Cilt 5 Bölüm 31 [ Bir Hatanın Bedeli ] (2/3)

avatar
3935 6

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 5 Bölüm 31 [ Bir Hatanın Bedeli ] (2/3)


Çevirmen : Clumsy 



Mimi: “Garfiel, ne yapacağız?”

 

Garfiel: “Onları aramak için kokularını kullanıcaz. O ikisinin ve Garek’in kokularını hala net olarak hatırlıyosun, di mi?”

 

Buradaki sorun şehrin çok büyük oluşu ve her yerde suların bulunuşuydu.

 

Kokularını isabetli bir şekilde tespit edebilmek için belirli çevresel koşulların mevcut olması gerekliydi. Böyle kalabalık bir şehirde güçlü bir koku duyusu pek fayda sağlamazdı. Ama buna rağmen ikilinin hayvani hisleri iyi iş görüyordu.

 

Reala’yı güvenli bir şekilde arkalarında bırakan ikili, kardeşlerin kokularını bulmuştu.

 

Bu süreçte vatandaşların tahliyesi sorunsuz bir şekilde ilerlemişti. Şehir -nahoş bir şekilde- bir hayalet şehre dönmüştü. Bu tarz durumlarda bir yağmalama olması beklenirken böyle ahlaksızca bir eylemin gerçekleşmiyor oluşu, muhtemelen Cadı Tarikatı isminin kötülüğünden kaynaklanıyordu.  

 

Mimi: “Hmm, bu mu? Gar~f, kokularını alıyorum!”

 

Garfiel: “… haklısın ve kokunun geldiği yön de…”

 

Garfiel kokunun izini sürüp konumlarını aşağı yukarı tahmin etmişti. Dünkü rotayı takip edip Üçüncü Sokaktan Birinci Sokağa gitmişler gibi görünüyordu.

 

Bu da Garfiel’in aklına bir fikir getirmişti.

 

Garfiel: “O ikisi Şarkıcıyı görmek için parka gitmiş olmalı…”

 

Fred dün çok geç kaldığını ve Şarkıcının performansına yetişemediğini söylemişti. Dersini almış olduğu için de bu sabah onu tekrar kaçırmamaya kararlı şekilde erkenden evden ayrılmış ve bu defa ablası da ona eşlik etmiş olmalıydı.

 

Garfiel: “Öyleyse Birinci Sokağa gidersek…”

 

Oraya gitmişlerse onları gayet hızlı bir şekilde bulabilirlerdi.

 

Garfiel durumun kendi lehine çözümlendiği düşüncesiyle rahatlamıştı. —Ardından o kokuyu almıştı.

 

Garfiel: “——”

 

Mimi: “Babalarının kokusu mu bu…?”

 

Garfiel’in fark ettiği şeyi Mimi de fark etmişti.

 

Garek şehrin ortasındaki Belediye Binasına gitmişti.

 

Ve Garfiel bir kez daha bir seçim anına gelmişti.

 

Birinci Sokağa giderse kardeşleri bulabilirdi. Şarkıcının performansına gitmişlerse onları güvenli bir şekilde bulacakları kesindi.

 

Ama Belediye Binası farklı bir mevzuydu.

 

Cadı Tarikatının saldırdığı Belediye Binasındaki insanların içerisinde bulunduğu tehlike giderek artacaktı.

 

İşte Garek orada, ölüm olasılığının her saniye daha da yükseldiği bir yerdeydi.

 

Mimi: “Gar~f... ne yapacağız?”

 

Garfiel: “——”

 

Garfiel yeni bir seçim yapmak üzereydi.

 

Subaru’yla buluşmaya giden yoldaki kardeşlerin iyi olduğunu teyit etmeyi seçebilirdi. Ama bu durumda Belediye Binasındaki Garek’i kaderine teslim etmiş olurdu.

 

Peki Garfiel’in Garek’le ilişkisi nasıl tarif edilebilirdi?

 

Reala ve ondan doğma çocukların aksine Garfiel’in Garek’le doğrudan bir ilişkisi yoktu. Yani birini kurtarmak için alınan temel kan bağıysa Garek’i kurtarma yükümlülüğü yok demekti.

 

Peki ya onu kaybederse Reala ne yapardı?

 

Evlatlarıyla birlikte onun yasını tutmaya yıllar harcardı ve sebebi de Garfiel’in onu Belediye Binasında kaderine terk etmesi olurdu. O ailenin gözyaşlarının ardının arkasının kesilmeyeceği kesindi.

 

Garfiel: “…Belediye Binası başpiskoposların olduu yerdi, di mi?”

 

Mimi: “Hı hı~!”

 

Garfiel: “Kontrol kulesi çok tehlikeli ama başpiskoposu üzerimize çekip öldürebilirsek…”

 

Mimi: “Herkes kurtulur değil mi~? Harika~! Çok harika~!” Yerinde sıçrayıp duran Mimi, Garfiel’in yorumlarını beğendiğini alkışlarıyla gösteriyordu.

 

Fakat zıplamayı bir anda keserek,

 

Mimi: “Büyük bir problem olmayabilir ama~ birazcık tödirgin hissediyorum…”

 

Garfiel: “Tedirgin?”

 

Mimi: “Çok tehlikeli bir iş. O tarz bir histen bahsediyorum. Net olmasa da hissettiğim şey bu.” Anlatmak istediği şey, bunu dayandıracak bir temelinin olmadığıydı.

 

Onun bu çekingen tavrı Garfiel’in keyfini kaçırmıştı.

 

Mimi o ana dek onu her an desteklemiş, her kararını kabul etmişti.

 

Garfiel: “İnsanların beni desteklemekten başka bişi yapmamasını beklemek… ne kadar da utanç verici.”

 

Mimi: “Garfiel, ne yapabilirim?”

 

Garfiel: “Tedirginliini bi kenara atmak aptalca olur ve kaptanla diğerleri de bunun için beni mahvedicek ama…”

 

Emilia’nın en güçlü adamı korku içerisinde kaçamazdı.

 

Ve Garfiel ne kadar mücadele ederse etsin şehri kurtarmak adına er ya da geç Belediye Binası tehlikesiyle yüzleşmek zorunda kalınacaktı.

 

Garfiel: “İlk önce Belediye Binasındaki durumu kontrol etmemiz lazım. Orda görevli birileri var mı ya da içerisi güvenli mi gibi şeyleri öğrenmemiz lazım.”

 

Mimi: “Soruşturma gibi mi yani? Oooh! Anlıyorum~, keşif görevine gidiyoruz!~”

 

Mimi tedirginliğini hala üzerinden atamamış olsa da bu teklifi hevesle kabul etmişti.

 

Onun cüppesinden kullanmayı pek sevdiği değneğini çıkarttığını gören Garfiel de belinden ikiz kalkanlarını çekmiş ve bileklerine takmıştı.

 

Kollarını gümüş zırhlarıyla kaplayarak hazır olduğunu ilan etmişti.

 

Garfiel: “Hadi gidelim.”

 

Mimi: “Tamamdır~!”

 

Ve Mimi’nin Garfiel’in bu iki basit kelimesini yanıtlayışıyla ikili, Belediye Binasına yönelmişti.

 

Subaru’dan aldıkları bilgilere göre Tembellik Günahı Başpiskoposunun yanında dövüşen birkaç yardakçısı vardı. O kişiler başpiskoposa denk olamasalar da savaştaki tecrübeleriyle tehdit teşkil edebiliyordu.

 

Karşılarına bu tarz kişiler çıkma ihtimali karşısında ikili, temkinli ve dikkatli şekilde yolları arşınlıyordu.

 

Garfiel: “Bu… tuhaflık da ne, neler oluyo?”

 

Ancak karşılarına tek bir tarikat üyesi dahi çıkmıyordu.

 

Gizleniyor olsalar bile Garfiel ve Mimi’nin koku duyularını atlatamazlardı. Bu da demek oluyordu ki,

 

Garfiel: “Korumaya ihtiyaçları olduunu düşünmüyolar galiba!”

 

Mimi: “……”

 

Yayındaki sesi anımsayan Garfiel’in öfkesi katlanılmaz bir noktaya ulaşmıştı.

 

Hiç kimsenin kendilerine saldıracağını düşünmüyorlardı. En ufak bir tedbir almamalarına rağmen bina üzerindeki kontrollerinin mutlak olacağını, galibiyeti şimdiden elde etmiş olduklarını sanıyorlardı.

 

Garfiel bu kibirleri yüzünden onları pençeleriyle paramparça etmek, dişleriyle kopartıp çiğnemek istiyordu.

 

Mimi: “Hmmm?”

 

Garfiel dişlerini sıkarken Mimi hafifçe mırıldanmıştı.

 

Boyun eğmiş bir görünümle Garfiel’in sırtını dürtükleyen ve huzursuz görünen kız sürekli seğirip duruyordu.

 

Garfiel: “Noldu?”

 

Mimi: “Bilmiyorum~ ama bir sorun olduğunu düşünüyorum. Garf, bir tuhaflık var.”

 

Garfiel: “Dalga geçme!”

 

Garfiel’in pantolonunun ucunu tutan Mimi bir anda bu cesaret kırıcı kelimeleri sarf etmişti. Garfiel ise o kadar ilerledikten sonra vazgeçmek isteyen Mimi’ye çıkışmıştı.

 

Cadı Tarikatı bir mevki oluşturmayı bile ihmal etmişti. Sırf bu durumda bir tuhaflık var diye vazgeçemezlerdi.

 

Şu anda geri dönerlerse Reala’nın ailesinin bir trajedi yaşama ihtimali çok yüksek olacaktı.

 

Garfiel: “Devam etmek istemiyosan burda kalabilirsin. Harika benliim için sorun yok, ben başpiskoposu rahatlıkla ezip geçerim!”

 

Mimi: “Garf!”

 

Kızın parmaklarını pantolonundan sıyıran Garfiel, gizlendikleri noktadan sıçrayarak çıkmıştı.

 

Kanal boyundaki meydandan Belediye Binasına ulaşmayı planlamıştı.

 

Mesafe daralıyordu. Atmosfer durgunluğunu koruyordu. Düşmanın kibri gerçekti, ne şakaydı ama!

 

Hiçbir şey olmuyordu. On adım kalmıştı. Dokuz adım. Sekiz adım. Yedi adım. Garfiel bir duvara tırmanmış, binaya çıkan daha kolay bir rota bulmuştu. Altı adım. Beş adım—

 

Mimi: “Garf—!”

 

Garfiel: “——!?”

 

Bir anda rotasını değiştiren Garfiel enerjisini bacaklarına yönlendirmiş ve öne değil, yana sıçramıştı.

 

Ardından keskin bir ışıltıyla birlikte gözünün önünden sessiz bir bıçağın köşesi geçmişti. Yıkıcı enerjisi bütünüyle sessizdi.

 

Taş basamaklar yanlamasına kesilmişti. Onlar süzülüyor, beyaz dumanlar yükseliyordu.

 

Garfiel: “——”

 

Mimi’nin uyarı çığlığı olmasa Garfiel şimdiye ölmüş olabilirdi.

 

Güzel ve zarif bir kesik Garfiel’in kafasını ucu ucuna kaçırmıştı. O artistik kesik hedefine ulaşmış olsaydı Garfiel’in kafası meydanda sergilenmek üzere yerine mıhlanmış olacaktı.

 

Soğuk terler dökülüyordu.

 

Garfiel yere inmiş, kafasını çevirmiş ve onu görmüştü.

 

Kadın: “——”

 

Dev: “——”

 

Gözlerinin önünde ansızın iki figür belirmişti.

 

Biri iki elinde de iri kılıçlar tutan devasa bir adamdı. Diğeriyse eline uzun bir bıçak almış ince, zarif bir kadındı.

 

İkisi de siyah başlıklar takmıştı ve dolayısıyla Garfiel neye benzediklerini göremiyordu.

 

Garfiel: “… pek hoş bi selamlama olmadı, haksız mıyım?”

 

Şaşkınlıktan soğuk terlerle kaplanan ensesini kaşıyan Garfiel, savaş gücünü tespit etmelerini engellemek için dikkatlerini dağıtmak adına bu cümleyi kurmuştu.

 

Fakat ikisi de Garfiel’e karşılık vermemişti.

 

Mimi: “Garfiel, bu ikisi…”

 

Etraflarından büyük bir çember çizen Mimi de Garfiel’in yanına geçmişti.

 

Garfiel’in Mimi’ye bakmaya dahi cesareti yoktu, gözlerini iki figürün üzerinden ayırmıyordu.

 

Garfiel: “Evet, güçlüler.”

 

Mimi’nin sesi gerginlikten kasılıyordu ve Garfiel, onu desteklemek adına elini omuzlarına yerleştirerek yanıtını vermişti.

 

Karşılarındaki düşmanlar iç karartıcı, uğursuz hayaletlere benziyordu.

 

İkilinin teşkil ettiği olağanüstü tehlike seviyesini tam anlamıyla ölçmek imkansızdı. Bu yabancı dürtü Garfiel’in tenini delip geçiyor, ağzından salyalar akıyor ve ani bir susuzluk hissi doğuruyordu.

 

Düşmanın gücünün insani sınırları fazlasıyla gölgede bıraktığı kesindi.

 

Garfiel’in zamanında dövüştüğü o cinayet makinesinden üstün oldukları da barizdi.

 

Garfiel: “Yalnızca iki kişi mi…?”

 

Ortalıkta başka gölge görünmüyordu.

 

Korumalar karşılarındaki ikiliden ibaretti. O ana dek varlıklarını Garfiel’den gizlemişlerdi, yani başka bir potansiyel varlık söz konusu olmamalıydı. Bu güce sahip olanlar saklanmayı kesmeyi seçmişti.

 

Başka bir deyişle Belediye Binasını yeniden ele geçirmelerinin önündeki engeller bu iki kişiden ibaretti.

 

Garfiel bunu anladığı saniyede,

 

Garfiel: “Heh, ilginç…!”

 

Mimi: “Garf?”

 

Garfiel: “Eğer kazanırsak içeri girebilicez…!”

 

Kalbi coşkuyla çalkalanırken korkunun kendisine hükmetmesini reddetmiş, kalkanıyla göğsüne dokunurken keskin bir sesle konuşmuştu. Kafası serinlemeye, toparlanmaya başlasa da içerisindeki heyecan kıvılcımları sönmemişti.

 

Fakat Mimi Garfiel’in paçalarına tutunarak,

 

Mimi: “Yo, yo! Garf, hayır! Bu ikisini dövemeyiz! Onlar süper~ güçlüler! Yalnızca Mimi ve Garfiel onlara karşı asla galip gelemez! Yapamayız!”

 

Garfiel: “—Kazansak da kazanamasak da ben— Kazanıp kazanamicağımın cevabını almaya çalışmadan gidemem. Bunu kesinlikle kabul edemem. Üstelik,”

 

Mimi’nin cesareti kırılmış, onun hisleri Garfiel’in korkaklığa yönelik korkusunu pekiştirmişti. Böylece suratı asılmış, çenesi düşman ikili karşısında öfkeyle kasılmıştı.

 

Garfiel: “Kuyruumuzu bacaklarımızın arasına kıstırıp kaçsak bile bizi yakalarlar.”

 

Mimi: “O zaman, o zaman, bir kez! Onlara bir kez vuralım, sonra kaçınalım ve koşalım. Sadece ikimizsek buradan kaçmak zorundayız demektir! Şef Julios olmadan—!” (Julius’un ismini yanlış söylüyor)

 

Garfiel: “——”

 

Garfiel Mimi’nin kulağa delice gelen sözlerinin ardından dudaklarını ısırmış ve düşünmeye başlamıştı.

 

Evet, Mimi’nin haklı olduğunun o da farkındaydı. Karşılarındaki ikiliye denk olamazlardı.

 

Böyle düşmanlara karşı teke tek savaşmak reddedilemez bir şekilde intihara teşebbüs etmek demekti.

 

Başka bir yol yoksa geri çekilmek, doğru yolu izlemek anlamına gelmez miydi?

 

Karşılarındaki iki figür fazlasıyla güçlü bir engel teşkil ediyordu. Önleri bunaltıcı bir güçle kapanmıştı fakat o engeli aşmaları gerekliydi.

 

Reinhardt tarafından mağlup edilen Garfiel, en güçlü kişi olmaya fazlasıyla uzaktı.

 

En önemli kalkan olması gerektiği bilinciyle, bir altın kaplan olduğunu iddia edebilmesi için en güçlü yolu yürümeli, gerekli yolculuğu yapmalıydı.

 

Ve yine bu yolu yürürse -aynı şekilde bir umut olmasa da- annesiyle yeni ailesi buluşabilirdi. Ama bu noktada geri çekilirse Garek—

 

Mimi: “——”

 

Bir kez daha Garfiel’in paçalarına yapışan ve çalkantılı düşüncelerin esiri olan Mimi, nahoş bir ifadeye bürünmüştü. Bu esnada Garfiel geçirdikleri hassas geceyi, onun kendisini kibarca kollayışını anımsamıştı.

 

Ve bunu hatırlamak inatçı hislerinin yavaşça erimeye başlamasına yol açmıştı.

 

Garfiel: “… Tamamdır, senin söylediin gibi yapıcaz. Bi saldırıdan sonra kaçıcaz ve bize yardım etmesi için başkalarını bulucaz. —Tamam mı?”

 

Mimi: “Evet! Evet! İşte bu— hadi yapalım~!”

 

Mimi Garfiel’in soğukkanlı, cesaretli tavrı karşısında keyifli bir şekilde iç çekmişti.

 

Ve ortak bir karar alan ikili, yüzlerini bu süreçte sessizliğini korumuş olan iki defansif figüre çevirmişti.

 

Az önceki kısa münakaşaları rakiplerinin saldırması için harika bir fırsat yaratmıştı. Peki onları bundan meneden onurları mıydı? Şefkat miydi? Temkinlilik miydi?

 

Garfiel: “—Hadi gidelim!”

 

Mimi: “Hah!”

 

—Yalnızca temkinlilikse onları ezip geçme zamanı gelmiş demekti.

 

Bir sinyale ihtiyaç duymayan Garfiel ve Mimi arka arkaya sıçramış, Garfiel kadına yönelirken Mimi devasa adama saldırmıştı.

 

Garfiel mermiyi andıran bir hızla yaklaşırken kadın üst bedenini zarifçe kaydırmış ve bir an sonra da bıçağını panik uyandırıcı bir hızla savurmuştu.

 

Bıçağın havayı kesişiyle doğan güzel ışıltı Garfiel’i öylesine büyülemişti ki bir anlığına kendisini kaybetmişti.

 

Garfiel: “—kah!”

 

Fakat bunun uzun sürmesine ve bıçağın kendisine ulaşmasına müsaade edecek kadar aptal değildi.

 

Bıçak sağ bileğindeki kalkanın üzerinden sekerken bu fırsatı kadını tekmelemek adına kullanmıştı. Kadın bu darbeden çeviklikle kaçınmış ve yeniden saldırmış fakat kıvrak bedeni diğer kalkan tarafından engellenmişti.

 

Kesilmesi planlanan kafanın sahibi olan Garfiel sol elindeki kalkanı kaldırmış, kadını tekmelemiş ve hafif bedeninin kolaylıkla uçurulmasını sağlamıştı.

 

Garfiel: “Haah!”

 

Ve rahatlıkla geri püskürttüğü kadına bakarken kendini zinde hissetmiş, rahatlamıştı.

 

Mimi de başarıyla kaçmış gibi görünüyordu.

 

Dev, koşmakta olan Mimi’nin hızına yetişemiyordu. Kadın da Garfiel’le dövüşecek yeteneğe sahip değildi. Öyleyse,

 

Garfiel: “Eğer bi galibiyet elde edebilirsek—!”

 

Kadını alt edebilirse sonrasında yeni bir saldırı gerçekleştirmek kolay olacaktı. Yani kadını mağlup etmek, devi parçalamasını çok daha kolay hale getirecekti.

 

Bu düşünceyle yere yığılmış olan kadına doğru sıçramış, kadının bıçağı kendisinin sol bileğiyle çarpışmıştı.

 

Sağ kalkanını kadının narin, kırılgan bedenine doğru kaldırmıştı. Bu kadının Elsa’yla aynı yenilenme kabiliyetine sahip olması mümkün değildi.

 

Garfiel: “Yakaladım seni!”

 

Kadının icabına bakabilecek olmalıydı.

 

Bunu onaylayıp sesini yükselttiği andaysa, Ölüm arkasından gelmişti. 


#İngilizce kaynağımız bu bölümü o kadar kötü çevirmiş ki bazı cümleleri anlayıp yorumlayayım derken kaç saat harcadım bilmiyorum. Gerçekten hem senaryo hem de çeviri kalitesi gereği bu seriyi çevirmek her zaman zor oluyor ama bugün cidden ecel terleri döktüm :) Bu ufak duygu paylaşımından sonra esas konuya geçeyim. Artık Garfiel'in yaptığı hatayı anladık sanırım. Israrla dövüşmeyi seçerek Görkemli Mimi'nin başını derde soktu. Kabul edilebilir sebepleri var ama yine de yaptığı doğru mu yanlış mı tartışılır. Karşılarındaki rakiplerin kim olduğunu ve Mimi'nin nasıl yaralanacağınıysa bir sonraki bölümde öğreneceğiz. Öyleyse orada görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr