Cilt 4 Bölüm 119 [ O Zaman Ve Şimdi, Değişmeyen Sevgi ] (3/3)

avatar
3737 2

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 4 Bölüm 119 [ O Zaman Ve Şimdi, Değişmeyen Sevgi ] (3/3)


Çevirmen : Clumsy 

 

Arch tarafından kucaklanan Emilia çılgına dönmüş bir şekilde annesinin gözden kaybolduğu noktayı izliyordu.

 

Yalvarır gibiydi, annesini yeniden görünür kılabilecekmiş gibi mütemadiyen oraya bakıyordu.

 

Bir ihtimal onları takip etmesini umuyordu.

 

Arch: “Emilia!”

 

Emilia'nın inatçı ruhuyla iletişim kuran Arch ise onun küçük bedenini sıkıca tutuyordu.

 

Fortuna ile ayrılan o küçük kalbi ne söyleyerek yatıştıracağını düşünmek yüzünü perişan ediyordu.

 

Echidna: “—Şaşırdım.”

 

Echidna koşturan iki taraf arasında Arch’ı takip etmeyi seçen Emilia’ya böyle söylemişti.

 

Annesinden ayrılışının etkilerini üzerinden atamamış ve ağlamayı pek de bastıramamış haldeki Emilia yalnızca bakışlarını kullanarak karşılık verdi. Beyaz saçlı cadı ise omuz silkti.

 

Echidna: “Geride kalmayıp eski benliğini hiç tereddütsüz takip etmene şaşırdım. Tembelliği izlerken yaptığını yapıp tam bir kız çocuğu gibi annenle geçireceğin vakti uzatmaya çalışacağından emindim.”

 

Emilia: “... Sana daha önce ne söylediğimi biliyorum. Buraya geçmişimi izlemeye geldim! Annem, Juice ve geri kalanlar… onların neden…”

 

Echidna: “Mmhm, mmhm. Yine istemediğim bir şeyler duydum, değil mi?”

 

Arzuladığı cevabı alamamış görünen Echidna başını salladı.

 

Bu vurdumduymazlık Emilia’yı bile rahatsız etmişti fakat o bunu belirtme fırsatı bulamadan genç Emilia yüzünü ellerinin arasına gömdü.

 

Emilia: “Neden? Neden? Bu nasıl... oldu? S-sebep benim… benim sözümden dönüp… odadan çıkmam...”

 

Arch: “Yo. Yo, Emilia. Hiçbiri senin hatan değil! Fortuna-sama'nın hatası da değil, hiç kimsenin hatası değil! Kendini suçlamana gerek yok!”

 

Emilia: “Peki o zaman neden? Ne oldu da ayrıldık? Annem... ve Juice neden... benden nefret mi ediyorlar? Bir sürü, tonla insan benden nefret ediyor, o yüzden mi...”

 

Juice ve Fortuna ile yaşadığı inanılmaz ani ayrılık Emilia’nın kalbini parçalanmanın eşiğine getirmişti.

 

Bu durumun belirtilerini ve kendi eylemlerini düşündükçe de kendi kendini yermekten kurtulamıyordu.

 

Sözünden dönmüştü. Ayrılmaması gereken odadan ayrılmıştı. Öğrenmemesi gereken mührü öğrenmişti. Her şeye onun eylemleri sebep olmuş gibi görünüyordu.

 

Emilia: “Acaba ben... burada, odada mı kalmalıydım? Öyle yapsaydım hiç kimse gitmezdi… ve ben de hepsiyle birlikte olabilir miydim?”

 

Arch: “Emilia...”

 

Emilia: “Ben kötü bir kız mıydım...? Dünyadaki herkes benden nefret mi edecek… ben yalnız mı kalacağım?”

 

Arch: “Yo... Hayır, Emilia! Hiç kimse, hiç kimse senden nefret etmiyor. Dünya seni yaralamak istemiyor… Bu dünya herkesin seni kutlaması için!”

 

Arch sızlanıp duran Emilia’yı ikna etmek için delicesine çabalıyordu.

 

Bir kısmı Emilia’nın ağlamasını kesmek içindi ama büyük bir kısmı bir dilek gibiydi—çünkü kendisi de buna inanmak istiyordu.

 

Arch'ın bağırışı büyük Emilia’nın kalbine dokunmuştu.

 

Sadece Fortuna ve Juice’ten ibaret değildi. Arch ve diğer köylüler de Emilia’yı korumuş, sevmiş, onun yalnız kalmadığından emin olmak adına mücadele etmişti.

 

Söz konusu yalnızca gerçekten anımsadığı bu an değildi: bu daima böyle olmuştu.

 

???: “Hey sen, oradaki—!”

 

Biri tiz bir bağırışla koşmakta olan Arch’ı yerinde duraklattı.

 

Ağaçların arasındaki boşluktan çıkan siyah cüppeli karakter Arch’ı anında durdurmuş ve bakışlarının temkinli bir hal almasına yol açmıştı. Ancak adam bu manzara karşısında çabucak ellerini kaldırdı.

 

Adam: “Dur, panik yapma! Ben Kardinal Romanée-Conti'nin parmaklarından biriyim!”

 

Arch: “Kardinalin...!”

 

Juice'in ismini cüppeli şişman adamdan işitmek Arch’ın yüzüne bir rahatlama getirmişti. Onun rahatladığını fark eden adam ise yaklaşırken Emilia’yı fark etti.

 

Parmak: “O kız... o zaman Fortuna-sama şey olabilir mi...?”

 

Arch: “Endişeye gerek yok. O… o sadece Emilia konusunda bana güvenip bizi bıraktı. Fortuna-sama köyümüzün en yetenekli üyesidir. Kesinlikle işgalcileri yenecek ve...”

 

Parmak: “... Bunu dile getirmek zor olsa da korkarım ki bu zor bir iş.”

 

Adam bakışlarını eğmişti, sesiyse kısıktı.

 

Arch kaşlarını çatarken adam iç çekti ve kasvetli bir ifadeye büründü.

 

Parmak: “Açgözlülük Kardinalinin varlığını teyit ettik ve Kardinalimiz onunla mücadeleye girdi. Tek sorun bu olsa ve inancın aşırıcı üyelerini defetseydik onlardan kurtulmamız mümkün olabilirdi ama...”

 

Arch: “Başka ne sorun var ki...?”

 

Parmak: “—Cadının yaratığı Siyah Yılan ormana salındı.”

 

Arch: “—!?”

 

Arch donakalmıştı.

 

Başını inanamaz bir şekilde sallayarak ormanı işaret etti.

 

Arch: “Bu saçmalık, imkanı yok! Siyah Yılan Beyaz Balinadan veya Büyük Tavşandan bile daha zor kontrol edilir! O Oburluğun komutasındaki Beyaz Balina veya rotası yönlendirilebilecek Büyük Tavşan gibi değil… Siyah Yılan hiç kimseyi dinlemeyen doğal bir felaket! Faciaların da faciası! Nasıl olur!”

 

Parmak: “... Cadı Tarikatının Pandora-sama’sı ona eşlik ediyor. Pandora-sama otoritesiyle Siyah Yılanı kontrol etme konusunda çok ileri gidemez ama onu bir konuma yönlendirebilir.”

 

Arch: “Pandora mı? O isim benim duyduğ...”

 

Parmak: “O gizlilik içinde var oluyor! Cadı Tarikatında hem Kardinalin grubunda hem de aşırıcılar arasında konuşulmaması gereken bir tabu. Ve şu anda burada.”

 

Arch şaşkınlıktan tek bir kelime dahi edemiyordu.

 

Çaresizliğe boğulmasını engelleyen tek şey ise kollarındaki canın kalp atışlarıydı. Bildiklerinden sonra negatif düşüncelere kapılamazdı.

 

Arch: “Fortuna-sama benim Emilia’yı kaçırmamı söyledi. Ormana ne olursa olsun bu kız… bu umut korunmak zorunda!”

 

Parmak: “... Sana eşlik edeceğim. Bu kırılgan benliğimin ne kadar yardımı dokunacağını bilemesem de…”

 

Arch'ın mücadele emekteki ısrarı adamın üzgün ifadesine bir kararlılık yerleştirmişti.

 

Cüppesini açarak yaşına göre fazlaca kaslı bacakları açığa çıkartan adam öne geçerek orman yolunda koşmaya başladı.

 

Parmak: “Aşırıcılardan kaçınmaya çalışarak ilerleyeceğiz. Eğer ormandan çıkabilirsek işler daha—”

 

‘Aydınlık olabilir’ diyecekti. Fakat tam da o anda…

 

Öndeki adam ayaklarına bir şeyin dolanışıyla yere yığıldı. Arch ise bir çığlık atarak panik halde adama koşturmaya başladı.

 

Ancak adam yaklaşmakta olan Arch’ı bağırışıyla durdurdu.

 

Parmak: “Geride kal!!”

 

Arch: “—!?”

 

Parmak: “Benim hatam... çok çabuk geldi!”

 

Adam bu sözler eşliğinde yerdeki bedenini doğrulttu. Fakat yapabildiği tek şey doğrulmak oldu. Her nedense bacakları bir milim olsun kıpırdamıyordu.

 

Kıyafetlerinin altında—açığa çıkan bacaklarında siyah yanığı andıran izler beliriyordu.

 

Parmak: “Bu siyah yılanın rezil dili! Kaç!”

 

Arch: “Ama!”

 

Parmak: “Benim için iş işten geçti...”

 

Adamın yüzü hızlıca değişmeye başlamıştı.

 

Boynundan yukarısı istikrarlı bir şekilde kararıyor, narin yüzündeki gözler pörtleme raddesine geliyor, gözbebekleri çöken yüzünden düşmeye yaklaşıyordu.

 

Parmakları rengarenk kesilen boynunu tutarken ağzından inanılmaz miktarlarda sarı köpük çıkıyordu.

 

Parmak: “ghb, bgbhgh... ahgbh, bgh...”

 

Bu ıstırap çığlıklarının hemen ardından göz yuvalarından, burun deliklerinden, kulaklarından, ağzından, her gözeneğinden çıkan pis kanla birlikte boğuldu ve canı hiçliğe çevrildi.

 

Tabii ki böyle acınası bir ölüme tanık olan Arch da Emilia da olağan duruşlarını koruyamıyordu. Echidna’nın ifadesi bile acıdan çarpılmıştı.

 

Arch: “Salgın Derlemeleri… Yıkım Yaratığı Siyah Yılan!”

 

Sesi çatallaşan Arch, adamın katili olan yaratığın adını sarf etmişti.

 

Yaratık bu çağrıya yanıt veremeyecek olsa da Arch ve Emilia’nın nefeslerinden başka bir ses barındırmayan ormana yeni bir ses katılmıştı.

 

İri bir hayvanın dudaklarını şapırdatışı gibi…

 

Uzun ve ince bir şeyin yerde sürünerek ilerleyişi…

 

Bu ses saçmalık derecesinde yanlış bir ölçekteydi ve tam anlamıyla saptamak zordu. Ama avıyla yüzleşen bir yılanın dilini dışarı çıkartarak toprakta kıvrılışını andırıyordu.

 

Arch: “—S*ktir!”

 

Sesin kimliğini tahmin etmiş olan Arch kendisinin ve Emilia’nın Siyah Yılanın avlanma mekanının tam ortasında olduklarını anladı.

 

Bu bağırışın kendilerini iyice dezavantaja sokacağını bilse de bağırmak zorundaydı. Bu şeye başkaldırmak için başka bir yöntem düşünemiyordu.

 

Nereye kaçacağını bilemese de adamdan uzaklaşmaya başlamıştı. Artık aklında Fortuna’nın rotasından eser yoktu. Şu anda bu tehditten kaçmak zorundaydı. Korunması gerekeni korumak zorundaydı.

 

Genç elfin bu delice direnci—

 

Arch: “Ahg—”

 

—sağ ayak bileğini saran siyah bir dille acımasızca bastırıldı.

 

Dilin yaladığı çıplak teninde karanlık yanık lekeleri oluşmaya başlamıştı. Arch bunu gördüğü saniyede açtığı avcunu ayağına çevirdi.

 

Arch: “...FULA!!”

 

Hiç tereddüt etmeden yaralı bacağını kesmek için bir rüzgar bıçağı gönderdi. Ayağını yitirişiyle bedeni bir ağaç gövdesine yaslandı. Kanlar saçıyor, katlandığı ıstırap verici acı beynini lehimliyor, dişlerini neredeyse parçalanma raddesinde sıkıyordu.

 

Arch: “Humaauh!”

 

Havadaki bir çatlama sesiyle birlikte Arch’ın kesik uzvu donmaya başlamıştı. Beyaz bir sisin ortaya çıkışıyla birlikte Arch, kanamasını durdurmaya çalışarak çığlık atmaktaydı.

 

Onun bu tüyler ürpertici eylemleri büyük Emilia’nın sessizlik içerisinde donakalmasına yol açmıştı. Ani kararlar, acıyı engelleme, kalbinin kuvveti ve tüm bunlara rağmen Emilia’yı kucağından indirmeyişi…

 

Emilia: “Arch...?”

 

Başı Arch’ın göğsüne bastırılmış olan genç Emilia ise bu eylemlere tanık olmamıştı. Zaten Arch da ona bunları göstermeye hiç niyetli değildi.

 

Yüzü soğuk terlerle kaplanmış olsa da Emila’ya beceriksiz bir gülümseme sundu.

 

Arch: “Bir şey... yok... Tamamen... iyiyim!”

 

Zar zor konuşuyor olsa da Emilia’ya yanlış bir şey olduğunu hissettirmemek için yanıtını vermişti.

 

Fakat zalim kader bu asil adamın ruhuna kahkahalarla karşılık vermekte kararlıydı.

 

Bacağı kesilmiş ve delice çabalarının kesik uzvundaki kanamaya hiçbir faydası dokunmamıştı—donuk bacağının sağlam kısımları kurumaya başlıyor, susuz toprak misali bir görünüme kavuşuyor ve hasar yayılıyordu.

 

Arch’ın bacağı adeta bir çorak toprağa dönüyordu. Ve bu durum bacağıyla da sınırlı kalmıyordu.

 

Arch: “...Emilia. Şu iki ağacın arasındaki beyaz çiçekleri görüyor musun?”

 

Emilia: “...Mm.”

 

Arch arkasını bir ağaca destekleyerek eğildi. Yere bırakılan Emilia ise Arch’ın gösterdiği noktadaki beyaz çiçekleri fark ederek başıyla onay verdi.

 

Arch kaşlarının arasındaki teri siliyor ve ıstırabını gizliyordu.

 

Arch: “O çiçeklere koşabilir misin? Koş, onları geç… doğruca… doğruca devam et...”

 

Emilia: “Ben… yapabilirim. Yapabilirim ama...”

 

Arch: “O zaman koşmaya başla—”

 

Genç Emilia kafa karışıklığına rağmen Arch’ın içine düştüğü inanılmaz güçlüğü fark etmişti ve artık menekşe gözleri dalgalanmaktaydı.

 

Çünkü yalnız kalacaktı. Bir kez daha birini yitirecekti.

 

Arch: “Her şey yolunda. Emilia, sen, yalnız kalmayacaksın...”

 

Emilia: “Arch...”

 

Arch: “Şimdi koş hadi. Ne duyarsan duy arkana bakma... koş!”

 

Arch'ın keskin komutu Emilia’nın omuzlarını seğirtmiş ve koşmaya başlamasını sağlamıştı. Yapılmaması söylendiği için de arkasına bakma dürtüsüne hakim olmaya çalışıyordu.

 

Arch'ın sözleri, Fortuna’nın sözleri, Juice’in sözleri Emilia’nın beyninde yankılanmaktaydı.

 

Böylece inanabilecekti: Her şeyi kendisine söylendiği gibi yaparsa her şey normale dönecekti.

 

Böylece kendisini ikna edebilecekti: Talimatlara bağlı kalmak şu an için tek umuduydu.

 

O koşar ve Arch’ı geride bırakırken Arch da Emilia’nın umudun yönünde gözden kayboluşunu izliyordu.

 

Uzunca bir iç çekerek ceketinin kollarına uzandı.

 

Kuruma bacaklarını ve belini çoktan kaplamış, alt karın bölgesine dek ulaşmıştı. Artık bacaklarını kıpırdatamıyordu, hatta onlara dokunmak bile parçalanıp dağılmaları için kafiymiş gibi görünüyordu.

 

Peki o kuruma göğsüne, sonra da kalbine ulaştığında ne olacaktı?

 

Avıyla yüzleşen yaratığın sürünüşünü işitiyordu.

 

Kaçmakta olan kıza -ormanın umuduna, Arch’ın tükenen canının bu noktada ifade ettiği tek şeye- pusu kurmayı ve onu çalmayı planlayarak sürünüyordu.

 

Arch: “Biri buna izin verirmiş gibi...”

 

Sürünme durakladı.

 

Hala canlı olan avına yönelik ilgisini geri kazanmış gibiydi.

 

Ses yaklaşıyordu. Ve Arch’ın yanakları sonunun da yaklaştığını bile bile gevşiyordu. Çünkü ölümün kendisine yaklaşması kızdan uzaklaşması anlamına geliyordu.

 

Arch: “Onun iyi olacağını biliyorum, Fortuna-sama.”

 

Son sürünerek yaklaşıyordu.

 

Onu duyuyor ve tarifsiz bir ölümcül tehlikeyle karşı karşıya olmasına rağmen kalbindeki gururla gülümsüyordu.

 

Arch: “—”

 

Bedenindeki kavurucu kuraklığa rağmen o gülümseme asla kurumayacaktı—Emilia beyaz çiçekleri çoktan geçmişti.

 

Emilia: “Hahh... hahh... hauhhh...”

 

Küçük bacaklarıyla ormanda uzunca adımlar atarak ilerlemek Emilia’nın nefesini kesiyordu.

 

Bu süreçte annesini, Juice’i ve Arch’ı düşünüyor, Arch’ın gösterdiği yönde koşma fikrine odaklanıyor, başka bir şeyi değerlendirmiyordu.

 

Emilia: “Auhh... aaaaauah!”

 

Başını salladı.

 

Gözlerinden yaşlar dökülüyordu. Çaresiz bir şekilde dudaklarından kaçmaya çalışan hıçkırıkları engelliyordu.

 

Ne oluyordu ve neden oluyordu?

 

Herkes bir şeyler bilirken kendisi hiçbir şey bilmiyordu.

 

Ne yapacağını bilmiyordu, hiçbir fikri yoktu. Yapabileceği hiçbir şey yok muydu?

 

Fortuna, Juice, Arch ve diğerlerine saldıran bu kişiler kimdi? Onları uzaklaştırmak için ne yapabilirdi? Gelme amaçları neyd—

 

Emilia: “Mühür...”

 

Evet.

 

Fortuna ve Arch bir şeyden bahsetmişti. Ve Juice'in Fortuna ile yaptığı konuşmalar da o nesnenin önemli olduğunun göstergesiydi.

 

Yani amaçları?

 

Emilia: “—auh,”

 

Emilia'nın ayakları ansızın havayla buluşmuş, zemine olan temasını yitirmiş, eğimli bir noktaya geldiğini fark etmişti.

 

Hemen kendisini durdurmak için çabaladı fakat bu dik eğim küçük bir kızın kaldırabileceğinden fazlaydı ve Emilia ivmesiyle birlikte tökezleyerek düşmenin önüne geçemedi.

 

Normalde aldığı yaralar ve sıyrıklar yüzünden ağlaya ağlaya geri kalkabilirdi.

 

Fakat bu defa bedeni ve zihni tamamen bitkin düşmüştü ve kafasının zemine vuruşuyla anlık bir bilinçsizliğe teslim oldu.

 

Emilia: “Ben...”

 

Hepsi de bir şeye ihtiyaç duyarken… Hepsi de işleri çözdüğünü düşünürken…

 

Yükümlülüğün alevleri küçük göğsünde tutuşurken bilincinden olmuştu.

 

—Hikaye bu noktada küçük kızı terk edecek ve geçici olarak savaş sahnesine dönecekti.

 

İki kaderi ve doğuracakları sonuçları görmeye…

 

#Yine güzel bir bölümdü. Bu yargılamaları pek sevdim ben, hep geçmişte mi kalsak  Şaka maka arc4ün sıradaki bölümlerinin isimlerine bakıyorum da bizleri bol heyecanlı ve güzel şeyler bekleyecek gibi görünüyor. Bir sürü şey öğrenmeyi iple çekiyorum... 
Bu bölüm de Siyah Yılanla tanışmış olduk. Bölümün sonlarıysa bize 'ormanın umudu olan' Emilia'nın mühre ulaşmayı deneyebileceğini gösteriyor, tabii bilinci çabucak yerine gelirse... Ve savaşa, iki kaderi görmeye gidiyoruz. 
120. bölüm diğerlerine nazaran çok daha uzun olduğu için bol bol parçaya bölmek durumunda kalacağım. O zaman o parçaların ilkinde, Elior Ormanında görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46036 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr