[Sekhmet: Öyle çocuk gibi kıvranmak, inatçılık etmek……Öyle acı verici ki izlemeye katlanamıyorum… haa…]
Kabuğuna çekilmiş olan Subaru, Sekhmet’in kendisine çocuk deyişini işittiğinde ‘haklı olabilir’ diye düşünmeden edememişti.
İnat etmiş, haklı olduğuna inanmış, etrafındaki tüm seslere kulaklarını tıkamıştı―― ama yine de yönteminin en güvenilir ve en az kayıplı yöntem olduğu kesindi.
Sayısız kez deneme fırsatı bahşedilen Subaru, bedel olarak hayatını sundukça sonsuz hakka sahip olacaktı. Bu süreçte kalbinin defalarca kırılacağına, tükenmenin eşiğine geleceğine ise şüphe yoktu.
Ancak kırılmanın, parçalanmanın eşiğine geldiğinde kendisini ayağa kaldırabilecek sözlere sahipti.
{――Sen benim kahramanımsın, Subaru-kun.}
Buydu. Tek ihtiyacı olan buydu.
Eğer ruhu aşınma noktasına geldiğinde ardında bu sözler ve sevdiği insanlar olacaksa―― bu onu mutlu etmeye yeterdi.
Bunun nesi yanlıştı ki?
[???: ――Baru ağlıyor mu~?]
Ansızın bir çocuğun sesi işitildi ve Cadıların nefeslerini tutmasına yol açtı.
Top halinde kıvrılmış olan Subaru ise başının küçük bir avuç tarafından okşandığını fark etti. Yaşlı gözlerinin ardındaki bulanık dünyaya bakan Subaru, bronz tenli bir kız çocuğuyla karşılaştı.
Kırılgan bakışlarının ulaştığı kişi “Gurur Cadısı” idi.
[Typhon: Zavallı Baru… a~ğlıyor. ……Kim ağlattı onu~?]
Diz çökmüş olan Typhon ayaklandı ve bakışlarını sessizliklerini koruyan Cadıların üzerinde gezdirdi.
Şiddetli bir parıltı taşıyan gözlerini tek tek tüm Cadıların üzerinde gezdirirken kaşlarını çattı ve en sonunda Satella’nın varlığını fark etti.
[Typhon: Tella? Tella mı burada? Neden? Çok uzun zaman olmuştu~]
Typhon Satella’ya seslenirken el sallamış olsa da gözlerindeki savaşçıl parıltı silinmemişti. İlk tepki veren kişi, baygın bir şekilde iç çekerek oturur pozisyona geçen Sekhmet oldu.
[Sekhmet: Typhon……haa… Şu anda biraz içine kapanık, huu… Onu dürtme, haa. Buraya gel… huu…]
[Typhon: Anne… Baru’ya kötü bir şey mi yaptın? Anne… sen de mi bir günahkarsın~?]
[Sekhmet: Senin annenin… haa… kötü bir insan olmaya enerjisi yok, huu… Kendime daha çok iş yüklemek istemem, haa.]
Typhon Sekhmet’in yanıtı karşısında başını hafifçe salladı ancak Subaru’nun yanından uzaklaşacağına dair en ufak bir belirti göstermedi. Bunun yerine Minerva’ya döndü.
[Typhon: Nerva~~? Sen mi Ba…… naah~]
[Minerva: Bana niye sormuyorsun? Öyle absürt falan değil ki! Sürekli insanları iyileştirip durmuyorum, bazen kalbimde yükselen negatif duygulara kapılabilirim bilirsin…… Yani ben de… bazen insanlara…… ya da bir şeylere zarar verebilirim…]
[Echidna: Bunu düşünürken bile yüzünün rengi solgunlaşan birinden zarar geleceğini farz etmek çok zor…]
Echidna omuz silkmiş ve Minerva’nın inandırıcı gelmeyen yanıtıyla alay etmişti. Minerva buna keskin bakışlarla karşılık verirken Typhon da bu bakışları takip ederek Echidna’ya döndü ve çocuksu yüzünü bir somurtuşla taçlandırdı.
[Typhon: Dona Dona, kötülüğü yapan sendin, değil mi~? Dona… sen bir günahkar mısın~?]
[Echidna: Söz konusu ben olduğumda soru sormaktan çok ithamda bulunuyor gibisin. Sanırım üvey annene bu davranışı bir sormak isterim, ne dersin?]
[Sekhmet: Her zaman böyle yapıyorsun… haa…]
Sekhmet bu sözler eşliğinde elini bitkin bir şekilde alnına götürdü. Typhon ise hala Subaru’nun yanındaydı ve “Onu ağlatan günahkârı” arıyordu.
Genç Cadıya bakıp gözlerini kısan Echidna [Her neyse…] diye mırıldanarak devam etti.
[Echidna: Typhon da geldiğine göre neredeyse tamamlandık. Daphne de gelirse her şey 400 yıl önceki gibi olacak……]
[????: Biri.. Daphne’yi mi çağırdı…?]
Echidna’nın cümlesine yanıt mahiyetinde bir şey yaşanmış ve çayırların içerisinde simsiyah bir tabut belirmişti.
İçerisinde de tüm bedeni ve gözleri bağ ve bandajlarla sarılı Oburluk Cadısı, Daphne durmaktaydı.
Burnunu hafifçe kıpırdattı ve ortamdaki herkesin kokusunu aldı.
[Daphne: Sadece Subaruun değil… Tella-Tella da mı burada? Woaaaw… Hem yedi Günah Cadısı hem de Bilge-Adayı mı burada……]
[Echidna: Daphne. ――O… henüz burada değil.]
[Daphne: ……Aaah~, gerçekten mi? Neyse… Pardon…… sniff~ sniff~~ Tuz kokusu alıyorum… biri mi ağlıyor? Neru-Neru mu?]
Daphne’nin düşüncesiz tavrı ve uyuşuk ses tonu ortamdaki gergin havayı dağıtmıştı.
Satella dahil olmak üzere tüm Cadıların Rüya Kalesinde toplanışı 400 yıl önce bile nadir görülen bir manzaraydı.
Bir zamanlar dünyayı kaosa sürükleyen 7 Cadı―― bu gergin ortamda toplanmıştı ve dünyayı yeniden şekillendirmeye yetecek güçleri olması muhtemeldi.
Gurur Cadısı genç bir çocuğu kimin ağlattığı konusunda adalet arayışındaydı.
Öfke Cadısı yumruklarını sıkmıştı ve yakın arkadaşının dileğinin gerçekleşmesini diliyordu.
Tembellik Cadısı herkesin hareketlerini izliyordu ve bir olay patlak verdiğinde harekete geçmeye hazırdı.
Şehvet Cadısı tarafsız tavrını koruyor, olası bir durumda yalnızca kendisini korumaya hazırlanıyordu.
Oburluk Cadısı olanlara dair tüm ilgisini yitirmişti ve açlığını hangisinin parmağını höpürdeterek geçirebileceğini düşünüyordu.
Açgözlülük Cadısı düşmanlığını tek bir Cadıya yönlendirmişti ve gözleri, bu partinin nelere yol açabileceğini düşünerek merakla parlıyordu.
Ve Kıskançlık Cadısı değil de Satella olan kişi――
[Satella: Seni seviyorum. ――Çünkü sen bana ışık verdin. Elimi tutan ve bana dışarıdaki dünyayı tanıtan sendin. Yalnız yaşayarak titrediğim gecelerde yanımda olarak elimi tutmayı sürdürdün. Yalnız olduğumu hissederken beni dudaklarımdan öpüp öyle olmadığımı söyledin. Bana çok, çok şey verdin. ……Bu yüzden seni seviyorum. Çünkü sen… bana her şeyi veren sensin.]
[Subaru: ――――]
Subaru Satella’nın söylediklerine dair hiçbir şey anımsamıyordu. Bunların hiçbir kısmına dahil olmamıştı, bunlarla hiçbir alakası yoktu. Satella ile hiç karşılaşmamış, hiç konuşmamış, onu hiç kollarında ısıtmamıştı. Kızın bahsettiği her şey hayal ürünü olmalıydı. Aşık bir kızın ürettiği boş fantezilerden ibaret olsa gerekti.
Olması gereken buydu. Ama “Natsuki Subaru” biliyordu.
[Subaru: Bu neden…… benim içimdeki bu şey de ne? Beni bu var olmayan anılarla bağlama…… Ben… ben… Ianet olsun……]
“Senden nefret ediyorum”. Söylemesi gereken şey buydu.
En ufak bir ilgi duymadığı halde kendisine bu hisleri sunan kıza bir bıçak saplamalıydı. Sonra da bencil bir şekilde hislerini çarpıtan kızın yüzünün alacağı şekli seyretmeliydi. Kalbindeki acının büyüleyici bir şekilde yüzüne de yansıyacağı kesindi.
――”Ama bunu ona nasıl yapabilirsin?”
[Typhon: Baru?]
[Sekhmet: Oh, evlat……]
[Camilla: O……]
[Minerva: Sen…… tch]
[Daphne: Subaruun?]
[Echidna: ――Ah, bu da bir seçim tabii… Natsuki Subaru.]
Cadılar kendi tepkileriyle tek tek Subaru’ya seslenirken Echidna bu sonucu hafifçe başını sallayarak karşılamıştı.
[Subaru: ――gh, bhu]
――Hala yerde kıvrılmış haldeki Subaru, dilini ısırmıştı.
Cadılar tarafından köşeye sıkıştırıldıktan sonra ne yapacağını bilememişti.
Zaten kalbi dağılmanın eşiğindeyken ve kendi iradesine dahi söz geçiremezken yapacak başka neyi vardı ki?
Eğer inatçılığını geride bırakabilmiş olsaydı sorun olmayacaktı.
Ama Satella ile yüzleşirken reddedişi bile kabullenişe dönecekse―― bu düşünce Subaru’nun ödünü kopartmaya yeterdi.
――Peki, kişi bir rüyanın içerisinde ölürse ne olurdu?
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..