Beatrice: “—!”
Subaru: “Sen iyi birisin ve bu yüzden üzülmeyeceksin. Senin yanında olmak istiyorum.”
Beatrice: “Auh... ghh...”
Beatrice'in ifadesi değişmişti. Öfkesini bastırır, gözyaşlarını tutar, birtakım hislerin suratına yansımasını engellemek için mücadele eder gibiydi. Fakat sözlerini yutkundu, kesik kesik bir iç çekti ve merdiven basamağındaki kitabı aldı. Sayfaları çevirdi, içlerine göz attı, parmaklarıyla kâğıdı okşadı ve sessizce sızlandı. O sırada,
Subaru: “—N-e?”
Beatrice harekete geçemeden önce Subaru’nun görüşü çarpıklaştı. Bunun bulanık bilinci veya azalan kanıyla bir alakası yoktu. Bu bir gerçeklik sorunuydu.
Yasaklı Kütüphane Subaru’nun önünde eğilip bükülmeye başlamıştı. Zemin yamuluyor, kitaplıklar dengesini yitirerek sırayla devriliyordu. Kitaplar darmadağın şekilde yere düşüyor ve her biri o kitap denizinde boğuluyordu.
Dünya eğilişini sürdürmeyi devam ettiriyordu. Subaru’nun ayaklarının altındaki zemin de çarpıklaşmıştı, dalgalanışı nedeniyle dengesini sürdürmesi engelleniyordu.
Subaru: “Ne… ne...!?”
Beatrice: “—”
Çaresiz bir şekilde kapıya tutunmayı sürdüren Subaru, bakışlarını Beatrice’e çevirdi. O dalgalı odada el değmemiş tek yerin Beatrice’in çevresi olduğunu fark etti. Üzerinde oturduğu merdiven bir milim dahi kıpırdamamış, Subaru’ya bakmakta olan Beatrice’in ağırlığını dengelemişti.
Subaru: “—auh,”
Subaru ağzını açamadan önce altındaki zemin bir eğim kazandı ve kâğıdın yırtılması gibi bir sesle birlikte yarıldı. Zemin döşemelerinin altında siyah bir mekân belirmişti, belli ki Kapı Geçişi dışında bir metotla bir yerlere gönderilecekti. Beatrice onu var olmayan, çok boyutlu bir mekâna bile gönderiyor olabilirdi.
Subaru: “—S*ktir.”
O saniyede deliği fark edip bir adım geri çekildi. Dünya ciddi şekilde eğim kazanmış ve Subaru yerçekimine bağlı olarak düşmeye başlamıştı. Kapının boşluğu onu yutuyor, Kapı Geçişi aracılığıyla yeniden alevli köşke gönderiliyordu.
Subaru: “Sı-sıcaaak!”
Çarptığı duvarın ısısı, sızlanmasına yol açmıştı. Kafasını kaldırdığında tamamıyla alevlerle çevrili bir koridorda olduğunu fark etti. Yalnızca ana kanatta olduğunu anlayabilmişti. Alevler nedeniyle hafifçe yanarken az önce çıktığı kapıya döndü ve kapının alt yarısının çoktan alevler tarafından yutulduğunu fark etti. Kapı Geçişinin işe yaramış olması bile mucizeydi. O kapıya atlayarak yeniden Kütüphaneye dönebileceğini bir an olsun düşünmedi.
Subaru: “Lanet olasıca... eğer burası ana kanatsa...”
Üst katlarda aktif bir kapı bulabilirdi. En üst kattaki kapı sayısını anımsamaya çalışarak alevlerle çevrili merdivene yönelmekte karar kıldı.
Duman gözlerini yakıyor, gözyaşları birikiyordu. Ciğerleri her nefesinde yanıyor, kıyafetini ağzına tıkarak dumanın bilincini kapatmasını engelliyordu. Her dakika önemliydi. Kütüphaneye bok ulaşırdı—Yo. Şimdi sızlanma zamanı değildi.
Beatrice'in son anda takındığı ifadeyi unutamazdı.
Subaru: “Salak, aptal, yine o sıçtığımın suratını yaptı...”
Beatrice’in büyüsünün verdiği uyuşukluk uzuvlarını terk etmişti. Bedenini iradesine itaat edecek şekilde sürüklüyor, ruhunu yontarak koridorun sonuna doğru koşuyordu.
Zihninde Beatrice'in ifadesi titreşiyordu. Yine önceki döngüsündeki o surat ifadesiyle karşılaşmıştı.
Beatrice ile birlikte Elsa’yla yüzleştikleri o gün, sözde mağlup kadın Beatrice’in canını almıştı. Subaru’yu korumak adına kenara iten Beatrice’in karnı parçalanmıştı. Subaru’nun güvende olduğunu gördüğündeyse bedeni sessizce ışık parçacıklarına dönmüştü.
Subaru o anki son ifadesini unutamıyordu. O ifade ne Subaru’yu korumuş olmanın rahatlığı ne de arzuladığı ölümün verdiği neşeydi. Suratı asılmıştı.
—Yalnız olmak istemiyorum diyen bir ifadeydi, apaçık ortadaydı.
Subaru: “Sanki mümkünmüş gibi... seni bir başına bırakmam mümkünmüş gibi!”
Bu kararlılıkla bir çıkış arayarak alevlere daldı. İçinde kıvranan bir şeyler, bir terslik hissediyordu ama kavrulan etinin ısısı ve yanık teninin acısı ona odaklanmasını engelliyordu.
Subaru buna tarafsız bir şekilde tanık olsaydı istemsizce çok iğrenç bulabilirdi. Beatrice’i çıkartabilme arzusuyla koşarken boğucu bir siyah miasma kütlesi tarafından koruyucu bir kıyafet misali kucaklanıyordu.
Bundan haberi olmayarak ateş duvarlarını aşan Subaru merdivene ulaştı. Kesik kesik bir nefesten sonra da yukarıya bakarak ikinci katı seçti. Doğruca en üst kata dalmaya niyetlenerek merdivenlerde ilerlemeyi düşünürken—
Subaru: “—”
Islak bir şeyin zeminde sürüklenişinin sesini işiterek bakışlarını eğdi. Ses alt kattan geliyordu. Mantığı ona, bunun imkânsız olduğunu söylüyordu.
Duyabildiği tek şey çatırdamalar ve yanan binadaki patlamalardı. Bu yıkılmasına ramak kalmış bir köşktü ve orası yangının başladığı yer olan ana kanadın ilk katıydı. Orada hiçbir şeyin hareket etmemesi gerekirdi.
Subaru köşkü talan edişi sayesinde biliyordu ki cadı yaratıkları bile yangından kaçmıştı. Yani o ses ancak bir halüsinasyon olabilirdi.
—Ama öyleydiyse bile, neyin nesiydi ki?
Subaru: “...Yok artık.”
Beraberinde bir şeyi sürükleyen bir siluet alevlerin arasında belirmişti. Subaru’nun bulunduğu merdivenleri hedef alan siluet ilk ve ikinci katın arasında durdu—ve Subaru’nun varlığını fark etmişçesine doğruca yukarı baktı.
O siluet siyah bir bıçak tutan, siyah kıyafetler giyen, siyah saçlı bir kadına aitti.
Subaru: “Elsa...?”
Elsa?: “—”
Siluetten yanıt gelmedi. Ama kesinlikle Subaru’nun tanıdığı o siyahlı kadına benziyordu. Peki neden buradaydı? Garfiel kaybetmiş olabilir miydi? Öyleyse Subaru’nun mücadelesi—Subaru'nun her şeyi kurtarma mücadelesi—yenilgiyle sonlanmıştı ve-
Subaru: “Yo, olmaz...”
Tam bu fikirlere kapılmaya başlayacakken kafasını salladı. Garfiel’in kuvvetine inanıyordu. Rakibi güçlü olsa bile Garfiel’in kazanacağına dair bahse girerdi.
Otto ve Frederica Petra ve Rem’i kaçırma sürecinde ellerinden gelen her şeyi yapmıştı. Garfiel de elinden gelenin en iyisini yapmış olmalıydı.
Natsuki Subaru yoldaşlarına inanmasa bu raddeye nasıl gelebilirdi ki?
Subaru: “Garfiel kaybetmiş olamaz. Öyleyse sen neden...”
Garfiel'in cesur mücadelesine inancı tam olan Subaru, aşağıdaki siluetle konuşuyordu. Bu kadın burada olmamalıydı. Peki bu eylemlerin ardında yatan şey neydi?
Fakat tam sorgusuna devam edecekken bir şeyi fark etti. Aslında hayır. Fark edilmeye zorlandı demek daha uygun olurdu.
Subaru: “—Sen artık Elsa değilsin, değil mi?”
Subaru’ya bakan kara gözlerde en ufak bir ışıltı yoktu. Öylesine boş ve sığdılar ki yuvalarındaki bir çift göz olduklarına inanmak imkansızdı.
Gelen ses, siluetin arkasında sürüklenen alt bedenine aitti. Ama buna rağmen canlı gibi davranıyor oluşu Subaru’ya fazlasıyla iğrenç gelmişti. Subaru kadının ölemeyecek derecede çok yaşam gücü olduğunu düşünüyordu ama bu yıkıma rağmen de mi ölememişti sahiden?
Subaru: “Her neyse, ona acıma vakti değil...!”
Kadının ölemediğini varsaysa da ona sempatisini yansıtmadı. Buraya yarı ölü olmadan önce geldiğini düşününce sempati göstermek, şu anki haline rağmen fazla merhametlilik olurdu. Tabii Subaru'nun yürüyen cesetlere işkence etmek gibi bir hobisi de yoktu.
Kadının yıkılan köşkün altında kaldığında alevler tarafından yok edileceğini düşünüyordu.
Subaru: “Git ve alevler tarafından yutul. Ben Beatr—”
Kafasını sallayan Subaru siluetle konuşmayı bırakarak üst kata yönelmeye karar verdi.
Subaru: “—Ha?”
Siluet hafif bir sesle sıçradı. Ağzı Subaru’yu hedef alır gibi açılırken de bıçağını savurdu.
Subaru: “—”
Bıçağın burnunun yanından geçerken doğurduğu rüzgâr Subaru’nun ciğerlerine nefes almayı, kalbineyse atmayı unutturmuştu. O şey az önce Subaru’nun canını almaya kalkmışken tekrar ona doğru ilerliyor olması da gayet doğaldı.
Fakat darbesi Subaru’yu ucu ucuna ıskalayarak ayaklarının ucundaki zemini parçaladı. Düşman ona merhamet etmiş değildi, yalnızca ölü alt bedeni sıçrayacak güçten yoksundu. O güce sahip olsaydı o saldırıyla Subaru’yu öldürmüş olurdu.
Subaru: “Dalga geçiyor olmalısın!”
Silueti tekmeleyerek merdivenlerden yukarı koşturmaya başladı. Öyle hızlıydı ki nefes almayı unutmuştu, arada bir ardındaki gölgeye bakıyordu. Siluet ise kafası tekmeden ötürü sarsıldıktan sonra uzuvlarını garip bir şekilde, bir kukla gibi yere yerleştirmiş ve bir örümcek gibi Subaru’nun peşine takılmıştı.
Subaru: “Ciddi misin sen!?”
#Elsa ölmüş olmasına, alt bedeninin arkasında sürükleniyor olmasına rağmen hala bilinçsiz de olsa milleti öldürme peşinde. Can çıkar huy çıkmaz diye boşuna dememişler
Ve Subaru ne yazık ki bu sefer de bir ikna konuşması yapamadan kütüphaneyi terk etmek zorunda kaldı. Neyse, hala üç bölümümüz var. Bu üç bölümde olayı çözeceğimizi umut ediyorum. Zaten 129. bölümü tamamladıktan sonra 124B denen bir bölüme geçip Emilia-Echidna cephesine döneceğiz.
Öyleyse tekrar görüşmek üzere, iyi haftalar :)
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..