Garfiel: “Korktuğum... şey mi ne?”
Emilia: “Evet, korkuyorsun. Sesini yükseltiyorsun, kendini yırtıyorsun ve canlanmak için yerleri tekmeliyorsun, haksız mıyım?”
Garfiel: “Sanki benim hakkımda bi bok biliyosun da...”
Emilia: “Biliyorum. Sonuçta...”
Garfiel'in daha güçsüz bir sesle verdiği yanıtı yarıda kesen Emilia, aldığı tek nefesle devam etti.
Emilia: “—Ben de daima bir şeylerden korkuyorum.”
Garfiel'in nefes alışı kesildi. Emilia ise göğsüne dokundu ve parmakları kristalin yokluğunu teyit ederken gözlerine anlık bir duygu yerleşti.
Emilia: “Bugünlere pek çok şeyden korka korka geldim. Yine pek çok şeyi Puck’a yıktım, ona bel bağladım… Bunu yaptığımın farkında olmadan şu ana dek sürdürdüm. Fakat bugün, kısacık bir süre önce sonunda birazcık anlamaya başladım.”
Garfiel: “Kapa çeneni.”
Emilia: “Henüz neyin doğru olduğundan veya ne yapmam gerektiğinden emin değilim. Ama artık BİR ŞEYLERİN varlığını bildiğimi hissediyorum. Ve o ŞEYİ mezarda bulabileceğimi de. O yüzden yolundan çekilemem.”
Garfiel: “Kes şunu. Kaybol. Benimle konuşma.”
Emilia: “... Ama sen o ŞEYE çoktan sahip değil misin gerçekten?”
Garfiel: “—hk!”
Sınırı aşılan Garfiel'in tepesi atıyordu. Dizleri hafiften bükülürken minyon bedeni ileri atıldı. Emilia’ya atılışı korkunç bir hızdaydı. —Fakat ona erişemeden önce önü Subaru tarafından kesildi.
Subaru: “Garfiel!”
Garfiel: “—Tch!”
Kollarını yaklaşmakta olan Garfiel’e doğru uzatan Subaru eşzamanlı olarak Emilia’yı korumak adına atılmıştı. Sonucunda darbeyi üstlendi ve sendeleyerek acı içerisinde kıvranmaya başladı.
İvmeyle bir iki defa yuvarlanmayı tamamladıktan sonraysa yüz üstü yere kapaklandı. Bu sırada pençelerini yerdeki Subaru’nun boynuna yerleştiren Garfiel, sıkılı dişleriyle Emilia’ya dönmüştü.
Garfiel: “Derhal! Derhal çekil önümden lanet olasıca! Bana kıyafetlerini onun kopuk boynunun kanıyla boyattırma!”
Emilia: “Subaru—”
Emilia çarpışmaya hazırdı.
Puck’ı kaybetmiş olabilirdi fakat hala bir ruh sanatları kullanıcısıydı. Büyü yapmak adına ufak ruhların yardımına başvurabilirdi. Kazanıp kazanamayacağı muamma olsa da Garfiel’le mücadele etmesi mümkündü.
Ve bu yüzden anında mana biriktirmeye başlamışken—
Subaru: “Emilia, dur! Ben iyiyim! Bir şey yapmayacak zaten!”
Garfiel: “Kapa çeneni! Bıktım bu sıçtıımın saçmalığından! Kulaklarım senin ve o kadının deli saçmalarından çürüdü! O gevşek ağzını çenenden ayırırsam belki bu boklardan bahsetmeyi kesersin, ha?”
Subaru: “—gh,”
Yerdeki Subaru’nun üzerine iyice eğilen Garfiel keskin pençelerini Subaru’nun sağ yanağının üzerinde gezdiriyor, uçlarıyla eti delinmekte olan Subaru ise yakıcı acı karşısında sessizce sızlanıyordu.
Fakat buna rağmen gözlerinde boyun eğmez bir ifade taşıyordu.
Subaru: “Bizi yoldan çekip mezarı yok edeceksin, peki ya sonra? Sonsuza dek kaçıp durmak seni kurtaracak mı sanıyorsun?”
Garfiel: “O senin problemin. Hangi lanet olasıca bu konuda bi şey yapabilir ki? O şeyin bizi nasıl özgür bırakacağı konusunda en ufak bi fikri bile yok. Neden bunu anlamıyosun?!”
Subaru: “Evet, anlamıyorum, Garfiel. —Çünkü geçmişinin ve pişmanlıklarının üstesinden gelebiliriz.”
Garfiel: “—”
Subaru’nun bu iddiası karşısında Garfiel ve Emilia nefeslerini tuttu.
Subaru: “Acılıydı, ıstırap vericiydi, öylesine boğucu ve bunaltıcıydı ki hiçbiriyle yüzleşemeyip pes ettim. Fakat umut olmadığını düşünen tek kişi bendim ve açıkçası hiçbir şey de umutsuz değildi.”
Sahte olaylar olsun, yalancı ebeveynleri olsun, her biri anılarından yaratılmıştı. Ve Subaru en büyük pişmanlığıyla yüzleşip vedasını ederek yanıtına ulaşmıştı.
Yargılamanın Subaru’ya acı verdiği kesindi. Onu anımsamak dahi içini sızlatıyordu, göğsünde kazılı kalmış, Subaru’ya hem geçmişi hem de çileleriyle izini bırakmıştı.
Subaru: “Ama ben o acıyla ve her şeyiyle birlikte geçmişimi kabullendim. Bunu yaptım… Evet, cadı tam bir pislik ve ona güvenmeye çalışırken bana nasıl ihanet ettiğini asla unutmayacağım.”
Zihni daima gizemli bir şekilde gülümseyen beyaz tenli cadının görüntüsüyle dolmuştu. Ne kadar vakit geçerse geçsin ona olan karmaşık hislerinin üstesinden gelemeyecekti. Fakat o vakitlerde tattığı duygulara ihanet etmesine gerek yoktu.
Subaru: “Ama cadıya minnettarım da. Minnettarım, çünkü sayesinde geçmişimle yüzleşebildim. Kaçtım, kaçtım, kaçtım, kaçtım… Ama neyse ki daha fazla kaçamaz hale geldim.”
Garfiel: “—”
Subaru: “Garfiel. —Gerçekten hala ailenle ilgili geçmişinden mi kaçıyorsun?”
Garfiel: “Nee—!?”
Garfiel'in yüzü renkten renge giriyordu. Öfke kırmızısını şaşkınlık solgunluğu takip etmekteydi.
Çenesi titrediği için dişleri birbirine sürtmeye başlamıştı. Subaru’ya dönük bakışlarında ürperme, belki de ürkme yer alıyordu.
Garfiel: “Sana benim geçmişimden... kim bahsetti?”
Subaru: “Aklına kim gelirse diyebilirim. Sence bu bir ihanet mi? Veya başka bir şey olduğunu mu düşünüyorsun?”
Garfiel: “ue, au, aehu...”
Biriken öfkesi Garfiel’in konuşmasını dahi engelliyor, kesik kesik ve tutarsız nefesler almasına yol açıyordu. Gözlerinin önünde yaşanan bu ağır şoka tanık olan Subaru ise sözlerine devam etmekteydi.
Subaru: “Cadı bana dış dünyadan korktuğunu söyledi.”
Garfiel hiçbir yanıt vermedi.
Subaru: “Frederica bana kendisiyle birlikte buradan ayrılmayı teklif ettiğinde onu reddettiğini söyledi.”
Garfiel yine hiçbir yanıt vermedi.
Subaru: “Lewes-san bana mezarda gördüğün şeyin annenle vedalaşışın olduğunu söyledi.”
Garfiel bu defa—
Garfiel: “An- ne...”
Subaru: “Sen ve Frederica’nın yaşadıkları hakkında bir şeyler işittim. Aynı insan anne ve iki farklı yarım-kan yarı-insan babadan doğmaymışsınız. Siz çeyrek-kanlar sığınağın bariyerinden etkilenmiyormuşsunuz. Frederica bariyer eninde sonunda aşıldığında buradakilere yuva olacak bir yer yaratmak adına sığınağı terk etmiş.”
Garfiel: “Kardeşim...”
Subaru: “Ama sen Frederica'nın uzattığı eli tutmamış ve burada kalmışsın. Bunu neden yaptın? Ne yapmak istiyorsun, ne amaçlıyorsun da hala buradasın?”
Nefes alıp vermek zorlaşmıştı.
Garfiel'in Subaru’yu yere bastırışı iyice kuvvetlenmişti. Bunu Subaru’yu susturmak için yapmıyordu. Öylesine mahvolmuştu ki bir şeye kuvvetini vermediği, tutunamadığı takdirde anında yığılıp kalacak gibiydi.
Subaru: “Mezarda geçmişini gördün. Annenin seni ve Frederica’yı sığınakta bırakıp gidişini gördün… değil mi?”
Garfiel: “—“
Subaru: “Dış dünyadan bu yüzden mi kaçınıyorsun?”
Sessizlik ‘evet’ demekti.
Garfiel sessizliğini koruyor, Subaru’ya bugüne kadarki en güçsüz bakışını atıyordu. Buna dik bir bakış bile denilemezdi, öylesine güçsüzdü.
Sırlarının açığa çıkmasından korkan ufak bir çocuk ifadesine bürünmüştü.
Subaru’nun göğsündeyse başka birinin yaralarını deşmenin suçluluğu büyüyordu. Fakat bu hissi bastırıp Garfiel’i gerçekleri dökmeye zorlamaya niyetliydi.
Parmağını belli belirsiz şekilde görünen yarasına saplayıp deliği büyüterek kan akmasını sağladı.
Subaru: “Annen sizi terk ettiği için, seni terk eden annenden nefret ettiğin için, anneni senden alan dış dünyadan nefret ettiğin için mi dış dünyadan tiksiniyorsun!?”
Bu teorilere Lewes’le konuşurken ulaşmıştı.
Garfiel’in dış dünyadan korktuğunu söyleme tavsiyesini Echidna’dan almıştı.
Ailesiyle yaptığı veda kalbine kazınmış olan Garfiel bu acıyla yeniden sarsılmıştı.
Subaru’nun bu sözleri sarf ederken takındığı kendinden emin hava karşısındaysa başını deliler gibi sallamaya başladı.
Garfiel: “Hayır! Yo, yoyoyoyoyoyoyo, hatalısın!! Ne bokumdan anlarsın sen! Bi halt bilirmiş gibi konuşup durmayı kes!”
Subaru: “Haklısın! Ben yalnızca düşündüklerimi söylüyorum ve ağzım her şeyi bilirmiş gibi geveleyip duruyor. Gerçek hislerini aktarabilecek olan tek kişi sensin. Madem ben hatalıyım, söyle bakalım gerçek hislerin neymiş!?”
Ciğerlerine uygulanan güç artan Subaru hiçbir acı ifadesi takınmamış ve sesini yükseltmişti. Garfiel ise aşağıdan gelen ses karşısında katılaşan suratını başka bir yöne çevirdi.
Subaru: “Dışarı çıkan Frederica’yı reddettin ve kendini sığınağı koruma görevine, yargılamaya meydan okuyup bariyeri aşmaya çalışanlara engel olmaya adadın! Bu kadar korktuğun şey ne?! Sebep sadece dış dünyaya olan nefretin mi yani!?”
Garfiel: “Tamamen hatalısın...!”
Subaru: “O zaman sadece seni terk eden annenden nefret ediyorsun! Yargılamaya meydan okudun, terk edilişini gördün ve bu yüzden korkuyorsun!”
Garfiel'in ifadesi kederle çarpılmıştı. Ellerini Subaru’nun üzerinden çekip Subaru’nun sözlü tacizinden kaçınmak amacıyla doğruldu. Fakat kaçmayacaktı.
Subaru elini uzatmış, onu ensesinden kavramış ve duraklatmıştı.
Ardından tüyler ürpertici, kan revan içindeki suratını nefesleri değecek bir mesafeye gelene dek çekti.
Subaru: “Cevap ver, Garfiel! Bu kadar korktuğun şey ne?!”
Lewes’le olan konuşması, Echidna'nın sözleri, Roswaal ve Frederica'nın tavırları, Ram'ın Garfiel’e bakarken takındığı ifade—Subaru her birinden bir anlam çıkarmıştı.
Ve eğer haklıysa, eğer çıkardığı anlam doğruysa, o zaman…
Garfiel: “Yo, benim harika... benim harika... “
Subaru: “Esas düşüncen ne!!”
Garfiel: “Benim harika... benim annem...”
Garfiel nefesini tutmuş, bakışlarını göğe çevirmiş ve dişleri birbirine çarparken-
Garfiel: “—Ben onun mutlu olmasını istemiştim!”
※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
Garfiel: “Biz ona engel olmuştuk, değil mi?! Ben ve kardeşim onun mutluluğuna engel olmuştuk, değil mi!?”
Dışarı çıkıyordu.
Garfiel’in şu ana dek içinde tuttuğu her şey dışarı çıkıyordu.
Garfiel: “Evet, bunu biliyordum! Beni ve kardeşimi terk etti. Tabii terk eder!”
Garfiel bu düşüncelerini şu ana dek hiç kimseye açmamış, kalbinde gizli tutmuştu.
Garfiel: “İstemiş olması mümkün olmayan yarı-insan kanlı lanet olasıca veletler… tabii ki onu dış dünyada yaşamaktan alıkoymuştuk! Bizi geride bırakmasının, bi kenara atmasının nesi garip ki… bunda yanlış… hiçbir şey yok ki!”
Sesinin titreyişini gizleyemiyor, dalgalanan gözlerini saklamak adına yüzünü ellerinin arasına gömüyordu.
Garfiel: “Bizi neden terk ettiğini anlıyorum. Bu yüzden ona kırgın değilim! Her halt ortada! Ben ve kardeşim annemin hayatını yaşamasına engel oluyorduk! O da bizi bıraktı ve mutlu olabilmek için sığınağı terk etti!”
Garfiel henüz çok gençken annesinin kardeşiyle kendisini bırakıp sığınaktan ayrılışını görmüştü.
O zamanlar ne hissettiğini idrak etmiş olamazdı. Ama içinde kök salan bu his gün geçtikçe büyümüş ve tek bir yanıt doğurmuştu. O da annesinin kendilerini terk etmiş olduğuydu.
Fakat-
Garfiel: “Ama biliyosun ki o gece... onu gördüm. Orda mezarda, yargılamada onu gördüm. Gördüm. O, o bizi terk etti, sığınağı terk etti ve… hemen orada, hemen çıkar çıkmaz aracı heyelana kapıldı… toprak tarafından yutuldu ve ölüverdi...”
Subaru: “—!”
Garfiel: “Kardeşim bunu bilmiyor... Onun lanet olasıca düşüncesi annemin bizi unutup bi yerlerde mutlu mesut bi hayat sürdüğü… Ama gerçek bu değil! Annem bizi terk ettiği saniyede öldü!”
Gerçekler Garfiel'in ağzından parça parça dökülmeye başlamıştı.
Bu hem şartların farkında olan Subaru hem de olmayan Emilia için çok ağırdı. Garfiel ise sessizleşen ikilinin karşısında yüzü hala ellerine gömülü şekilde kesik kesik nefes alıyor, ağlıyordu.
Garfiel: “Öldü işte... asla mutlu olamadı...”
Subaru’nun verebileceği bir cevap yoktu.
Garfiel: “Neden? Ama mutlu olabilmek için dışarı çıktığını biliyosunuz, değil mi?”
Emilia’nın da verecek cevabı yoktu.
Garfiel: “Ama mutlu olmak istediği için bizi terk ettiğini biliyosunuz, değil mi?”
Ne Subaru ne de Emilia Garfiel’e yanıt verebilirdi.
Garfiel: “Bizi terk etti. Ama hiç mutlu olamamış ve hemen ölmüşse, o zaman...”
Garfiel’in ağzından yanıtlanamaz sorular çıkıyordu. Ve tabii ki-
Garfiel: “Kendi mutsuzluğumuzun, bi kenara atılmak konusunda hissettiklerimizin ne anlamı var ki?”
—Bu sorular daima ama daima kalbinde kazılı kalacaktı.
Garfiel: “Ben annemin mutlu olmasını istemiştim!”
Yaşlı sesinin gücü artıyordu.
Ellerini yüzünden çeken Garfiel dişlerini sıkarak duraksadı. Dişleri çatırdayıp parçalanabilecek gibiydi. Köpek dişleri dudaklarını delip geçebilecek gibiydi.
Garfiel: “Hissettiğimiz mutsuzluk! Reddedilmenin verdiği yalnızlık! Onun mutluluğu uğruna olduğu için anlamlıydı, ben öyle düşünmek istemiştim! Annemden nefret edebilmek istemiştim!”
Annesine yönelik hisleriyle ilgili tutunacak bir limanı kalmayan Garfiel’in kalbi sığınakta mahsur kalmış, karşı çıkacak bir şeyi olmadıkça hisleri ruhunu tüketen alevi harmanlayıp durmuştu.
Garfiel: “Ama annem öldü! Ben ve kardeşimse mutsuz bir tecrübeyle yetindik. Annem hiç mutlu olamadı, ağır taşlar ve kumların altında boğularak ıstırap içerisinde öldü.”
Bu sonuca erişen Garfiel, içindeki közlerle kararını vermişti. Ayağa kalktı ve kendisini Subaru’dan uzaklaştırdı. Ardından mezara bakarak kısık bir sesle devam etti.
Garfiel: “—Asla dış dünyaya adım atmayacağım.”
Sesi titriyordu.
Öfke doluydu, keder doluydu ve içinde hala alevler harlamaktaydı. Kendi etrafında döndü. Bakışlarını yerdeki Subaru’ya indirerek keskin dişlerini takırdattı.
Garfiel: “Burayı terk edip dışarı çıkmak size mutluluk vermeyecek! Bir şeyleri değiştirmeye çalışmak beraberinde acı getirir ve o acıya herkes direnemez!”
Subaru: “—”
Garfiel: “Dışarda tonlarca umutsuz insan var! Burası da onlarla dolu! Ne yapabilirdim ki! Mutluluk uğruna fedakârlık edip acı tecrübeler yaşamalarına izin mi vereyim?! Kız kardeşim gibi mi olsunlar?!”
Subaru: “—”
Garfiel: “Ben—harika benliğimle—onları koriycam.”
Yumruklarını sıkmıştı.
Bu noktada bağırışı durmuş, duraksarken gözlerine sessiz bir kararlılık yerleşmişti.
Garfiel: “Benim harika benliğim onları koruyacak. Elimin ulaştığı ne varsa harika benliğimle koruyacağım. Koruyacak, koruyacak, koruyacağım… asla ama asla hiç kimseyi kaybetmiycem… hiç kimsenin annemin yaşadığı gibi bir şeyi yaşamasına izin vermiycem!”
Garfiel'in kalbini titreten şey ne öfke ne de kederdi.
Ne Subaru ne de Emilia Garfiel’in hisleriyle yüzleşmişken hareket edebiliyordu.
Garfiel kollarını iki yana açmış, sırtını mezara dönmüş ve bağırmaya başlamıştı.
Garfiel: “Bariyer ben olacağım! Dışarıyla içeriyi ayıran gerçek bariyer ben olacağım!”
Subaru: “Garfiel...”
Garfiel: “Ben! Yapacağım! Sığınağı koruyacağım, herkesi koruyacağım! Bunu yapabilecek tek şey benim harika benliğim! Bunu bilen tek kişi benim harika benliğim! Ve diğerlerinin bilmemesinde bi sakınca da yok!!”
Garfiel'in kanlı çığlığı, kararlılığı ve netliği… Bunlarla yüzleşen ikili konuşamıyordu.
Garfiel tamamen kararlı bir hale gelmişti. Ve bu yüzden,
Emilia: “—Subaru.”
Subaru: “Sorun yok, Emilia.”
Emilia seslenirken Subaru ayağa kalkıp öne çıkmıştı. Ardından endişeli sesini bastırmak adına Emilia’ya elini salladı ve Garfiel’e yaklaşmaya başladı.
Yüz yüze gelen ikili arasındaki mesafe kollarını uzattıklarında erişebilecekleri kadardı.
Artık hiçbir kelime Garfiel’i durduramazdı.
Ve bu yüzden yapılacak tek bir şey vardı.
Subaru: “Seni lanet olasıca inatçı, cahil piç...”
Garfiel: “—”
Subaru: “Kararlılığını anlıyorum. Varsayımım yanlışmış. Ama senin varsayımın da yanlış. Ve bu yüzden... onları düzelteceğim.”
Garfiel’in kolları iki yana sarkmış, hafiften kamburu çıkmıştı.
Savunmasız görünüyor olsa da mücadeleye hazır bir duruş sergiliyor, anormal ve feci bir aura yayıyordu.
Subaru da kendi duruşunu sergileyerek ellerini kaldırmıştı. Garfiel karşısında sözlerin işe yaramayacağında karar kılmıştı.
Subaru: “Seni tamamen teslim olmaya zorlayacak ve sana dersini vereceğim. —Aslında ne kadar kibar, güçsüz ve aptal biri olduğunu sana öğreteceğim!”
#Uzun bir aradan sonra tekrar merhaba arkadaşlar. Birkaç aydır kaynağımızın düzenli bölüm atmasını bekliyor, o yüzden çok çok uzun aralar vermek zorunda kalıyorduk. Bir yıldan daha uzun bir süre önce her gün bir bölüm ile çıktığımız yolda haftalarca bölümsüz kalmanın sizleri çok sıktığını biliyorum. Ama hem kaynağı değişmek sorun yaratabilir diyerek ona bir şans vermek istedim hem de ben bu süreçte farklı bir kaynağa geçecek uygunlukta değildim. Sizleri beklettiğim bu haftalarda ilk çocuğumu kucağıma almış bulunuyorum :) Yepyeni bir hayatı tadarken sizi de ihmal etmeyip yeni kaynağımızla çeviriye devam edeceğim. Şimdilik düzenli bir sıklık veremesem de her fırsatta bölüm atmak, sizi asla günlerce bekletmemek niyetindeyim. Yeni bölümlerde görüşmek üzere! :)
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..