Beatrice: “Yine mi sen, gerçekten iflah olmazsın...!”
Subaru: “Hauhh! Tabii ki yine ben! Seni kaçırmak için kaç sefer gerekirse o kadar sefer geleceğim. Hoşuna gitmiyorsa hemen şimdi seni çıkarmama izin verebilirsin. Böylece bu karşılaşmaların sonunu getirmiş oluruz!”
Beatrice: “Bu kadar faydasız sohbet yeter, sanırım! Köşkün yandığını biliyorum, doğrusu! Bir an önce kaçmazsan yangında öleceksin, sanırım!”
Subaru kendisini doğrultmuş ve kesik nefesler alarak Beatrice’e bakmaya başlamıştı. Beatrice ise merdiven basamağında oturuyor, yuvarlak gözlerini olabildiğince keskinleştirerek bu bakışlara öfkeyle karşılık veriyordu.
Bir an için o gözlerin kenarlarından bir duygu okundu ve Beatrice’in dudakları titredi.
Beatrice: “Yoksa... Betty ve köşkle birlikte yanarak ölmek mi istiyorsun?”
Subaru: “Aptal mısın sen!? Söylediğim onca şeyden sonra hala anlamıyor musun!? Seninle birlikte ölmeyi falan düşünmüyorum! Seni ölmeden çıkartabilmek için buradayım!”
Beatrice: “—! Zorbalığı aksatmıyorsun, sanırım! Git buradan!”
Subaru ayağa kalktı ve ilk büyü dalgasıyla yıkılmamak için kitaplığa atıldı. Rüzgârın kendisini dövdüğünü hissediyorken enerjisini tüketen ikinci dalgayla karşılaştı. Kafasını çevirdiğindeyse Beatrice’in sol elinin tavana doğru çevrildiğini ve yüzünün kendisini gülümsemeye zorlayışıyla ıstırap içerisinde çarpıklaştığını gördü.
Beatrice: “Mananı çaldım, doğrusu. Bu hissiyatı hatırlamalısın, sanırım.”
Subaru: “Seni küçük...”
Beatrice: “Kitaplığı tutan ellerin gevşediğinde her şey bitecek, doğrusu. Benimle ilişki içerisine girmeyi kes, sanırım!”
Dizleri pes etmeye başladığı anda üçüncü büyü dalgası da Subaru’ya ulaştı. Üzerine görünmez bir duvarın kuvveti binmişti. Kendisini destekleyemeyerek bir kez daha kapıya doğru itilmeye başladı, sendeliyor ve kapıdan dışarı doğru uçuyorken—
Subaru: “Nnngh!”
—Uzuvlarını olabildiğince uzatarak kapıya tutunmayı başardı. Acı uzuvlarını teslim almıştı ve tecrübeleri ona kollarının incinmiş veya kırılmış olabileceğini söylüyordu. Yine de dişlerini sıkarak kendisini, acıyı görmezden gelmeye zorladı.
Beatrice: “Ne—”
Subaru: “Bunca seferden sonra ben bile üstesinden nasıl gelinebileceğini öğrendim. O yüzden çabalarıma saygı gösterip konuşma havasına girmek ister misin?”
Beatrice: “Betty ile konuşma şansını kaybettin, doğrusu. O şansı kendi eylemlerinle heba ettin, sanırım… Bunu neden anlamıyorsun, doğrusu!?”
Subaru: “Evet, anlamıyorum. Sen de bu konuda suçlu değil misin?”
Elini kapıda tutan Subaru ayağa kalkıp açık dudaklarından sızan kanı sildi. Ve Beatrice’in kaşlarının tam bir kafa karışıklığıyla çatılışını izleyerek buruk bir şekilde gülümsedi.
Beatrice: “Bu kadar komik olan nedir, sanırım?”
Subaru: “Az önce art arda gerçekleştirdiğim hücumların işe yaradığını teyit ettim. Ggerçekten reddediyor olsaydın bu huysuz saçmalıkları bırakır, beni darmadağın ederdin. Bunu yapacak güce sahipsin. Ve bunu yapman çok daha kısa sürerdi.”
Beatrice: “...Bana seni öldürmemi söylüyorsun.”
Subaru: “Yapamazsın ki. Sadece serserilik ediyorum. Pardon. Ama beni gerçekten reddediyor olsaydın bunu yapmanın daha kolay yolları olurdu.”
Beatrice, daha önce ağlamasına ramak kalmış bir şekilde Subaru’yu öldürmeyi reddetmişti. Subaru Beatrice’in o zamanki hislerini veya mantığını anlayabileceği bir aşamaya gelememişti. O yüzden elindeki tek şey tahminleriydi. Geçmişinin dağınık parçalarından haberdardı. Ve tahminlerine rağmen o soruyu sorarak ne kadar kötü kalpli olduğunu göstermişti.
Ama o soruyu sormasaydı Beatrice farkına varamayacaktı. Düşünceleriyle eylemleri arasındaki çelişkiyi ve Subaru’nun buradaki varlığını fark edemeyecekti.
Subaru: “Beni gerçekten görmek istemiyorsan kendini Kütüphaneye kapatabilirsin, Beatrice.”
Beatrice: “Sen... neden... Betty Yasaklı Kütüphaneden dışarı tek bir adım bile atmadı ki, doğrusu. Ama sen buraya gönlünce girip duruyorsun ve...!”
Subaru: “Hayır, bu doğru değil. Eğer kendini buraya bir başına kapama konusunda ciddi olsaydın hiçbir şeklide bu kadar kısa sürede buraya defalarca ulaşmış olamazdım. Tepkilerin üstünkörü.”
Beatrice: “Çünkü! ... evet… çünkü Kapı Geçişini aşma yöntemini biliyorsun, doğrusu. Ve köşk yanıyor, kapı sayısı azalıyor...”
Kelime bulamayan Beatrice'in inkârı sonlara doğru zayıflamıştı. Subaru’nun cümleleri kendisinden şüphe etmesine yol açmıştı. Zaten öyle olmasa bile dört yüz yılı geçirmesini sağlayan dayanağı yitirmişti ve şu anda istikrarsız bir haldeydi. Artık Subaru’nun sözleri mi yoksa kendi duyguları mı doğru şeklinde bir karar verebilecek durumda değildi.
Subaru: “—”
Ve dürüst olmak gerekirse bunun cevabını Subaru da bilmiyordu. Bu kadar kısa sürede Beatrice’in Yasaklı Kütüphanesine defalarca ulaşmayı nasıl başardığına dair hiçbir fikri yoktu.
Belki köşkün kapılarının yanışıyla seçeneği azaldığı içindi. Ya da bu acil durum yin kabiliyetine absürt bir güç kazandırmış ve bu sayede Kapı Geçişini mağlup edebilmişti.
Belki de Subaru haklıydı ve Beatrice onu gerçek anlamda reddetmediği için Kapı Geçişi ona açıktı.
Subaru sonuncunun gerçek olmasını diliyordu. Ama gerçeğin bir önemi yoktu. Natsuki Subaru’nun şu anda, burada yapması gereken şey Beatrice’i dışarı çıkarma olasılığını korumaktı.
Beatrice: “Sen… sen! Betty’nin O Kişisi değilsin!”
Diye bağıran Beatrice eteğinin ucunu tutuyordu. Düşünmeyi keserek Subaru’ya bağırmaya başlamıştı.
Beatrice: “O olmadığını söyledin, doğrusu! Sen… sen o olmadığını söyledin, sanırım. Eğer O Kişi olsaydın… böyle bir yalan söyleseydin bile Betty sana inanırdı. Yalan olduğunu bile bile elimden yalnızca sana inanmak gelirdi, doğrusu.”
Subaru: “Beatrice...”
Beatrice: “Ama o olmadığını söyledin, sanırım. Değilim dedin, aptalsın dedin, doğrusu. Evet, sanırım. Haklısın doğrusu. Betty aptal, o bir embesil, dört yüz yıl önceki bir sözden bile dönemiyor… ve bu yüzden! Söyleyeceğin hiçbir şey bu durumu değiştiremez, sanırım!”
Ret yoluna giden Beatrice’in etrafında görünmez bir rüzgâr doğmuştu. Büyüsünün üretimi olan ani rüzgâr, elbisesi ve saçlarından başlayarak Kütüphaneyi yoğun, çalkantılı bir havayla doldurmaktaydı. Subaru bunun olabilecek en kuvvetli rüzgâr olduğunu düşünürken bedeni yaklaşan darbenin dehşetiyle ürperiyordu.
Korkak yanı geri çekilmesini, kapının dışına kaçmasını istiyordu. Bu dürtüyü bastırmayı başararak dudaklarını iyice ısırdı ve kafasını kaldırdı.
Söylenmesi gerekeni söyleyecekti.
Subaru: “Ben...”
Beatrice: “—”
Subaru: “Ben senin O Kişin değilim. Kaç defa gerekirse o kadar söyleyeceğim. Beklediğin prens beyaz atıyla gelmeyecek. Ne şimdi ne de başka bir zaman!”
Beatrice: “—! Öyleyse! Betty burada çürüyüp gidecek, doğrusu!”
Subaru: “Öyle bir şey olmayacak. Bu seçimi yapmana izin vermeyeceğim. Fikrini değiştirene dek tekrar edeceğim. O Kişi gelmiyor. Sözünü tutamazsın. —Ama ölmeye de iznin yok.”
Beatrice: “Ben… ben senden çok nefret ediyorum, sanırım!!”
Beatrice'in duyguları bu sözlerle birlikte patlak vermişti.
Büyüsü form değiştirip tek bir amaca hizmet ederek beyaz bir ışık halinde Subaru’nun görüşüne tamamıyla hükmetti. Rüzgârı hissedecek vakti dahi olmamıştı.
Şok dalgası Subaru’ya önden ve arkadan yüklenmiş, tüm iç organlarına hasar vermeye başlamıştı. Kanı içerisinde ters akarken bedeninde ne var ne yoksa gözeneklerine yöneliyordu, acı ıstırap vericiydi.
Gözleri dönüyordu, denge hissiyatını yitiriyordu, bunaltıcı bir baş dönmesi halindeydi, ses, koku ve ışığa dair tüm algısını yitirmişti. İnsanların ölmek dediği şey bu olabilirdi.
—Fakat Natsuki Subaru biliyordu.
Subaru: “—Ne yapıyorsun sen?”
Organlarını ağzından tükürebileceği kadar yoğun bir mide bulantısıyla kendisini konuşmaya zorladı. Dünya ayaklarının altındaydı ve bunu fark ettiği anda algısını yeniden kazanmaya başladı. Uzuvları vardı, kafası yerindeydi, organları ağzından dökülmüyordu, ruhu yitmemişti. Her zamanki gibi sadece ölüme yakın bir deneyim yaşamıştı.
Natsuki Subaru şunu bilecek kadar şey öğrenmişti: bu ÖLÜM değildi.
Beatrice: “Şaka, yapıyorsun, doğrusu...”
Görüşü sarsılıyordu, bulanıktı, istikrarsızdı. Bir şekilde hala Kütüphanede olduğunu anlayacak kadar odağı geri kazanmış ve kollarını inanılmaz bir şeye tanık olmuşçasına açan kıza bakmıştı.
O kız Beatrice’ti. O bile Subaru’nun ölememesini ve şeklini koruyuşunu algılayamamıştı.
Ama bu işte bir gizem yoktu. Subaru böyle olacağını biliyordu. Beatrice’in Subaru’yu öldürmesi beklenmedik bir şey olurdu.
Subaru: “Beatrice...”
Beatrice: “—”
Bilinci bulanıktı. Ama iradesi yoksun kalmak üzere olduğu zihninin direnmesine olanak sağlıyordu. Karşısındaki kız sarsılıyordu. Kendi benliğini idrak edemiyor, karşısındakini tam olarak reddedemiyor, harap haldeki Subaru’ya dehşet içerisinde bakıyordu. Subaru, sesinin ona ulaşabileceğinden şüphe duyarak ve zayıflayan bilincini toplamaya gayret ederek konuşmaya devam etti.
Subaru: Ben, senin… O, KİŞİN, değilim...”
Beatrice hiçbir şey söylemedi.
Subaru: “Ama.”
Tekrar tekrar reddedişi Beatrice’i ağlamaya çok yaklaştırmıştı. Genellikle konuşma bu noktada sonlanırdı. Fakat bu yaşanmadan—Beatrice'in duyguları limitine ulaşmadan—Subaru yeni bir cümle kurdu.
Subaru: “Ben... senin yanında olmak istiyorum, Beatrice.”
#Bütün günü internetsiz bir yerde geçirdiğim için çevirmeme rağmen atmak bu saate nasip oldu arkadaşlar, kusura bakmayın :)
Subaru sonunda Beatrice'i ikna etme çabalarına başladı. Aslında Beatrice'in de içten içe ikna edilmek istediği ortada ama dört yüz yıl boyunca bir şeye şartlanınca ondan kolay kolay vazgeçemez tabii haklı olarak. Umarım boyundan büyük işler başaran Subaru bu işin de altından kalkar. Hadi bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..