Subaru bile karşısındaki Garfiel’in yaralarla ne derece kaplı olduğunu fark edebiliyordu.
Bedeni sayısız yara bereyle kırmızıya boyanmıştı ve omuzları aldığı kesik nefeslerle inip kalkıyordu. Pek çok noktasından kan akıyordu ve cılız bedeninin alt taraflarını kapatan kumaş hariç tamamen çıplaktı.
Garfiel ayakkabılarını bile yitirmiş şekilde çıplak ayağıyla dikilirken Subaru kaldırdığı elini indirerek lafa girdi.
[Subaru: …… Beklediğim karşılamanın bu olmadığı kesin. Tepenin atacağını biliyordum ama böyle görünebileceğini hiç düşünmemiştim.]
[Garfiel: Sen benim için endişelenme. Sadece ayağım kaydı, o kadar.]
Garfiel Subaru’nun cümlelerine hoşnutsuz bir bakışla karşılık vermişti. Tabii ki şaka yapıyordu fakat onu böylesine yaralı gören Subaru en kötüsünü hayal etmeden geçememişti.
Garfiel Sığınak sınırlarında Lewes’i aramak için koşturmuş ve bu sırada Otto’nun Subaru ile planladığı geciktirme çabalarından etkilenmiş olmalıydı.
Ama Subaru Garfiel’in bu kadar kötü bir hale gelebileceği olası tek bir senaryo düşünebiliyordu. Ve o da-
[Subaru: Otto seni moron, sana her şeyi dökülüp kaçmanı söylemiştim……!]
[Garfiel: Ufaklık cesurdu. Pek dövüş için yaratılmamış, muhtemelen daha önce gerçek bi dövüş de yaşamamış. Ama bunu bi arkadaşı için yaptıını söyleyip duruyodu.…… beni bayağı uğraştırdı.]
Yanakları kederli bir şekilde çarpılan Garfiel, elini alnındaki beyaz yara izine götürdü. Bu yaraya halihazırda sahipti ama bu, vücudundaki diğer yaraların Otto tarafından açıldığı anlamına mı geliyordu?
Gerçi “dövüş” tek taraflı bir şeye uygun bir kelime değildi. Otto ağız dalaşına Subaru’dan daha uygun olabilirdi ama insanların anlamsızca güçlü olduğu bu tarz bir dünyada savaşçı olarak nitelendirilmeyeceği belliydi.
Subaru’nun tanıdığı en güçlü kişilerden olan Garfiel gibi gerçek bir savaşçı karşısındaysa Otto’nun en ufak bir galibiyet şansı olmamalıydı.
Subaru’nun tek arzusunun Otto’nun ucuz numaralarla zaman kazanması olduğu da unutulmamalıydı. Fazlasında gözü yoktu.
[Subaru: ……O… ölmedi, değil mi?]
Subaru’nun alnından soğuk terler dökülmeye başlamıştı.
Olabilecek en kötü senaryo Garfiel’in pençelerinin Otto’yu parçalayışıydı. Subaru böyle aptal bir düşünceye gülebilse hoş olurdu fakat yapamazdı. Garfiel’i bu halde görmüşken olmazdı.
Garfiel böyle yaralar aldıysa ağır bir mücadeleye zorlanmış demekti. Böyle bir durumda Otto’ya nazik davranacağını ummak da fazla iyimser bir davranış olurdu.
Otto öldüyse her şey anlamsızlaşacaktı.
Otto’nun ölümü değil―― Subaru’nun yaşamı anlamını yitirecekti.
[Emilia: ……Subaru]
Subaru çaresizliğe sürüklenen düşünceleriyle yutkunurken arkasından gümüş çanları andıran bir ses işitildi.
Az önce kendisine dokunmak için tereddüt eden parmak uçları şimdi düşen omuzlarına dokunmaktaydı. Bu hafif dokunuş Subaru’nun bozulan düşüncelerinin duraklamasını sağladı.
Arkasına dönen Subaru, Emilia’nın kendisine dönük gözlerindeki endişeyi fark etti. Kızın hala içerisinde kaynayan duyguları düzene koyamadığı barizdi.
Olağan bir şey olmadığını anlasa da öfkeli ve kan revan içerisindeki Garfiel, onun sebebini kavrayamayacağı bir manzara olmalıydı. Yine de Subaru’ya çevirdiği gözlerinde korkudan ziyade endişe yer alıyordu.
[Subaru: Ben iyiyim, Emilia. Beni böyle görmek zorunda kaldığın için üzgünüm.……Artık arkamda kimin durduğunu hatırladım, bu yüzden sakinim.]
Emilia’nın bakışlarıyla toparlanan Subaru derin bir nefes alarak yeniden Garfiel’e döndü.
Mezarın girişi ufak bir eğime sahipti, bu yüzden Garfiel’e bakmak için başını eğmesi gerekiyordu. Karşısındaki düşünceli ve kambur duruşlu figürse öldürücü keskinlikte bakışlarla karşılık veriyordu.
[Garfiel: Ben koşturmakla meşgulken siz piçler canınız ne isterse yapıyodunuz herhalde. Sinsi sinsi sinsi sinsi…… eh? Lanet olasıca pis numaralardan ne kadar nefret ettiiimi bilmiyo musun?]
[Subaru: Burada takılmak için senin iznini almamız gerektiğini bilmiyordum. Ama çözülmesi çok kolay birisin, tek bakışta belli oluyor. Öfkeleneceğini biliyordum ama aynı şekilde daha öteye gitmeyeceğini de biliyorum.]
[Garfiel: Hah?]
Subaru Garfiel’in gözdağı verişini basit bir omuz silkişle yanıtlamıştı. Sesinin olağan heyecanını taşımayışıysa Garfiel’in burnunu çatırdatmasına yol açtı.
Garfiel’in rahatsız ifadesine bakan Subaru gergin bir suratla devam etti.
[Subaru: Garfiel. Otto’yla ne yaşadın?]
[Garfiel: Bana biraz bokluk yaptı…… ben de onu çiğneyip lime lime ettim, bedeni ormana gübre oldu.]
[Subaru: ――――]
Keskin dişlerini takırdatıp dudaklarını yalayan Garfiel, Emilia’nın nefesini tutmasına yol açmıştı. Garfiel’in bedeninden yayılan öfke bile Otto ile ne kadar sert bir mücadele geçirdiğini anlatmak için yeterliydi―― aynı şekilde Garfiel’in onunla dövüşürken kendisini tutmadığını da…
Ve bu yüzden,
[Subaru: Whew, demek hayatta. Kahretsin, beni cidden endişelendirmiştin…… Her şey mahvoldu diye aklım çıkmıştı, şaka değil.]
[Garfiel: ……Hah?]
[Subaru: Ama ne halt düşünüyordu ki…… neyse, Ram’dan yardım alacağını söylemişti, belki de aklına bu garip fikirleri sokan odur. Kulağa gerçekten Ram’ın yapabileceği bir şey gibi geliyor…… Yani bıçak kemiğe dayandığında ne yapmayı planladığını bize hiç söylememişti.]
[Garfiel: Oy, oy, ne bok yiyon sen!?]
[Subaru: Demek seni böyle döven Ram, ha? Aaah, şimdi oldu işte. Otto bunu tek başına yapmış olamaz. Vay be. Ben de neredeyse Otto benden özel bir gücünü falan saklıyor diye düşünecektim, arkadaşlığımız zedelenebilirdi……]
[Garfiel: ――Or*spu çocuu! Ne bokumdan bahsediyon! HAH!?]
Garfiel öfkeyle kükremiş, kabaran duygularını ayağını yere geçirerek ifade etmişti. Bunun sonucunda Garfiel’in topuklarının altındaki toprak yarıldı ve merkezinde kendisinin olduğu bir krater oluştu.
Kraterin ortasından çatlaklar yayılıyor, etraf toza dumana bulanırken Garfiel de dişlerini gösteriyordu.
[Garfiel: Sana onu geberttim dedim ya! Gitti o herif! Lanet olasıca tuhaf İlahi Korumasını kullanıp ormanı kendi tarafına çekti, sıçtıımın böcekleri ve fareleriyle beni oyuna getirdi. Sonra da tek başına yapamayacağı kocaman bi büyüyle bana vurdu. Bu yüzden…… Savaşçı ruhuna saygı gösterdim――Pençelerim ve dişlerimle!]
[Subaru: Ormanı kendi tarafına çekti…… ha. Hayvanlara Fısıldama İlahi Korumasının bu şekilde kullanılabileceğini bilmiyordum. O pislik benden önemli bir şey saklamış……]
[Garfiel: Aynısı peşine takılan Ram için de geçerli! Lanet olasıca Ram savaşımıza girip bana varıyla yoğuyla saldırdı….. o yüzden onu da çiğnedim!]
[Subaru: …………]
Dişlerini sıkan Garfiel yüzünü ellerinin arasına gömmüş ve başını göğe çevirmişti. Bu sırada Garfiel’in söylemlerini sessizce dinleyen Subaru, söylenenler üzerine kafa yormakla meşguldü.
Demek Ram ve Otto sahiden de Garfiel’e karşı güçlerini birleştirmeye karar vermişti. Ram’ın yardımıyla Garfiel’i mağlubiyetin eşiğine getirmeleri mümkün olabilirdi. Ama sonuç olarak bu adamın derisi fazla kalın çıkmıştı.
[Garfiel: O beni oyalarken kaçan piçleri yakalayasım kalmadı. Ama bu, burda çevirdiklerini görmezden gelceğim anlamına gelmiyor! Şimdi çekil ordan. Bundan böyle kimse Mezara girmeyecek. O lanet olasıca şeyi yıkıcam!]
[Subaru: Bunu yaparsan Bariyeri aşmamıza imkân kalmaz……Sığınak sonsuza dek kapanır. Gerçekten bu sana uyuyor mu?]
[Garfiel: Uyuyor. Asıl geri kalan hiçbir şey uymuyor.]
Garfiel bu sözlerle açtığı kraterden çıkarak Mezara yöneldi. Adımlarında en ufak bir şüphe yoktu, sözlerini gerçek kılmakta tereddüt etmeyeceğini iddia eder gibiydi.
Bedeni kan ve yaralarla kaplıydı―― ama buna rağmen aralarında aşılamaz bir uçurum mevcuttu.
Garfiel’in kuvveti onca yaraya rağmen Subaru’nun ligini aşardı. Hem topuklarının altındaki krater hem de bedeninden yayılan berbat aura bunu kanıtlar nitelikteydi.
Fakat-
[Emilia: Ben… Ben bunu yapmana izin vermeyeceğim.]
Burada Garfiel’in yoluna çıkabilecek başka biri daha mevcuttu. Subaru’nun arkasından çıkan Emilia, kendisini Garfiel ve Mezarın arasına siper etmişti. Bunu gören Garfiel etkilenmemiş bir şekilde kafasını çevirdi.
[Garfiel: Bu da ne, oy?! Minik güçsüz kızlar yoluma çıkamaz.]
[Emilia: Hayır, seni durduracağım. Mezarı yıkmana izin veremem. Çünkü ne olursa olsun Yargılamaları geçmek zorundayım.]
[Garfiel: Bunu yapamayacağın çok belli. Her gün şurdan bebe gibi ağlaya ağlaya çıkıyosun. Şimdi de minik dostunu kaybettin diye üzgünsün, di mi? Git yatağına kıvrıl da ağla. O zaman sana dokunmam.]
[Emilia: ――――hg]
Yüzünden kederli bir ifade geçen Emilia, Garfiel’in acımasız söylemlerini dinlemişti. Fakat bu kederi yüzünde yalnızca kısacık bir an tuttu ve acısını anında içine gömerek karşılık verdi.
[Emilia: Tüh, ne söylersen söyle geri adım atamayacağım. Yargılamalara girmek zorundayım. Geçmişimle yüzleşmek ve……]
[Garfiel: Sıçtıımın, her, biriniz…… tch!]
Emilia’nın sözünü kesen Garfiel dilini rahatsız bir şekilde şaklatmıştı ve gözleri öfke saçmaktaydı.
Varlığının doğurduğu kan dondurucu baskının yoğunluğu Emilia’nın omuzlarını titretiyordu. Garfiel bu ürkek tepkiyi fark ederek homurdanmaya başladı.
[Garfiel: Az önceki esip gürlemelerine nooldu? Seni korkuttuuum anda tüm özgüvenin uçup gitti. ――Hiç kimse o lanet olasıca boku beceremez. Sadece Cadının bizi izleyip gülmek için uydurduğu acımasızca bi üçkağıt!]
[Subaru: Cadı hakkındaki düşüncelerin bayağı berbat, ha?]
[Garfiel: Hah?]
Subaru’nun araya girdiğini gören Garfiel, öfkeli bakışlarını Emilia’nın üzerinden çekti ve parmağını Subaru’ya uzattı.
[Garfiel: Ne bok diyosun? O sıçtıımın Cadısını mı savunuyon yoksa? “Potosk’a ne sabah var ne şafak” derler ama sen kimsin, lanet olasıca Cadının kölesi falan mı? HAH?]
[Subaru: ――――]
Subaru Garfiel’in sorusu karşısında sessiz kaldı.
Bunu gören Garfiel ise sessizliğin anlamını çözememişçesine kaşlarını çattı.
Mezarda uyuyan Cadı Echidna idi. Fakat Subaru’nun bedenindeki miasma Kıskançlık Cadısına aitti.
Yalnızca bu durum hakkında bilgi alan ama bizzat miasmayı koklayamıyor olan Garfiel, aradaki farkı idrak edemiyordu.
Ve doğal olarak tek bir teşebbüs sonrasında cesareti kırılan Garfiel’in Echidna’nın Yargılamaları hakkında da pek bir fikri yoktu.
[Subaru: Cidden her şeyi yarım yamalak yapıyorsun, Garfiel.]
[Garfiel: ……Ne bok dedin sen?]
Garfiel’in şu ana kadarki tüm söz ve eylemlerini bir araya getiren Subaru bu yorumda bulunmuştu.
Subaru’nun acımasız yorumunu işiten Garfiel ise sessizce mırıldandı. Fakat Garfiel’in ürpertici varlığı Subaru’nun ona dönük gözlerinde bir korku doğurmuyordu.
[Subaru: Sen yapamıyorsun diye hiç kimse yapamaz sanıyorsun. “Ben böyle düşünüyorum, demek ki o herif de öyle olmalı.” ――Bu ne küstahlık?]
[Garfiel: …………]
[Subaru: Haklısın, Emilia Yargılamalarda defalarca başarısız oldu. Görmek istemediği bir geçmişi görmeye mecbur bırakıldı ve her defasında ağlayarak dışarı çıktı, bunu inkar etmeyeceğim. Puck gittiğinde de öyle kötü bir hale geldi ki izlemek çok zordu, ben bile bunun üstesinden geldiğini rahatlıkla söyleyemem.]
Subaru, sessizleşen Garfiel karşısında çenesi ile Emilia’yı işaret etmişti. Emilia ise bu ani yorumlar karşısında şaşkındı. Ama bu sözleri sarf ederkenki ifadesini gördüğü için müdahale etmeyecekti.
Neticede Subaru yalnızca Emilia’nın da kabullendiği gerçekleri sıralıyordu. Kesinlikle utandırıcı olsa da bu gerçekleri inkar edemezdi.
Kendisi hakkında söylenenlerle yüzleşebiliyor olmasıysa zayıflığına rağmen azimli olduğunun göstergesiydi.
[Subaru: Belki Yargılamanın sonuçları yine de değişmez. Ve belki bu gece de başarısız olup Mezardan ağlayarak çıkar.]
[Garfiel: Bunu biliyosan ne bokuma aynı şeyi defalarca yapıp duruy……]
[Subaru: Ama Emilia denemeye devam edecek. ――Senin aksine.]
[Garfiel: ――――hk]
Garfiel nefesini tutmuştu. O keskin bakışlarda titreşen şüpheyi gören Subaru, korkusuzca iddiasını dışa vurmuş ve Garfiel’in gözlerine dimdik bakarak devam etmişti.
[Subaru: Garfiel. Sen başarısız olup kaçtın. Ama Emilia sana benzemez.]
[Garfiel: ――Tch! Sakın, böyle, ukalalaşayım, deme!!]
Garfiel Subaru’nun sözlerinin bitiminde öfkeyle kükremiş ve sağ bacağıyla zemini parçalamıştı.
Vuruşunun etkisiyle toprak havalandı ve bilinmeyen bir mekanizma sayesinde oluşan kare kütle Garfiel’in sol ayağı tarafından tekmelendi.
Dikey şekilde dönen toprak parçası Subaru’nun kaburgalarını teğet geçti ve―― doğruca Mezarın girişine, antik yapıya ilerledi.
Mezar duvarlarından toz ve sarmaşıklar dökülmüş, Subaru ise kafasının üzerine doğru inen döküntülere rağmen zarar görmemişti. Omzu bir anlığına sarsılan Emilia da Subaru’nun önceki sözlerini anımsayarak yerinden oynamamıştı.
Aralarındaki bu silik ama kesin güveni gören Garfiel’inse gözleri iyice açılmış ve o kanlı gözlerdeki gaddar ışıltı yoğunlaşmıştı.
[Garfiel: S*ktirin gidin! Yeter! Aaggh! Yeter artık! Her şeyi bilen kendini beğenmiş tavrınızdan sıkıldım! İstersem sizi öyle ufak parçalara ayırırım ki kimse hangi parçanın hanginizin olduunu bile bulamaz! Bunu bilmiyor musunuz, hah!?]
[Subaru: Bildiğim şey―― bunu yapamayacağın.]
Kesik nefesler alan ve toprağı tekmeleyen Garfiel art arda tehditler savuruyordu. Fakat bu tehditlerin Subaru’nun kalbi üzerinde bir etkisi kalmamıştı.
Bu da çok doğaldı. Yaşanan onca şeyden, Lewes’le gerçekleştirdiği sohbetten ve şu anki durumdan sonra―― Subaru Garfiel’in özünü çözebilmişti.
Subaru ve Emilia’ya sergilediği tüm o öfke ve düşmanlığa rağmen Garfiel――
[Subaru: Beni veya Emilia’yı öldürmeyeceksin. Ya da öldüremezsin diyelim. Sonuçta, Garfiel…… daha önce hiç kimseyi öldürmedin, değil mi?]
[Garfiel: ――――]
[Subaru: Otto ve Ram’la dövüştün ama onları öldüremedin. Otto bir yana, Ram’ı öldürmene imkân yok. Burada olmama sebepleri yalnızca onları bir şekilde durdurmuş olman.]
Bu sözlerle Garfiel’in abartılı tavırları sona ermişti.
Nefesinin yoğunluğunu bastıran Garfiel Subaru’ya bakakalmış, söylenenleri işiten Emilia’nın gözlerindeyse kafasının karıştığını gösteren bir ifade belirmişti.
Garfiel’in her zamanki hallerini gördüğü için Subaru’nun iddialarını anlamanın Emilia'ya zor geldiği kesindi.
Ama Subaru kendinden emindi.
Garfiel, hiç değilse insan formuna ve şahsi iradesine sahipken, herhangi birini öldürmeye karar veremezdi.
――Subaru şu ana kadarki döngülerinde Garfiel’le pek çok kez karşı karşıya gelmişti.
Fikir ayrılıkları veya Garfiel’in ani düşmanlıklarıyla karşılaşmıştı. Hatta bir defasında Roswaal’ı öldürmeye çalıştığı için Garfiel’den bir darbe almış ve tek gözünü yitirmişti.
Fakat sonrasında tek gözlü Subaru’yu iyileştiren kişi de Garfiel’in ta kendisi olmuştu. Ve tamamen düşmana dönüştüğünde bile Subaru’yu bir kez olsun öldürmemişti.
Tek bir istisna vardı: Garfiel’in kaplana dönüşüp sığınmacıları öldürmesi. Bu Subaru’nun anımsamak istemediği ama aklından da silemediği, zihnine kazılıp kalmış bir anıydı―― o olay yüzünden hala Garfiel’e karşı yatıştırılamaz hisler besliyordu.
Ancak o günü düşününce fark ettiği bir şey vardı.
Garfiel yaratık formundayken konuşamıyordu. Pençelerini savuruyor, dişlerini içgüdüleri doğrultusunda kullanıyordu, bir hayvandan farkı kalmıyordu. Yani köylülere yönelişi içgüdülerine uyuşundan fazlası değildi.
Ama en başta, o ilk köylüde―― katliamın başlangıcı olan ilk cinayette Garfiel son ana dek tereddüt etmişti.
Subaru o anın öfkesi ve paniğiyle bunu anlayamamıştı. Garfiel’in o ilk köylü karşısındaki duraksayışını her şeyi ağır çekimde görüyor oluşuna yormuştu. Ama durum böyle değildi. O yavaşlayış içten bir tereddüdün ürünüydü.
Garfiel ancak o kişiyi öldürüp tereddüdünden kurtulduğunda gerçek anlamıyla bir yaratığa dönüşmüştü.
Subaru kan ve can tadı alan o kaplanın gözlerini gördüğünde hissettiği nefreti hala anımsayabiliyordu.
[Subaru: Gözlerin o zamanki gibi değil. Henüz kimseyi öldürmemişsin.]
[Garfiel: Bu da ne bok demek oluyo? Ram başka bi mevzu ama senin ufak dalkavuğu öldürmemem için hiçbi sebep yok.]
[Subaru: Evet, Ram başka bir mevzu.]
[Emilia: H-hey umm…… Otto-kun’a karşı bir kinin falan mı var……?]
Emilia Otto hakkında yapılan acımasız yorum karşısında çekine çekine lafa girmişti. Fakat Subaru, belki de ömründe ilk defa Emilia’yı duymazdan gelerek parmağını Garfiel’e çevirdi ve konuşmaya devam etti.
[Subaru: Bana saldırmak isteseydin bunu yapardın. Ama bana saldırmaya çalışmıyorsun. Sadece tehditler savuruyorsun. Kana susamış tavırların gösterişten ibaret. Esas korkan tarafın kim olduğunu merak ettiriyor doğrusu.]
[Garfiel: Oy, oy, oy…… ne diyon sen g*t herif?! Böyle devam edersen bunlar son sözlerin olacak!]
[Subaru: Gerçek kılmayacağın tehditler savurmayı bırak. Ara sokaktaki o üç ahmaktan sonra rol yapan yeterince korkak gördüm. Gerçi onlar hiç değilse beni bıçaklama cesareti göstermişti.]
[Garfiel: Ka….. kapa çeneni……]
Dişlerini sıkan Garfiel Subaru’ya öfke dolu bir suratla bakakalmıştı.
Fakat karşısında Natsuki Subaru vardı. Bu adamın rakibinin tepesini attırmaktan daha çok parlayabileceği bir durum olamazdı. Bu yüzden-
[Subaru: Her gün gurur duyduğun o dişleri ve pençeleri hazırlıyor ve güzel görünmelerini sağlıyorsun. Ama onlar sadece dekordan ibaret, değil mi? Hazır başlamışken tırnaklarını biraz süslemeye ne dersin? Benim geldiğim yerde kızlar böyle şeylere cidden bayılırdı. Senin hanım evladı tavrına da pek yakışır, sence de öyle değil mi?]
[Garfiel: Sana o lanet olasıca çeneni KAPATMANI SÖYLEDİM――!!]
Bir darbe daha.
Kalkan yeni toprak öbeği Subaru’nun başını aşarak Mezarla buluşmuştu.
Kaçınmaya gerek yoktu. Garfiel’in Subaru’ya vurmaya niyeti olmadığı belliydi.
[Subaru: Toprakla oynamak istiyorsan git kale falan yap. Arkamda eşsiz bir tarihi eser olduğunun farkındasın, değil mi? Kendine Sığınağın Gardiyanı falan demiyor muydun sen? Burası mekanınızın Cadısının mezarı, biliyorsun. Arkadaşlar arasında ayrımcılık yapmamalısın.]
[Garfiel: O! Kahrolasıca! Benim arkadaşım falan değil! Her şey o Cadı buraya gömüldü diye oldu…… Ben…… Ben….. tch!]
Garfiel’in dili açılıyordu. Subaru’nun tahrikleri karşısında nefes alış verişleri kesik kesik olmaya başlamıştı.
Buraya gelmek için yaralı bedenini zorlamıştı. Üstüne bir de anlamsız bir güç gösterisi ve yorucu bir konuşmaya enerji harcamıştı. Duygularının değişimiyle de kan akışı ivmeleniyor, önceden kapanan yaraları yeniden açılıyordu.
Bu halde, kesik nefesler alıp veren Garfiel Subaru’ya bakıyordu. Ardından o bakışları ansızın Emilia’ya çevirdi ve bir şey fark etmişçesine burnunu kıpırdattı.
[Garfiel: Oy…… ne bok yiyon? O gözler ne iş?]
[Emilia: …………]
[Garfiel: Söyleyecek bi şeyin varsa söylesene! Bu şekilde bakılmak tepemi attırıyo!]
Emilia’nın sessiz bakışlarındaki bir şeyler Garfiel’i bağırtmıştı. Emilia ise menekşe gözlerinde karmaşık duygular titreşirken bu talep karşısında başını salladı.
[Emilia: Garfiel…… bu kadar korktuğun şey ne?]
#Çoook uzun bir aradan sonra tekrar merhaba arkadaşlar
Sürekli yeni bölüm gelmiş mi diye ingilizce kaynağımıza bakmaktan yorulmuştum, sizin de sık sık burayı kolaçan ettiğinizi biliyorum. Ama sonunda bölümümüze kavuştuk. İngiliz çevirmenimiz uzun süredir bayağı hastaymış, bir yandan da akrabaları ve arkadaşlarıyla gezip tozarak toparlanmaya çalışmış. Ve tabii ki yine aşık olmuş Artık olgunlaşması ve sevdiği kişileri desteklemek için düzenli bir iş bulması gerektiğini düşünüyormuş, yine de re:zero sona ermeden çeviriyi bırakmayacakmış. Aşırı sık olmasa da yeniden düzenli bölüm atmaya başlayacağı umudunu taşıyorum. Ben de hayatımın gerçekten stresli ve yoğun bir döneminde olduğum ve bu kaynakta çok ilerlediğimiz için şimdilik farklı bir kaynağa geçiş yapacağımızı sanmıyorum. Tabii yine haftalarca bölüm gelmezse bir çare bulacağız, ben de bu seride ilerlemeyi sizler kadar istiyorum, merak etmeyin :)
Bu bilgilendirmeden sonra Garfiel'in 'oy' deyişini ve Subaru'nun yürek yemiş tavırlarını gerçekten özlediğimi de söylemek isterim. Bölümün ilerleyişi gereği sonraki kısımda Garfiel'in korkuları hakkında bir şeyler öğrenebileceğimizi düşünüyorum. Umarım öyle olur, bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..