Bölüm 7: Kimse Benim Hazinelerime Göz Koyamaz!

avatar
493 4

Sahtekâr Ölümsüz - Bölüm 7: Kimse Benim Hazinelerime Göz Koyamaz!


“Ah hayır, sadece sağ dirseğimi yakalamaya çalışıyordum.”

 

“…” Yong Ye-Jin.

 

Ürkütücü bir sessizlik oluştu.

 

Tang Jin kafasını sağa yatırdı ve tekrardan teşekkür etti.

 

“Kibarlığınız için teşekkür ederim.”

 

“Ah- Önemli değil. Gerçekten.”

 

Ye-Jin gözlerini kırpıştırdı. Tang Jin’in bir dahi olduğunu düşünmüştü ancak düşündüğü kadar zeki olmadığı belliydi. Bu yüzden bilgi almak için mükemmel bir hedefti.

 

“Aramızda kalacaksa bir şey sormak istiyorum.” diye sordu Ye-Jin, Tang Jin’e doğru yaklaştı ve göz teması kurdu.

 

Tang Jin’in yüzü kızardı.

 

“Buyurun.”

 

Ye-Jin hafifçe gülümsedi. Gülümsemesi bahar rüzgarlarını andırıyordu. Çiçeklerin hoş kokusunu da taşıyabilirdi, bok kokusunu da.

 

“Genç efendinin formasyonlar konusunda eşsiz bir bilgi birikimi olduğunu duydum. Mazuru zehir formasyonları konusunda eşsiz bilgisinden yararlanmama izin verebilir mi?”

 

Tang Jin’in gözleri parladı.

 

“Siktir git.”

 

Ye-Jin’in gözleri büyüdü.

 

“Anlamadım?”

 

“Göz gözü görmüyor hep pus… Eğer sağ dirseğinizi sağ elinizle yakalayabilirseniz size büyükbabamın formasyonlarını göstereceğim.”

 

Ye-Jin’in gözleri parladı. Biraz önce Tang Jin’in söylediklerini bile unutmuştu. Biraz garip bir aptaldı ancak faydalanabileceği bir çocuktu. Bu yüzden düşünmeden dediklerini yaptı. Nadir hazineleri andıran değerli parmaklarını açtı ve dirseğini tutmaya çalıştı.

 

“…”

 

Tang Jin gülümsemesini tutmaya çalışsa da ağzından kaçırdı.

 

Ye-Jin’in anka kuşunu andıran badem gözleri öfkeyle doldu. Öyle ki içsel enerjisi bile kontrolden çıkmıştı. Kontrol altına almaya çalışırken burnu kanadı. Ancak bu baştan çıkmak ya da heyecandan ziyade, öfkenin vücudundan taşmasındandı.

 

Neyse ki profesyonel bir eğitim almış ve on altı yıl sarayda hayatta kalmıştı. Ne yaptığının farkına vardı ve hızlıca kendisini topladı.

 

“Genç efendi gerçekten çok komik.”

 

“Kelimelerinizle beni övüyorsunuz.” Tang Jin nazikçe onun övgülerine karşılık verirken bir mendil uzattı.

 

“Mendil ister misiniz?”

 

***

 

Birkaç dakika sonra Ye-Jin kan kusmanın eşiğine gelmiş ve Tang Jin’in yanından bahaneler uydurarak uzaklaşmıştı.

 

“Ne aptal bir prenses.”

 

Tang Jin’in alaylı gözleri Ye-Jin’in güzel sırtını incelerken yavaşça soğudu. Bu kadının onu aptal yerine koyması sinirini bozmuştu, bu yüzden kendisi de onu aptal yerine koyup aşağılamıştı. Normal insanlar bunu yapmaya kalksaydı en iyi ihtimalle kafaları, en kötü ihtimalle soyları yok olurdu.

 

Ye-Jin’in kendisini ne için selamlamaya geldiği anlaşılırdı. Üzerinde sadece kendisinin alabileceği menfur bir koku ve sadece kendisinin görebileceği bir ışık vardı. Bu Paracıklarım Kaçabilirsiniz Ama Saklanamazsınız’ın iziydi.

 

‘Büyük ihtimalle 10 Numaralı katılımcı o.’

 

Ya da salonda bulunan herhangi bir kişiydi, fakat o salonda olduğu kesindi. Aslında şu anda ziyafete katılan büyük klanlardan çok fazla kişi vardı. Hatta Eunsoo bile buradaydı. Fakat bir kraliyet üyesinin müzayedeye katılması garipti.

 

‘Neyin peşinde? Klan da çalması gereken bir hazine mi var? Yoksa kişisel merak mı? Ancak benden bilgi almaya çalışıyor gibiydi. Onu boş bırakmamam gerekiyor.’

 

Bu iş ciddiye alınmalıydı yoksa malları çalınacaktı. Ona güvenmektense şüphelenmeyi tercih ederdi. Sonuçta kendisinin çalması gereken eşyaları başkalarına kaptırmamalıydı. Aslında hiç tedirgin değildi. Prensesin tek başına bir şey yapamayacağını biliyordu. Çünkü formasyonların dışında farklı değişkenler ve çarklar vardı.

 

‘Önce büyükbabamı haberdar edeyim.’

 

Hızlıca etrafı araştırdı ve büyükbabasını klan büyükleriyle ciddi konular hakkında konuşurken buldu. Klan liderlerinin yanı sıra yirmi yaşından küçük genç bir adam ve otuzlu yaşlarında çok güzel bir kadın vardı.

 

‘Cariye ve prens.’

 

İmparatorluk Cariyesi ile büyükbabası uzaktan akrabaydı. Cariye, Jin klanından çıkma bir kadındı. Yani Zehir İttifakı’nın saraydaki en büyük dostuydu.

 

“Büyükbaba!”

 

Tang Jin insanların arasından hızlıca sıyrıldı ve büyükbabasının yanına geldi.

 

“Jin, antrenmanın nasıl gidiyor?”

 

Dede Tang onu görünce hafifçe gülümsedi ve onun etrafında birikmiş zehir aurasını inceledi. Auranın kalınlaştığını görünce memnuniyetle kafasını salladı.

“Oldukça iyi. Sana sormam gereken bazı şeyler var.”

 

“Hohoho- Ziyafet bittikten sonra sorarsın. Bunlar Majesteleri Ye-ah ve Majesteleri Ji-Hoon, hızlıca saygını göster.”

 

Tang Jin ilk önce saçma derecede güzel olan olgun kadına baktı. Elinde tuttuğu şarap bardağıyla son derece canlı gözüküyordu. 

 

“Leydiyi  selamlarım, Genç Prenses’in güzelliğini sizden aldığı kesin.”

 

“Teşekkür ederim.” Cariye Ye-Ah üstünkörü bir şekilde teşekkür ettikten sonra şarabından bir yudum aldı ve daha fazla ilgilenmedi.

 

TAng Jin onu daha fazla umursamadı ve neredeyse kendisi kadar yakışıklı olan gence baktı.

 

“Çevrenizde ejderhalara yaraşır bir aura var Majesteleri. Semada uçmaya hazırlanan bir ejderha gibisiniz, göz kamaştırıcı. Ben Jin, tanıştığıma memnun oldum.”

 

Tang Jin bu sefer daha kibar oldu. Her ne kadar diğerlerini umursamasa da burada ne kadar iyi performans çıkartırsa gelecekte işleri o kadar kolay olurdu. Önceki hayatında hükümette tanıdıkları olanların ne kadar şanslı olduğunu biliyordu. Bu yüzden ekstra bir saygı gösterdi.

 

Ji-Hoon bir şey söylemeden Tang Jin’i inceledi. Ancak Tang Jin ona bir kez daha bakmadan sadece büyükbabasına baktı. Yüzündeki çocuksu ifade bir anda kayboldu.

 

“Büyükbaba, önemli bir şey.”

 

Onun yüzündeki ifadeyi gören Haneul’un yüzü sertleşti ve izin istedi.

 

“Afedersiniz, bir fırsatı kaçırmasına neden olmak istemiyorum.”

 

“Tabii ki, müsaade sizin.”

 

Ji-Hoon gülümseyerek kafa salladı, gözlerinde meraklı bir bakış vardı. Amaçlarının farklı bir şey olduğunu anlamayacak kadar aptal değildi.

 

Haneul ve Tang Jin hızlıca oradan olabildiğince uzaklaştılar ve insanlardan uzak, karanlık bir bölgeye girdiler.

 

Haneul’un yüzünde ciddi bir ifade vardı.

 

“Beni çağırmanı gerektirecek kadar önemli gördüğün mesele nedir?”

 

Normal halinden farklıydı, soğuk ve acımasız bir görüntüsü vardı. Bu çok az kişinin bildiği, görenlerin ise genellikle ertesi dakikayı göremediği yüzüydü. Tang Jin bunu uzun zamandır bilen birisi olarak hiç şaşırmamıştı.

 

“Prenses bir şeyler planlıyor.”

 

Direkt konuya girdi.

 

“Prenses mi?”

 

Haneul kaşlarını iyice çattı. Duydukları hoşuna gitmemiş gibiydi. Uzun sakallarını okşarken derin düşüncelere daldı.

 

Tang Jin omuz silkti.

 

“Son iki ay içinde, diğerlerinin açgözlülüğünü tetikleyecek bir şey yaptınız mı? Ya da klan hazinesinde prensin işini kolaylaştırabilecek bir şey mi var?”

 

Prensesin aradığı şeyin ne olabileceği hakkında fikri olsa da emin olmadığından bir şey söylemedi. Haneul onun sözlerinin ardından derin düşüncelerinden uyandı ve kasvetli bir ifadeyle büyük kalabalığın ortasında yıldız gibi öne çıkan güzel kadına baktı.

 

“Aklıma bir şeyler geliyor, şüphelendiğin başka bir şey var mı?”

 

Tang Jin aklına bir şey gelmiş gibi kaşlarını çattı.

 

“Pek emin değilim fakat klanda bir casus olabileceği düşüncesindeyim. Her ne kadar prenses bize yakın olsa da klana ait birisi değil, bu yüzden onları hafifçe itelemekten başka bir şey yapamayız. Şayet onların işini kolaylaştıracak bir şey varsa, ne ve nerede olduğu birisi tarafından söylenmiş olmalı.”

 

Bu uzun süredir şüphelendiği bir şeydi. Fakat açık bir kanıtı yoktu, araştırmak ise oldukça tehlikeliydi. Prensesin işine yarayabilecek bir bilgiyi sadece klanın çekirdek kesiminden birisi sağlayabilirdi. Herkes olabileceği için ekstra dikkatli olması gerekirdi ve klanın çekirdeğinden bulunan insanlar boş kişiler değildi.

 

Haneul hoşnutsuz bir şekilde homurdanmaya başladı. Tang Jin’den duydukları hoşuna gitmemişti.

 

“Kesin bilgi olmadığı için bunu görmezden geleceğim.”

 

Ufak bir huzursuzluk büyük bedeller ödemelerine neden olabilirdi. Ayrıca Haneul kendi yetiştirdiği çocuklarına ve akrabalarına sonsuz bir güvene sahipti. Bu yüzden Tang Jin’in söyledikleri hoşuna gitmemiş olması anlaşılabilirdi.

 

Üstelik insan neden ilk olarak ailesinden şüphelenirdi ki?

 

‘Önceki hayatımdaki deneyimlerinden yola çıkarak kimseye güvenemeyeceğimi biliyorum. Klan evinde büyük formasyonlar ile korunan yerlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Eğer prensesin ihtiyacı olan şey, prensin işini kolaylaştıracak ve muhbire kolaylık sağlayacaksa kim olduğunu bulmak zor değil.’

 

Bunun peşine düşerse onları kolaylıkla bulabilirdi. Sonuçta açgözlü bir piç kurusu olarak yemleri olduğundan daha tatlı hale getirebilirdi. Bu konuda kendine sonsuz güveni vardı.

 

Bir keresinde babası olarak gördüğü yaşlı bir dilenci başını okşayarak şu sözleri söylemişti.

 

­-Herkesin bir fiyatı var mıdır bilmem ancak herkesin karşı koyamayacağı bir yem vardır.

 

Bunları düşünürken Haneul ona döndü. Klanın muhtemel varisi olarak gördüğü kişilerden birisi bu kadar önemli bir bilgiyi veriyordu, potansiyel halefinin bu kadar zeki olması onu sevindirdi; üstelik beş yaşındayken böyleyse, kendi yaşına geldiğinde nasıl olurdu?

 

Gelecek hakkında heyecanlanmadan edemedi.

 

“Bunu araştırmanı istiyorum. Mümkünse suçluyu da bul. Eğer istediğim sonuçları elde edebilirsen sana ödül vereceğim."


Tang Jin kafasını sallayarak onayladı. 


"Sonuçlandığında gereğini yapmanı bekliyorum."


'Kimse benim hazinelerime göz koyamaz!'







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46884 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr