BU NASIL OLUR?

avatar
257 0

PALADİN - BU NASIL OLUR?


Suryi kadının öfkesi altında ezilmediğini göstermek için lakayt bir tavırla, “Senin gibi bir gü-” yüzüne doğru yediği sert bir yumrukla burnu kırıldı ve kafasını geriye doğru çarparak bilincini yitirdi.


“Artık bir mahkumsun. O yüzden, haddini bil. Şeytan Kapısı Hapishanesi'nde beraber çok vakit geçireceğiz.”


Alexia, Suryi'ye yumruk attığı sırada hiçbir Muhafız kadına doğru yüzünü çevirmedi. Zaten çevirse de hiçbir şey değişmeyecekti. Lakin, Alexia'nın öfkesi geçmiş değildi. Hâlâ kendi kendine bir şeyler sayıklıyordu.


“Hadsiz köpek. Kendini ne sanıyor ki? Onunla uzun uzun ilgileneceğim. Bunun gibi hadsiz köpekleri terbiye etmek tam bana göre bir iş.”


Alexia, kendi kendine sayıklamaya devam ederken Muhafızlardan biri kadına seslendi. Fakat, kadın oralı bile olmayınca Muhafız elini General'inin omzuna koyacakken Alexia eli havada kavradı. Ve, gözünün ucuyla adama baktı. Adam, korkudan titrerken kadın tereddüt etmeden elini sıktı ve Muhafız'ın elindeki kemiklerin her biri parçalandı. Muhafız, acıdan bağıracakken dişlerini sıkarak kendisine hakim oldu ve diğer elinin işaret parmağıyla Suryi'yi gösterince kadın yüzünü oğlana çevirdi ve ani bir patlamayla Suryi'yi hapishaneye götüren tüm kafile parçalara ayrıldı. Patlamadan tek sağ çıkan Alexia'ydı.

Alexia, her tarafının ceset parçalarıyla dolu olduğu fark etti fakat hırsı ve öfkesi gözünü kör etmişti. Ve, ayağa kalkarak Suryi'yi aramaya başladı. General, yana döne Suryi'yi ararken ağır adımlarla yönünü kuzey doğudaki İblis Yuvası'na döndüğünü ve ilerlediğini gördü. Alexia, hızla gencin yanına gidip öfkeyle sol omuzunu eliyle kavrayarak kendisine çevirdi. Ve, başından aşağıya kaynar sular döküldü. Korkuyla kendisini geriye atan General kalça üstü düştüğünde hızla ayağa kalkarak toparlandı.


Ve kendisinde, “Sen... kimsin?” sorusunu soracak cesareti buldu. Suryi'nin, gözleri beyaz halkalara dönmüş, gözünün çevresinde yarıklar oluşmuş ve yarıkların içi de beyaz renkte tuhaf bir enerjiyle dolmuştu. Suryi, ağzını dahi açmadan kadına, “Seni ilgilendirmez,” dedi. Fakat, ses tonu oldukça tuhaftı. Sesi resmen yankı yapıyordu. Ve, sesindeki kuvvet... böyle bir sesi hayatında hiç duymadığı yüzündeki ifadeden belliydi.


“T-tamam da... sen o musun?”


Suryi, yuvarlak halkalı beyaz gözleriyle kadını bir süre süzdükten sonra ağır adımlarla kadına yaklaşmaya başladı fakat Alexia çevik bir hamleyle Suryi'yle arasına mesafe koydu. Lakin, Suryi'nin yüzü biranda yüzünün dibinde belirince ani bir refleksle elini belindeki kılıca attı fakat eli boşa düşünce Suryi kızı gırtlağından yakalayıp havaya kaldırdı. Ve, diğer eliyle de kızın kılıcını göstererek, “Bu senin sanırım,” dedi. “Yerde buldum.”


Alexia'nın soluk borusu inanılmaz bir güçle tıkanmış, nefes almasını engellemişti. Kadının gözleri kararırken yüzünde hafif bir gülümseme belirdi ve sağ elindeki parmaklarını hareket ettirmesiyle kılıcı Suryi'nin bedeninin içinden geçerek kadının eline kondu Suryi'nin kolunu parçalara ayırarak kendisini kurtardı. Ardından hiç vakit kaybetmeden kılıcı Suryi'nin göğsüne sapladı.


“N'olduğun hakkında bir fikrim yok. Ama, ben bir General'im. Paladin olmaya en yakın kişi...O  yüzden, kendini-”


“Haddini bil!”


Kadının kılıcı Suryi'nin basit bir el hareketiyle parçalara ayrıldı. Ve, Alexia n'olduğunu anlayamadan Suryi'nin sol eli kadının göğsünün delip geçti.


“Eğer egonu yenersen bu senin işine yarayabilir.”


Suryi, elini Alexia'nın bedeninden çıkarınca kadının bilinçsiz bedeni yere yığıldı. Suryi'de ağır adımlarla İblis Yuvası'na doğru ilerlemeye başladı. Hapishaneden gelen telgraf sonucu birliğin hapishaneye ulaşmadığı anlaşıldı. Ve, destek birlik Loris komutasında bölgeye gönderildi. Ve, tüm askerler n'olduğunu anlamaya çalışırken Loris'in gözü Suryi'yi aradı fakat göremeyince mahkeme suratında hafif bir sima belirdi. Fakat, hemen yok oldu.


Muhafızlardan biri General'in yanına gidip, “Komutanım,” dedi. “Emirleriniz neler?” Loris, yüzünü yanına gelen Muhafız'a döndü.


“Kafandaki miğferi çıkart asker.”


Muhafız, kafasındaki miğferi çıkarınca yeşil gözlü, sivri çeneli oldukça yakışıklı bir yüz çıktı.


“Oldukça yakışıkılısın asker.”


General'in ani itirafıyla utanan asker başını öne eğerek teşekkür etti. Ve, sorusunu yineledi. “Komutanım, ne yapmamızı istersiniz?”


Loris, etrafı süzdükten sonra, “Senin adın neydi, asker?” diye sordu. “Aqua Folris Paliski efendim.” Folris, ismini söyleyince General'in yüzünde tuhaf bir sima oluştu.


“Sen buralı değil miydin?”


Folris, “Hayır,” dedi. “Ben uzak bir krallıkta yaşayan bir köylüydüm ancak ülkemin yıkılmasıyla buraya göç etmek zorunda kaldık.”


“Anlıyorum. Neyse, diğerlerine de aramaya başlayın. Bakalım sağ kalan birileri var mı?”


Folris, asker arkadaşlarının yanına gitti. Ve, komutanın emrini onlarla paylaştı. Ardından herkes etrafı aramaya başladı.

Loris, birliğinin etrafı incelemesini seyrederken bir yandan da Folris'in davranışlarını takip ediyordu. “Bu çocukta gerçekten büyük bir potansiyel var. Fakat, buraya bir mülteci olarak gelmiş. Asla, bu şehre ihanet etmez. Ancak, böyle gelişmeye devam ederse bize tehdit olabilir. Daha da güçlenmeden onu öldürmeliyim.”


Folris, General'inin düşünceli hâlini görünce merakla yanına gitti. “Komutanım. Bir sorun mu var?”

Loris, askerini yanında görünce omuzuna dokunarak, “Yok bir şey,” dedi. “Aramanız bitti mi? Sağ var mı?”

Folris'in yüzünde solgun bir ifade belirdi. “Asl-”


“Yaşıyor! General Alexia yaşıyor!” İkili hemen sesin geldiği yöne doğru hareketlendi ve yerde acıyla yatan Alexia'yı gördüler






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46884 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr