Suryi, yine yoldan geçen bir at arabasına atladı fakat bu sefer ne o yaşlı adamın ne de kendisini döven diğerlerinin arabasına binmişti. Hiç tanımadığı yaşlı bir teyzenin arabasıydı. Üstelik, oldukça nazikti. Suryi, bu zamanlarda böyle insanların kaldığına oldukça hayret ediyor ve bir o kadar da saygı duyuyordu.
Yaşlı kadın, “Demek bizim köye bir görev için gidiyorsun,” dedi.
Suryi başıyla onayladı.
"Evet, bahçe işleriyle ilgili bir görev.”
Yaşlı kadın, gence imalı bir bakış atarak, “Ödülü de bin yun, mu?” diye sordu. Suryi, kadının neyi ima ettiğini anlasa da anlamamazlıktan gelmeyi seçti.
"Evet. Ama, siz nerden biliyorsunuz?”
“Çünki, o ilanı ben verdim.” kadın narin sesiyle kahkaha atmaya başladı. "Gerçekten hâlâ bu kadar saf insanların yaşadığını bilmek moralimi yerine getirdi. Suryi, hayretle yaşlı kadının gülüşünü izlerken içinden, “Sövdü mü, övdü mü?” diye bir ikilime düştü. Fakat, bunun üzerinde çok durmayıp önüne döndü. Ve, köye varana kadar da konuşmayı düşünmüyordu ancak yaşlı kadın susmayı bilmediğinden yol boyu onun gençlik anılarını dinledi. Köye vardıklarında köyün terk edilmiş olduğunu gördü. Ve, böyle bir köyde neden yalnız başına yaşlı bir kadının yaşadığına anlam veremedi. Ama, bunların üzerinde fazla durmayıp, eve girdi. Yaşlı kadın gence bir fincan çay ve birkaç tane kurabiye verdi. Tabii, kendisi de bir fincan çay aldı ama kurabiyelere dokunmadı.
Suryi, “Neden kurabiyelerden almadınız?” diye nazikçe sordu.
Yaşlı kadının yüzü biranda sertleşerek etrafa ölüm saçmaya başladı.
"Çünkü onlarla senin o narin bedenini zehirleyeceğim. Kapiş?”
"Kapiş?"
Yaşlı kadın tekrar bir kahkaha tufanına tutuldu.
"Hahaha! Kusura bakma ama o hâlini görmek oldukça eğlenceli.”
Suryi, fincanını sehpanın üzerine koyarak, "Eğer şakanız bittiyse işe koyulalım mı?” diyerek bir öneride bulundu.
"Ama, daha çayını bitirmedin.”
"Daha çok işim var. Sonuçta, oldukça güçsüzüm. Boş yere çay içerek daha fazla vakit kaybedemem.”
Yaşlı kadın yorgun bir gülümsemeyle gencin hislerine ortak oldu. “O zaman, gel sana arka bahçeyi göstereyim.” Yaşlı kadın peşine genci de katarak arka bahçeye vardı. "İşte, burası benim dört acemi maceracıyı öldüren arka bahçem.”
Kadının itirafıyla başından aşağı kaynar sular dökülen Suryi, “Beş?..” derken eliyle de gösterdi. Yaşlı kadın yorgun gülümsemesiyle onaylayınca genç arkasını dönüp kaçmak istedi fakat bunu yaparsa başına neler geleceğini biliyordu. Bu yüzden, yutkunarak bahçeyi iyice bir süzdü.
Bahçe aslında oldukça normal ve güzeldi. Hatta, minik bir şelalesi bile vardı. Fakat, nasıl olduysa o minik şelaleyi sarıp sarmalayan kalın sarmaşıklar vardı. Ve, bu sarmaşıkların sahibi dev bir güldü.
"Gerçekten bir gülle savaşacağım aklımın ucundan bile geçmezdi. Yani, ne bilim hiç yoktan şu etçil bir bitki olamaz mıydı?”
Yaşlı kadın, “O zaman ben içerde çayımı yudumlarken seni izleyeceğim,” dedi.
Suryi, yüzüne yabancı olan nazik bir gülümsemeyle, “Lütfen keyifle seyredin,” dedi. “Zaten en fazla ne olabilir ki?”
"Aynen. En fazla çiçek senin uzuvlarını parçalar sonra da öğütür. Ve, bunlar olurken bende çayımı yudumlarım.”
Yaşlı kadının böyle bir vahşeti bu kadar kolay söylemesi Suryi'nin tüylerini diken diken etti. Yaşlı kadında içeri geçti. Kısa kılıcını kınından çıkardı ve ahşap basamaklardan indikten sonra büyü gücünü kılıcına vererek elli dereceyi bulan bir sıcaklık sağladı.
"Ne kadar sürerse geri tepmesi de o kadar şiddetli olur.”
Hızla ileriye atılarak havaya sıçardı ve kılıcını gülün kellesine savurduğu sırada sarmaşıklardan biri göğsüne bir darbe indirdi ve nefesi kesilerek yere çakılacakken havada son anda dengesini sağladığı için ayaklarının üzerine düştü. Ardından hiç beklemeden gülün etrafında dönmeye başladı. Bu sırada gülün sarmaşıkları da her bir yandan saldırıyor, zaman zaman topraktan çıkıp bedenini deşmeye çalışıyordu. Ancak, Suryi çoğu saldırıyı kılıcıyla atlatıyor yetişemediklerineyse ani refleksleriyle kurtuluyordu. Ve, boşluğunu bulduğunda ani bir bilek hareketiyle bedenini çevirip ileriye atılarak kılıcını daha da ısıttı ve gülün gövdesini deşerek diğer tarafa geçti. Peşine havaya sıçrayarak havada ters takla attı ve gülün kellesini kopardı. Kılıcının ısısı yavaş yavaş kaybolurken nefesini kontrol etmeye çalıştı. Ayağa kalkıp camın kenarından hayretle izleyen yaşlı kadına baktığında kendisine el salladığını gördü. Ve, oldukça mutluydu. Lakin, bu mutluluk Suryi için pek de uzun sürmedi.
Sağ kolunda oluşan ani acıyla haykırmaya başlayan genç kolunun bir buz kütlesi tarafından sarılmasını izledi. Ve, derisi adeta soğuktan yanıyordu. Yüzünden ne kadar acı çektiği belliydi. Fakat, bu yaşlı kadının pek de umurunda değildi. Suryi acıdan haykırıp, yaşlar akıtırken ani bir sarsıntıyla sallandı fakat acısından ne olduğunu kavrayamıyordu. Ancak, tehdit gün yüzüne çıktığında acıdan kıvranan Suryi'de ne olduğunu anladı.
"Demek bu gül bir Toprak Golemi'nin başındaki bitkiymiş. Heh, şanslı olsam şaşırırdım zat-” Devasa bir kaya Toprak Golemi'nin üstüne düştü ve Golem oracıkta öldü. Bu sefer yaşlı kadın bile bu durumu görmezden gelemedi.
"Nasıl?.. Bu kaya nerden geldi? Daha önemlisi kimin yüzünden?”
Suryi, neler olduğunu anlamaya çalışırken yaşlı kadın elinde fincanıyla bahçeye çıktı.
"Hadi, içeriye gir de paranı vereyim.”
"Ama, Gole-”
"Benim sözleşmem senle. Ve, Golem'de öldüğüne göre artık paranı alabilirsin. Hadi, içeriye gel.” Suryi, parayı hak etmediğini düşünse de başka bir çaresinin olmadığı açıktı. Beş kuruşu olmadan bu şehirde daha fazla hayatta kalamazdı. Suryi, içeriye girdikten sonra yaşlı kadın önce parasını bir zarfın içinde verdi. Ardından buz kaplı kolunu bir sargıyla sarmaya başladı.
"İşinize karışmak gibi olmazsa size bir soru sorabilir miyim?” Yaşlı kadın başıyla onayladı fakat konuşmadı.
"Buz kütlesiyle kaplı bir kolu sargıyla sarmak sizce de saçma değil mi?”
Yaşlı kadın gencin yüzüne haşmetli bir tokat geçirdi. Suryi, n'olduğunu anlamaya çalışırken kadının yüzüne baktı ve yaşlı kadının yorgun gözlerinin dolduğunu gördü.
"Aptal! Kendine o kadar yüklenme. Bunun işe yarayacağını sen de biliyorsun.”
“Ama, bu benim işim.”
Yaşlı kadın gencin kolunu sarmaya devam etti.
“Hiçbir şey sağlığından ve ailenden önemli değildir. Anladın mı? Zaten, o lanet şehirden hiçbir korkusuz maceracı(!) arka bahçemdeki o illeti öldürmeye gelmedi.”
Kadın bir yandan ağlarken diğer yandan sargıyı sarmaya devam ediyordu.
"Parası mı az geldi?” diye sordu Suryi.
Yaşlı kadın soruyu yanıtlamadı. Ve, sarmaya devam etti. Bir süre daha sargıyı sardıktan sonra, “Bu bir lanet,” dedi. “Bu Golem hiçbir zaman ölmez. Sen ne kadar öldürürsen öldür sürekli seni takip eder ve seni öldürmeye çalışır.” şöminenin üstündeki fotoğrafları gözleriyle işaret etti. “Kocam ve oğlum o Golem yüzünden öldü. Bense, her gece biri bu laneti kaldıracak diye- hayır! Biri, bu laneti kendi üstüne alacak diye bekliyorum.”
Yaşlı kadın daha fazla dayanamadı ve hıçkırarak ağlamaya başladı. “Üzgünüm! Benim, yüzümden bu genç yaşta hayatın mahvoldu!”
Suryi, yaşlı kadına omuz vererek acısına ortak oldu. “Hayatım zaten mahvoldu. O yüzden, çok da önemli değil. Ama, sen bu Golem'le savaşıyorsan o zaman nasıl oluyor da her şey yerli yerinde.”
"Çünkü, Golem uyuduğun zaman rüyanda sana saldırıyor. Kocam ve oğlum rüyalarında onun tarafından öldürüldüler. Ve, şimdi sıra sende.”
Suryi, ukalâ bir gülümsemeyle, “Eğer uyumazsam ortada bir sorun kalmaz,” dedi. Ve, sakinleşen yaşlı kadın tekrar ağlamaya başladı. Suryi, görevi tamamlasa da gece yarısına kadar yaşlı kadınla kaldı. Sonra da, uyuya kalan yaşlı kadının üzerine bir pike attıktan sonra parasını alıp, evden çıktı. Bu sırada yaşlı kadın yılların özlemini çeker gibi horul horul uyudu.
"O kadın, gerçekten oldukça güçlü olmalı. Fakat, nasıl oluyor da yıllarca uyumadan kalabilmiş?
İlginç."
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..