Uzun lafın kısası, Otto kendisini bir başkasının aşk skandalının içerisinde bulmuştu.
O güçlü adamın kızının doğum günü partisindeyken kızın erkek arkadaşı fırtına misali içeriye girerek onun başka bir erkekle birlikte olmasıyla ilgili bağırmaya başlamış, sonra da ilgisi hemen, az önce kızla konuşmakta olan Otto’ya kaymıştı.
Otto tüm dürüstlüğüyle kızla daha yeni konuşmaya başladığını söylemiş olsa da ona “Böcek Çocuk” diye seslenen kırmızı yüzlü gencin hiçbir sözünü dinlediği yoktu.
Ve maziye gömülü anılarının deşilmesiyse Otto’nun bile sakinliğini bozmasına yol açmıştı.
Böylece adını temize çıkarmak adına İlahi Korumasının mührünü kaldırmış ve şehirdeki hemen hemen tüm canlıları dinleyerek söz konusu kızın o gece yedi farklı erkekle daha birlikte olduğunu öğrenmişti. Sonra da bahtsız erkek arkadaşa dönerek şöyle demişti: “Görünen o ki sen sekizinciymişsin!”.
Gençten temiz bir dayak yiyen Otto, kızın da bir suikastçı tutması üzerine doğduğu şehirden kaçmak durumunda kalmış, ardından babasının bağlantıları sayesinde tanıdık bir tüccar şirketinde çalışmaya başlamıştı.
Böylece zamanında ticareti öğrenmiş olan Otto Suwen, on altı yaşında gezgin bir tüccar olarak kendi işini kurdu.
Ancak Otto’nun gezgin bir tüccar olarak yolculuğu yalnızca talihsizlikler serüveni olarak tarif edilebilirdi.
Kötü şansı, geçen yıllarda kendisini terk etmemişti. Ne zaman kırılgan bir yük taşıyacak olsa hava bozar, ne zaman kestirme yolları seçecek olsa haydutların saldırısına uğrar, ne zaman diğer tüccarlarla kamp yapsa kan emici böceklerden nasibini alan tek kişi olurdu.
Otto’nun tüm bu felaketlerden kurtulabilmesinin tek sebebiyse trajik şansını dengeleyen sıra dışı iş kabiliyetiydi.
Büyük karlar elde ediyor değildi ama zararı olduğu da söylenemezdi. Tüccarların derdi olarak bilinen esrarengiz bir denge neticesinde dört yılı başa baş bir şekilde tamamlamayı başarmış ve Otto, göz açıp kapayıncaya dek yirmi yaşına ulaşmıştı.
Hiç cesaretini yitirmemesini veya geriye dönmeye kalkmamasını ise çocukluğundan itibaren tanıdığı ve şehrinden ayrılmak zorunda kaldığında beraberinde götürdüğü yer ejderi Furufu’ya borçluydu.
Açıkçası Otto’nun Furufu hakkındaki hisleri karmaşıktı. Çünkü kardeşlerinin en başta Hayvanlara Fısıldama İlahi Korumasını öğrenme sebebi oydu. Ancak şu anki Otto için Furufu, ayrılamayacağı değerli bir aile ferdi haline gelmişti.
Her nedense diğer tüccarlar Otto ile birlik olmaktan çekiniyor, Otto ise yalnızlığını atlatmak adına uykusuz gecelerini Furufu’yla konuşarak geçiriyordu.
Furufu bir noktada “Artık uyuyayım” diyor ama Otto’nun ricaları sonunda daima biraz daha uyanık kalıyordu.
Tabii gecenin bir körü ateşin başında ejderiyle anırıp duran Otto’yu gören tüccarların ondan uzak kalmayı tercih etmesi doğaldı.
Gözlemciler için oldukça olaysız geçen bu günler Otto için daimi bir ölüm kalım mücadelesi şeklinde ilerliyordu. Ve bir gün, dönüm noktası gelmişti.
――Otto bir iş fırsatını yanlış değerlendirmiş ve hapı yutmuştu.
Bu defa Otto’nun kararı yağ satmak şeklindeydi. Kış gelmek üzereydi ve kuzeyde, Gusteko’da yağ fiyatları fahiş düzeydeydi. Yani hiç değilse Otto, kırmızı yüzlü, sakallı ve göz bantlı bir adamdan öyle işitmişti. Bu yüzden tüm metal eşyalarını satmış ve yağ alarak rotasını Gusteko’ya çevirmişti―― diplomatik ilişkilerdeki ani bir bozuluşsa mallarını satma yönündeki tüm ümitlerini yok etmişti.
Ve yaralı kalbine tuz basarcasına bir gerçeğin daha farkına varmıştı: Zamanında satmak için mücadele ettiği metal parçalar şu anda Başkentte çılgın fiyatlara satılmaktaydı.
Kandırıldığını anlayan Otto, gezgin tüccarlık yaşantısının tehlikede olduğunu hissetmişti.
Şartları tersine döndürecek bir fırsat bulamadığı takdirde Furufu’yu satmaktan başka şansı kalmayacaktı. Hatta bununla da kalmayabilir―― kendini ağlaya ağlaya ailesinin yanına dönerken bulabilirdi.
Ki Otto böyle bir şeyin yaşanmasına asla izin veremezdi.
Ailesini son görüşünün üzerinden beş yıl geçmiş olsa da onlara olan sevgisi silinmemişti. Şu anki hayatı zor olsa da yaşayabiliyor olmasını kendisini çocukken terk etmeyen ailesine borçluydu.
Otto ömrünün ilk on yılında ailesine bir ömürlük dert yaşatmıştı. Ve bu on yıllık nezaketin karşılığını kalan ömründe ödemeye kararlıydı.
Borçlar ödenmeliydi. Sonuçta Otto Suwen bir tüccarın oğluydu.
――Ve bu yüzden hızlıca kar etme fırsatı olduğunu işittiğinde bu fırsata atlamıştı.
Bu iş tüccarlık gerektirmiyordu, yalnızca yer ejderini kullanacaktı. Birileri bolca insanı bir yerden bir yere taşımak için yer ejderlerini kiralamaktaydı.
Otto üzerine hiç düşünmeden Hayvanlara Fısıldama İlahi Korumasını aktive etti ve Furufu’ya bahsi geçen yere herkesten önce ulaşmasını söyledi.
Böylece Otto, pespaye ve belirsiz yollarda Furufu’nun “Duralım artık genç efendi” nidalarını hiçe sayarak ilerleyerek oraya varan ilk kişi olmayı başardı.
Ve-
[???: Aman aman…… böyle aceleyle nereye gidiyorsun…… DESU!?]
Durum iyi değildi.
Deli gözlü bir avuç adam tarafından bağlanıp yuvarlanan Otto, bu defa talihsizliğinin gerçekten ama gerçekten zirve yaptığını fark etmişti.
Furufu’dan ayrılmış, malvarlığı elinden alınmış, soğuk bir mağaraya atılmış ve hayatının sona ermesini beklemeye başlamıştı.
O anda kalbinde beliren çaresizliğin derinliğini kim idrak edebilirdi ki? Tabii ki hiç kimse…
Bu şeytani pusudan kurtulmak için bir yol bulma umuduyla son bir gayretle İlahi Korumasının kısıtlamalarını tamamen kaldırmıştı. Ancak onu karşılayan şey ruhunu parçalayıcı bir sessizlik oldu―― İlahi Korumanın tüm gücünü salmasına ve çocukluk başlangıcındaki o cehennemi beklemesine rağmen o nostaljik, mide bulandırıcı kakofoni ortaya çıkmadı.
Ormanda ve mağarada olması gereken böcekler ve ufak yaratıklar aynı şeytani varlıktan saklanmış durumdaydı―― kendisini cehenneme hazırlamış olan Otto’nun kalbiyse bambaşka bir cehennem karşısında kırılmıştı.
Gözleri canlılığını yitirmiş, bedeninin tüm kuvveti çekilmişti. Artık sona ulaştığını biliyordu.
Yapabileceği hiçbir şey yoktu, bu soğuk mağara onun sonu olacaktı. Çaresizlik gözyaşlarına birebirdi. Ve o boş saatleri uyuşuk bir şekilde geçiren Otto Suwen’in kaderi beklenmedik bir şekilde kurtulmak üzereydi.
[????: Bu da ne! O Cadı Tarikatı delileri cidden ayrım gözetmiyor ha! Daha azını beklemezdim gerçi!]
Mağaranın içerisinde patlayıcı bir ses yükselmiş ve Otto’yu transından çıkartarak gerçekliğe döndürmüştü.
Başını kaldırarak kuvvetsizce yardım diledi. Ve ricası ağır bir Kararagi sahibi iri, köpek suratlı bir yaratık adam tarafından işitildi.
Hh, hah…… Ben, ben ağlıyor muyum?
Gözyaşları farkına varamadan yanaklarında yuvarlanmaya başlamıştı.
K-kahretsin …… ne, bu da ne, neden…… ben…… neden……
Sebebini anlayamasa da gözyaşlarının akışını bastıramıyor, zihninde hissiz bir çığlık yankılanıyordu.
――Gözyaşlarını kurutan çaresizlikten kurtulduğu için yeniden ağlamaya başlaması doğaldı.
Ölmediğim için…… Ç-çok mutluyum……
Henüz hiçbir şey elde etmiş değildi.
Henüz borçlarının hiçbirini ödemiş değildi.
Burada ölseydi hayatı hiçbir anlam ifade etmeden sonlanmış olacaktı.
Ve kurtulduğu için bu gerçeğin farkına varıyordu.
―― Otto’nun her çığlığıyla hayatı yeniden başlıyordu adeta.
İlk doğum çığlığını bu dünyaya geldiğinde atmıştı.
İkincisi ise aile sevgisini tattığı ve kalbinin içeriğini bulduğu zamana aitti.
Ve üçüncüsü ise ölüme yaklaşmışken hayatın anlamını çözdüğü an kendisini göstermişti――
――Otto Suwen o gün, üçüncü doğum çığlığını atmıştı.
※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
[Otto: ――Kimse bu şekilde zaman kazanmamı istemedi…]
Aşırı zorladığı bacaklarını azimli bir şekilde adım adım ilerletmekte olan Otto’nun yüzünde buruk bir gülümseme mevcuttu.
Nahoş anılarını unutmayı diliyor olsa da ağladığı her anı fazlasıyla önemliydi ve onları istese de unutamazdı.
[Otto: Ama ne olursa olsun borçlarımı ödeyeceğim. ――Sonuçta ben bir tüccarım.]
――Ömrünü kurtaran o genç… Otto Suwen Natsuki Subaru’ya borçluydu ve bu borcu ödemek zorundaydı.
Ömrünü kurtardığı için onun adına dünyayı ve cenneti kımıldatabilirdi. Bir tüccarın böyle düşünmesi çok doğaldı.
Ve daha da önemlisi――
[Otto: ――O benim arkadaşım!!]
Yani Otto hem bir tüccar hem de bağımsız bir insan olarak kendisine kararlı olma emri vermişti.
Bu, kazanması pek muhtemel olmayan bir mücadeleydi.
Yine de tüm olasılıkları karşısına alarak kendisini Natsuki Subaru’nun galibiyetine adamayı seçmişti.
Bu bir tüccarın iradesi ve arkadaşlıklarının ifadesiydi.
――Otto uzaklardan, terk edilmiş vagonların hizasından bir yaratığın kükreyişini işitmişti.
Gerçek savaşın şimdi başladığını sezerek İlahi Korumasını saldı――ve o tanıdık cehennemi tadarak bu mücadeleye her şeyini katma niyetiyle koşmaya başladı.
#Otto'nun yakalandığı ve Subaru tarafından kurtarıldığı anlar animede var mıydı yoksa noveldeki bir farklılık mı? Hatırlayan biri bilgilendirirse sevinirim, ben animeyi izleyeli bir yılı geçti valla unutmuşum :)
Bu arada gerçekten Otto kötü şansın dünyadaki temsilcisi gibi bir şeymiş, başına gelmeyen dert kalmamış. Bugünlere gelebilmesi bir mucize!
#Son olarak ingilizce çevirmenin depresyonu tam gaz devam ediyor. Geçenlerde bir bölüme 'sanki bir tüneldeyim ve ucundaki ışığı göremiyorum' vb bir yorum yazmış. Umarım yakın zamanda toparlanır da biz de onunla birlikte daha hızlı bir şekilde ilerleriz.
Hadi bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..