Cilt 5 Bölüm 26 [ Aşk Mızrağı ]

avatar
6272 5

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 5 Bölüm 26 [ Aşk Mızrağı ]


Çevirmen : Clumsy 

 

— Halihazırda korkunç olan durum çarpıcı bir değişim geçirerek olabilecek en kötü şartlara bürünmüştü.

 

Subaru, Sirius’un büyülenmiş bakışları ve titrek, coşkulu nefesleri karşısında titriyordu.

 

Bandajlı suratını kavuran ısıyı hiçe sayan deli kadın tüm ilgisini Subaru’yu izlemeye vermişti — yo, yalnızca izlemeye değil, gözlerini dikip tüm dikkatiyle bakmaya.

 

Subaru: “Sevgili… Petelgeuse mi?”

 

Deli kadının ağzından dökülen bu isim, Subaru’nun bir daha asla işitmek istemediği bir isimdi. Tabii ki Sirius Romanee-Conti aşkını haykırırken aklına bu ihtimalin gelmediğini söylemek yalan olurdu.

 

Buna rağmen teorisini ciddiye almak ve o akıl hastası Petelgeuse ile bu deli kadın Sirius’un varlıklarını birleştirmek konusunda tereddüt etmişti.

 

Romanee-Conti adı altında bir birliği, olabilecek en kötü çifti düşünmek istememişti.

 

Subaru: “İki sevgilinin de Günah Başpiskoposu olduğu bir çift, saçmalık derecesinde korkunç… gerçi böyle bir gelin seçmiş olmasına şaşmamalı…”

 

Cadı Tarikatı gerçekten de tek bir normal üye bile barındırmıyordu.

 

Kendini beğenmiş Petelgeuse, izin almaksızın sevgisini dayatan Sirius ve sevgiye yüzeysel bir kader muamelesi gösteren Regulus — hepsi de rezil insanlardı.

 

Subaru: “İsimleriniz bile biraz benziyor. Hepsi ‘S’ sesiyle mi bitiyor acaba?”

 

Subaru zihnindeki çalkalanmayı bu ufak tefek, amaçsız düşüncelerin altına gömmüştü.

 

Şu anda son derece çarpık bir noktaya denk geldiğini hissediyor ama tam olarak ne olduğuna parmak basamıyordu. Ne kadar denerse denesin yapamıyordu.

 

Sirius: “Lütfen bu kadar sessiz olma, Petelgeuse. Amma da kötü kalpli birisin. Baksana, şimdiden, şimdiden, şimdiden bana karşı o her zamanki soğuk tavrını takındın… beni gerçekten geriyorsun!”

 

Subaru’nun uzayan sessizliğinin sebebinden habersiz olan Sirius kendince bir yorum getirmişti ve hala elleri suratına yerleşmiş şekilde belini öne arkaya sallıyordu. Bu kabusvari sahne yayıldıkça kalabalık da Sirius’un ilgi dolu tuhaf, hayal dünyasına ait ifadelerini tekrar ediyordu.

 

Regulus: “… Gerçekten seninle daha fazla uğraşamayacağım. Az önce yaptığı numara sana böyle bir şey düşündürmüş olsa da sahiden çok trajikti. Gerçek bir kader bağı sizi karşınıza çıkan engeller ne olursa olsun bir araya getirirdi. Aynı ben ve gelinlerimde olduğu gibi. Lakin herhangi bir sonuç alamadan ölüm tarafından ayrılmak yalnızca üzücü değil, aynı zamanda son derece nahoş da.”

 

Sirius: “Evet, çok teşekkür ederim. Çok özür dilerim. Affedersin ama meşgulüm. Bunu biliyorsun, değil mi? Karşılıklı anlayış önemlidir. Karşılıklı imtiyazlar da önemlidir. Sen amacına ulaştın, bu yüzden bir an önce gidebilir misin artık? Sonuçta benim de kendi şahsi meselelerim var.”

 

Regulus: “Gerçekten de gelinimi bulma amacıma ulaştım.”

 

Sirius’un deliliği yerini mantığa bırakmış ve Regulus da hala kollarında yatmakta olan Emilia’ya bakıp imaları anlamazdan gelerek Subaru’ya dönmüştü.

 

Regulus: “Ama beni ve gelinimi öldürmek isteyen ve ta en başından beri can sıkıcı davranan kişi, bana adamakıllı bir intikam ve haklarımın ihlalini telafi etme şansı tanımalı. Şiddet konusunda inisiyatif almaktan hoşlanmam fakat bu durumda yalnızca intikam almış olacağım. Evet, bu adil bir davranış olur. Buna katlanıp ayrılabilecek olsam da meşruluğu gözden düşürmüş olurum. Yani buradan ayrılmak adilliğin kaybolmasıyla sonuçlanır. Böyle bir emsal oluşturmamalıyım.”

 

Subaru: “Bana o üstün tonla gelme. Benden hoşlanmadığın için beni öldürmek istiyorsun, bu kadarı gayet açık. Saçma sapan doktrinlerle yapacağın şeyi haklı çıkartmaya çalışma.”

 

Regulus: “Açıkçası böyle bir karşılık almak bayağı şaşırtıcı oldu. Benimle yanlış anlaşılmışım gibi konuşulmasıysa daha da büyük bir sürpriz. Sen, sen rakipleriyle anlaşmaya varamayanlardan mısın? Öyleyse sana söyleyebileceğim tek şey, ufak ve sığ biri olduğun. Senin gibilerin, yani başkalarının söylediklerini içtenlikle dinleyemeyen insanların bir gün hak ettiğini bulacağını düşünüyorum, peki ya sen ne düşünüyorsun?”

 

Subaru: “Senin bunu söylemeye hakkın var mı ki?”

 

Regulus’un gözleri inanılmaz afallamışçasına irileşmişti.

 

Belki de konuşmasının doğruluğuna ikna olmuştu ve samimiydi. Yo, gerçekten, tamamıyla ikna olmuştu. Zaten ikna olmasaydı o anormal tarikatın öncülerinden biri olamazdı.

 

Mantıklı konuşmalar yalnızca bir illüzyondan ibaretti. İnsan diliyle konuşuyor olsalar da her biri yabancı ekosistemlere ait yaratıklardı.

 

Bunu unutmak, onların tatlı sözcüklerinin esiri olmakla sonuçlanabilirdi.

 

Regulus: “Sirius. Onu güç sahanın dışında tutuyormuşsun gibi görünüyor. Ne oldu?”

 

Regulus, sessizliğini koruyan Subaru’yla yüzleşmek yerine Sirius’la konuşmaya dönmüştü.

 

Bu konuşma karşısında kaşları çatılan Subaru ise kalbini sıkan o korkunun ortadan kalktığını keşfetmişti.

 

Omuzlarındaki Beatrice’in hala hafiften titriyor oluşu, etki alanından çıkmış olmadıklarının kanıtıydı.

 

Başka bir deyişle yalnızca Subaru bu etkilerden muaf tutulmuştu. Ve bunun sebebi de,

 

Sirius: “Bariz değil mi? Onun o kişi olduğunu biliyorken hislerimi paylaşmaya devam edersem kazara ona da iletebilirim.”

 

Regulus: “Bana o utangaç bakışı atma, gerçekten ürpertici. Sevgi, sevgi, sevgi diye konuşup dururken masum davranmanın anlamı yok. Seni gerçekten anlamıyorum.”

 

Sirius: “Sence de kelimelerle ifade edilemeyen o açıklanamaz hislerin böyle bir yolla hissedilmesi tatsız olmaz mı? Sonun sonuna, onunla bir olacağım o ana dek bu hissi içimde mühürleyeceğim. Bunun kararını çoktan verdim. Evet, bunu Sevgi uğruna yapacağım!”

 

Regulus: “Bu sahtekarlık yüzünden önemli hislerin ona asla ulaşmayacak, bunu biliyor musun? Sen, Sirius Romanee-Conti, onu yalnızca yürekten, aralıksız düşüncelerinle özleyebilirsin. Başka birinin soyadını kullanmanın son derece mide bulandırıcı olduğunu düşünmüyor musun? Bence bu, bir bağlamda, Petelgeuse’nin mirası. Gerçi o çoktan öldüğü için artık bir önemi kalmadı.”

 

Sirius: “Ben o kişiye aşığım!”

 

Regulus’un şaşkın konuşmasını işiten Sirius bu şekilde patlamıştı.

 

Saçlarını delice yakalayan ve ağzından tükürükler saçan kadın, Regulus’a çığlıklar ata ata bağırıyordu.

 

Sirius: “Sonuçta ona attığım her bakışta gözleri gözlerimle buluşurdu! Ona dokunduğumda beni azarlamazdı! Onunla konuştuğumda bana dikkatini verirdi! Onun nefesini içime çektiğimde beni kovmazdı! Onunla uyumaya iznim vardı! Onun eşyalarını gönlümce ödünç alabilirdim! Bana yarı cadıyı yakma onurunu bahşetmişti! Bana ismini vermişti! Benim için gülümsemişti! Yalnızca benim için! Yalnızca benim için, yalnızcabenimiçinyalnızcabenimiçinyalnızcabenimiçin!”

 

Karşılıksız aşkını hıçkırıklar eşliğinde ilan ederken nefes alıp verişi çılgın bir seviyeye ulaşmıştı.

 

Kendisini apaçık belli etmişti.

 

Sirius’un varlığı karanlık, çarpık, katıksız bir aşktan ibaretti.

 

Regulus: “Ah, oops. —Böylesine güçlü öznel inançlarla baş etmek biraz zor.”

 

Omuz silken Regulus, Subaru’dan da onay beklercesine bu cümleyi kurmuştu.

 

Subaru ise “bunu söylemeye hakkın var mı ki” cevabını vermemek için kendisini tutuyordu. Burnunun ucundaki bu iki aptalca aşırıcı karakter arasındaki dengeyi bozması gerekiyordu.

 

İki tarikat üyesiyle karşı karşıya kalan Subaru, bu çıkmaz yoldan çıkmak için hiçbir umut ışığı görmüyordu. Hatta Sirius’un müdahalesi işleri daha da kötüleştirmişti.

 

Subaru paylaşılan korku halinden kurtulmuş olsa da bu, onun savaş gücüne bir katkı sağlamayacaktı. Ana avantajının Beatrice olduğu barizdi ama o hala nahoş şartlar altındaydı ve keskin muhakemesi dehşeti tarafından gölgede bırakılmıştı.

 

En azından yalnızca Regulus’la baş etmenin faydası dokunabilirdi.

 

Subaru: “…Hey, Sirius.”

 

Sirius: “Evet, mesele nedir kıymetlim?”

 

Sirius çağrısına tüm samimiyetiyle karşılık vermişti.

 

Ve Subaru bu beklenmedik ciddiyetteki yanıt karşısında şaşırsa da,

 

Subaru: “Regulus’la özel, ufak bir işim var da birazcık sabırla bekleyebilir misin acaba? Lütfen.”

 

Sirius: “Beklememi mi istiyorsun?”

 

Sirius’un yanlış anlamasından faydalanmak, Subaru’ya bir galibiyet şansı tanıyabilirdi.

 

Sirius, Tembelliğin Görünmez Elini anımsatan Görünmez Takdir kullanımı nedeniyle Subaru’nun Petelgeuse olduğunu sanmıştı. Ve Subaru, karanlık bir yol olsa da bunu kullanmak niyetindeydi.  

 

Petelgeuse bir ruhtu. Hala hayatta olsaydı sıradaki bedeni olarak Subaru’ya sahip olması son derece mümkündü.

 

Subaru’nun şu ana dek Sirius’u tanıdığına dair herhangi bir belirti vermemiş olması sorun yaratabilecek olsa da Sirius, mevcut ruh haliyle bunu fark etmiş gibi görünmüyordu.

 

Bunu aklında bulunduran Subaru da bu çıkmaz yoldan kurtulmak istemişti. Sonucunda,

 

Sirius: “Üzgünüm ama yapamam. Lütfen senin için çok önemli olsa da reddetmeme müsaade et.”

 

Sirius ricasını acımasızca reddetmişti.

 

Subaru’nun hayal kırıklığına uğramış bakışlarını gördükten sonraysa başını eğdi.

 

Sirius: “Tabii ki aslında kabul etmek isterdim. Ama işine düşkün biri olarak sen, seni beklediğim sırada ellerimden kayıp gideceksindir, bu kadarı kesin. Seni tanıyorum. Sonuçta çok uzun süredir beraberiz. Arzuladığın sonuca ulaşmak için elinden gelen her şeyi yapar, kendini fazlasıyla zorlarsın… ve…”

 

Tamamıyla dürüst olmak gerekirse Subaru, kadının sevgisine içten bir hayranlık duymadan edememişti.

 

Yine de Sirus’un Petelgeuse’in çalışkan doğasına yönelik yorumu son derece kör bir bakış açısına aitti. Sonuçta Cadı Tarikatının tek amacı zarar vermekti.

 

Sirius: “Nihayet, nihayet yeniden buluşabildik. Senin yanında olmayalı bir yıl, koskoca bir yıl geçti. Bu yüzyılda en uzun ayrı kalışımız buydu! Ve beni görmediğin koca bir yılın ardından… benden gitmemi mi istiyorsun? İstemiyorum. Yapamam. Yokluğunla geçen dönemde sürekli sürekli sürekli sürekli sürekli sürekli sürekli sürekli seninle bir olabilmeyi istedim!”

 

Subaru: “——”

 

Sirius: “Bunun üstüne sen benden beklememi mi istiyorsun!? Ve bir de yanında hiç görmediğim bir ruh var! Nereden buldun onu!? O kadının nesi çekici tam olarak!? Minicik bir şey, kibirli bir suratı var, ayrıca ne bir kadın göğsüne ne de kalçasına sahip! Sırf ruh diye mi yani!? Sen ruhsun diye kadının da mı bir ruh olmalı? Birlikte geçirdiğimiz onca zaman böyle eften püften bir sebebe mi yenildi? Seni yakarım.”

 

Konuşmasının seyri değişip tuhaf ve sapkın bir hal almış, gözlerinde yeniden dizginsiz, delice bir öfke ışıltısı oluşmuştu. Aynı şekilde kalabalık da cilveli hallerinden sıyrılarak öfkeye kapılmış, burunları ve gözlerinden kanlar sızmaya başlamıştı.

 

Sirius: “Ve Regulus’la uğraşmanı gerektiren sebep de kollarındaki yarı cadı mı? O pislik yarı cadı! O gümüş saçlı yarı cadı! Neden ona bu kadar meyillisin!? Bırak artık, bunu uzun zaman önce anlamış olman gerekmiyor muydu? O iğrenç, mide bulandırıcı, nefret edilesi, tiksindirici değersiz cadı…! Onu diriltecek olursan gözlerinin önünde yakıp kül ederim!”

 

Subaru: “Sen… giderek daha da anlaşılmaz hale geliyorsun…”

 

Deli kadın kana susamış, tiz bir çığlık atarak hem Emilia’ya hem de Kıskançlık Cadısına yönelik düşmanlığını gözler önüne sermişti.

 

Cadı Tarikatının amacı Kıskançlık Cadısının diriltilmesi değil miydi? Öyleyse Subaru, Sirius’un ona yönelik bu tiksintisine anlam veremiyordu.

 

Sirius, onca zamandır özlem duyduğu Petelgeuse’e karşı hiç anlayış göstermiyordu.

 

Subaru yoldaş olacaklarını ummuş olmasa da tam anlamıyla düşmana dönmelerini de beklememişti.

 

Subaru: “——”

 

Üçlü arasındaki çıkmaz yeniden kendisini göstermişti. Regulus, Subaru ve Sirius’u öldürmeyi planlıyordu.

 

Sirius, kendisini Regulus’a ve Subaru’nun içerisinde var olmayan Petelgeuse’e karşı savunmayı düşünüyordu.

 

Subaru ise Regulus’tan Emilia’yı, Sirius’tan Tina’yı kurtarmak ve eğer mümkünse iki başpiskoposu öldürmek istiyordu.

 

E bu kadarı barizdi. Ama Subaru’nun içerisinde bulunduğu durum fazla zorluydu.

 

Ulaşma kabiliyetine sahip olmadığı bir çözüm arayışında olan Subaru’nun alnı terlerle dolmaya başlamıştı.

 

Ölümden Dönüşünü Sirius’un görünüşü ve Regulus’un ilk sahneye çıkışı takip etmiş, sonra da başpiskoposlarla bir yakın dövüş yaşanmıştı. Bu döngü şu ana kadarkilerin en uzunuydu.

 

Bu süreçte faydalı bilgiler elde etmiş olsa da yaşanan her şey kötü olmuştu.

 

Subaru: “… Beako.”

 

Beatrice: “İkisinden birini deneyebilirsin, doğrusu.”

 

Subaru’nun arkasından ürkek bir sesin desteği yükselmişti.

 

Ve olacaklara yönelik otoriteyi elinde bulunduran Subaru kararını verdi. İşte o anda,

 

Regulus: “—Oh.”

 

Sirius: “—hk”

 

Eşzamanlı olarak Regulus da Sirius da tavır değiştirmiş, ikisi de ellerini ceketlerine atmış ve birer kitap çıkartmıştı.

 

Subaru: “O…”

 

Siyah, ağır ciltli, tanıdık bir kitaptı.

 

Subaru’nun bu yakınlıkta yanılmasına imkân yoktu. Bu kitap Cadı Tarikatının her şeyden öte itaat ettiği İncildi.

 

Regulus & Sirius: “——”

 

Yeniden gardını almış olan Subaru’yu hiçe sayan iki günah başpiskoposu da İncillerini açarak içeriği gözden geçirmekteydi.

 

Sonra da birebir aynı zamanlamaya rağmen birbirine oldukça zıt iki ifadeye büründükleri görüldü.

 

Regulus: “İçeriğin ikimiz için de aynı olduğunu varsayıyorum. Doğru mu düşünüyorum, Sirius?”

 

Sirius: “Kapa çeneni, Regulus. Neden… neden şimdi? Neden en sonunda, en sonunda onu bulmuşken…”

 

Regulus hafif bir gülümsemeye sahipken Sirius dişlerini sıkarak pişmanlık dolu bir sesle konuşmuştu. Yırtıcı hayvan ve deli kadının hisleri karşıt olsa da arzuları birleşmişti.

 

İkisi de Subaru’ya dönerken,

 

Regulus: “Üzgün olsam da vakit geldi. Seninle geçirdiğim özgür zamanım sona erdi. İncile teşekkür etmelisin… ehh, bu doğru olmaz gerçi. Anlamlı değil. Sonuçta bir kâğıda müteşekkir olmanın ne faydası var ki? Bunun yerine inançla İncili takip eden bana minnettar olmalısın.”

 

Subaru: “İnancın için teşekkür ederim… ama neyin vakti geldi? Neden bahsediyorsun!?”

 

Regulus: “Tam da duyduğun gibi. Bizlere yapılması gerekeni yapmadan önce boş vakit tanınmıştı. Ben de bu anlamlı vakti gelinimi almak için kullandım.”

 

Sirius: “Kendimi eksik hissediyorum… O kişinin önünde böyle bir muamele görmemeliydim. Bu çok acımasızca. Mutsuzluğun esiri oluyorum, bunu bilmiyor musun?”

 

Regulus soğukkanlılıkla konuşurken Sirius kederini dile getirmişti. Kalabalık yığılıp kalırken Beatrice gözyaşlarını tutmaya çalışıyordu.

 

Ancak Subaru da Regulus da en ufak bir şekilde etkilenmemişti.

 

Regulus: “Üzgünüm ama ufak, sığ sevgin benim eksiksiz benliğime hiç dokunmuyor. Tek etkisi kendimi birazcık kirli hissettirmesi.”

 

Kollarında hala Emilia’yı tutmakta olan Regulus, küçümseyici bir sesle bu cümleleri kurarak sırtını Subaru’ya dönmüştü.

 

Gerçekten de gitmelerine izin vermeyi planlıyor gibi görünüyordu. Tek başına ayrılacak olsaydı bu kararı sıkıntı yaratmayabilirdi. Ama,

 

Subaru: “Dur, seni piç! Öylece kaçamazsın! Emilia’yı bırak! Aksi takdirde ben…”

 

Regulus: “Bunu değerlendirmiştim.”

 

Subaru: “——!?”

 

Regulus yerinde durmuş ve başını çevirip gülümsemekle yetinmişti.

 

O gülümseme yüzünden omurgasına bir bıçak sürttüğü hissine kapılan Subaru yutkundu, tüm bedeni kaskatı kesilmişti.

 

Regulus’un sıradaki hamlesini engellemek imkansızdı.

 

Regulus: “Gelinim eşlikçilerinden birinin gittiğini öğrenirse kendisini yalnız hisseder ve yeterince kişiyi davet etmezsem çok sıkılabilir. — O yüzden seni öldürmeyeceğim.”

 

Diyen Regulus ayak parmaklarıyla yavaşça yere vurmaktaydı.

 

Bu rahatlamaya yönelik bir hareketmiş, ayakkabılarını genişletiyormuş gibi görünse de ayaklarının taş zemine değişi yumuşak zemine bir kürek saplanışı etkisi doğurdu.

 

Ve parçalanmış kaya birikintileri Subaru’ya doğru havalandı.

 

Topraktan mermiler yerçekimine meydan okuyor gibi görünüyordu. Kimileriyse Subaru’nun sağ ayağının dışına değip geçiyordu.

 

— Bir an sonra da Subaru’nun ayağı gözden kayboldu.

 

Subaru: “—Eh?”

 

Bir canavarın pençesi ayağını adamakıllı temizlemişti. Sağ ayağındaki kemiklerin beyazı, etin pembeliği ve iliğin sarılığı kıvrımlı bir kesitte açıkça gözler önüne serilmişti. Damarları bütünüyle kesilmiş, kana bulanmıştı.

 

Ve daha neler olduğunu idrak edemeden, acı kendisini gösterdi.

 

Subaru: “—hk!? Gah, ahk! aaaaAAHH!?”

 

Dünya bembeyaz olmuştu, başına binlerce keskin iğne batırılıyormuş gibiydi.

 

Boğazı bir çığlıkla tıkanan Subaru, kendi ağırlığını destekleyemeyerek yere yığıldı. Uzattığı parmakları çaresizce sağ bacağını tutmaya çalışıyordu. Fakat yarası öylesine büyüktü ki sağ avcu o alanı bütünüyle sarmaya yetmiyordu.

 

Beatrice: “Subaru!? Subaru! Subaru, bekle, sanırım! Hemen şimdi!”

 

Subaru’nun ağır yarasını keşfeden Beatrice yere yığılmış ve panikleyerek bir iyileştirme büyüsüne başlamıştı. Bu sırada Regulus karşısındaki manzaranın doğurduğu tatminle kafasını sallamaktaydı.

 

Regulus: “Bu şu ana kadarki pervasız davranışlarının karşılığı olarak iş görür, o yüzden bununla yetineceğim. Aynı pervasızlığı tekrar sergileme olasılığını dikkate almış olsam da ileride seni görmeyi iple çekiyor olacağım sanırım. Eminim bu acı bir daha bir başkasını yaralamayı düşünecek olursan seni durduracaktır. Bana teşekkür etme. Yalnızca bir dahakine bir başkasını kurtar.”

 

Subaru: “aaaAA—hk! Kaah, gaah, yapamıyorum, kuu, gah!”

 

Sızı, kıvranış, çile, acıyoracıyoracıyoracıyoracıyoracıyor—!

 

Istırap dolu bir bulanıklık. Azı dişlerinin sıkılmaktan parçalanmaya başlayışı. Işıkları yanıp sönen bir dünya. Aşağı ve yukarının yokluğu. Uyuyor muydu? Hayatta mıydı ki? Belki de ölmüştü?

 

Kafa karışıklığı. Bilgisizlik. Fikriyoktufikriyoktufikriyoktu. Buna rağmen bilmesi gereken bir şey vardı.

 

Subaru: “E-Emili…a! Vha, gah—hk, t—hk”

 

Beatrice: “Subaru, amaçsızca hareket edecek durumda değilsin! Kusman gerekirse yana dön. Yoksa boğazın…”

 

Acı ve delilikle boğuşan Subaru kafasını çevirdi. Kalp atışları alarm çanları gibiydi ve organlarındaki hissiyat yüzünden tıkanmaya başlamıştı.

 

Ufak tefek Beatrice ise onun bedenini çaresizce desteklemeye çalışıyor, bir yandan da iyileştirme büyüsünü sürdürmek için elinden geleni yapıyordu. Fakat onun bu haline gülen biri vardı.

 

Beatrice: “Ciddi olamazsın, doğrusu.”

 

Sirius: “Özür dilerim. Ama bunun bir şaka olmadığı ortada. Yoksa değil mi?”

 

Beatrice’in arkasından, tiksinti dolu fısıltıların arasından, Sirius’un karanlık sesli yanıtı yükselmişti.

 

Sirius’un etrafındaki kalabalık, acı dolu çığlıklar eşliğinde yerlerde yuvarlanmaktaydı.

 

Hepsinin elleri sağ bacaklarındaki yaranın üzerindeydi, çaresizce kurtarılmayı diliyorlardı. Aynı Subaru gibi sağ ayakları bir canavar tarafından parçalanmıştı.

 

Sirius: “Sevgili Petelgeuse’im acı duymanın yaşamak olduğunu ve bu hislerin sevginin tecrübe edilmesine müsaade edeceğini söylerdi. Bunu herkesten iyi biliyorum. Fakat sevginin temsili için daha iyi bir yol olduğuna inanıyorum. Teşekkür ederim. Bu temsil de bir olmaktan geçiyor. Sonuçta sevgi, bir olmak adına edilen bir duadır! Aynı şeyleri görmek, aynı hisleri tatmak, aynı hayatı yaşamak ve aynı ölümle sona ermek, işte sevgi budur!”

 

İki yana açtığı elleri bir alkış tufanı şeklinde birbirine vurmaya başlamıştı.

 

Kuvvetli bir şekilde oflayıp puflayan Sirius’un yoğun, kıskançlık dolu bakışları Beatrice’in üzerine kilitlenmişti.

 

Sirius: “Her kim olursa olsun tüm bireyler onunla aynı hisleri tecrübe etmeliydi. Ama sen ve o pis yarı cadı bu tecrübeyi reddediyorsunuz. Size bu onuru bahşeden de kim?”

 

Beatrice: “Bu dünyada kıskançlığından senin kadar deliren bir başka kadın daha olamaz. Ama önemi yok, çünkü Betty çoktandır Subaru’nun en yakın sırdaşı. Betty Subaru’ya ait.”

 

Beatrice Sirius’un acımasızca sözleri altında ezilmeyi reddetmişti.

 

Deli kadın ve ruhun birbirine baktığı uzun bir sürenin ardındansa Sirius, etkileşimi keserek bakışlarını çevirdi.

 

Sirius: “Şimdilik seni ona emanet etmekten başka şansım yok. Sonuçta önceliği İncilin talimatlarına vermek zorundayım. Evet, başka bir yolu yok. Üzgünüm. Üzgünüm. Bir an önce sana dönmekten daha çok istediğim bir şey olmadığını biliyorsun.”

 

Sirius hala Subaru’ya delicesine aşıkmış gibi davranıyordu. Ve bu tavırla birlikte kana bulanmış alanı terk etti.

 

Fazlasıyla beklenmedik bir şekilde Beatrice, onun peşine takılmamayı seçti. Onun kaçmasına müsaade etmemenin yeni fedakarlıklardan başka bir sonuç vermeyeceğini anlamıştı.

 

Beatrice: “—Subaru.”

 

Gözleri bir sağa bir sola giden Subaru’nun ağzından sarı baloncuklar çıkıyordu.

 

Beatrice avcunu yarasına bastırmış şekilde kan akışını engellemeye çalışıyordu. Yara fazlasıyla ölümcüldü, en ufak bir konsantrasyon kaybı Subaru’nun ölümüyle sonuçlanabilirdi.

 

Beatrice’in en büyük önceliği -doğal olarak- Subaru’yu kurtarmaktı. Ancak dikkate alması gereken bir öncelik daha vardı.

 

Subaru: “Diğer yaralıları iyileştirmezsen…”

 

Lakin meydanda sağa sola yuvarlanan yaralı sayısı otuzu aşkındı.

 

Hepsi de Subaru’yla aynı yarayı taşıyor ve acımasızca da olsa Subaru’ya uygulanan tedavi onlara ulaşmıyordu. Yani Beatrice’in tek tek herkesin yaralarıyla ilgilenmesi gerekliydi.

 

Bu Beatrice’in üstlenmesi gereken bir yüktü. Fakat mana deposunu kullanabilecek olsa bile yüreği buna elvermiyordu.

 

Beatrice: “—Subaru, sana kıyasla…”

 

Çaresizce Subaru’nun yarasını iyileştirmeye ve güçlü görünmeye çalışan Beatrice boğuk bir sesle konuşmaya başlamıştı.

 

Beyaz yanaklarından çizgi çizgi yaşlar dökülüyordu.

 

Beatrice: “Üzgünüm. Üzgünüm…”

 

Ve ardı ardına özürler sıralıyordu.

 

Sesinin acı nedeniyle bilincini yitirmiş olan Subaru’ya ulaşamayacağını bilse de… Hiçbir şeyi çözüme ulaştıramayacağını bilse de…

 

Beatrice: “Üzgünüm, Emilia.”

 

Sirius onca kurban yaratıp meydanı terk etmişti. Regulus ise boğucu gücüyle birlikte Emilia’yı beraberinde götürmüştü.

 

— Pristella sokaklarında iki Günah Başpiskoposu dolaşmaktaydı.

 

 #Bölüm ismine pek anlam yükleyemesem de içerik güzeldi. Bu ara bölümler gerçekten sürükleyici ilerliyor. Hele bu bölüm Regulus'un bitmek tükenmek bilmeyen monologları olmadığı için çevirmek de okumak da çok daha kolay oldu 
Peki Subaru kurtulacak ve bu enteresan döngü devam edecek mi? Ederse meydandaki onca kişi nasıl iyileşecek, Sirius ve Regulus'u tekrar nasıl bulacağız? Bulursak Emilia'yı nasıl kurtaracağız? Sorular belli, cevaplar için tekrar görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr