Cilt 4 Bölüm 113 [ Yalnız Kraliçeden Mücevher Çıkmaz ] (1/3)

avatar
4084 3

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 4 Bölüm 113 [ Yalnız Kraliçeden Mücevher Çıkmaz ] (1/3)


Çevirmen : Clumsy 

 

Gözleri tamamen açılacak gibi değildi. Bedenindeki kan akışı öylesine yavaştı ki damarları tıkanmış olabilirdi.

 

Ama burnundan ve yaralarından damlayan kan kırmızısında bir azalma belirtisi yoktu—kanı arzuluyor mu yoksa arzulamıyor muydu? Doğrusu kanının bir kısmını yitirmek kavrulan beyni için harika olabilirdi.

 

Yediği onca yumruk sonrasında Subaru’nun dünyaya yönelik algısı azalmıştı ve başını düşüncelere dalarak sallamaktaydı.

 

Ayakta durmasının tek amacının yeniden yumruklanmak olduğunu hissediyordu.

 

Aslında orada hiçbir şey yapmadan dikilmeye niyeti yoktu ama yumruklar veya tekmelerle karşılık verse de saldırıları isabet etmiyordu. Aldığı her darbede kan tükürüyor, acısını bastırıyor, ‘saldırıların tamamen etkisiz!’ diye bağırıp gizemli bir gülümseme takınıyor ve ayağa kalkıyordu. Bunu defalarca tekrarlamıştı.

 

Ama o saldırılar hiç de etkisiz değildi.

 

Bedeninin hem içi hem dışı inliyordu, bağırsakları resmen süklüm püklüm bir hal almıştı. Bedenini destekleyen kemikler toza dönmek üzere gibi hissettiriyordu ve uzuvlarının hala iradesi doğrultusunda hareket edebilmesi yalnızca ‘mucize’ olarak tanımlanabilecek bir şeydi.

 

Fakat bu yaşananların hiçbiri bir mucizeden kaynaklanmıyordu.

 

Ne zaman bilincini yitirecek gibi olsa silinen farkındalığı onu kavrıyor ve sertçe azarlıyordu. Cebinden yakıcı, keskin bir acı yükseliyordu—fazlasıyla rahatsız bir hisle adeta beyni yanıyordu.

 

Bu derdi kendi başına açmış olsa da yanakları bu insafsızlık karşısında seğirmeden edemiyordu.

 

Bilincini yitirmemek için çeşitli numaralara bel bağlıyordu. Yine de Garfiel’in Subaru’yu durdurabilmesi için sayısız strateji söz konusuydu.

 

Subaru’nun dur durak bilmeden ayaklanmaya devam edebilmesi ve tamamıyla etkisiz hale geleceği bir hasar almamasıysa Garfiel’den kaynaklıydı.

 

Garfiel’in en iyi halinden gerçek bir darbe alan Subaru’nun işi anında biterdi. Tek bir darbeyle bile bir kan pıhtısı yığınından farkı kalmazdı.

 

Bunu engelleyen şey Garfiel’in Otto ve Ram ile olan mücadelesinde gördüğü aşırı zarardı. Yine de yaralı bedenini buraya sürüklemişti ve Subaru’yu tek ısırığıyla öldürecek dişlerle tek savuruşta parçalayacak pençelere sahipti.

 

Buna rağmen ona ağır bir zarar vermemesiyse tamamen Garfiel’in seçimiydi.

 

Garfiel özünde fazla iyiydi—muhtemelen durum buydu.

 

Lewesler, Frederica, hatta Ram bile Garfiel’i bu şekilde değerlendirmişti.

 

Alışıldık kaba duruşu ve hödük tavırları kalbinin hassaslığını hayal edilmesi imkânsız kılıyordu. Ama şiddetten bahsediyor olsa da kuvvetini içten içe koruyabileceği bir şekilde geliştirip odaklıyordu.

 

Rakibini bağışlanamaz bulsa, Sığınağı yok edebileceğinden çekinse de o kişinin canını alma kararını veremiyordu.

 

Subaru: “—”

 

Subaru da bunu bilerek Garfiel’in nezaketinden ve yaradılışından faydalanıyordu.

 

Başından beri onun kişiliğini kullanarak mücadele ediyordu ve Garfiel’in her şeyini ortaya koymayacak kadar nazik olduğunu düşünerek öldürülmeyeceğine ikna olmuş haldeydi.

 

Fakat karşısında ağır şekilde yaralı bir Garfiel vardı. Formunda olsaydı bu kadar ucuz kurtulamayacağı kesindi. Bu yüzden planlarını hiçe sayarak kendisi uğruna mücadele eden Otto ve Ram’a minnettardı.

 

—Ölmüş olmaları mümkün müydü?

 

Garfiel’in kişiliği Subaru’yu öldürmesine izin vermiyorsa Otto ve Ram’ı öldürmüş olması tutarsız olurdu. Bu yaşanmış olsa bile bunu tavırlarıyla belli ederdi. Ve en önemlisi Ram’ı öldürmüş olsaydı Subaru’yu insan formuyla ortaya çıkıp durdurmasına gerek kalmaz, hayvan formundan çıkmazdı. Hem Subaru’nun onları öldüremediği konusundaki ifadelerini de inkâr etmemişti.

 

Subaru’nun Otto-Ram-Garfiel mücadelesine yönelik çıkarımı bunlara dayalıydı.

 

Garfiel: “—σσσσσσσ”

 

Garfiel’in bedeni dönüşmeye başlamıştı.

 

Bacakları ve kolları bir değil iki kat irileşmiş, belinin kalınlığı ve şekli boğucu bir hal almıştı. Pençeleri ve tırnakları iyice bıçak keskinliğine erişiyor, yüz hatları bir insandan bir kedigile çevriliyordu.

 

Çıplak teni altın tüylerle örtülüyor ve dört ayağı iri bedenini taşımak adına yere temas ediyordu.

 

—Subaru’nun gözbebeklerinde beliren şey altın bir kaplandı.

 

Durdurabilmek için Subaru’yu öldürmesi gerekiyordu.

 

Sayısız yumruk savuran Garfiel en sonunda bu sonuca varmıştı.

 

Ve öldürmek zorunda olduğu için de kararını vermişti. İçerisinde uyuyan kana, hayvani içgüdülerine başvuracak ve Subaru’nun canını alacaktı.

 

Bu işi beyinsiz bir hayvan şekli almışken, hiçbir şeye tanık olmadan gerçekleştirecekti.

 

Subaru: “Ama bu noktada çuvalladın, Garfiel.”

 

Garfiel'in rakibini öldürme, onu yumruklarıyla alaşağı etme konusundaki başarısızlığı nezaketinden kaynaklanıyordu.

 

Sığınağı, kendini ve etrafındaki kişileri koruma kararı da yine nezaketinden geliyordu.

 

Ama sırf öldüremeyeceği birini öldürebilmek için eylemlerine tanık olamayacağı bir hale geçmesinin nezaketle bir alakası yoktu. Bu onun zayıf noktasıydı.

 

Ve Natsuki Subaru bu zayıflıktan faydalanmakta tereddüt etmeyecekti.

 

Subaru: “Yalvarıyorum sana bedenim, bu yüzden iflas etme lütfen!”

 

Garfiel’in gözlerinde Subaru’nun yansıması yer alıyor, içlerini düşmanlık dolduruyordu. Uzuvları katlanmakta ve yaratık, Subaru’yu parçalara ayırmak adına hücuma geçmekteydi.

 

Kararı için bir dönüm noktasıydı. Dişlerini sıkan Subaru kendi bedeninin merkezine—karnının altındaki geçitlerine odaklandı ve bağırdı.

 

Subaru: “—SHAMAAAAAAAAAC!!”

 

Garfiel: “—”

 

Kaplanın ağzını açtığı saniyede dünya sıcacık bir çağrıya karşılık verdi.

 

Subaru ve yaratık arasında mürekkep siyahı bir sis patlak verdi ve irileşen yaratığı içine çekmeye başladı. Kısacık bir an önce uzanan pençe ise dumana uzanarak hiçlikle buluştu.

 

Karanlığın yayılıp yaratığı yutuşuyla yaratığın kafa karışıklığı kuvvetlenmekteydi.

 

Subaru: “ue, aauh...”

 

Yaşananları izlemeyi sonlandırdığı saniyede ise Subaru’nun kafatası bir darbe hissiyle sarsıldı.

 

Beynine hem içerden hem de dışardan matkap saplanırcasına keskin bir acı dolarken görüşü kan kırmızısıyla lekelendi ve her yerde ışıklar dans etmeye başladı. Garfiel’in yumruklarının doğurduğu donuk acının aksine bu, ruhunu tüketen, affı olmayan, keskin bir acıydı—ama bir şekilde onu sindirmeyi başarıyordu.

 

Bu, kullanmaması adına uyarıldığı geçitlerini kullanmasının bedeliydi.

 

Başkentin en iyi şifacısı onu bir daha asla büyü kullanamayacak olabileceği konusunda uyarmış ama Subaru bu tavsiyeyi hiçe sayarak aynı şeyi tekrarlamıştı.

 

Göremediği geçitlerinin yandığını hissediyordu. Merkezindeki geçitlerinin temelleri sarsılıyor ve bedeninden ayrı, uzak noktalarda bir şeyler kopuyordu. O şeyin acısı şiddetle ve darmadağın edici şekilde vuruyordu. 

 

Ve Subaru’ya asla iyileşmeyecek bir kayıp hissinin yanı sıra bir de anlayış bahşediyordu.

 

Subaru: “Teşekkür ederim.”

 

Durmaksızın bağlı olduğu bir ip kopmuştu.

 

Umurunda değildi. Alt tarafı en başta eksikliğini çekmesi gereken bir seçeneği yitirmişti.

 

O gücü bugüne dek taşımış olduğu için bile minnettardı.

 

Artık veda vaktiydi.

 

Subaru: “—”

 

Önüne bakacaktı.

 

Son büyüsüyle Garfiel’in heybetli formunu tamamıyla kuşatmayı başaramamıştı. Başı dumanın merkezinde yer alıyor olsa da bedeninin sağ kısmı dışarı uzanıyordu.

 

Subaru her şeyini ortaya koymuş ama elinden bu kadarı gelmişti.

 

Burnundan derin bir nefes verdi ve içeriyi tıkayan bir kan öbeği dışarıya çıktı. O öbeği koluyla sildikten sonraysa istikrarsız bacaklarını ilerlemeye zorladı.

 

Bir yandan da cebine uzandı ve avuçladığı sert şeyin mücadele esnasında kırılmadığını görmenin derin rahatlamasını yaşadı. O şeyi yitirmiş olsaydı en ufak bir şansı dahi olmayacaktı.

 

Subaru: “—”

 

Mürekkebimsi sis düzenli bir şekilde incelmekteydi.

 

Büyüsünü yapalı kaç saniye olmuştu? On? Beş? Gerçekten büyü konusunda azıcık bir yeteneği bile yoktu. Ama şu anda buna şükrediyordu.

 

Kaplanın sağ kısmı görünürdeydi, örtülü bir dünyaya hapsolan bedeniyse kıpırdayamıyordu.

 

Büyü kusurlu bir şekilde gerçekleşmiş olsa da Subaru’ya tam olarak istediğini vermişti.

 

Bu yüzden olanlar üzerinde düşünmesine gerek yoktu.

 

Sağ ayak, sol ayak… Koşma denilmek için fazla yavaştı. Ama kendince ağır ağır koşuşturuyordu.

 

İlerleyişini tamamlayıp o iri bedene dokunacak kadar yakınlaştığında—

 

Subaru: “Gel bakalım Garfiel.”

 

—Cebindeki parlak mavi kristali çıkarttı ve iterek—o kalın omza sapladı.

 

Işıklar yayılmaya başlamıştı.

 

<Emilia ile olan kontratın sonlandığında yeniden özgür bir ruh olacaksın… değil mi?>

 

<Ehh, sanırım öyle. Ama bana özgür desen bile bireysel gücüm bir hayli yoğun olacak. Senin alelade kişiliğin beni canlı tutacak manayı sağlayamaz. Hem zaten Lia dışında hiç kimseyle kontrat oluşturmak gibi bir niyetim de yok.>

 

<Yani seni canlı tutmak için gereken mana… cidden o kadar çok mu olmalı?>

 

<Yup. Mesela, Subaru, varsayalım ki beni yönetmeye çalıştın ve hatta bunun için çevredeki manadan ödünç aldın... Mhm, sanırım bu durumda tükenmen yalnızca bir gün sürerdi.>

 

<Ah...? Düşündüğümden daha sıkıymış. Ama bu senin dövüşebilmen için yeterli mi?>

 

<Bahsettiğimiz günde ben maddeleşmemiş olurum ve sen de beni etrafa taşımakla yetinirsin. Maddeleştiğim senaryodaysa, mm, sanırım beş saniyede tükenirsin. Denemek ister misin?>

 

<Kalsın. Ama dostum, benim ruhlarla olan şu yakınlığıma ne oldu peki?>

 

<Ruhlardan bahsedeceksek o yakınlığa ihtiyaç duyduğunu söyleyerek başlayabiliriz. Ama… benim durumum özel. Ben gerçekten Lia’ya özel bir ruhum.>

 

<—>

 

<Kontratım bozulduktan sonra beni kullanıp Lia’yı çıldırtma planın bazı aksaklıklara yol açar.>

 

<Bunu Emilia’yı çıldırtmak veya şaşırtmak için bir plan olarak sormamıştım. Ama… ciddi misin sen? Demek fikirlerim işe yaramayacak.>

 

<Üzgünüm. Hem işe yarayacağını varsaysak bile bağlantı sorunumuz var... Aslında hazır buradayken bu konuda bir şeyler ayarlayabiliriz.>

 

<Bağlantı... Emilia’nın boynundaki kristal gibi bir şey mi?>

 

<O gerçekten özel bir şey. Ama neyse ki buralarda aynı materyalden yapılı bir şeyler daha olmalı. Hiç değilse bir parçacığını ödünç almanın bir yolunu bulabiliriz. Ancak her halükârda, ben kristalde olsam bile mana sorunu...>

 

<—Sormak istediğim bir şey var.>

 

<Hm? Evet?>

 

<Bir kontratımız olup olmadığını bir kenara bırakırsak, kabul ettiğin takdirde seni bir kristalde tutmam mümkün mü? Umm, mana desteği olduğu sürece tabii.>

 

<Evet, mümkün. Ama o mana desteğini sağlamak inanılmaz zor. Çünkü ben durmaksızın mana tüketiyorum. Seni aciz bırakana dek çektikçe çekeceğim…>

 

<—>

 

<...Subaru?>

 

<Evet, Puck.>

 

<Mhm?>

 

<Kristal için bahsettiğin şeyler nerede?>

 

※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※

 

#Vallahi ben çevirmen olmama rağmen geçen bölümün sonundaki sis detayını hemen 'shamac' büyüsüne bağlayamamıştım, bilenlere helal olsun 
Peki Subaru yapmaması söylenmesine rağmen yaptığı büyüyle geçitlerine ve büyü gücüne kalıcı olarak veda etmiş olabilir mi? Yoksa yalnızca bize düşündürülen mi o? Bunu ilerleyen bölümlerde öğreneceğiz diye düşünüyorum.
Ve Subaru ile Puck arasında geçen kısa bir konuşmaya tanık olduk. Subaru Puck'ın gücünden faydalanmanın bir yolunu aramış. Bahsi geçen kristali nereden, nasıl bulmuşlar ve nasıl bir kullanım sağlayacaklar sorularının cevabını da yine pek kısa sürede alacak olmalıyız. O zaman bir sonraki bölümde görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44323 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr