SİLAH

avatar
281 0

PALADİN - SİLAH


At arabasının arkasında, fıçıların yanına uzanmış bir genç dudaklarının ucundaki buğday sapıyla oynarken gök yüzünde süzülen bulutların şekillerini tahmin etmeye çalışıyordu.

 

  “Hmm... Herhalde bu bir at. Evet. Amuda kalkmış bir at. Veee... bu da oturan bir at. Heh, şu da mutlu bir at.”


  Arabacı, yaşlı atlarıyla patika yolda ağır ağır ilerlerken şarap fıçılarının üzerine yatmış gencin saçmalıklarını da dinlemek zorunda kalıyordu. Arabacının otuzlu yaşlarında olmasına rağmen yaşam bedenini çok yormuş ve daha otuz yaşında kel kalmış, gözlerininse feri gittiğinden ışığı zar zor süzer olmuştu.

 

   “Delikanlı. Neden, her defasında benim arabama biniyorsun? Seni, kovmaktan bıktım artık. Lütfen, arabamdan iner misin?”


   Genç, ağzındaki buğday sapını çıkararak doğruldu ve adamın yanına oturdu. Sonra da, kolunu arabacının omzuna koyup bacak bacak üstüne attı.


   “Diğer arabacılar beni dövüyor ama sen sadece kibarca beni uyarıyorsun. Eğer, benden rahatsız oluyorsan o zaman yumruk at.”


   Arabacı, boynunu önüne eğerek eyeri sıkıca kavradı. Ve, göz ucuyla gence baktı.

   “Birini dövmek sence de ondan üstün olduğun anlamına mı gelir? Sırf bir güçsüzü yenmek seni onurlu mu yapar?”


   Genç, yaşlı arabacının bu ciddi tavrı karşısında oldukça şaşırmıştı fakat asıl şaşkınlığı arabacının yorgun gözlerindeki saf öfkeydi. Genç, arabacının bu gizemli tavrından oldukça rahatsız olmuştu ve kolunu arabacının omzundan çekerek doğruldu. Bir süre sessiz kaldı.

 

   “Onur, namus, haysiyet... Bunlar, bu diyarlarda hiçbir anlam taşımıyor. Eğer, bileğin güçlüyse buralarda söz hakkın olur ve yaşarsın. Yoksa, sadece ölüme mahkumsundur.”


    Arabacı, gencin sözleriyle sırtını dikleştirdi ve sıkıca atların eyerlerine asılarak arabayı durdurdu. Ardından bedeninin üst kısmını gence doğru çevirerek, “Eğer ki; birileri gücü insanların refahı için kullanırsa işte o zaman bu diyarlar değişir,” dedi. Arabacı atların eyerlerini havaya savurarak, “Deh!” dedi ve araba tekrar eskisi gibi yavaş yavaş ilerlemeye başladı. Gençse, dudağının ucundaki buğday sapını çevirirken bilinçaltında sürekli arabacının dediği sözler dönüyordu.


   “Delikanlı. Hey. Ho. Uyan lan!” Delikanlı irkilerek tedirgin bakışlarıyla etrafına bakındığında başının tepesindeki Muhafızları görünce sudan çıkmış balığa döndü.

   

   “Ne? N'oldu bana?” Muhafızlardan biri delikanlıya elini uzatarak, “Biz de bilmiyoruz,” dedi. Delikanlı kendisine uzatılan eli kavrayarak ayağa kalktı.


   “Seni, yolun kenarında baygın bir hâlde yatarken bulduk ve arabaya aldık.”


   Delikanlı etrafına dikkatlice baktığında arabanın Kraliyet Muhafız'larıyla çevirili olduğunu gördü.

   “Tamam da, neden bu kadar çok Kraliyet Muhafızı var?”


   Delikanlıyı ayağa kaldıran Muhafız gülümseyerek, “Önce bir köşeye otur,” dedi. Genç başını yana yatırarak Muhafız'ın sözünü garipsedi. “Neden?” Ve, arabanın tekeri bir taşa takılınca göt üstü yere düştüğünde neden oturması gerektiğini anladı.

   Genç bir köşeye geçip oturduktan sonra Muhafız'ları soru yağmuruna tuttu.

   "Hmm... Yani, ben şuan Palaxcus Şehri'ne giden takviye birliğin arabalarından birindeyim öyle mi?”


   “Evet, aynen öyle.” Genç, hiddetle ayağa fırlayacakken yanındaki Muhafız delikanlının kolundan tutup yerine oturttu.

   "N'oldu, delikanlı? İyi misin?”

   Delikanlı, saçının arkasını kaşıyarak mahcup bir ifadeyle Muhafız'ın gözlerinin içine baktı. "Ben, Palaxcus Şehri'nin batısındaki Dyammar Köyü'ndenim.”


   "Ne? Dyammar Köyün'den misin?” Muhafız'ın şaşkın tavrını garipseyen genç merakla, “Yoksa sizde mi?..” Muhafız gencin sözünü keserek, “Evet!” diye bağırdı. “Bende Dyammar Köyü'ndenim. Eee, kimlerdensin?”


   "Oduncu Claus'un küçük oğluyum. Ağabeyimin adı Clock ve benim adım da Suryi.”


   "Ne?! Sen, bizim oduncunun oğlu musun?”


   Suryi, başıyla onayladı. “Evet. Ama, siz kimsiniz?”


   "Ben Dyammar Köyü'nün Lideri Oophan'ın tek oğlu Ophan'ım.”


   "Aaa, sen bizim yaşlı Oophan'ın oğlusun. Demek, o ihtiyarın bir oğlu varmış. Bende yalan söylediğini sanıyordum.”

   Suryi, hemşeriyle koyu bir muhabbete dalmıştı ve zamanın nasıl geçtiğini anlayamadı. Ta ki, Palaxcus Şehri'nin sınırlarına gelene dek. Suryi, hemşeriyle vedalaştıktan sonra arabadan inerken sol kolunu Ophan kavradı ve delikanlının kulağına eğilerek, “Dikkatli ol,” diye fısıldadı ve belindeki kısa kılıcı Suryi'ye uzattı. “Bunu al. Ama, sakın başını belaya sokma.”

   Suryi, hemşerinin bu tedirgin tavrının nedenini anlayabiliyordu ve kısa kılıcı alarak belindeki kemerin arasına sıkıştırdı. Ve, Palaxcus Şehri'ne giriş yaptı. 







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46884 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr