Tuhan Qu'nun bu acıklı halini görmek Hei Ye'yi nedense rahatsız ediyordu.
Hikayeleri duyduğunda ona acımıştı, imparatorluğu felaketle karşılaşmış, vatanından kaçmak zorunda kalmış üstüne kaçtığı yerde bile bütün imparatorluğun yıkımını görmüştü.
Onur, geride onun için böyle bir şey kalmış mıydı? Bir maymun dansı gibi binlerce insana sunuluyordu. Bu onun ölümüydü.
Saniyeler, dakikalar geçtikçe ortamdaki gürültü azaldı, sönükleşti.
Büyük güçlerin büyük bireyleri sahneye ve alana indikçe insanlar idamın yakınlığını fark ediyor ve sessizce bekliyordu.
Hei Ye ve diğer bütün öğrenciler için de benzer bir durum geçerliydi, bir karma alemi uzmanı karşısında bile tir tir titreyen bu yavru köpekler nasıl gürültü yapmaya cüret edebilirdi ki?
Bu "gösteri" yi izlemeye en çok karma alemini Yehan Noh tarikatı getirmişti, dokuz gardiyanla birlikte gelmişlerdi ve onların bu baskıcı davranışı diğer tarikat, klan ve kiliselerin tedirginliğine sebebiyet vermişti.
Bir davulun gümbürtüsü bütün Tang ağacında yankılandığında bütün kalabalığın dikkatini Tuhan Qu'nun önünde havada beliren üç kişi çekti.
Bu kişilerden birisi Tang atalarının ikincisi, yaşlı suratlı çirkin bir adamdı. Kambur duruşu ve sarkmış yüzünde zor görünen gözleriyle yaşlı bir iblisi andırıyordu.
Onun bu solmuş görüntüsünü dehşet verici şekilde gölgeleyen bir kadın sağında duruyordu. Kadın utanç duygusundan yoksun ve gururla dolu hissiyatını veriyordu. Şehvetle dolu giysileri ve oynak gözleri karanlığı süzdüğünde cehennemden bir iblisin ruhlarıyla flört ettiğini hisseden kaç erkek olduğu sayılamazdı.
Kalabalığı büyüleyen bu kadının diğer yanındaysa yüzünü siyah kristal bir maskeyle kapatmış, kısa boylu ama genç bir erkek duruyordu. Üst vücudu kaslı ve yapılı aynı zamanda çıplaktı. Derisi hafif kavrulmuş ve üzerindeki çeşitli yara izleri doğallık hissi veriyordu.
"Sevgili dostlar, yoldaş gelişimciler, göklerin kutsaması üstünüze olsun! Bugün Tang klanı, Kara Doğu Tarikatı ve Yulan kilisesi adına sizlere teşekkürlerimizi iletiyorum."
Kalabalıkta, 11 büyük güçten olmayan yine de kıtanın "küçük" büyük güçleri de vardı. Yalnız yetişimciler ve bölge lordları.
Her biri 11 güce saygıyla bakıyor ve onlara karşı bir saygısızlıkta bulunmaktan korkuyordu.
"Yüce Yuo'nun sözleri beni utandırıyor. Sizin davetiniz bizim için nimettir. . ."
"Tang Atası çok kibar, bu küçük davet için minnettar..."
.
..
...
Bu gibi sözler kalabalığın farklı yerlerinden yükselmişti.
Şehvetle dolu duran kadın konuşmayı ele almıştı. Sanki bu işi bir an önce bitirmek istiyordu.
"Ahm! Tuhan Qu, suçları sebebiyle avlanmış, yakalanmış ve idam cezasına çarptırılmıştır.
Biz Yulan kilisesi adalete önem veririz, Tuhan Qu'nun suçları şunlardır:
-Masum ölümlülerin katli
-Orta Kıta'yı işgal girişiminde şeytani yollara başvurması
-Ulrab bölgesini kurak bir çöle döndüren yasaklı rünleri kullanması
.
.
.
Bu gibi bir dizi suçlamayı açıklasa da kalabalık gerçekte bunun bir şovdan ibaret olduğunun farkındaydı.
İki kaplan savaşmıştı ve kazanan kükrüyordu, kaybedenin gerçekten suçları mı onu ölüme götürüyordu??
"Bu suçlar sebebiyle Yulan Tek Keşişi katlinin günahlarına kefaret olacağına karar vermiştir. Yüce Yulan bu kafirin ruhunu kutsasın, sarı nehirlerde yıkansın ve beyaz, pür yeni bir yaşam bahşetsin."
Bu duasına Yulan takipçileri de ortak olmuştu ki diğerleri saygıyla sessizce beklemişti.
Maskeli adam, Tuhan Qu'ya döndü. O sırada bir konuşma gerçekleşmiş olsa da Hei Ye gibi halk bunu duymaktan acizdi.
Yehan Noh tarikatının sahnesi en önde, dokuz ihtişamlı taht ve sayısız normal sandalye ile belliydi.
Dokuz tahtın her birinde bir gardiyan oturuyordu, auraları etraflarına korku saçıyordu.
Öğrenciler, bu tahtların bir basamak altına oturmuştu, sayısız Yehan Noh tarikatı öğrencisinden sadece 100 tanesi bu sahnedeydi. Kalanlar kalabalığın içine karışmıştı.
Bu 100 öğrenci dışında Tahtların arkasında duran 10 kişi vardı, genç lordlar. Gardiyanların bireysel öğrencileri ve tepelerin varisleri.
Normalde 9 öğrenci olması gereken bu yerde Hei Ye güvenlik için bulunuyor olsa da diğerleri bunu bilmiyordu. Kalabalığın gözleri bu boşluk anında buna takılmıştı ki bir çok kişi durumla ilgili hızlı spekülatif yorumda bulundu.
"O kim? Yehan Noh'un sadece 9 genç lordu yok muydu?"
"Belki bir rekabet vardır, diğerlerinin yerine geçebilme ihtimali olabilir mi?"
. . .
Konuşmalara kimse aldırmasa da diğer dokuz genç lordun gözleri Hei Ye'yi süzdü. Her biri tırnaklarıyla genç lord ünvanına tırmanmıştı, her biri kıtanın incileri ve nadide yetenekleriydi. Bugün idamdan önce yapılacak yetenek şovunda da onlar dövüşecekti. Her biri öylece yanlarında durma yeterliliği kazanan bu yaşam yaratma "Yavru" sunun nereden geldiğini merak ediyordu.
Bu bakışları gardiyanlar da fark etmişti. Birinci gardiyan her birinin kulaklarında çınlayan bir ses iletimi gönderdi.
"Onun burada durma sebebi güvenlik, küçük kardeşinizin işini zorlaştırmayın."
Birinci gardiyandan gelen emir artık konunun altında bir sebep aramamaları için yeterliydi.
Kalabalık içinse, istedikleri kadar konuşabilirlerdi.
Hei Ye'ninse duyguları oldukça karmaşıktı, insanların ona baktığıın, onu konuştuğunu, ona imrendiğini ve hatta onu kıskandığını hissediyordu.
Kim genç lordlarla yan yana duran birini kıskanmazdı? Gardiyanların arkasında durabilme niteliğine sahip birini?
Bu his damarlarına bir uyuşturucu gibi girdiğinde başı dönmüştü.
Zihninde düşünceleri gürültülüydü.
-Bu his, çok güzel! Gerçek olmasa da çok güzel, tatmin edici ve doyurucu!-
Bırakmak istemiyordu, hayır o bir daha kalabalığın arasında durmak istemiyordu.
Derin bir iç çekti, her ne kadar yüksek duran kafası gururlu olsa da bir anda gerçek suratına çarptı.
-Bu bakışlar, bu hissin sahibi ne yazık ki ben değilim. Ben olmak isterdim ama bu gözlerin sebebi dokuz gardiyan ve genç lordlar. Burada kalmak istiyorum ama bunu kendi başarılarımla yapmak istiyorum. . . Hayır, burada kalmak değil! Daha yukarıda durmak istiyorum!-
Gözleri gardiyanların tahtlarına çarptı. Bir anlığına içinde bir duygu oluşmuştu.
Gelecekte istediği yeri gözüne kestirmişti, o tahtlar gibi bir tahtta olmak istiyordu.
Gözlerinin parlaklığı bir anlıktı, bir an sonra o gözler kendi soğuk boşluğuna geri dönmüştü.
İçinde sebebini gayet net bir şekilde bildiği bir heyecan kabarmıştı. O yere gözünü koymuştu.
Bu sırada 11 gücün etrafında bir yarım daire şeklinde oturduğu sahneye bir genç atladı.
Kalabalık bu kişiyi hemencecik tanımıştı.
2. Tang prensi, Tang Yahon
Abisinin gölgesini paramparça edip en büyük çocuk olmasa da yeteneğiyle bütün diyarı sarsmış bir figür, çoğu kişinin sıradaki kral olmasını istediği bir yetişimci.
Genç nesildeki efsanevi yıldızlardan birisiydi, göklerden tao çalınan gök koparan aleminde sadece 600 yıl gibi bir sürede çoktan 64 tao kopartmış ve adını tarihe gümüş harflerle yazmıştı.
Tarihin gördüğü en büyük dahi miydi? Bu soruya cevap hayırdı.
Neslinin en iyisi miydi? Kimse bu sorunun cevabından emin değildi.
"Yetişimci yoldaşlarım, bu gibi bir toplanma bir daha ne zaman olur bilemeyiz. Ev sahibi olarak sahneye çıkmak bizim Tang hanedanlığımızın üstlenmesi gereken bir sorumluluktur.
Beni denemeye cesaret edebilecek birisi var mı?"
Sözleri, gözleriyle ters düşer şekildeydi. Hedefinde Yehan Noh tarikatı vardı, ilk gardiyanın arkasına bakıyordu, Rull Hong'un durduğu yere.
Rull Hong ilk gardiyanın daha yedi yaşındayken tarikata aldığı ve kıtada adı bilinen bir yıldızdı.
Çoğu kişi için o karanlık bir gölgeydi.
690 yaşındaydı ve 600. yaş gününde olanlar son 90 yıldır unutulmamıştı.
O gün 1. gardiyan ve Rull, tarikattan ayrılmış ve Yehanov kilisesine gitmişlerdi.
Kilisenin Güzellik Meleğinin bir kolunu kopartmış, Yehanov Tanrıçası ünvanıyla bilinen ve Yehanov kilisesinin gelecek tanrıçası olan kızın da dört parmağını parçalamıştı.
Bu olaylarda ilk gardiyanın koruması sayesinde yara almadan ayrılmış olsalar da durmamışlardı.
Helan Alevi Tarikatı'nın ikiz kardeşlerinin birinin bir gözünü almış, diğerininse suratını boydan boya yırtmıştı.
O gün bütün genç neslin üstünü bir gece gibi kaplamış, baskınlığı son 90 yıldır kimse tarafından delinememişti.
Bu baskıyı sona erdirmeye gücü yetecek birkaç genç varsa da 2. prens onlardan birisiydi.
"2.Prens'in bu davetini kaçıramazdım!"
Rull Hong duraksamadan arenaya atladı. Gözlerindeki kararlılık ve sesindeki özgüveni hissetmeyen kimse yoktu.
Bir konuşma olmadan ikisi de bütün Tao halkalarını saldılar.
Bu bir sessizliğe sebep olmuştu
Rull Hong'un arkasında 70 tane Tao halkası oluşmuşken 2. prens'in baskın bir şekilde 81 halkası parlıyordu.
Gök Koparan aleminde 100 halka sınırdı, kişi 100 Tao'yu göklerden kopartır ve her bir tao ömrünü uzatırdı.
Tao ne kadar büyükse, üstündeki anlayış ne kadar derinse halka o kadar kalın ve öz olurdu.
2. Prensin 81 halkasının çoğu Tang ağacının yolundan geldiğinden yeşil renk hakimken Rull Hong'un Tao halkaları farklı renklerdeydi.
Dışarıya salınan Qi miktarı bir rüzgar oluşturmuş, iki rakip de bir an bile beklemeden saldırıya geçmişti.
Rull Hong'un etrafında kızıl renk, sıvıdan bir ip belirmişti ve bu iple seri, karşı koyması zor saldırılarla 2. prensi baskı altına almıştı.
2. Prens ise soğukkanlılıkla saldırıları savuşturuyor ya da etrafında çıkan yapraklarla onlara karşı koyuyordu.
"Yüksel!"
Sesi bir anda parladığında yerden ondan fazla kök fırlamış ve Rull'un göğsünü hedeflemişti.
Hızlı refleksleri sayesinde bundan sıyrılmayı başarmış olsa da göğsünde derin bir kesik oluşan Rull biraz bile korkmamıştı.
İkili büyülerini konuşturup savaşırken Hei Ye de onları izliyordu.
Bir anda gözleri titredi, dışarıdan devasa bir tehdit hissetmiş ve bir anda kafasını arkaya çevirmişti.
Bütün gardiyanlar bunu fark etmişti, hatta kalabalık bile bunu fark etmişti!
Bunun sebebi Tang ağacıydı, uzaklardan yaklaşan bir şeyi hissetmiş ve Hei Ye'ye bunu hissettirmişti ki diğer gardiyanlar ve Karma alemi uzmanları da bunu hissetmişti.
Uzakta, Tang ağacının gölgesinin altına bir adam girmişti, adamın arkasında on binlerce askeri, askerlerinin etrafında kan rengi ejderhalar ve kaplanlar vardı. Sancağında bir isim yazıyordu.
"Yeng Tua- Kan İmparatoru!"
Gölgeye adım attığı anda bütün karma alemi uzmanları o tarafa fırlamıştı, 11 güçten gelen 40 dan fazla karma alemi uzmanının karşısındaysa devasa kırmızı bir surat belirmişti.
"Yaşam geldi ve siz doğdunuz! Bugün kanınız bir borç, benim karşımda titresin!"
Devasa kızıl surat konuştuğunda herkes kanının çekildiğini hissetmişti.
O sırada Hei Ye'nin zihninde bir ses daha koptu.
"Bir elimde yaşam diğerinde ölüm. Doğum gerçekten bir başlangıç mı? Ölüm gerçek son mu?
Karma'yı bağla ve yaşamı böl! Hangi yaşam benim rızama karşı devam edebilir! Hangi ölüm benim gözlerimdeki yaşamı çalabilir!
Kanınız benim! Nefesiniz benim! Ben göklerden yaşamı ve ölümü aldım!
Sarı kaynakların yolunda benim adım yazar!
Ran Hoer!"
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..