Cilt 5 Bölüm 49 [ Böylece Açgözlülük Mücadelesi Başlıyor ]

avatar
5164 9

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 5 Bölüm 49 [ Böylece Açgözlülük Mücadelesi Başlıyor ]


Çevirmen : Clumsy



Emilia: “—Subaru!”

 

Bir ses, kilisenin girişini parçalayıp içeriye dalan Subaru’yu çağırmıştı.

 

Ve o ses, gelinliğini giymiş şekilde mihrabın önünde dikilen Emilia’ya aitti.

 

Kar beyazı bir elbise giyinmiş, uzun saçları kafasında bir örgüyle toplanmıştı ve çok güzeldi; gerçekten göz kamaştırıcı derecede sevilesiydi. Doğru şartlar altında Subaru, Emilia’nın gelin halini takdir etmeyi her şeyden çok isterdi.

 

Subaru: “E·M·T düşüncelerimi toparlamayı sonraya saklayacağım. Şimdilik bu düğünü dağıttık gibi görünüyor.”

 

Reinhard: “Düğün zaten bozulmaya başlamış gibi görünüyor. Gerçi her halükârda davetsiz misafir sayılırız.”

 

Belli bir mesafeden birbirlerine ters bakışlar atmakta olan Emilia ve Regulus’a göz gezdirmiş olan Reinhard, Subaru’nun mırıldanışını bu şekilde onaylamıştı. Tören kötü ilerliyor gibi görünüyordu ve bu sayede içeri dalmaları için harika bir fırsat doğmuştu.

 

Onların konuşmalarını işiten Regulus’un çoktan sabrını yitirmiş yüzüyse öfkeden kızarmıştı. Takım elbisesinin önünü çekiştirirken ağzı çirkin bir somurtmayla büzülerek,

 

Regulus: “Üzgünüm ama sizin gibi davetsiz misafirleri anlasam da bu düğün her halükârda bir cenazeye dönüşmek üzere. Böylesine neşeli bir etkinliğin bir mateme dönüşmesi için gerekli duygusal hazırlık… ah, doğru ya, sizin böyle meseleleri düşünmenize gerek yok. Ne de olsa pek yakında veda eden taraftan veda edilmesi gereken tarafa dönüşeceksiniz.”

 

Subaru: “Hey hey, tam da düğünden önce reddedilmişken neden bahsediyorsun sen? Ve gelin senden o kadar sıkılmış ki *Narita boşanması yapıyor. Bana birazcık utanç sergile. Ayrıca az önce yanımdaki adamın kim olduğunu söylediği kısmı duymadın mı?” (Japonya’da çok hızlı boşanmalara verilen isimmiş.)

 

Regulus’un öldürücü sözlerini işiten Subaru, göz ucuyla Reinhard’ı izleyerek onunla alay etmişti. Şaşıran Regulus ise dişlerinin arasından çıkan bir “ah” sesiyle,

 

Regulus: “Kim, Kılıç Azizi mi? Adını bir defa işitmiştim sanırım. Kılıç sallamaktan başka hiçbir şey bilmeyen bir herifin lakabı değil miydi o? Öyle bir herifle ne yapmayı planlıyorsun ki? Acaba onu bir nevi koz olarak görmüş olabilir misin? Ahah, komikmiş. Tarihten gelen saygınlığı da soyundan falan gelen ihtişamı da eski moda bir gelenekçilikten ibaret. Böyle fikirler bir ilerleme dalgasına maruz kaldığında küle dönmeli. Doğanın işleyişi bu değil mi? Siz ikiniz buraya bunu göstermeye mi geldiniz?”

 

Reinhard: “Kılıç sallamaktan başka hiçbir şey bilmiyorum, ha. Bunu senin söylemen ne komik. Doğrusu rollerimle ilgili pek çok beklenti, o tek unsurdan kaynaklanıyor. Fakat ortada ufak bir problem var.”

 

Böylesine bir kibirle karşılaşmasına rağmen en ufak bir sinir bozukluğu belirtisi göstermemişti. Konuşurken eli sessizce beline uzanıyordu.

 

Orada kınından çıkmadan daima taşıdığı, ejderha pençeleri izleri kazılı ilahi bir kılıç bulunuyordu. Fakat Reinhard, avcunu kabzanın etrafında sıkarken kafasını salladı.

 

Subaru: “Sorun nedir, Reinhard?”

 

Reinhard: “[Ejder Kılıcı] Astrea soyunun başlangıcından beri nesilden nesle aktarılan eşsiz bir kılıç fakat bir kusuru var. Değersiz gördüğü bir düşmanın varlığında kınından çıkmayı reddediyor.”

 

Subaru: “Yani?”

 

Reinhard: “Yani kılıç, bu düşmanı karşısına çıkmaya değer görmediği sonucuna varmış gibi görünüyor.”

 

Subaru: “—hk”

 

Reinhard bunu kastetmiş olsa da olmasa da Regulus oldukça aşağılayıcı bir yorumla karşı karşıya kalmıştı. Fakat Elsa’yla yüzleşmeleri esnasında da kılıcın açığa çıkmadığına bizzat tanık olan Subaru, Reinhard’ın ne kastettiğini anlıyordu.

 

Ama onun aklında bunlar dönerken Regulus’un kötüleyici değerlendirmesinde bir değişiklik yoktu.

 

Regulus: “Kılıcını bile çekemeyen bir Kılıç Aziziyle ne diye muhatap olayım ki? Haddini bil, alçak. Öncelikle sen benimle aynı seviyede bile değilsin; çirkinliğin ve pervasız bahanelerinle boğuşan sen, çoktan mükemmeliyete erişmiş olan biriyle kıyaslanamazsın. Kendini başkalarıyla kıyaslamadan değerini ispatlayamayan bir ahmak benim kutsal varlığımın karşısına çıkma hakkına sahip olamaz.”

 

Subaru: “Kulağa gerçekten de kendini öyle görüyormuşsun gibi geliyor.”

 

Regulus’un gözlerindeki yakıcı iğrençlikle karşılaşan Subaru, kendisini samimi bir şaşkınlık halinde bulmuştu.

 

Tüm tehditlerini hiçe sayarak ve yalnızca konuşmasının özünü dinleyerek—

 

Subaru: “Senin en güçlü tarafın iki yüzlülüğün, değil mi? Mükemmeliyete eriştiğini iddia ederken karşına çıkanlarla yaptığın her kıyaslamada eksik kalıyorsun?”

 

Regulus: “—hk! Seni aşağılık, sakın kusursuz benliğime vaaz vermeye tenezzül edeyim deme!”

 

Subaru’nun alayı karşısında tepesi atan Regulus, nihayet tehditlerini eyleme dökmeye başlıyordu.

 

Öldürme arzusuyla mihrabın önündeki zemini tekmeleyişiyle taş döşeli zemin hayrete düşürücü bir güçle parçalandı. Yıkım tufanı anında ileri yayılırken de ahşap ve taş parçalarını bunaltıcı kucaklayışına katarak daha da parçalanmalarını sağladı.

 

Subaru: “—uaa!?”

 

Reinhard: “Subaru, buraya!”

 

Tam da yıkım dalgası yaklaşırken Subaru, biri tarafından ensesinden yakalanarak güvenli bölgeye çekildi.

 

Ani bir rüzgâr öbeğiyle o işkencenin prangalarından kurtulmuştu; bu Reinhard’ın işiydi. Bir eliyle Subaru’yu yanına çekerken saldırıdan kaçınmıştı.

 

Subaru’yu kibarca yere yerleştirdikten sonraysa etrafında dönerek Regulus’la yüzleşmeye hazırlandı. Fakat—

 

Regulus: “Kımıldama! Herhangi bir şey yapmaya cüret edersen hepsi anında ölür.”

 

Reinhard: “——”

 

Dikkatini çeken Reinhard’a bakan Regulus, ellerini kilisenin duvarlarına yerleştirmişti.

 

Bu sırada özenle giyinmiş sıra sıra kadın, onu hiçbir tepki vermeksizin izliyordu. Eylemlerinin ardındaki niyeti de durumun ciddiyetini de anladıkları belliydi ama yerlerinde kalmayı, çevrelerindeki kaosu kayıtsızca kabullenmeyi sürdürüyorlardı.

 

Subaru: “Bu arada, çok dahil olmak istemiyorum ama bu kadınlar da kim?”

 

Regulus: “Hepsi de benim pek sevgili karılarım. Beni seven ve benim tarafımdan sevilen tatlı prensesler. Bu masum kadınların ölmesine gönlünüz razı geliyor mu? Nasıl bu kadar acımasız olabilirsiniz!?”

 

Subaru: “Lanet olsun, biraz şüphelenmiştim ama böyle bir konuşmayı hayatta sürdüremem.”

 

Ortada bahsedilecek bir ‘biz’ var mıydı? Regulus’un konuşması tamamen mantıksızdı.

 

Bu kadınları rehin alıp da karıları olduklarını iddia etmesinin en ufak bir mantığı olamazdı. İşin kötüsü bir yandan [masumluktan] bahsederken [onları öldürecek kişinin Regulus olacağı] şüphe götürmez bir gerçekti.

 

Bu mantıksız rehine savaşı kesinlikle son derece etkili bir taktikti.

 

Regulus: “Onların ölmesini istiyor falan değilim. Ama direnmekte ısrar ederseniz başka bir şansım kalmayacak. En baştan başlayacak ve sırayla gideceğim. Beni böyle korkunç bir şeye zorlamak kalpsizlik olmaz mı?”

 

Subaru: “Söylediklerin hiçbir anlam ifade etmiyor ama seni böyle bir şeye zorladığımızı falan da hatırlamıyorum?”

 

Regulus: “Her şeyde kusur arama! Onları doğrudan öldürecek kişi ben olabilirim. Ama bu fitili siz ateşlediniz. Asıl silah, sizin öldürme arzunuz olacak. Beni bir destek olarak kullanıyorsunuz. Esas katiller sizlersiniz! Sorumluluktan kaçmayın. Sizi kalpsiz kadın katilleri…!”

 

Gözlerinde çirkinlikler yanıp tutuşan Regulus, dişlerini sıkıyordu. Çarpık söylemini dışa vuran katil, mide bulandırıcı ifadelerinden hiç de rahatsız görünmüyordu.

 

Bu sırada konuşarak zaman kazanmaya çalışan Subaru, Reinhard’a anlamlı bir bakış attı. Fakat her an patlamaya hazır rakiplerinin elinde elli küsür rehine vardı. Duvarlar aynı anda çökecek olursa Reinhard bile hiçbir zayiat verilmemesini garanti edemezdi.

 

Subaru: “——”

 

Böyle giderse bir çıkmaza gireceklerdi— yo, işler tam da Regulus’un umduğu yöne gidecekti.

 

Fakat Subaru tam da bunu düşünürken,

 

Emilia: “Beni çoktan unuttun galiba?”

 

Regulus: “Ha?”

 

Regulus’un etrafında göksel ışıklar dans etmeye başlamıştı.

 

İşte o ışıklar bir anda tüm kiliseyi kapladı; sonda da keskin bir ses doğdu. Işık ve ses birbirine kenetlenir, dolaşır ve yankılanırken ortamı basit, sade bir melodi doldurdu.

 

Aynı zamanda odanın ortasında harikulade bir buz büyüsü ışıldadı.

 

Bu göksel büyü mihrabı merkez alıyor, Regulus’un rehin aldığı kadınların etrafında buzdan bir sığınak şekilleniyordu.

 

Üstüne üstlük buzlar Regulus’un bacaklarını da dondurup yere yapıştırmış ve yine çıplak boynuna buzdan bir kılıç yaslanmıştı—Emilia’nın elinden uzanan bir kılıç.

 

Emilia: “Haddinden fazla dikkatsiz davranıyorsun. Seninle böyle bir savaşa girmeyi beklemiyor olsam bile seni bu şekilde dondurabilmek adına uzun ve zorlu bir hazırlık yaptım. Kaybettin.”

 

Regulus: “… Diyorum ki sahiden de ortamı okuma becerisine sahip değilsin, haksız mıyım? Az önce onları geri çekilmeye zorlamak üzere değil miydim? Burada önemli bir sahne yaşanıyor, aşağılık düşmanlarla kararlılıkla, hakkaniyetle yüzleşebilecek beceride olduğumu gösteriyorum. Ve karılarım da dahil olmak üzere herkesin galip geleceğime inandığı ve bu uğurda dua ettiği ortada… peki sen kim olduğunu sanıyorsun?”

 

Emilia: “Hemen şu anda hepimizi özgür bırak. Hiçbiri dile getirmemiş olsa da bir kısmı seninle yalnızca senden korktuğu için beraber. Buna rağmen sana yardım etmek için yollarından dönen o kadınlara kıymet vermelisin…”

 

Regulus: “—Sahi kiminle konuştuğunu sanıyorsun sen? Görünen o ki seni karım yapmamak gerçekten de akıllıca bir kararmış.”

 

Emilia: “Eh?”

 

Subaru: “Emilia, hayır! Bu onu durdurmaya yetmez!”

 

Normal şartlarda bu, eylemlerinin sonu olurdu. Emilia’nın muhakemesi hatalı değildi.

 

Ama rakibi temelde [insani limitleri aşan] biriydi.

 

Regulus: “—tch”

 

Bir iç çeken Regulus donuk uzuvlarını kımıldattı; o ufacık hareketle de bacaklarını engelleyen buzlar çözülmeye başladı.

 

Kalan buzların da erime sürecini başlatışıyla buzdan hapishane tuzla buz oldu. Bu tersine dönüşle karşılaşan Emilia’nın Regulus tarafından boynundan yakalanıp elinde sallanır hale gelmeden önce nefes almaya dahi fırsatı olmamıştı.

 

Regulus: “Kendini bir erkek için nasıl düzgün kılacağını bile bilmezken şu kibrine bak. Fiziksel ve zihinsel olarak bir bakire olmanın önemi yok, kirli ruhun seni tanımlıyor. Seni orospu. Seni pis kaltak. Masum kalbimle oynadığın yetmezmiş gibi bir adım ileri gidip beni elimi oynamaya zorluyorsun. Daha önce böylesine bağışlanamaz bir kadın görmemiştim.”

 

Emilia: “Kuu, huu… uuu…”

 

Regulus: “Sevimli suratına tam olarak kaç adam kandı? Küçücük bir gülümsemeyle hepsinin kalplerini ısıtmışsındır. Ufacık bir sesle hepsinin ilgisini üzerine çekmişsindir. Narin bir dokunuşla üzerine hediyeler yağdırmışsındır. Ah, ah, ne kadar ahlaksız bir kadın.”

 

Subaru: “Kes şunu! Ellerini onun üzerinden çek, seni şerefsiz!”

 

Kendi kendine iç çekerek elini hala boynundan çekmediği Emilia’yla konuşan Regulus’un sesi küçümseme doluydu. Soğuk ve merhametsiz gözlerle dile getirdiği bu ağza alınmaz kelimeleri, Subaru’nun öfke patlamasıyla kesilmişti.

 

Regulus: “Tam olarak ne kadar aptalsın ki bu durumu bile çözemiyorsun? Yoksa kavrama olayını çoktan bırakan o ahmaklardan mısın? İşte buradayım, dur durak bilmeksizin açıklama yapmaya çalışıyorum, peki senin gibi öz gelişmeye dair en ufak bir düşüncesi olmayan ve tüm bilinçli düşünceleri bir kenara atan insanların cömertlik israfı olduğunu düşünmüyor musun? Kendini bir başkasının yerine koymak için elinden geleni yapmak, bunu bile başaramıyor musun? Hala kartlarını böyle oynuyorsun, iletişim yeteneğin bu kadar mı rezil?”

 

Reinhard: “Emilia-sama’yı bırak, ben de taleplerini dinleyeyim.”

 

Öfkeden konuşamaz hale gelen Subaru’nun yanındaki Reinhard, Regulus’a böyle söylemişti.

 

Bunu duyan vahşi, kaşlarını kaldırdı. Reinhard’la yapacağı konuşmanın kudurmuş haldeki Subaru’yla yapacağı konuşmadan çok daha akıcı ilerleyeceğine karar vererek,

 

Regulus: “Fena değil, fena değil, mütevazı bir tavır. İnsanlar türlü türlü iletişim yollarına sahip olduğu için bir konuşmanın arzuladıkları istikamette akması adına böyle yöntemleri etkin şekilde kullanmayı öğrenmeleri gerekir. Bunu anlayamayanlar, yani çoğunluk ise mesajı alabilmek için sadece kaba kuvvete başvurabilir. Amma rahatsız edici. Halbuki konuşarak çözülebilecek meselelerin bir güç gösterisi gerektirmediği net değil mi? Ehh, böyle insanlar en hafif tabirle hiç etkileyici olmuyor. Öylelerinin benim gibi bir barış yanlısının karşısında hiçbir şansı yok, doğa tam da böyle işlemez mi zaten?”

 

Reinhard: “Lafı bu kadar dolandırmaya gerek yok. Talebini dinlememe müsaade et. Emilia-sama’nın acı çekişine tanık olmak benim için de dostum için de acı verici.”

 

Regulus: “Peki. Öyleyse doğruca söyleyeyim. —Belindeki kılıcı bırak ve mihrabın önüne gel.”

 

Emilia’nın beti benzi atarken Regulus, onu kasti bir hareketle daha da yükseltmişti. Ayakları boşlukta sallanıyor, yarattığı buzdan kılıcı takırdıyordu.  

 

Bu gösteriyle karşılaşan Reinhard tereddüt etmeyi bıraktı. Ve Ejder Kılıcını belinden çıkartarak Subaru’ya uzattı.

 

Subaru: “…Bu bir oyun olsaydı kılıcı çekip o piçin işini seve seve bitirirdim.”

 

Reinhard: “Güzel bir fikir ama maalesef senin de kılıcı kınından çıkartabileceğinden şüpheliyim. İçin rahat etsin, Emilia-sama’yı kurtaracağım.”

 

Aralarındaki fısıltılı konuşmayı sonlandıran Reinhard, Regulus’un emirlerini yerine getiriyordu.

 

Kılıç Azizi silahsız şekilde tapınağın ortasında ilerlerken Regulus’un “burada dur” komutuyla duraksadı. İkili arasında yalnızca beş metre kalmıştı; bu, Reinhard’ın saniyesinde aşabileceği bir mesafeydi.

 

Ancak esas mesele Regulus’un Emilia’yı elinde tutması ve Reinhard yaklaştığı anda işini bitirebilecek olmasıydı. Ayrıca Regulus’un yenilmezliğinin gerçek doğası, ellerindeki ipuçlarına rağmen henüz çözülmemişti.

 

Kendisini Emilia’nın hapishanesinden kurtarmış ve bir yıkım yolu açmıştı. Bu eylemlerin bir noktasında [yenilmezliğinin] ardındaki prensip yatıyordu.

 

Subaru: “——”

 

Nefesini tutan Subaru, Reinhard’ın hareketlerini dikkatlice gözlemliyordu.

 

Çıkmazdan kurtulacak bir fırsat yaratamadığı bu anda yapabileceği tek şey Reinhard’a güvenmekti. Harekete geçmeye can atıyor ama yapacağı hiçbir şeyin bu durumu çözmeyeceğini biliyordu.

 

Reinhard: “İstediğin gibi burada duruyorum. Sırada ne var?”

 

Regulus: “Seni öldürmeme izin ver. Kolay değil mi? Evet, biraz klişe, ben de öyle düşünüyorum. Ama karılarım için mi buradasın, yoksa bu sürtük için mi? Düşüncelerinde en ufak bir içtenlik sezemiyorum. Elini zorlamak istiyor değilim. Sadece bencil ve benmerkezci biri olduğumu sanmanı istemem. Ben yalnızca günlük hayatın basit keyifleriyle tatmin olan normal bir adamım. Umarım bunu tam anlamıyla anlarsın.”

 

Reinhard: “——”

 

Regulus: “Sonuç olarak rehineleri özgür bırakmak için tek bir koşulum var. Orada duracak ve benden gelen bir darbeyi karşılayacaksın. Kendini savunmak veya kaçınmak yok. Bunu yaptığın takdirde herkesi özgür bırakacağım. Sence de bu şekilde adaletsiz saldırın bağışlanmış olmaz mı?”

 

Reinhard: “Tek bir darbe, öyle mi?”

 

Regulus’un teklifiyle karşılaşan Reinhard, elini çenesinde gezdirerek düşünüyordu.

 

Onun düşünceli halini gören Subaru ise bu teklifin saçmalığı karşısında içten içe çaresizce kafasını sallıyordu. Regulus’un sunduğu görünüm ne olursa olsun saldırılarının ardındaki güç barizdi.

 

Her şeyi yok edebilecek görünen yakışıksız bir güç; Reinhard bile böyle bir saldırıya direnemeyebilirdi. Ucu ucuna hayatta kalsa bile, herhangi bir rahatsızlık sonrasında bu mücadele devam edemeyebilirdi.

 

Reinhard: “Anlıyorum. Kabul ediyorum.”

 

Fakat Subaru’nun içsel kavgalarının aksine Reinhard, bu şartı kolaylıkla kabul etmişti. Sersemleyen Subaru, Regulus’un takdir dolu bir şekilde kafasını sallayışına tanık olmaktaydı.

 

Regulus: “Görüyorum ki akıllıca bir karar verdin. Saygımı kazandın. Karılarımı öldürmeye çalışan bir düşman olsan da hiç değilse az da olsa insani alçakgönüllülüğe sahipmişsin gibi görünüyor.”

 

Subaru: “Yenilmez olmasına rağmen rehineleri kullanırken hatalı olduğu aklına bile gelmiyor…”

 

Regulus da akıcı, süslü sözleri de ilk bakışta gerçekten mide bulandırıyordu. Fakat Regulus, Subaru’nun kinini fark etmemiş gibi görünüyor, bir elini Emilia’nın boynunda tutmayı sürdürürken sağ elini Reinhard’a uzatıyordu.

 

Subaru: “R-Reinhard, aklından… neler geçiyor?”

 

Reinhard: “Subaru, söz verdiğin gibi. Benim eksik olduğum yerde boşlukları sen dolduracaktın, değil mi?”

 

Subaru: “Bu kadar cesaret kırıcı olmayı bırak…”

 

Subaru’nun duymak istediği yanıt, en zor mücadelede bile bir kazanma şansı olduğuydu. Fakat herhangi bir karşılık verme şansı olmadan Regulus’un kolu Reinhard’a doğru savruldu.

 

Görememişti. Parmak uçları havayı kesip geçerken Reinhard’a bir şey fırlatmış gibiydi; fakat fırlattığı o şey, o mermi görünmezdi. Bu saldırı da [Görünmez El] benzeri bir şey olabilirdi.

 

Tahminlerinde yanılıp yanılmadığının cevabı yoktu.

 

Reinhard: “——”

 

Subaru’nun önünde duran Reinhard, kanlar sıçratarak yığılmaktaydı.

 

İkiye bölünen bedeni yere yuvarlanmıştı; normal, rafine bir yaradılıştan tamamen yoksun, yoldan çıkmış bir keskin nişancının saldırısına uğramış gibiydi.

 

Subaru: “Eh—?”

 

Yerdeki bedeninden kanlar fışkırıyor, kan kırmızı halıyı morumsu bir tona çeviriyordu. Vücudu yay gibi titriyor, ölüm döşeğinde kasılıyordu.  

 

En nihayetinde bu hareketlerin de kesilişiyle bedeni gerçek bir ölüm alemine giriş yaptı.

 

İşte bu, Reinhard van Astrea’nın kesin ölümüydü.

 

Regulus: “Bir insan yaşarken nasıl davranırsa davransın ölümü basit bir mesele oluyor. Büyük başarılar elde edenler veya büyük günahlar işleyenler; ölüm hepsine eşit muamele gösteriyor, canlarını aynı şekilde çalıyor. Bu ciddi şekilde adaletsiz dünyanın, adil olan birkaç parçasından biri de bu.”

 

Reinhard’ı tek elini sallayarak öldürmüş olan Regulus, basitçe kafasını sallıyordu.

 

Katil, bunun kendi eylemleriyle en ufak bir ilgisi yokmuşçasına durgun görünüyordu.

 

Regulus: “Tam da sonun kaçınılmaz bir şekilde geleceğini bildikleri için canlılar, yaşarken çok fazla mutluluk peşinde koşmamalı. Dolayısıyla ben, düşük mutluluk eşiğimden fazlasıyla tatminkarım. Ve ben [Açgözlülüksem] bunun tek sebebi daima sahip olduğum ve olacağım şeylerin kıymetini bilmeye hevesli olmamdır. Elimdekilerle asla tatmin olmasaydım ömrüm boyunca asla mutlu olamazdım. Ama neyse ki eşsiz bir hediyeyle doğmuşum. Basit keyiflerle tatmin olabilme duyarlılığı.”

 

Reinhard’ı öldürmüş olan kolunu göğsüne götüren Regulus gülmeye başlıyordu.

 

Ardından—

 

Regulus: “Tatminkâr benliğim şunu bilmek istiyor, ölmek seni tatmin edecek mi? Eğer öyleyse, öleceğin için tebrikler. Ama değilse bunlar kaderin sözleri.”

 

Subaru: “AAAAAAAAAAAAAAUĞH—”

 

Subaru, henüz Regulus’un saçma sapan sözlerinin yankısı dahi silinmeden kükreyerek harekete geçti.

 

Bir sandalyeyi kaptığı gibi Regulus’a fırlattı. Bu mermiyle karşılaşan Regulus ise sandalyeyi bir böcekmişçesine tak savuruşuyla fırlatıp attı. Sandalye darbenin etkisiyle parçalandı demek hafif kaçardı, Regulus ise nahoş bir ifadeyle uzaklaşarak,

 

Regulus: “O zarif olana kıyasla sen gerçekten ama gerçekten hem gürültücü hem de kabasın.”

 

Subaru: “En ufak bir şövalyelik izi taşımadan şövalye olmak da benim uzmanlığım işte!”

 

Reinhard’ın kanıyla lekelenen halıyı çiğneyen Subaru, bileğinden kırbacını salarak ucunu Regulus’a yönlendirdi.

 

Regulus ise karşılığında Emilia’nın boynunu kavrayan elini iyice sıkıp bedenini havalandırarak gösterisini yaptı.

 

Regulus: “Gözlerin yalnızca gösteriş olsun diye mi var? Gücün bende olduğunu göremiyor musun?”

 

Reinhard: “—Tüm bunlar çok tuhaf. Bana verdiğin söze göre rehineleri özgür bırakmış olmalıydın.”

 

Regulus: “—Eh!?”

 

Bu sesin işitildiği saniyede Regulus’un suratı dehşetten kaskatı kesilmişti.

 

Gözlerini kilisenin merkezinden çeviren Subaru’nun boğazıysa gördüğü ince, kanlı figür karşısında çoktan tıkanmanın eşiğine gelmişti.

 

Regulus: “Ne—!?”

 

Reinhard: “—『Anka Kuşu İlahi Koruması』”

 

Reinhard sarsak bir hal alan Regulus’a kısa ve öz yanıtını verirken üç figür aynı anda, bir bütünmüşçesine harekete geçti.  

 

Subaru mihraba doğru sıçrayıp kırbacıyla sarışın bir kadını güvence altına aldı.

 

Boğazı sıkılmakta olan Emilia, buzdan kılıcını tekmeleyerek Reinhard’a fırlattı.

 

Hiç yoktan beliren Reinhard ise kılıcı yakalayarak Regulus’a doğrulttu.

 

Ateş hattındaki kadının kurtuluşuyla kılıcın kuşanıcısının tereddüt etmesine gerek kalmamıştı.

 

Bir an sonra da dünyadaki tüm sesler silindi— ve şok dalgalarının eşlik ettiği parlak, mavi bir ışık kiliseyi kuşattı.

 

#Öncelikle Anka Kuşu İlahi Koruması, kullanıcının yalnızca bir defaya mahsus ölümden dönmesini sağlayan bir korumaymış ve Reinhard bunu Regulus’la heba etmiş oldu. Yine de bu durumun verdiği şaşkınlıkla hep birlikte saldırıya geçebilmelerini sağladı. Tabii ki Reinhard gibi birini bile elini tek savuruşuyla öldürebilen, henüz herhangi bir saldırıdan hasar aldığına tanık olmadığımız Regulus’la baş etmenin kolay olacağını hiç sanmıyorum. Sonuç olarak bizi heyecanlı bölümler bekliyor olmalı. Bir de önce bu mücadeleyi bitirip sonra diğerlerini mi okuyacağız, yoksa mücadeleler arası atlama mı yapacağız onu da merak ediyorum. E okuyup göreceğiz arkadaşlar.

Bu arada yorumlarda yeni sezonu izleyip izlemediğimi sormuşsunuz. Biraz bölüm biriksin diye bekliyordum ama bu hafta izlemeyi düşünüyorum, izler izlemez sizinle de yorumlarımı paylaşırım, birazcık animeyi çekiştiririz :) Öyleyse yeni bölümde tekrar görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr