Kim Jihyun’un yere serilişi onları biraz korkutsa da saldırmak konusunda tereddüt etmemişlerdi. Soohyuk bilerek arkada kaldı ve diğerlerinin önden gitmesine izin verdi. Seong Yun ve diğerleri çetenin ana saldırı ekibindelerdi. Dövüş yetenekleri Kang Min-sik kadar iyi olmasa da Kim Jihyun ile eşit seviyedelerdi.
Beş kişi üzerine çullanmasına rağmen Park Minho’nun gözleri bile dalgalanmadı. Onların ilk yumruk atmasını beklemeden ileriye atıldı ve vücudunu bükerek ilk saldıran çocuğu geçti. Birden fazla kişiyle dövüşmek tek bir kişiye karşı dövüşmekten çok farklıydı.
Bir kişiye karşı ağırdan alabilir ve hata yapmasını gözetebilirdi.
Ancak birden fazla kişiye karşı bunları yapma lüksü yoktu. Zira birisiyle ilgilenirken diğerleri boş durmayacaktı. Fırsatını buldukları ilk an tereddüt etmeden saldıracak, sayıca üstünlüğü kullanarak onu bastıracaklardı.
Bu yüzden buna izin veremezdi.
Whossh!
İlk sırada saldıran Seong Yun’u geçtikten sonra suratına doğru bir yumruk ilerledi. Park Minho yumruğu avuç içiyle çevirdi ve kıyafetlerden kavradı. Aynı esnada arkasından gelen çocuğa tekme attı, vücudunu döndürdü ve kolundan tuttuğu çocuğu omuz üstünden yere fırlattı.
“Orospu çocuğu!”
Seong Yun Park Minho’yu kolundan tuttu ve kaldırmaya çalıştı.
“Ne yapıyorsun?”
Park Minho boşta olan koluyla Seong Yun’un burnuna dirsek attı ve kolunu kurtardı.
“Piç heri…”
Seong Yun burnunu tutarak geriledi ve sövdü. Fakat kelime ağzından tam çıkmamıştı ki arkadaşlarından birisi ona doğru fırlatılmıştı.
İçgüdüsel olarak onu yakaladı.
Fakat bu büyük bir hataydı.
Park Minho belini kıvırdı, adımlarını kullanarak vücudunu döndürdü. Dönme gücünden aldığı momentumu bacaklarına iletti ve tekme attı.
Pat!
“Kugh-“
Normalde etkili olmayacak bu tekme şaşırtıcı derece de etkili olmuştu. Seong Yun’un dengesi kaymıştı ve üzerine bir yük vardı.
Sertçe yere düştü.
Park Minho burada durmadı. Geri kalanları da basit hamleler yaparak alt etti. Birisinin tam çenesine vurmuştu. Başka birisinin ise karaciğerine diziyle sağlam bir darbe geçirmişti.
Birkaç saniye içerisinde ayakta sadece üç kişi kalmıştı.
Yerde kıvranan çocukların arasında ifadesizce duran Park Minho, bu olanları korkuyla izleyen Soohyuk ve en başından beri onları umursamayan Kang Min-sik.
Park Minho Soohyuk’a baktı, bir şey demesine gerek yoktu. Ona doğru bir adım atmıştı ki arkasından bir ses duydu.
“Woah~ Bu kadar çelimsiz birisi kendinden kalıplı beş kişiyi haşat etti.”
Kang Min-sik sigarasından bir fırt aldı ve dumanını üfledi. Ceketini çıkartırken göz ucuyla Park Minho’ya baktı.
“Youtube’dan mı öğrendin bunları? Yoksa eğitimini mi aldın? Her neyse, hiç fark etmez.”
Whoosh!
Park Minho yumruğu içgüdüsel olarak karşılayınca istemsizce birkaç metre geriledi. Kolları titriyordu acıdan, Park Minho kabaca bir tahminle kollarının çatlamanın eşiğinde olduğunu anladı. Bu çocuk, Kang Min-sik kendini nasıl eğitmişse yumrukları balyoz gibi sert ve ağırdı.
“Farkına varmış olmalısın.”
Yerde kıvranmaya devam eden gençleri işaret etti.
“Onlardan çok farklıyım.”
“Yumrukların nasıl bu kadar sert?”
“Hah?”
Kang Min-sik gülümsedi ve ellerini salladı.
“Hangi mağaradan çıktın sen? Gerçekten yeni çıkan eğitim yöntemlerini bilmiyor musun? Kara Şövalye’nin ortaya çıkışıyla dünya tamamen farklı bir çağa ayak bastı. Artık biyolojik maddeler ile vücuda zarar vermeden antrenman yapabiliyorsun, hem de çok kısa sürede.”
“Steroid kullanıyorsun yani?”
“Hmm… Farklı bir bakış açısı. Ancak Meta sadece fiziksel gücümü artırdı, yumruklarımın sertliğinin sebebi kum torbası yerine mermer ve kemik kullanmış olmam.”
“Anladım.”
Park Minho merakını giderdikten sonra derin bir nefes aldı. Boks, yumrukların ölümcül silahlar haline gelmiş olduğu bir dövüş sanatıydı.
Aklına daha önceden dövüştüğü yumruk ustaları geldi.
“Sıradaki geliyor.”
Kang Min-sik’in yumruğu rüzgarı yararak ilerledi, iyi eğitimli bir dövüş sanatları öğrencisinin bile tepki veremeyeceği hızdaydı.
Bir sağ kroşe.
Bam!
Kang Min-sik’in gözleri küçüldü, yanağına çarpan sert madde anında birkaç dişini kırdı ve ağzından kan akmasına neden oldu.
Darbe tam olarak suratına isabet etmişti. Darbenin etkisi bir kenara acı çığlık attıracak düzeydeydi. Kang Min-sik kafatasının kırılacağını sanmıştı bir an.
Eski zamanlardan beri yumruk ve hançer ustaları çeviklikleriyle dövüş sanatçılarına sorun çıkarmıştı. Bir boksörün en tehlikeli olduğu anda yumruk bölgesine girildiği andı. Bu yüzden dövüş sanatçıları buna bir yol aradılar.
Ve en sonunda buldular.
“Sen…”
Bunlardan bir tanesi mızraktı.
“Kemer mi?”
Daha uzun menzile sahip bir silahla onlara karşı çıktılar.
Böylece saldırıları karşı taraftan daha önce ulaşıyordu.
“O boktan şeyle bana karşı durabileceğini düşünüyor musun?”
Kang Min-sik ağzından kan ve diş parçaları tükürdü.
Park Minho kemerini sakin bir şekilde indirdi. Kang Min-sik tekrardan ileriye atılınca kemerini savurdu.
Swoosh!
Kemer bir kırbaç gibi ilerledi, Kang Min-sik son anda dizlerini büktü ve eğildi. Aparkat için hazırlanıyordu ki beklenmedik bir şey ile karşılaştı.
Park Minho’nun dizi karşı koyamayacağı bir hızda ona yaklaşıyordu.
‘Bir tuzak demek.’
Kollarını birleştirerek gardını aldı, diz saldırısı ile yüzleşirken oldukça özgüvenliydi. Bu işi bitirmesi için karaciğere bir yumruk atması yeterliydi. Ondan sonra karşısındaki adam hareket dahi edemeyecekti. Onun gibi insanların dövüşleri sağlam indirilmiş bir darbe ile sonuçlanırdı.
Onlarca küçük yumruğun bırakamadığı etkiyi tek bir yumrukla bırakabilirdi.
Puk-!
Beklediğinin aksine saldırı gelmemişti. Park Minho dizini kullanmak yerine bileğini çevirmiş ve kemeri kendisine doğru çekmişti. Ardından ustaca bileğini büktü ve Kang Min-sik’in tepki veremeyeceği bir hızda kemeri boğazına doladı.
Ardından sıçradı.
Her şey çok hızlı gerçekleşiyordu. Kang Min-sik’in hayal dahi edemeyeceği derece de. Durum saniyeler içerisinde 180 derece dönmüştü.
Park Minho yere indiğinde Kang Min-sik’in gözleri büyüdü, ağzından salyalar aktı ve yüzü yavaşça morarmaya başladı.
Sıradan bir genci öldürebilecek yumruklarını rastgele savurmaya başladı.
Boğuluyordu.
Park Minho ifadesiz bir şekilde sırtını Kang Min-sik’in sırtına dayamış, vücudunu bükerek ekstra kuvvet kazanmıştı. Vücuduna ve bacağına darbeler yese de kemeri tutan eli bir saniye bile gevşememişti.
“Koo-hok!!!!”
Kang Min-sik’in hareket eden elleri ilk önce yavaşladı, ardındansa durakladı. Yaklaşık on bir saniye geçmişti ki Park Minho sırtında bir ağırlık hissetti.
Kang Min-sik oksijen yetersizliğinden bayılmıştı.
Park Minho sancıdan ağrıyan kollarını esnetti ve vücudundaki acıları görmezden gelmeye çalıştı. Tepki vermemiş olsa da Kang Min-sik’in çırpınırken attığı bir dirsek darbesi canını fazla yakmıştı. Yüksek ihtimalle bir kemik zedelenmişti. En kötü ihtimalle de çatlamıştı.
“Fiziksel gücümü acilen geliştirmem gerekiyor. Alçak oyunlara başvurmasaydım, bir düello da kaybederdim.”
Park Minho bir düello bile kaybetmemişti.
Bir savaşı da.
Kaybetmenin ne olduğunu ise uzun zamandır bilmiyordu.
“Değil mi Kim Jihyun?”
Park Minho kafasını yerde hareketsizce duran Jihyun’a çevirdi. Devasa kütlesi çatıda en çok yer kaplayan şeydi.
“Baygın numarası yapma…”
Ayağıyla Jihyun’u dürttü.
“…sana yumuşak davrandım.”
Ancak cevap gelmeyince kemeri gerdi ve havaya kaldırdı.
“Bekle, bekle! Hatalıydım.”
Sözleri nafileydi, Park Minho kemerin demir kısmını Jihyun’un sırtına geçirdi.
“Argh!”
Jihyun kan donduran bir çığlık kopardı ancak hemen sustu, zira Park Minho susmasını işaret etti.
“Bana Kuzey Gangnam çetesi hakkında bildiklerinin hepsini anlat.”
Kim Jihyun bu istek karşısında şaşkına dönse de mantığı hâlâ yerindeydi. Kang Min-sik gibi güçlü birinin dahi yenildiği birisini alt etmesinin bir imkanı yoktu. Ayrıca hiçbir avantajı yoktu. Park Minho şu anda ona işkence edebilecek durumdaydı.
“Ne bilmek istiyorsun?”
“Her şeyi… Ekiplerden tut ana üssünüzün nerede olduğuna kadar. Çete üyelerinden işleri nasıl yürüttüğünüze kadar… Her şeyi.”
“Bu…”
Kim Jihyun tereddüt etti. Karşısındaki bu adam korkutucu olsa da ondan daha korkutucu insanlar vardı Kuzey Gangnam Çetesi’nde. Eğer bilgi sızdırdığı öğrenilirse hayatı cehenneme dönerdi.
“Gözlerindeki bakıştan ne kadar isteksiz olduğunu görebiliyorum. Ancak bana istediklerimi vermezsen ben zorla alırım. Birkaç parmağını kırar, elimdeki kemerle derini yararım. Ve emin ol, istediğimi alırım.”
Park Minho kemeri gösterdi.
“İstediğini seç.”
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..