın en görkemli merkanlarıyla kıyaslandında oldukça şaşaalıydı. Ne var ki sıradan günlerin aksine, önündeki görkemli orduyla bu gün her zamankine kıyasla bu görkemi birkaç kat daha fazla görünüyordu. Parlayan altın renkli zırhlarıyla Asgard orduları, göz kamaştıran o gümüş ışıklarıyla Valkür bölükleri ve dokuz diyarda şanlar ve savaş yetenekleriyle göze çarpan Einharjar lejyonları. Bundan çok daha fazlası da dahil dokuz diyara yayılmış Asgard ordusunun neredeyde büyük bir kısmı sarayın etrafında konuşlanmıştı.
Halk tamamen şaşkın ve durumdan bihaber olsa da, sarayın içinden görkemli olduğu kadar boğucu bir hava yayıldığını hissedebiliyorlardı. Sonuçta insanlar zeki olmasa dahi, bu denli kudretli bir ordunun burada öylesine durmadığını anlayabilirlerdi.
...
Myrddin kızıl yeşil ve mavi işlemeli cübbesiyle Asgard'ın rüzgarlarına karışmıştı. Yukarıdan bakılınca görkemli görünen şehrin gerçek yüzünü izliyordu. Myrddin hayatın sıradanlığının kutsallığını anlamış biri olarak, dokuz diyardaki savaşa en başından beri karşı çıksa dahi, onun diyarlar üzerinde hiçbir hükmü yoktu.
Bu savaştan kendini uzak tutmayı başarabilmişti. Sonuçta o koruyucuydu, amacı ve gayesi Dünya Ağacı'nı büyük felaket gelinceye kadar korumaktı. Diyarlarla hiçbir ilişkisi bulunmasa dahi, Asgard'dan davet aldığından riayet etmek zorunda hissetmişti. Onun gözünde Asgard özeldi. Dokuz diyarın hiçlikten yartılışına, Bor'un doğuşuna ve Ymir'in düşüşüne şahitlik etmişti.Bir zamanlar gözleriyle anlamsızca boşluğa bakan bir çocuğun, Tanrılar'ın Babası olarak yükselişini görmüştü.
Myrddin bu düşünceler eşliğinde , pelerini gibi giydiği rüzgarların süzülüşüyle sarayın önüne indi. Etraftaki çoğu kişi tedirgin olsa da, hepsi harekete geçmeden rahat duruşunu korumaya devam etti. Onun gelmesini bekleyen resmi giysili bir elçi öne çıktı.
"Lord Myrddin, Lord Odin sizi bekliyor. Lütfen gelin."
Elçi bu sesi nazik ama kararlı bir şekilde söylemişti. Hatta sıradan halk için neredeyse hipnotik ve ikna edici bir etki içeriyordu. Myrddin etkilenmese bile, sesin yarattığı histen hoşlanmamıştı. Buna rağmen tabrını bozmadan elçinin ardından saraya doğru eşlik etti.
Asgard'ın taht odası adına yaraşır bir şekilde şanlı bir görünüş sergiliyordu. Sarayın taşıyıcı sütunlarından, önemsiz nesnelerine kadar herhangi birinde Dokuz Diyar'ın en iyi ve en değerli mineralleri kullanılmıştı.
Elçi ile birlikte sarayın koridorlarında yürürken büyük bir boşluk hissi hissetti. Bu büyüklükte bir saraya rağmen, iğne atılsa duyulacak bir sessizlik vardı. Nihayetinde taht odasına ulaştıklarında gördüğü sahne oldukça ihtişamlıydı. Hatta bir karşılama alayı için bile oldukça abartılı bir durumdu. Yaklaştığında alayın hepsi duruş pozisyonu alarak adeta muhteşem bir heykellere dönüşmüşlerdi.
Odin, tahtında oldukça görkemli bir şekilde oturda her zamanki yaydığı baskıyı yaymıyordu. Myrddin bilmese dahi, saraydaki çoğu kişi için bu ayrıca alışılmadık bir durumdu. Zira Odin, Tanrılar'ın Babası adına yaraşır olarak, resmi karşılamların hepsinde gururlu ve yüce bir tavır takınıyordu.
Myrddin karşılama alayının ortasından yürürken kendi adımları dışında herhangi bir ses duyamıyordu. Sanki herkes adeta nefes almayı bırakmıştı. Kırmızı halının sonuna geldiğinde Myrddin durdu ve nezaketle eğilerek Odin'i selamladı.
"Asgard generalleri ve Valkür komutanlarını karşılaşma alayını olarak kullanmak... Şeref duydum Tanrılar'ın Babası. Peki bu şerefi neye borçluyum?"
Odin elini kaldırarak bütün salona "Rahat" işareti yaptıktan sonra hafif bir kahkaha kopardı.
"Ha ha. Bu kadar resmi olmaya gerek yok Lord Myrddin. Sadece seni çağırmak istedim, ve çağırdım. Bunda bir sorun mu vardı?"
Myrddin hafifçe gülümsedi.
"Beni istediğiniz zaman çağırabilirsiniz Tanrılar'ın Babası. Ancak bu gereksiz formalitelere gerek yoktu biliyorsunuz. Bunu bilecek kadar bilge bir kralsınız. Bende bunu bilecek kadar bilge bir büyücüyüm."
"Ha ha. Haklısın Myrddin. Yine de az olsa da şaşırmış tepkini görmek hoş olurdu. Seni ne zamandır tanırım, ancak yüz ifaden binlerce yıla rağmen yine de değişmedi. Ancak haklısın, seni buraya öylesine çağırmadım. Sual etmek istediğim bir sorum ve doğrulamak istediğim bir durmum var."
Odin bunu derken tavrı ve havası anında tersine dönmüştü. Bir an rahat ve iyi kalpli bir büyükbabayı andıran Odin, anında ciddi ve delici bakışlarıyla Tanrılar'ın Babası'na dönüşmüştü.
"Myrddin, son zamanlarda bildiğin gibi dokuz diyar tamamen karmaşa içinde. Vanaheim ve Nidavellir yıkımın uğrayıp düştü. Alfheim'in huzuru tamamen bozuldu, etrafta istan söylentileri dolaşıyor. Jotun devleri ve Muspelheim'in habis varlıkları ittifak kurdu. Helheim geçitleri ise açılma tehlikesinde. Bunun gibi nice husumet Dokuz Diyar'da vuku bulmakta."
Myrddin, ciddiyetle konuşan Odin'i dinlerken oldukça ciddi bir görünüş takındı.
"Ve bu nedenle, senden bize yardım etmeni istiyorum Myrddin. Sen Dünya Ağacı'nın kadim koruyucususun, diyarların savaşlarına karışmadığını biliyorum. Velakin artık durum göz ardı edilemez raddeye geldi, senin gücün bu sorunları bastırmamızda büyük bir destek olabilir."
Myrddin'in ciddi yüzü bunları duyduktan sonra hoşnutsuz bi hale dönmeye başladı. Bu Odin'in gözünden kaçmamış olsa da sözlerine devam etti.
"Myrddin, en azından bunu düşünmeni rica ediyorum. Nihayetinde Dokuz Diyar'ın kaderi buna bağlı."
"Yanlışsınız Tanrılar'ın Babası. Dokuz Diyar daimdir. Sayısız canlı yükselip düşecek, zaman çoğu defa terekkür etse dahi, Dokuz Diyar ayakta kalacak. Sadece içinde yaşayanlar değişecek. Bu sizin için de geçerli Tanrılar'ın Babası. Korkunuzu hissedebiliyorum. Ragnarok yaklaşıyor, ve bunu durdurabilecek gücünüz yok. Anlattığınız iki durum da birbirinden bağmsızdır Tanrılar'ın Babası. Evren daima kendi akışında devam eder. Ben buna müdahele etmem."
Myrddin'in sözlerini dinlerken Odin'in yüzü iyice çökmeye başladı. En sonunda çatık kaşlarıyla ve kırışmış buruşmuş yüzü öfkesini açıkça yansıtıyordu.
"O halde beni reddettiğini kabul ediyorum Myrddin."
Odin elini kaldırdığında mızrağı Gungnir önünde belirdi. Buraya geldiğinden beri yerinden oynamayan karşılama alayı ise şimdi tamamen silahlı askarlere dönüşmüşlerdi. Dahası bunlar Asgard ordusu generalleri ve Valkür komutanlarıydı. Güçleri dokuz diyar arasında bile eşşizdi.
"Balder zehirlendiğinde yardımını istemiştim Myrddin. O zaman beni yüzüstü bıraktığını hatırlıyorum, o hiddete kapıldığımda seni defalarca öldürmek istemiştim. Şmdi Dokuz Diyar'ı da yüzüstü bırakıyorsun, ve bu sefer sadece tek bir kişiyi ilgilendiriyor Myrddin. Dokuz Diyar'ı korumak için her şeyi yapacağım. Yardım etmek istemiyorsan, öyle olsun. O halde gücünü bedeninden de alırız."
Bunu söyledikten sonra Odin, Gungnir'i yere vurarak saldırı emrini verdi. Odadaki herkes aynı anda Myrddin'e saldırdı.
Myrddin ise Odin ve generallerin bu saldırısına oldukça sinirlenmişti. Ancak ne kadar olsalar da onun önünde hala aciz kalıyorlardı. Myrddin'in normalde sürekli yanında taşıdığı asasını bugün yanında getirmemiş olsa da ona ihtiyacı yoktu. Sakince sol elini hafifçe sallayarak zamanı yavaşlattı. Kendisine saldıran generaller ve Valkürler'in hızları durma noktasına kadar yavaşladı, ardından Myrddin sağ elini şıklattı. Bir an sonra yerden çıkmaya başlayan ağaç dalları Odin ve ona saldıran herkesi tamamen sarmalamıştı.
Saniyeler içinde zaman yavaşlaması kalktığında, herkes çoktan ağaç dalları tarafından haraketsiz bırakılmıştı bile. Çoğu dalları parçalamaya çalıştı ancak yerlerinde oynayamadıklarından başaramadı.
Myrddin, eğilerek Valkürlerden birinin yere düşmüş kılıcını aldı. Yavaşça Odin'e doğru yürüdü. Odin de diğer savaşçılar gibi ağaç dalları tarafından tamamen zapt edilmişti. Myrddin eliyle işaret ettiğinde, Odin'in ağzını kapatan ağaç dalı geri çekildi. Odin hiçbir şey söylemeden sadece Myrddin'e baktı. Artık dönülemez noktayı geçtiğinden söz hakkı yoktu. Nihayetinde Odin, bu davranışları dürtüsel yapmış olsa da, bunu bilecek kadar bilge bir kraldı.
"Beni suçluyorsun Odin. Ancak istediklerinin sonuçlarını hiç düşündün mü? Bilge bir kralsın, ancak köşeye sıkıştığında vahşi hayvanlara dönmüşsün. Evet, Balder'i kurtalarabilirdim. Ancak bu Dokuz Diyar'ın kaderini tamamen değiştirirdi. Her şeyin bir yazgısı ve bir sonu vardır Odin! Bor'un, Ymir'in, senin, hatta belki bir gün benim de... Gururun ve öfken bunu görmene engel oluyor Odin! Bana o kadar hikaye anlattın. Lakin benden gerçeği saklayamazsın. Korkunu hissediyorum Tanrılar'ın Babası. Bütün hayatını inşa etmeye adadığın bu eserin, Asgard'ın çökeceğinden korkuyorsun. Lakin gerçeği göremiyorsun. Kurtulanlar her zaman daha güçlü olarak yeniden doğacaklar! Bu kaderin gerçeğidir, bu zamanın akışıdır. Herkesin bir yazgısı vardır Tanrılar'ın Babası, ve bu çağda doğanların yazgısı da budur, değiştirilemez!"
Odin'in yüzü değişmemiş olsa da Myrddin bunu umursamadı. Ellerini yanda kaydırdıktan sonra hafif bir parıltı ve Bifrost'un gökkuşağı benzeri ışıltısı ayaklarının altında göründü.
"Elveda Tanrılar'ın Babası. Ragnarok ile yüzleşirken en azından ruhunuzun kurtuluşunu dilerim. Bundan sonra Bifrost'un Midgard'a geçit açmasını yasaklıyorum. Şu vakitten itibaren orada ikamet edeceğim. Ardımdan gelenler olursa gelecek defa merhamet göstermeyeceğim."
Myrddin sözlerini bitirince, herkesi zapt eden dallar yavaşça çözülmeye başladı. Kendisi ise gökkuşağı renkli göz kamaştıran bir parıltı eşliğinde ortadan yok olmuştu.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..