Subaru yalnızca ‘beni izlemeye devam et’ demişti.
Bu sözleri sarf ettiği kırılgan ses tonu kendi kendine fısıldamaktan farksızdı.
Ama Emilia onu işitmiş ve başını hayretle kaldırıp birkaç saniye tereddüt ettikten sonra—
Emilia: “—Mm.”
—Elini göğsüne koyarak başıyla onay vermişti.
Garfiel: “...Hah!?”
Garfiel bu etkileşime tamamen anlayışsız bir şekilde ve kafa karışıklığıyla karşılık verdi. Gözleri öfkeyle irileşmişti.
Subaru: “... Demek bir süredir buna dertleniyorsun ama yanılıyorsun, Garfiel.”
Garfiel: “Ne?”
Subaru: “Belki senin gözünde hiçbir kazanma şansı yokken her şeyini ortaya koyan bir aptal olabilirim… ama şakam yok. Sayende bolca acı çektikten sonra kazanamayacağım mücadelelere girmek konusunda dersimi aldım. Bir daha asla.”
Subaru'nun yüzü gözü şişmişti ama buna rağmen küçümseyici bir şekilde surat ekşitebiliyordu.
Garfiel’in Subaru’nun bahsettiği şeyi bilmesi mümkün değildi ama Subaru için bunaltıcı derecede iğrenç bir hatıra olduğu barizdi.
Ancak Garfiel bu ifadeye karşı çıkabilecek olsa da gözden kaçıramayacağı bir nokta vardı.
Garfiel: “Sıçtıımın saçmalığı. İş artık ideallerden ve fantezilerden çıktı, sen olup biteni göremiyosun. Dövemiyceğin rakiplere meydan okumayı bıraktıysan… bu durum da ne bok oluyo, oy! Bu durum ne cehennem, ha!?”
Subaru: “Her şey ortada değil mi aptal? Ben hala… mücadeleyi bir an olsun bırakmış değilim.”
Belki de konuştukça bilinci yerine geldiği için kuvveti artmaya başlamıştı.
Bu temelsiz canlılığıysa Garfiel’i öfkelendiriyor, sessiz bırakıyordu.
Subaru: “Direncim tükenmediği sürece mücadeleyi bırakmam… Ve direncim yalnızca öldüğümde tükenecek.”
Garfiel: “...”
Subaru: “Karar anlarında cesaretini yitirişine bakılırsa sen de beni öldüremeyeceksin… Yani beni durduramazsın. Adım adım, yavaş yavaş olsa da galibiyete ilerliyorum. Kazanacağım kesin.”
Garfiel: “Seni lanet olasıca embesil! Mesele seni öldürüp öldüremeyeceğim diil! Bu ne bokluk! Bu neyin mücadelesi! Cidden beni yenebilceğini mi sanıyosun!?”
Tepeden tırnağa yaralı ve darmadağın bir haldeyken bu sözler çok anlamsızdı. Subaru’nun sözleri absürt ve abartılı zırvalardan ibaretti. Kendisini ‘Beni öldürmedikçe durduramazsın’ şeklinde ifade etmişti. Peki bu iddiası meşru olsa bile ölmediği sürece mücadeleye devam edecek ve eninde sonunda Garfiel’e ölümcül bir darbe mi indirecekti?
Böyle bir şeyin olacağı yoktu, gerçekleşmesi için inanılmaz bir vakit ve bolca mucize gerekliydi.
Garfiel: “Benim mükemmel benliğim uzuvlarını kırarsa hiçbir şey yapamazsın! Ne bilincin kalır ne galibiyetin! Elinden hiçbir şey gelmez!”
Garfiel öfke dolu bir kükreyiş koyuvermişti.
Ayakları zeminden güç çekiyordu ve başlangıçta bitkin olan bedeni kuvvetini yarı yarıya toparlamıştı. Bu miktar da Natsuki Subaru’yu sakatlamak için gayet yeterliydi. Ayağıyla toprağı tekmeleyen Garfiel Subaru’ya doğru havalandı.
Garfiel'in hamlesiyle karşılaşan Subaru ise bu gelişme karşısında mutlu görünerek yumruğunu uzattı. Yavaştı. Su götürmez bir şekilde yetersizdi. Garfiel rahatlıkla kaçınmış ve darbesini Subaru’nun karnına ulaştırmıştı. Ardından dizini çenesine geçirdi ve Subaru’yu kavrayarak yeniden yere fırlattı. Topuğunu yerdeki bedenine yerleştirdikten sonraysa iki üç ıstırap çığlığı yükselmesine yol açtı.
Acımasız saldırılardı. Ve sonrasında—
Subaru: “... Bitti mi sanıyorsun?”
Garfiel: “—!! Deli herif, BU DA NE BOK OLUYO!?”
Ağır yaralardan mustarip olması gereken Subaru bu sözler sonrasında yeniden ayaklandı ve buna şahit olan Garfiel’in kalbinde yeni, esrarlı bir his belirdi.
Onu yenemez miydi? Kazanamaz mıydı? Yo, bunlar kaygısının yarattığı yalanlar değildi. Belki de gerçekten karşısındaki adamın söylediği gibiydi, fiziksel darbeler onu durduramayacaktı.
Garfiel: “Bunun için canını riske atmanın ne anlamı var ki! Bi şekilde benim harika benliğimi yenmeyi başarsan bile o yarı-cadı yargılamayı geçebilcek mi sanıyosun!? Cidden öyle mi sence, ha!?”
Subaru: “...”
Garfiel: “Sanki böyle mucizeler gerçek olabilirmiş gibi! Böyle saçma boklar yaşanırmış gibi! Milyonda bir, hatta trilyonda bir şansla benim harika benliğimi yenebilsen bile bunu yapman o kadın hakkındaki hiçbir şeyi değiştirmiycek! Bu durum herkes için geçerli! Boktan, umutsuz bi geçmişin olduğunda… pişmanlıklarını gördüğünde bu konuda lanet olasıca bi bok yapamazsın! Bunu neden anlayamıyosun!?”
Subaru: “Esas bu soruyu duyması gereken sensin!!”
Garfiel: “—!?”
Bu durum öfke patlaması olmak için eksik, söylem olmak için fazla duygu barındırıyordu. Garfiel’in mantıktan yoksun sözlerinde beliren çatlaklar Natsuki Subaru'nun bağırışının altında bastırılmıştı.
Subaru: “Lanet olasıca her şeye kendi başına karar vermeyi bırak artık, Garfiel!”
Garfiel: “Ne bok...”
Subaru: “Emilia’nın sınırlarının ne olduğuna karar vermeyi bırak! O sandığın kadar güçsüz değil.”
Bu noktada belli bir mesafede, mezarın girişinde dikilen Emilia nefesini tutmuştu.
Subaru: “Lanet olasıca gösterişi ve benim sınırlarıma karar vermeyi de bırak. Hiç kimse bana pes etmemi veya her şeyi bir kenara bırakıp saklanmamı söyleyemez. Ben asla pes etmeyeceğim.”
Ağzındaki kanları tüküren Subaru’nun gözlerindeki ışıltı güçlenmekteydi. Ve-
Subaru: “Lanet herif, kendinden ümidi kesmeyi de bırak! Bundan daha fazlasını yapabilirsin. Dışarıda seni bekleyen bir sürü şey var… Lanet olasıca bir çocuktun, daha büyümemiştin. Henüz bir taraflarında kıl bile yokken edindiğin inatçı fikirlere tutunmayı bırak!”
Subaru Garfiel’in inatla tutunduğu ve onu sığınağa bağlayan inancın aptalca olduğunu doğruca suratına vurmuştu.
Garfiel: “—”
Garfiel yanıt vermek adına anında ağzını açtı. Ama göğsüne bir şey saplandığını hissediyor ve boğazından tek kelime çıkamıyordu.
Subaru’nun haklı olduğunu düşünüyor değildi. Garfiel’in haksız olmasına imkân yoktu. Haksız olduğunu fark ettikten sonraki hali haksız değildi. Haksız olamazdı.
Ve Garfiel’in haksız olduğunu iddia eden kişinin burada kalmaya izni olamazdı.
Garfiel: “Hah... hahhh... anladım...”
Subaru: “...”
Garfiel: “Seni durdurmam lazım. Ne söylediin hakkında hiçbir fikrim yok. Ama beni rahatsız ediyosun. Bu yüzden seni durduracağım.”
Onu durdurmak zorundaydı.
Ve onu kesin olarak durdurmanın yolu kendisinin de ifade ettiği şekildeydi.
—Nefes aldığı sürece durdurulamayacaktı.
Garfiel: “O zaman... Seni öldürürüm...”
Subaru: “Yapabilir misin?”
Garfiel: “S*ktir git. —Bunu yapma yöntemim her zaman ortadaydı.”
Eğer ölmediği takdirde durduramayacaksa işi bitirmek için onu öldürürdü.
Şimdi, burada seçimini yapacaktı.
—Kendisini içerisinde uyuyan iğrenç, aşağılık yaratığa teslim edecekti.
Garfiel: “—σσσσσ”
Kendisini tutuyor, bedenindeki tüm kan kışkırtıcı bir ısıyla kaynıyordu.
Her nefesinde cehennemi tadıyordu. Hücreleri kıvranıyor, kasları şişiyor, cüssesi genişliyordu.
Uzuvları kütük kalınlığına erişmiş, karnı şişerek kıyafetini parçalamaya başlamıştı. Keskin dişleri uzuyor ve her yerinden altın tüyler çıkıyordu.
Yüzünün çıkıntıları irileşmiş, gözbebeklerinin değişimiyle yüzü de renk değiştirmişti.
Düşünceleri farklılaşıyor, bir zamanlar Garfiel Tinzel olan zihin bulanıyordu.
Dönüşümün doğurduğu canlılıkla hayvani içgüdüleri mantığını tüketiyordu. Her şey bitip geri döndüğünde ondan kalanlar harap halde parçalar olacaktı.
Bunu yapması engellenemezdi.
Ne üzülmeye ne de pişman olmaya niyetliydi.
Güçsüz insanlar kötüydü.
Zayıflar hiçbir şey sunamazdı. Hepsi buydu.
Bilinci siliniyordu.
Hayvani içgüdüleri sevinç dolu bir şekilde bağırmasını sağlamış, çenesi acınası avını tüketmek adına açılmıştı—
—Ve akılsız hayvanın görüşü mürekkep siyahı bir sisle boğulmaktaydı.
#Garfiel'in lafını esirgemeyişini ve Subaru'nun ona anlayacağı dilden karşılık verişini seviyorum. Bir zamanlar kimseye gıkını çıkartamayan kahramanımızın rahatlıkla ağzına geleni söylüyor oluşu da başına gelen onca şeyden sonra ne kadar değiştiğinin kanıtı.
Peki her düşüşünde tekrar kalkan ve bilerek Garfiel'i kışkırtıp kaplana dönüşmeye iten Subaru'nun planı ne? İşler istediği gibi gidecek mi? Garfiel tamamıyla dönüşecek ve saldıracak mı? Tüm bu soruların cevabı için bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..