Felix üç domuzu öldürdükten sonra, tüm enerji havuzunu boşaltmıştı.
Kampa döndüğünde bir süre meditasyon yapması ve enerji havuzunu doldurması gerekiyordu.
"Paul, geri dönelim." Dedi Felix.
"Bugünlük bu kadar avlanma yeter." Diye konuşmaya devam etti.
"Domuzlar ne olacak Lordum?" Dedi Paul.
"Onları da kamp alanına taşımamı ister misiniz?" Diye konuşmaya devam etti.
"Senin için zor olmayacaksa yanımıza alabiliriz."
Felix, domuzlara ne olacağını umursamıyordu ancak Paul için sorun olmazsa onları yanlarına alabileceklerini düşündü.
En azından sabah kahvaltısı için avlanmak zorunda kalmazlardı.
"Bana bir dakika verin Lordum." Dedi Paul.
Paul belinde asılı duran kılıç kılıfında bir elini uzattı ve kılıcını çıkardıktan sonra, ölü domuzlara doğru yürüdü.
Domuzların yanına gelince kılıcını birkaç kez salladı ve domuzların uzuvlarını, vücutlarından ayırdı.
Daha sonra, kılıcını tekrar kınına soktu ve sırtında asılı duran halatı alarak, domuz bacaklarını halata bağladı.
Paul, halatı sıkıca bağlanmış domuz bacakları ile birlikte omuzuna attı ve Felix'in yanına döndü.
"Tamam, geri dönebiliriz Lordum." Dedi Paul.
Felix, Paul'un omuzlarından sarkan domuz bacaklarına baktı ve sessiz kalarak, ona başını sallamakla yetindi.
Daha sonra, Felix ile Paul kamp alanına geri döndü ve dinlenmek için kendi çadırlarına çekildi.
Felix çadırına girdiğinde, uyku tulumunun üzerine bağdaş kurup oturdu ve enerji havuzunu geri yüklemek için meditasyon yapmaya başladı.
Beş saatlik meditasyonun ardından, boş olan enerji havuzunu doldurmayı başardı ve pijamalarını giydikten sonra, uyumak için uyku tulumunun içine girdi.
********************************************
Felix sabahın ilk ışıkları ile birlikte, gözlerini açtı ve bu dünyaya gelişinin üçüncü gününe 'Merhaba' dedi.
Uyandıktan sonra, kendisini temizlemek için bir ıslak havlu kullandı ve elbiselerini giydi.
Bu seferki kamp alanında, bir göl veya sulak bir yer yoktu ve bu yüzden kendisini temizlemek için, bu yola başvurmaktan başka seçeneği yoktu.
Giyinmeyi ve kendisine çeki düzen vermeyi bitirdikten sonra, çadırdan çıktı ve kamp ateşinin başında oturmuş olan muhafızlarını gördü.
Felix onlara 'Günaydın' dedi ve oturmak için Paul'un yanına gitti.
Paul her zaman ki gibi, Felix'i gördüğünde hemen ona oturması için bir yer gösterdi ve yemesi için et uzattı.
Felix ve muhafızlar karınlarını doyurduktan sonra, herkes kampı toplamaya ve gitmek için hazırlanmaya başladı.
Kamp toplandıktan ve yola çıkmak için hazır olduktan sonra, Felix kendi savaş atına bindi ve en önden at sürmeye başladı.
Felix'in yanından Paul ve onun arkasından geriye kalan muhafızlar takip etti.
Felix, Paul'a hiçbir yerleşkenin yakınından geçmek istemediğini daha önce söylediği için, konvoy daha tenha ve ıssız yollardan geçmeye devam etti.
Felix'in bu kararı vermesinin nedeni, babasına düşmanlık besleyen birisiyle karşılaşmaktan kaçınmak ve ona dikkat eden kişilerin nereye gittiğini bilmesini istemiyor oluşuydu.
Her yerleşkede büyük ve etkili ailelerin bir kulağı olurdu ve önemli haberlerin doğru ellere ulaşmasını sağlarlardı.
Bu yüzden Felix, Kuzey eyaletinin sınırlarına girene kadar gizli ve dikkat çekmemeye karar vermişti.
Kuzey eyaletine girdikten sonra, daha rahat ve yerleşkelere girmeyi düşünecekti.
Böyle düşünüyordu çünkü, Kuzey eyaletinin barbar topraklar olarak görüldüğünü ve kuzeyde yaşanan olaylara kimsenin dikkat etmediğini biliyordu.
Konvoy yoluna devam ederken karşılarına geçmeleri gereken bir vadi çıktı.
İki dağın arasından akan akarsu, zamanla iki dağın arasını aşındırmış ve bir çukur oluşturmuştu.
Dağların alçak kısımları, yeşile boyanmış ve yüksek kısımları, kurak kalmış ve griye boyanmıştı.
Konvoy, vadinin girişine geldiğince durdu ve vadinin yamaçlarından süzülen soğuk rüzgarın esintisine kapıldı.
Felix vadinin girişine baktı ve bir elini çenesine koyarak, yüzüne düşünceli bir ifade takındı.
"Paul, bu vadi sonu bir yerleşkeye çıkıyor mu?" Dedi Felix.
"Evet Lordum, bu vadiyi geçtiğimizde, Kont John'un yönetmiş olduğu Rose ilçesinin sınırına girmiş olacağız." Diyen Paul, Felix'e cevap verdi.
"Tısh, ne tanıdık ve klişe bir durum."
Felix eski dünyasında okuduğu fantastik romanları hatırladı ve içinden bir ses, bu vadide saldırıya uğrayacaklarını söylüyordu.
"Lordum bir sorun mu var?" Dedi Paul.
Felix, Paul'a baktı ve gözlerini devirdi.
"Nedense düşüncemde haklı olduğuma inanmaya başladım." Diye düşündü Felix.
"Sorun yok, dikkatli bir şekilde vadiden geçmeye başlayalım."
Felix, Paul'a cevap verdi ve çok düşünüyor olabileceğine inandı.
Paul, Felix'e başını salladı ve konvoyu kontrollü bir şekilde vadinin girişine yönlendirdi.
Konvoy bir süre vadide yol aldıktan ve nerdeyse vadinin yarısını geçtikten sonra, Felix çok düşünmüş olduğundan emin oldu.
Ancak birden savaş atının önündeki yere bir okun saplanması bile birlikte, Felix karamsar bir şekilde iç çekti.
"Nedense hiç şaşırmadım, lanet romanlar!"
Felix çok fazla roman okuduğu için kendisine lanet okudu ve içinden kendisine kızdı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..