Ders boyunca Park Minho ve Ji-yoon konuşmadı. Sadece derse odaklandılar ve zil çalınca sınıftan çıktılar. İkili birbiriyle sohbet ederken kafeteryaya doğru gidiyorlardı. Park Minho okuldaki durum hakkında pek bir şey bilmiyordu ancak Ji-yoon için aynısı geçerli değildi.
Okulun durumu hakkında fazlasıyla bilgiliydi.
“Bana Kuzey Gangnam çetesinden bahset.”
“…”
Ji-yoon’un adımları yavaşladı.
“Neden merak ediyorsun?”
“Merak diyelim.”
Ji-yoon gözlerini kıstı, ona inanmamış olduğu belliydi ancak bozuntuya vermedi. Yürümeye devam ederken açıklamaya başladı.
“Kuzey Gangnam çetesi Gangnam’ın kuzeyindeki liselerin bir araya gelerek diğer üç çeteye karşı durmak için oluşturduğu bir organizasyon. Liderliğinde bulunan Kuzey Gangnam lisesi olduğu için bu ismi aldı.”
“Kuzey Gangnam Lisesi pek çok mükemmel dövüşçüye ev sahipliği yapıyor. Aralarında en çok öne çıkanlardan birisi Lee Taeyang. Aynı zamanda Kuzey Gangnam’ın bir numaralı dövüşçüsü. Köklü bir inşaat firmasının varisi ve emrinde onlarca adamı var.”
“Ancak Kuzey Gangnam’ın tek gücü Lee Taeyang değil. İkinci sırada olan Kang Min-seok sıradan bir arka plana sahip olsa da aldığı eğitimler sayesinde Lee Taeyang’ın sağ kolu olmayı başardı. Üçüncü sırada Kuzey Gangnam’ın beyni olan Kim Taehyun bulunuyor. Stratejileri ve planları o belirliyor. Kendisi aynı zamanda büyük bir ailenin varisi.”
“Diğerleri hakkında pek bir şey bilmiyorum ancak bu üçü Kuzey Gangnam’ın önde gelen güçleri. Fiziksel gücü elinde bulunduran Kang Min-seok, nüfuza ve zekaya sahip Kim Taehyun; hepsine de sahip olan Lee Taeyang.”
Park Minho kabaca hiyerarşiyi anladı. Ancak merak ettiği bir şey daha vardı. Bu yüzden kafeteryaya girerken onu da sordu.
“Bize sataşan Soohyuk ve diğerleri Kuzey Gangnam çetesinden mi?”
“Maalesef evet. Soohyuk Kang Min-seok’un emri altında. Dövüş becerileri fena olmadığı ve iyi yalakalık yaptığı için çeteye girebildi.”
“Anlıyorum.”
Park Minho kafeteryadan bir sade süt ve ekmek aldı. Ji-yoon da benzer atıştırmalıklardan aldı ve sınıfa döndüler. İkili birbiriyle sohbet ederken Park Minho fazlasıyla bilgi edinmişti. Park Minho zorbalığa uğrasa da içinde bulunduğu durum hakkında bilgi sahibi değildi.
Bu eksikliği kapatmak için Ji-yoon ile konuşmak istemişti.
Gün biterken Park Minho kazandıklarından mutluydu. Yeteri kadar bilgi topladığından artık planlarına başlayabilirdi.
Son ders bittikten sonra Park Minho sınıftan çıktı.
Ancak sınıftan çıktığı gibi onu orada bekleyen kişilerle yüz yüze geldi. En fazla yedi kişilerdi. Yüzlerinde küstah bir ifadeyle ona bakıyor, bakışları ile aşağılıyorlardı. Park Minho arada tanıdık bir figür gördü. Soohyuk, bıyık altından sırıtarak ona bakıyordu.
‘İşin bitti. Geçen sefer tamamen şansaydı.’
Soohyuk dövüşmekte çok iyi olmasa da konuşma becerileri takdire şayandı. Ayrıca ortam yapmayı çok severdi. Bu yüzden çok sayıda arkadaşı vardı.
‘Kang Min-sik ve diğerleri yeni katılmış olsalar da Kuzey Gangnam da yükselme potansiyeline sahip kişiler. Ayrıca Kang Min-sik’in boksta şampiyonluğu var. Diğerlerinden çok farklı.’
Soohyuk bir zorbaydı. Çevresi geniş bir zorba. Ayrıca onurunu önemsemiyordu. Amacına ulaştığı sürece her yola başvurabilirdi.
‘Seo-yeon bu sikik de ne buldu ki? Eziğin teki. Bir tek babası etkileyici. Ancak o bile çocuğundan umudunu kesmiş durumda.’
“Buyurun beyler?”
Park Minho gülümseyerek önündekilere baktı. Konunun ne olduğunu biliyordu, aynı zamanda karşı koyamayacağını da. Bunun iki sebebi vardı. İlki dün ettiği kavga da yediği tekme ve sabah yaptığı sert antrenman yüzünden vücudu bitap düşmüştü.
İkincisi ise karşısındaki çocuğun üstün dövüş yetenekleriydi.
“Soohyuk’u rahatsız eden sikik sen misin? Bizimle çatıya gel.”
Kang Min-sik Park Minho’ya tehlikeli bir his veriyordu. Bunun nedeni dövüş bilgisi değildi. Bir savaşçı gibi gelişmiş vücuduydu.
Tecrübeleri ve yetenekleri Park Minho’yu Soohyuk gibi basit zorbaları alt etmesine imkan veriyordu. Bu tecrübeler on dokuz yılını savaş alanında geçirmiş, binlerce insanın canını almış profesyonel bir katile aitti.
Ancak sadece bu tecrübeler onu kazanan yapmazdı. Tecrübelerini ve yeteneklerini ortaya çıkarması için bir silaha ihtiyacı vardı. Bu silah ise vücuduydu. Gelişmiş bir vücuda sahip olduğu sürece kimseye kaybetmeyeceğine emindi.
Burası Dünya idi. Büyü gücü ve Ki bulunmuyordu. Haliyle vücudunu geliştirmek güçlenmenin tek yoluydu.
Park Minho’nun vücudu çok güçsüzdü. Kang Min-sik’ten yiyeceği tek yumruk kemiklerini kırmak, onu bayıltmak ve hatta öldürmek için yeterliydi.
‘Bundan gerçekten nefret ediyorum.’
Sessizce onlara baktıktan sonra Kang Min-sik isimli çocuk gülümsedi. Çenesini yukarıya doğru kaldırdı ve elini Park Minho’nun omzuna attı.
“Neden bu kadar gerginsin ki? Üst sınıflardan birine vuracak değilim. Benimle takılmaya ne dersin?”
Etraftaki gözlerin sayısı çok fazlaydı. Bu yüzden durumu farklı bir şekilde idare ettirmek zorundalardı. Şu anda yan sınıftakilerde dahil olmak üzere herkes Park Minho ve Kang Min-sik’e bakıyordu. Kavga çıkınca kimse karışmayacak olsa da video kaydına alanlar ve öğretmenler sıkıntı çıkarabilirdi.
Kuzey Gangnam Çetesi yeni bir bölge savaşına hazırlanıyordu. Üyelerinin bu kadar durgun olmasının en büyük nedeni buydu. Kang Min-sik’in birçok şeyle ilgilenmesi gerekiyordu. Ayrıca dövüş tarzının da mümkün olduğunca az bilinmesi gerekiyordu.
Bu yüzden gözlerden ırak bir yerde işini halledecekti.
“Çatı da bir şeyler içelim mi?”
Park Minho çevresindekilere baktı. Ji-yoon ile göz göze geldi. Bakışlarında acımayı gördü ancak Ji-yoon sesini çıkarmadı, gözlerini eğdi ve yetişmesi gereken acil bir şey varmışçasına hızlıca ayrıldı. Diğer öğrenciler de ilgi çekici bir şey görmüşçesine sadece izliyordu.
Gerçi birkaçı cep telefonlarını çıkartmıştı.
‘Yumruklarım işe yaramayacağına göre…’
Park Minho iç çekip kafasını salladı, dostane bir şekilde gülümsedi.
“Tabii, önden buyurun.”
Büyük bir özgüvenle elini uzattı. Bu diğerlerinin kafasını karıştırsa da umursamadılar. Herkes Park Minho’nun daha fazla aşağılanmamak için cesur numarası yaptığını düşündü.
“Şuna bak sen.”
Kang Min-sik ellerini cebine attı ve çatıya doğru yürüdü. Park Minho onları arkasından sessizce takip ediyordu. Merdivenlerden çıkarken gözlerini kapattı, şu anki fiziğiyle Kang Min-sik’e zarar vermesi mümkün değildi. Kalıp farkı bir yana fiziksel gücü de yeterli seviye de değildi.
Yumrukları ve tekmeleri Kang Min-sik’te etkili olmazdı.
Çatının metal kapısı açıldı, güneş acımasız bir tiran gibiydi. Kang Min-sik ve tayfası kapıyı kapattıktan sonra Park Minho’ya baktılar.
“Buraya kadar bizi takip edebildin. Takdire şayan.”
Park Minho bir şey söylemedi.
“Bu kadar ciddi olmana gerek yok. Ben karışmayacağım, işi diğerleri halledecek.”
Ceketinin iç cebinden bir sigara çıkardı ve ağzına yerleştirdi. Yakarken diğerlerinden uzaklaştı ve duvara yaslandı.
“Başlayın.”
Böyle birisi için şahsen harekete geçmesine gerek yoktu. Kang Min-sik yumruklarını böyle biri için kullanmasının aşağılıkça olduğunu düşünüyordu.
“Yüzüne vurmayın ki başımız ağrımasın.”
Bu yüzden işi diğerlerine bırakıp güzel bir şovun tadını çıkaracaktı.
“Sunbae-nim, biraz fazla sakin değil misin?”
Gruptaki çocuklardan biri gülümseyerek öne çıktı. Park Minho’dan bir baş uzundu ve Kang Min-sik’ten bile kalıplıydı. Omzunu ısındırırken yerinde zıplamaya başladı. Durumu ciddiye almadığı öyle belliydi ki Soohyuk kaşlarını çattı.
Bu kişi Kang Min-sik ile aynı spor salonuna giden bir ağır sıklet boksördü. Kang Min-sik kadar iyi dövüşemese de yumrukları ile kaç kişinin suratını dağıttığını kimse bilmiyordu. Kim Jihyun, bu adamın ismi buydu.
“Gerçekten liseli misin lan sen?”
Park Minho gömleğinin düğmelerini çözerken bunları söyledi. Etrafta kimse olmadığına göre birazcık vahşi olabilirdi.
En büyük endişesi kanunları kontrol eden hükümetti. Eğer birisini ciddi bir şekilde yaralarsa bunun yaptırımları ağır olurdu. Bu yüzden Soohyuk ve diğerleri ile dövüşürken de kendini bir hayli tutmuştu. Karşısındaki çocuğa attığı yumruklar karınca ısırığı gibi olacaktı yüksek ihtimalle ancak birini alt etmek için yumruklar kullanmak zorunda değildi.
Kim Jihyun ayakları yere temas ettiği gibi ileri atıldı. O kadar hızlıydı ki Soohyuk tepki veremeyeceğini fark etti. Ayak hareketlerini önemi buydu.
“Al sana bir yumruk!”
Whoosh!
Kim Jihyun yıldırım hızında bir kroşe attı ancak yumruğu yardı.
‘Ne?!’
Kim Jihyun Park Minho’nun gözlerinin önünden yok olduğunu fark etti. Yumruğu havayı yarınca kalbinde oluşan duyguları tarif edemezdi.
“O kadar özgüvenli duruyordun ki ben de bir şey sanmıştım.” .
Zayıf bir el gözlerini kapatırken ileri atılmasından kaynaklanan momentum etki etti. Park Minho ani bir hareketle Kim Jihyun’un koca kafasını iki eliyle tuttu ve geriye doğru yatırdı. Dengesini kaybeden Kim Jihyun birden kendini yerde buldu.
Her şey çok ani olmuştu.
Kim Jihyun’un yumruk atmasıyla yere yapışması arasında bir nefeslik zaman farkı vardı.
“Bedenin gücüne alışmak benim için zaman alıyor. Bu yüzden hepiniz beraber gelin.”
Kim Jihyun’u görmezden gelerek diğerlerine yürüdü.
İçindeki öfkeyi serbest bırakmak istiyordu.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..