Cilt 4 Bölüm 120 [ Elior Ormanı, Ebedi Buzullaşma ] (2/9)

avatar
3745 2

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 4 Bölüm 120 [ Elior Ormanı, Ebedi Buzullaşma ] (2/9)


Çevirmen : Clumsy 

 

Juice’in ölüye yakın gözlerine zayıf bir ışık dönmüştü.

 

Hayati tehlikesi hala aynı seviyedeydi fakat zar zor da olsa bilincini koruyabiliyordu. Fortuna başıyla onay verdi.

 

Fortuna: “Evet, evet, benim. Juice, sen...”

 

Juice: “Ben İYİYİM... bu etten beden elbet bir gün ömrünü dolduracaktı… Bana güvenen ve onu bana emanet eden parmak bunu anlayacaktır… daha önemlisi, Emilia ne oldu?”

 

Fortuna: “Onu güvenilir birine bıraktım ve birlikte ormandan kaçtılar. O iyi.”

 

Juice: “Anlıyorum... Bunu DUYDUĞUMA memnun oldum.”

 

???: “—Halbuki memnun olunacak hiçbir şey yok!!”

 

Tam Juice’in kanlı yüzüne bir rahatlama yerleşecekken Regulus’un öfkeli sesi yükseldi.

 

Devasa bir buz kütlesiyle vurulan Regulus’un ifadesi hiddetliydi. Elleriyle perçemlerini tararken gözlerine bariz bir nefret yerleşmişti.

 

Regulus: “Kim olduğunu sanıyorsun da geri döner dönmez bana bu numarayı çekiyorsun? O herifin kafasını ezmeme saniyeler kalmıştı, ben yapacaktım, ben! Ne hakla, kimin izniyle benim olanı elimden alırsın… benim benim benim benim benim benim benim benim benim benim benim benim benim benim benim benim benim benim benimbenimbenimbenimbenimbenimbenimbenimbenimbenim!!Yoluma!!Çomak Sokarsın!!”

 

Bir sinir krizi eşliğinde çığlıklar atan Regulus çömelerek ellerini yere yerleştirdi. Ardından kollarını savurdu, havada tozları dans ettirdi ve Fortuna-Juice ikilisine yumuşak topraklar gönderdi.

 

Toprağın miktarı pek fazla değildi. Bu daha ziyade bir çocuğun kum kabından kum atışı gibi ilkel ve çocukça bir öfkenin eseriydi.

 

Fortuna toprağın görüntüsü karşısında hemen bir karşı atak büyüsüne odaklandı.

 

Ama-

 

Juice: “Yapmamalısın! Eğer kaçınmayı... ihmal edersen tüm toprak...”

 

Fortuna: “Ha?”

 

Juice Fortuna'nın kantosunu bölerek kadını yere yapıştırdı. Ve ikili savunmasız bir şekilde yerde yuvarlanırken Juice kendisini Görünmez El kullanmaya zorlayarak Fortuna ile birlikte iyice geriledi.

 

Toprağa engel olmak veya kendisini savunmak yerine öylece yere atılmıştı. Fortuna tam bunun ne cehennem olduğunu sorgulayacakken fark etti.

 

Regulus’un fırlattığı toz toprak parçalarının zemine ulaştığı saniyede yağmur damlalarının çatıya vuruşu gibi bir ses yükselmiş ve toprakta sayılamayacak miktarda ufak delik açılmıştı.

 

Her delik sadece bir kum tanesi kadardı ama yoğunlukları ve delinişleri farklı bir meseleydi.

 

Gizemli saldırı genel olarak toprakta delikler açmakla yetinmiş fakat saldırının ufak bir kısmı hala orijinal şeklini korumakta olan bir ağaca ulaşmıştı.

 

Fortuna’nın iki koluyla sarıp saramayacağının muamma olduğu kalınlıktaki ağaç, üzerinde açılan minicik delikler sonrasında un ufak olmuştu.

 

Haliyle bu saldırının dokunduğu kişinin anında bir kan yığınına dönüşeceğini hayal etmek kolaydı.

 

En korkuncuysa-

 

Regulus: “Ne halt yemeye kaçınıyorsunuz ki! Saldırıyı karşılayın, püreye dönün ve gidip böceklere yem olun işte! Petelgeuse, seni pislik yığını, bu senin için de geçerli, o kadın için de. 79. karım olmaya uygun olabileceğini düşünmüştüm ama sen gidip bu saçmalıkları çevirdin!”

 

Regulus bu sözler eşliğinde eğilerek kollarını yeniden zemine yerleştirdi.

 

En korkuncu sadece toz toprak atarak gerçekleştirdiği yıkımın boyutuydu—bunun için bir çocuk oyunundan fazla efor sarf etmemişti.

 

Tepesi atan ve saldırganlaşan Regulus Fortuna’nın hararetli saldırısını doğrudan karşılamasına rağmen hiçbir etkiyle karşılaşmamıştı. ‘Anormal’ bunu tarif etmek için uygun bir kelimeydi.

 

Regulus Corneas saldırıda da defansta da insanüstü bir güce sahipti. Ve o inanılmaz gücün sahibi olan beden egoist, çocuksu bir zihne ev sahipliği etmekteydi.

 

Gücü Ejderhanınkine denk olan tehlikeli bir varlık asabi bir çocuğa verilmişti—İşte Fortuna bu canavarı böyle yorumluyordu.

 

Regulus: “Kan pıhtılarına dönmekle ilgilenmiyorsanız uzuvlarınızı çıkartıp dekorasyon olarak kullanmama ne dersiniz! Sizi beni… AÇGÖZLÜLÜĞÜ aptal yerine koyduğunuza pişman edeceğim!”

 

Pandora: “Lütfen bekle, Kardinal Regulus.”

 

Regulus tam Juice ve Fortuna’yı yeni bir toz yağmuruna boğacakken Pandora onu duraklattı. Elleri hala zemine dokunmakta olan Regulus kafasını çevirerek Pandora’ya baktı. İfadesindeki öfke bakiydi ve saygılı bir şekilde yaklaştığı Pandora’ya bakarken dahi o öfkede bir silinme belirtisi gerçekleşmemişti.

 

Regulus: “... Ne, Pandora-sama? Haklarımın ihlal edilişine yönelik öfkemle sarsılmaktayım. Ben bu haldeyken bana verecek görevlerin mi var? Beni durdurmaya çalışarak neye göz yumuyorsun? Söyleyeceklerini dikkatlice bir düşün ve öyle cevap ver...”

 

Pandora: “Lütfen öfkeni dizginle Kardinal Regulus. Onları burada öldürmene izin vermiyorum. Onları görmek sana hiçbir şey hissettirmiyor mu?”

 

Regulus: “Sence hala hissedecek bir şeyim varmış gibi mi görünüyorum?—Ben kendimi bunun için yere sermişken böyle lanet olasıca heyecanlara kapılma kadın!”

 

Regulus müttefik olduklarını unutmuş gibi hedef Pandora olacak şekilde kollarını savurdu. Toz toprak öbekleri savrulup kıza giden yoldaki ağaçları kırıp geçirmeye başladı. Kendisine ulaştığı takdirde Pandora’nın bedeni kan ve pıhtı yığınına dönecekti.

 

Fortuna: “... Yok artık.”

 

Fortuna Pandora’nın içinin dışına çıkışına tanık olurken hayretler içerisinde mırıldandı. Tiksindiği biri iç ilişkilerdeki bir aykırılık yüzünden acımasızca öldürülmüştü.

 

Fortuna, Pandora’nın Regulus’un saldırısına karşı bir kozu olacağına inanmıştı. Fakat işte burada, kan kırmızı öbeklere çevrilmiş ve darmadağın haldeki toprağa gübre olmuştu.

 

Regulus: “Bana saçmalıklarla gelirseniz böyle olur işte. Nasıl olur da hiç kimse lanet olasıca bir zerre bile izan taşıyamaz? Yoluma çıkmayın. Beni engellemeyin. Eylemlerime müdahale etmeyin. Yaptıklarıma başkaldırmayın. Gerçekten zor bir şey mi istiyorum? Söyleyin, bu konuda ne düşünüyorsunuz?”

 

Regulus gözlerinde gölgemsi bir ışıltıyla Juice ve Fortuna’ya dönmüştü.

 

Zaman bir düşmanlarının eksilişini kutlama zamanı değildi. Bir azalışa rağmen hala mutlak güçle karşı karşıyaysalar durum hiç de değişmemiş demekti.

 

Fortuna Regulus’a bir sürpriz saldırı gerçekleştirmek için varını yoğunu ortaya koymuştu.

 

Ve bu saldırı karşısında ne bedeninde bir yara doğmuş ne de kıyafetlerinde bir kırışık oluşmuştu. İtiraf etmek ne kadar üzücü olsa da Fortuna Regulus’u yenemezdi.

 

Juice de bedeni çökecek derecede köşeye kıstırılmıştı. Fortuna ondan imkansızı yapıp ölümüne savaşmasını istese bile bu mücadele yine de tek taraflı olurdu.

 

Yani Fortuna’nın yapabileceği tek şey Regulus’un öfkesine oynayıp kızının kaçması için zaman kazanmaktı.

 

Juice: “Müsaade et de bununla ben ilgileneyim... Fortuna-sama.”

 

Fortuna: “Ama Juice, sen...”

 

Juice: “Ne kadar... kan dökmüş olursam olayım tüm bedenlerim mahvolmadıkça… devam edebilirim. B-ben, senin… kaçman için… zaman kazanacağım...”

 

Fortuna: “Böyle saçma şeyler söyleme.”

 

Juice’in kendisini kollarında doğrultma çabası Fortuna'nın yanaklarına bir rahatlama getirmişti.

 

Böyle bir zamanda gülümseyebilmesi hayret vericiydi.

 

Fortuna: “Bana seni burada bırakıp kaçmamı mı söylüyorsun? Bunu yapacak olsaydım en başta geri gelmezdim. Emilia’yı bırakıp yanına dönmüşken seni bırakmamın imkânı yok.”

 

Juice: “Ama... öyleyse neden… neden döndün? B-ben...”

 

Fortuna: “Sen ölme diye. Ve ölecek olursan yanında olayım diye.”

 

Fortuna'nın menekşe gözlerinin dokunduğu Juice’in kanlı gözleri alabildiğince açılmıştı.

 

Kollarını yitirdiği için hatırı sayılır ölçüde zayıflamış olan bedeni kendisine yaklaştıran Fortuna nefeslerinin değeceği bir mesafede konuşmayı sürdürdü:

 

Fortuna: “Senin olmadığın bir dünyada, artık ziyaret etmeyeceğin bir ormanda benim için ne var ki? Ben güçsüzüm. Sen yokken uzun bir süre hayatta kalamam.”

 

Juice: “Sen hiç de güçsüz değ...”

 

Fortuna: “Güçsüzüm. Sadece senin ve Emilia’nın yanında güçlü davranıyorum, o kadar.”

 

Fortuna bu sözler eşliğinde Juice’in ayaklanmasına yardım etti.

 

Titreyen adamı ayağa kaldırdı ve onu desteklemek adına bedenini yaklaştırdı.

 

Birbirlerini kucaklar gibi görünen çifti gören Regulus’un yüzüyse adice bir tiksintiyle doldu.

 

Regulus: “Benim sorumu görmezden geldiğiniz şu uzatmalı süreçten sonra nasıl da gaza geldiğinize bakın. Neler dönüyor olabilir acaba? Bu ne halt olabilir? Ben aramızdaki inanılmaz güç farkını gösterdikten, size açık ve yalın bir şekilde ders verdikten sonra nasıl olur da bir şey yapabileceğinizi düşünebilirsiniz? Siz insanlar aklınızdan neler geçiriyorsunuz?”

 

Fortuna: “Ne boşboğaz bir adam. Tavrımızı sergiledikten sonra bunu söyleyebilirsin bence? Tüm derslerin için teşekkürler ama bizim verecek tek bir yanıtımız var.”

 

Juice: “AYNEN-ÖYLE.”

 

Fortuna ve Juice birbirlerine bakarak aynı anda devam ettiler:

 

İkisi Birlikte: “—Umurumuzda bile değil, seni aptal.”

 

Sesleri üst üste binerken Fortuna bir de hareket çekmişti.

 

Fortuna ve Juice böylelikle tüm güçlerini birleştirdi.

 

Regulus'un suratı öfkeden kıpkırmızı kesilmişti.

 

Regulus: “...!! Pek iyi! İkinizin de icabına bakacak, sizi ayırt edilemez parçacıklara ayıracak ve Siyah Yılanın pis gırtlağına tıkıştıraca—”

 

???: “Sana beklemeni söylemiştim, Kardinal Regulus.”

 

Regulus’un planları üçüncü kez engellenmişti.

 

Pandora'nın kolu yukarıdan alçalarak Regulus’un başını bastırdı ve bedeni hiçbir direnç sergilemeden toprağa batmayı sürdürdü. Çenesi bir anlığına toprağa gömülen Regulus ise bakışlarını yanına inmekte olan Pandora’ya çevirdi.

 

Regulus: “Sonu gelmiyor!”

 

Pandora: “Arzunu alt etmek için ne gerekliyse yapacağım. An itibariyle seni getirme amacım büyük ölçüde tamamlandı. Yeterince kaldın, artık eve dönersen minnettar olurum.”

 

Regulus: “Birini yanında sürüklüyor ve tatmin olduğun anda gitmelerini mi emrediyorsun? Birilerinin bu fikirlerine uyum sağlayacağını mı düşünüyorsun? Şahsen bu rahatsızlığımı yatıştırıp olağan benliğime dönmeden önce asla uyum sağlamayacağım kesin—”

 

Pandora: “Anlıyorum. O zaman yapacağım. KARDİNAL REGULUS’UN BURADA OLMASI MÜMKÜN DEĞİL. O KÖŞKÜNDE, KARILARIYLA VAKİT GEÇİRİYOR.”

 

Regulus: “Be—”

 

Bir şeyler söylemek üzere olan Regulus bir an sonra gözden kayboldu.

 

Tamamıyla toprağa gömülmüş falan değildi. Işıldamış ve manzaradan silinip gitmişti. Az önce olduğu yerde, toprağa gömüldüğü noktadaki delik de ortadan kalkmıştı.

 

Tüm bunlar Pandora’nın ‘Burada olması mümkün değil’ şeklindeki ifadesini doğrular nitelikteydi.

 

Pandora: “Curcuna sahneyi terk ettiğine göre daha sakin bir şekilde konuşabiliriz.”

 

Fortuna: “... Önce ben bir şey sorabilir miyim? Nasıl burada olabilirsin? Az önce öldüğünü gördüm.”

 

Pandora tamamen normalmişçesine orada durmaktaydı.

 

Yüzünde sakin bir gülümseme bulunan kızın bir pıhtı yığınına dönmüş olması gerekliydi. Fortuna’nın bakışları az önce kızın pıhtı ve parçacıklardan oluşan kalıntılarının döküldüğü noktaya çevrildi.

 

O iğrençlikten en ufak bir iz kalmamıştı. Regulus nasıl ortadan kaybolduysa kızın cesedi de öyle kaybolmuştu.

 

Fortuna’nın diyecek hiçbir şeyi yoktu. Pandora ise başını kaldırdı.

 

Pandora: “GÖZLERİN SENİ KANDIRMIŞ olabilir mi?”

 

Fortuna: “—!”

 

Fortuna omuz silkti.

 

Bu mümkün olamazdı. Ama dünya Pandora’nın sözlerini destekleyecek şekilde yeniden şekillenmişti. Fortuna’nın gördüğü şeyler geçersiz kılınmış ve üzerine garip, bilinmez bir şeyler yazılmıştı.

 

Ceset ortadan kaybolmuş, Pandora dirilmiş, Regulus ve eylemlerinin sonuçları yitip gitmişti. Bunu fark edişinin hemen ardından başını çeviren Fortuna gerçekleşen şok edici şey karşısında çığlık atmak üzereydi.

 

Yanında dikilmekte olan Juice'in kolları—kesik kolları geri dönmüştü.

 

Pandora: “Kardinal Regulus burada olmadığı için eylemlerinin sonuçları da ortadan kayboldu. Hepsi son derece basit. Gerçi Kardinal Petelgeuse’in kollarının yerine gelişi benim iyiliğim.”

 

Juice teyit etmek adına kollarını hareketlendirdi. Bunu izleyen Fortuna’nın gözleri dalgalanmaktaydı.

 

Fortuna: “Juice, kolların...”

 

Juice: “Sorunsuz hareket ediyor gibiler. Bedenim de öyle… içim hariç her şey sorunsuz.”

 

Pandora: “Olayları tekrar yazma konusunda faktörü özümseyişini değiştirecek kadar ileri gitmedim. Senin eylemlerini ve onun senin için dönüşünü takdir etmek istedim. Lütfen bunu içtenliğimin bir göstergesi olarak algılayın.”

 

Pandora Fortuna için bir nefret timsaliydi. Bu değişmemişti ve gözlerini üzerinde hissettiği anda öfkesini içerisinde tutamayacağı kesindi.

 

Ama Pandora’nın bu kadar gizemli ve akıl sır ermez bir rakip olmasını beklemiyordu. Olanlar hakkındaysa en ufak bir fikri yoktu. Olup bitenleri algılayamıyordu.

 

Bugün bu ormanda yaşanan her şey Fortuna’nın hayal gücünün ötesindeydi. Anlayabildiği tek şey tüm bu algılanamaz vukuatlar sayesinde her şeyin sonlanmanın eşiğine geldiğiydi.

 

Juice: “Fortuna-sama, kendine gel!”

 

Fortuna’nın sersemlemiş ve çalışmayı kesmeye başlamış zihni bir kükremeyle karşılaştı.

 

Tokatlanan yanaklarının acısıyla gözlerini kırpıştırdığında Juice’in yanı başında kendisine bakmakta olduğunu gördü. Omuzları kavranmıştı.

 

Juice: “Soruların olduğuna ve kafanın karıştığına eminim. AMA bunları ŞİMDİLİK bir kenara bırakmak zorundasın. Önemli olan şey bu ormanı ve EMILIA-SAMA’yı korumak! Ve… bu kadının mağlup edilmesi de BAŞARILMALI!”

 

Fortuna: “—Juice.”

 

Fortuna'nın gözleri yeniden güç kazanmıştı. Bakışları Pandora’ya çevrildi.

 

Evet. Haklıydı. Pandora garip ve anlaşılmaz olabilirdi, az sonra ne olacağını düşünmekse korkutucuydu. Ama buna rağmen Pandora güçlü kuvvetli Regulus’u sahneden çıkartmış ve Juice’in kayıp kolları geri dönmüştü.

 

Aptalca bir şekilde kendi gücünü azaltıp düşmanınkini arttırmıştı. Kendi kendisini köşeye sıkıştırdığının farkına bile varmamış olabilirdi.

 

Fortuna: “Tamamen haklısın Juice. Neler olduğunu düşünmek sonraya kalabilir. Vakit geldi!”

 

Juice: “Gücümüzü birleştirecek ve ONU YENECEĞİZ! Ona boyun eğdirirsek ormandaki diğer aşırıcılar da GERİ ÇEKİLECEKTİR.— EMILIA-SAMA’YI KURTARABİLİRİZ!”

 

Fortuna’nın zihninde kızının görüntüsü belirmişti.

 

Kendisini az önceki vedalarının son oluşuna hazırlamıştı. Ve şu ana dek tam bir kararlılık içerisinde hareket etmişti. Ama şu anda bir umut ışığı görmekteydi.

 

Emilia kurtarılacaktı. Bunu yapansa Fortuna ve Juice’in gücü olacaktı.

 

Fortuna: “—Dondurucu beyaz, zamanın esareti, saf buzun büyülü avcu.”

 

Regulus için hazırlanan büyü hala Fortuna’nın içerisinde kaynıyor ve patlayacak bir yer arıyordu. Mananın dünyayla iletişim kuruşuyla Fortuna’nın kantosu şekillenen bir güç ve bir hedef sunuyordu.

 

Çatlama sesleriyle birlikte doğan keskin uçlu buzlardan oluşan buz mızrağı pek çok devin birleşimi iriliğindeydi.

 

Ucuysa Pandora’ya dönüktü. Atıldığı ve ona ulaştığı takdirde kızın parçacıkları her yöne dağılacak ve tamir edilme umudu olmayacak şekilde donacaktı.

 

Fortuna’nın yanındaki Juice de yaydığı baskı eşliğinde kendi omuzlarını sarmıştı.

 

Darmadağın kıyafetlerinin altında çılgıncasına bir güç akıyor, yerine gelen kolları hariç tüm yaraları yeniden açılıyordu. Bu kasvetli duruma rağmen inandığı şeyler uğruna ruhunu bütünüyle tüketmeye razıydı.

 

İkilinin güç gösterisiyle karşı karşıya olan Pandora ise hiçbir şekilde savaş duruşu almamıştı ve gülümsüyordu.

 

Pandora: “Lütfen gelin. —Kararlılığınızın tadını sonuna dek çıkarayım.”

 

Çiftin gücü yalnızca Pandora’nın gülümseyişini ortadan kaldırma çabasıyla dünyayı sarsıyordu.

 

Ve-

 

※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ 

 

#Gerçekten fazlasıyla 'anormal' bir ikili bu Regulus-Pandora. Neyse ki bir tanesi sahneden silindi. Tabii Pandora'nın bir cümleyle bunu yapışı gücüyle ilgili ufak bir fikir veriyor. Yine de oldukça gizemli bir kız, henüz hakkında öğrenilmesi gereken çok şey var gibi.
Bu arada Regulus'un bilmem kaç karısı olması da ilginç bir detaydı ama ileriki arclarda birkaç bölüme göz attığım için bana sürpriz olmadı 
Son olarak Juice-Fortuna sahneleri de güzeldi, Juice kafayı sıyırmadan önce ne kadar da iyi biriymiş aslında... 
Bir sonraki bölümde aklına 'mührü' getirip bilincini yitiren Emilia'nın yanına döneceğiz, orada görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44346 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr