Emilia: 「Kendi başımıza karar vermemiz Otto-kun için hiç adil olmadı.」
Joshua ile konuşup odasına dönen Emilia, Subaru’ya oturmasını işaret ederek konuşmaya başlamış, Subaru da oturup gülerek,
Subaru: 「Otto’nun paniğini gelecek nesiller için bir efsane olarak bir kenara bırakırsak, ben daima senin fikirlerini destekliyor olacağım, Emilia-tan. Ama endişelendiğim bir şeyden bahsedecek olursam o da onların hazır bir şekilde bizi bekliyor olduğu gerçeği.」
Emilia: 「Anastasia’nın bir elçi göndermişken böyle bir risk alacağını sanmıyorum. Mimi-chan da oradaydı ama Joshua-kun yine de kontrolü ele almaya çalıştığımda beni bastırdı.」
Subaru: 「Elçi olarak Şövalyesinin ailesinden birini gönderiyorsa seni rakibi olarak görüyor demektir. Sengoku dramalarında önemli insanların elçi olarak gönderilmesine rağmen neden öldürülmediklerini hep merak ederdim. Demek mesele arka planmış. Bunu bizzat tecrübe edeceğimi hiç düşünmezdim.」
Bu partiler ve şahıslar arasında bir güven meselesiydi. İnsanlar hükümdarlarının adil davranmadığını öğrenirse bu hükümdarın saygınlığını olumsuz etkilerdi. Ve her grubun karşısında saygısız davranamayacakları kadar çok düşman mevcuttu. Mantıken bir grup büyüdükçe gizli düşmanları da artacaksa etkisi olan insanlarla karşı karşıyayken daha dikkatli olmaları gerekirdi.
—Joshua Juukulius ile yapılan toplantı sona ermiş, yeni Roswaal Köşküne gece çökmüştü.
Misafirleri geldikleri gün geri göndermek korkunç olacağı için Joshua ve Mimi’nin gece orada kalması önerilmiş, Pristella Şehri davetiyse kabul edilmişti. Joshua bu mesele tartışılırken bir hayli etkileyici davranmış ama davet kabul edildiği anda suratına yansıyan rahatlamayı herkes fark etmişti. Tek çerçeveli gözlüğü insanlarda belli bir izlenim doğurmak, ciddi bir genç adam olmak adına kullandığı bir süsten ibaretti.
Subaru: 「Abisinden çok daha sevilesi.」
Emilia: 「Söz konusu Julius olunca hep samimiyetsiz davranıyorsun. Gerçekten sarayda olanlar yüzünden ona hala öfkeli misin?」
Emilia Subaru’nun mırıldanışını işitmiş ve onun bu hali karşısında eğlenmişti. O meseleyi düşünmek bile Subaru’nun suratını utançtan kıpkırmızı ediyor, midesi öfkeyle yanıyordu. Peki onca zaman sonra hala aynı mıydı?
Subaru: 「Bana gülüşü hala aklımda canlılığını koruyor. O zamanlar gençtim. Ve bunu eylemlerime yansıtmıştım. Keşke o da öyle yapsaydı.」
Emilia: 「Ama ikinizin de özür dilediğini ve barıştığınızı duymuştum. Sığ özürler dileyip içten içe kaynamayı sürdürmek hiç hoş değil.」
Subaru: 「Mnngh… Ama alt tarafı bir insanım!」
Emilia kınayıcı bir bakış atsa da Subaru inadını koruyordu. O kafasını çevirirken Emilia da bir müddet surat astı, yine de en sonunda gülümsemeden edemedi.
Emilia: 「İyi. Subaru, çok inatçısın. Ama Pristella’da Julius’a rastlarsak dövüşmeye iznin yok. Artık bir şövalyesin ve şövalyeler güçlerini kötüye kullanmamalıdır.」
Subaru: 「Peki, peki, beni alt ettiniz Efendim!」
Subaru utanışını ufak bir şakayla örtbas ederek üst dudağını ısırdı. Sonra da Emilia’nın odasını boş boş incelerken bir şey hatırlamış gibi görünerek,
Subaru: 「Oh doğru ya, Emilia-tan. Pristella hakkında pek bir şey bilmiyorum, şehrin ünlü olduğu bir şey var mı?」
Emilia: 「Hmp, daha çok çalışmalısın, Subaru. Pristella Lugnica’nın beş ana şehrinden biri ve Kararagi sınırını çizen Tigracy Nehrinin üzerinde bulunuyor. Şehri dolanan kanalları olan kocaman bir gölün üzerinde kurulmuş olmasıyla ünlü.」
Subaru: 「Hepsi kulaktan dolma olan bu bilgileri bir kenara bırakırsak, yüzen bir şehir diyebiliriz. Sizdeyse Venedik var, yani burada da böyle bir şey mümkün olabilir.」
Sulu şehirlerden bahsedilince akla ilk Venedik gelirdi. Her tarafı sularla çevrili taş şehri göller donatmaktaydı. Herkesin en az bir defa ziyaret ettiği romantik mekanlardan biriydi ve Subaru da orayı tablo gibi bulurdu. Bu yüzden Pristella’yla ilgili de böyle bir izlenim edinmişti.
Emilia: 「Yo, Subaru. Pristella yüzen bir şehir değil, bir Su Kapısı Şehri.」
Subaru: 「Su Kapısı mı?」
Emilia: 「Evet. Şehir gölün ortasında, yani yağmur yağdığında sel oluyor. Bunu durdurmak için şehrin etrafına kocaman duvarlar inşa edildi ve su seviyesini ayarlamak için de kapılar... O kapılar o kadaaar harika ve ünlü ki oraya Süzülen Şehir değil, Su Kapısı Şehri diyorlar.」
Emilia’nın açıklamaları Subaru’nun sevimli bir su şehri izlenimini sulu bir hapishaneye çevirmişti. Konsept çok güzelken bunu devasa duvarlarla mahvetmişlerdi. Kafasını saldıran Subaru’nun aklında bu mekanizmayı neden inşa ettikleri yatıyordu.
Emilia: 「Sanırım şehrin inşasının altında pek çok teori yatıyor. Mesela teknolojilerinin sınırlarını test ediyorlarmış ya da büyü veya Ejderhanın gücüne bel bağlamadan akışları kontrol etmeye çalışıyorlarmış ya da güçlü, şeytani bir cadı yaratığını tuzaklarına düşürmeyi deniyorlarmış ve benzeri.」
Subaru: 「Hiçbiri kulağa mantıklı gelmese de söz konusu insanlar olduğu için hepsi de mümkün görünüyor.」
Ortalama insanlar bir fikir üretmezdi ama insanlığın dâhileri özünde ortak aklın dizginlerinden muaf olduğu için bazen onların fikirleri gerçeğe dönüşebilirdi. Her neyse.
Subaru: 「Yine de ne planladıklarını bilmiyoruz… İyilik edip bizi aradığımız şeye yönlendirmekle yetineceklerinden şüpheliyim.」
Emilia: 「Emin misin? Bu kadar şüpheli olmak yerine insanlara daha çok güvenmeyi hiç düşündün mü?」
Subaru: 「Üzgünüm ama tüm adayların kusurları var. Ve bizim için planladıkları şeye bir saniye olsun güvenemem.」
Crusch bireysel olarak güvenilirdi ama Subaru, onun bile ölçülü bir leydi olmaya devam edip etmeyeceğini bilemezdi, bir de Felis’e göz kulak olması gerekliydi. Wilhelm Felis’i dizginlerse problem çözülürdü ama Kılıç Şeytanı da Subaru’yu tedirgin ediyordu. Bu şartlar altında kendi hallerine bırakıldıklarında onlara güvenmek zordu.
Subaru’nun Anastasia’nın ne düşündüğü veya onu bu yola itenin ne olduğuyla ilgili hiçbir fikri yoktu. Bu davette bulunmasının altındaki amacı çözemiyordu. Julius şövalyeliğin hakkını bütünüyle verse de nihai kontrol Anastasia’daydı. Ve Demir Diş üyelerinin iş hayatları bir birey olarak karakterlerinden bağımsızdı. Subaru onları sevmezlik edemezdi.
Felt Grubundan Reinhardt ve Rom güvenilirdi. Fakat Felt’in düşünceleri Subaru için net değildi. O seçime dahil olmaya gönüllü olduğu sürece Subaru da kendini o düzenbaz, sinsi kızın kumpaslarına karşı hazırlamalıydı. Gerçekten Reinhardt’ı safına katar ve onu düşmanları yaparlarsa da onu yenmeyi ancak rüyalarındaki rüyalarında görebilirlerdi.
Okunması en zor olansa Priscilla Grubuydu. Subaru hiçbirine güvenemiyordu. Al Japon olabilirdi ama Priscilla’ya şaşırtıcı bir derecede sadıktı. Yani Subaru için efendisine kafa tutmazdı, zaten Priscilla’nın kaprisleri başlı başına korkunçtu. Yüzünde bir gülümsemeyle öylesine gelip kafa kesebilirdi. O kadar da absürt bir karakterdi.
Bir yıl geçmiş olsa da hiçbir aday bir diğerinin amacını bilmiyordu. Subaru Sarayda öğrendiklerini geliştirmek istiyorsa daha derinlemesine soruşturma yapmalıydı. Daveti kabul etme sebeplerinden biri de buydu.
Subaru: 「Dürüst olmak gerekirse Anastasia’ya borçlu kalmaktan ödüm kopuyor. Ayrıca renksiz büyü taşı aradığımızı nereden öğrenmiş ki?」
Emilia: 「Puck Sarayda kendisini göstermişti, ben de sınırlı olduğunu kimse bilmesin istedim. Çoook dikkatli olmaya çalışıyordum… ama insanların konuşmasını engelleyemiyorsun işte.」
Subaru: 「Olur öyle şeyler. Yani mücevheri elde etsek bile bu yalnızca diğer grupların perspektiflerinde her şey yeniden eski haline dönecek demek oluyor. Borçlanmamızdan faydalanacaklar.」
Puck’ın dönüşü Emilia’nın halihazırda hatırı sayılır olan savaş gücünü daha da arttıracaktı. Ama hiçbir savaş gücü Emilia’nın Seçimi kazanmasını başlı başına garanti edemezdi. Yalnızca Büyük Tavşanı yenmiş olmalarını daha ikna edici kılmaya yarayabilirdi.
—Büyük Tavşanın sığınaktaki yenilgisi.
Emilia Grubunun bu ikinci başarısı Cadı Tarikatı Tembelliğinin yenilgisinin aksine insanlar tarafından bilinmiyordu. Tavşanın mağlubiyetine tanık olan hiç kimse yoktu ve kanıt olarak herhangi bir ceset sunmaları da imkansızdı.
O şeyi asla geri dönmemek üzere başka bir boyuta atmışlardı. Doğrusu bu olsa da pek inanılır gibi değildi. Beatrice’in kullandığı Al Shamac bu çağda unutulmuş bir büyüydü ve onu yeniden sergileyecek manadan da yoksundu.
Bu yüzden Tavşanı yendiklerini Başkente rapor etmiş olsalar da bu resmi bir başarı olarak duyurulmamıştı. Ve detaylara indikleri takdirde de Sığınağı anlatmaları gerekecek, Roswaal’ın kendi topraklarında bir köy sakladığı açığa çıkacaktı. Yani sonuç olarak bu meseleyi üstelemeyi bırakmaları gerekiyordu.
Tavşan önlerindeki yüzyıl boyunca ortalıkta görünmediği sürece iddialarının kabul göreceği söylenmişti ama o noktada bunu faydalı bir başarı olarak kullanmaları için artık çok geç olacaktı. Yine de her şey çok ani olduğu için bu durum Emilia’yı pek rahatsız etmiyordu.
Subaru: 「Yine de beni rahatsız ediyor. Cidden o lanet olasıca tavşanlar yüzünden ne acılar çektim…」
Emilia: 「Ama onlar bize inanmasa da biz Büyük Tavşanı gerçekten yendik. O korkunç cadı yaratığı artık hiç kimseye zarar veremeyecek. Bu yeterli değil mi?」
Subaru: 「Emilia-tan haddinden fazla pozitif ve iyisin…」
Erdemli bir şey yaptığında bunun bilinmesini hak ederdin. Emilia ise cömert konuşmasıyla Subaru’ya kendisinin ne kadar acınası olduğunu fark ettirmişti. O da Emilia gibi düşünebilse ne güzel olurdu! Ama bunu asla yapamayacaktı. Hak ettiğini alamamak onu rahatsız ediyordu işte.
Subaru’nun somurttuğunu gören Emilia’nın dudakları bir gülümsemeyle kıvrıldı. Subaru, Emilia’nın kendisine zaman zaman attığı hassas bakışların farkında değildi. O anlarda takındığı ifade evladını izleyen bir annenin ışıltısından yoksundu, daha tarifsiz, karmaşık bir şeydi.
Emilia: 「Hem insanlar senin bir şeyler başardığını biliyor zaten, Subaru. Beyaz Balinayla dövüştüğün ve Tembelliği yendiğin resmen biliniyor.」
Subaru: 「O konularda… yalnızca artıklarla yetinmişim gibi geliyor. Beyaz Balina konusunda insanlar benden çok daha fazlasını yaptı, bense yalnızca mükemmel andan faydalandım. Ve Tembellik konusunda da aklımdaki hedef farklıydı.」
Petelgeuse ile dövüşürken düşündüğü tek şey Emilia’yı korumaktı. Aslında yo, bu tam olarak doğru değildi. O zaman hem Emilia’yı koruma arzusu hem de Petelgeuse’e şahsi bir nefret taşıyordu. Mesele hangisinin yerinde olduğu değildi. İkisi de yerindeydi ve ikisi de Subaru’ya ait arzulardı. Özünde şahsi bir kinden doğan mücadelenin dünyanın kurtuluşuna yönelikmiş gibi görünmesi onu rahatsız ediyordu.
Emilia: 「Ama aynı şey Büyük Tavşan için de geçerli. Sen dünyaya dört yüz yıldır eziyet eden iki cadı yaratığını kısacık bir sürede mağlup ettin… Bunu söylemesi gereken kişinin ben olmadığımı biliyorum ama gereğinden de fazla şey yapmışsın gibi görünüyor.」
Subaru: 「Hı hı. İkisine de dahil oldum işte. Dürüst olmak gerekirse yaptıklarım aşırıydı diye düşünüyorum. Hiç değilse son cadı yaratığının ortaya çıkmamasını umalım.」
Emilia: 「—Evet.」
Subaru Siyah Yılanla asla karşılaşmama konusunda sözlerin ve duaların gücüne güveniyordu. Ama Emilia’nın karşılığı oldukça ruhsuzdu. Siyah Yılanla ilgili kendine has düşünceleri varmış gibiydi.
Emilia: 「Her neyse, Pristella konusuna dönelim.」
#Gideceğimiz şehirle ilgili biraz bilgi edindik. Subaru'nun adaylarla ilgili fikirlerini gözden geçirdik. Büyük Tavşan meselesini de öğrenmiş olduk ki biraz merak ediyordum, bence iyi oldu. Bu arada Emilia'nın Siyah Yılan konusundan kaçınması da çok doğal, malum onun için fazla hassas bir mesele.
Sıradaki bölümde biraz Pristella yolculuğundan bahsedecek, sonra da mükemmel kankalar Subaru-Garfiel-Otto üçlüsünün sohbetine geçeceğiz. Orada görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..