Cilt 5 Bölüm 57 [ Kalbin Bulunduğu Yer ] (2/2)

avatar
3807 11

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 5 Bölüm 57 [ Kalbin Bulunduğu Yer ] (2/2)


Çevirmen : Clumsy



Karılarının kalpleri Regulus’unkiyle bir olmuştu.

 

Emilia’nın vardığı sonuç, sözlerini işiten tüm kadınların titremesine yol açmıştı.

 

En ağır etkilenense Regulus’un paylaştığı kalbin taşıyıcısı olduğunu öğrenen Sylphy idi.

 

Sylphy: “Benim kalbim… ve…?”

 

Eli aşağı düşen Sylphy, kaskatı bir suratla adım adım geri çekiliyordu. Bu esnada arkasında durmakta olan kadın elini endişeli bir şekilde Sylphy’nin sırtına yerleştirdi.

 

Sylphy: “Dokunma bana!”

 

Hemen sonraysa Sylphy refleks olarak ağzından dökülen kelimelerle birlikte kolunu savurdu.

 

Ve diğer kadınları kendisinden uzak tutmak istercesine bu duruşu koruyarak Emilia’ya baktı.

 

Sylphy: “Herhangi bir hata olmadığından emin misin?”

 

Emilia: “Mikro ruh bunun doğal olmadığını söylüyor. Ben de kalp atış sesinde belli belirsiz bir örtüşmenin varlığını hissedebiliyorum.”

 

Sylphy: “——”

 

Sylphy bir elini göğsüne yerleştirip Emilia’nın söylediği şeyi teyit etmek istercesine gözlerini kapattı. Kalp atışlarının hızı, kuvveti ve sıklığı boğazında yankılanırken de derince bir iç çekti.

 

Sylphy: “Anlıyorum… o adamın başkalarının ruhlarını çiğneme arzusu ne kadar da yoğun, ne kadar da kapsamlı!”

 

Emilia: “Dur bir saniye, ne yapıyorsun sen!?”

 

İnanılmaz yavan bir gülümseme sergileyen Sylphy kilisenin derinliklerine doğru ilerliyordu. Reinhard’ın saldırısıyla yarı yıkık hale gelen kilisenin bir köşesinde zarif bir şekilde oyulmuş tavan penceresinin dağınık parçaları yer alıyordu.

 

İşte Sylphy, oradan bir cam parçası alarak arkasını döndü.

 

Sylphy: “O adamın kumpaslarını anlıyorsun, değil mi? Güçsüzlüklerini başkalarına yüklüyor ve onları bir çözüm bulmaya zorluyor.”

 

Emilia: “Çözüm bulmak… derken…”

 

Sylphy: “O adamın kalbini durdurmanın en uygun yolu benim kalbimin durması. O adamın da dediği gibi, [ölüm bizi ayırana dek], tam da böyle değil mi?”

 

Cam parçasıyla oynayan Sylphy ciddiyetten uzak bir ses tonuyla konuşuyordu. Emilia onun ne kastettiğini anlamış, aynı zamanda altında yatan mesajı da çözmüştü. Sylphy’nin aydınlanması ve Regulus’un kötülüğü…

 

Emilia: “Bekle, yapamazsın! Bir şeyler olmalı, başka bir yolu olmalı…”

 

Sylphy: “Böyle münasip bir yolun var olduğuna inanıyor musun gerçekten? Kalplerimiz çoktan birleşmişken benimkini durdurmadan yalnızca o adamın kalbini durdurmak mümkün olmamalı ve-”

 

Emilia: “Böyle kolayca vazgeçme! Böyle bir şeye müsaade edebileceksem ben neden… o ormandan neden ayrıldım ki!”

 

Bir kez daha bir kurban verilmek üzereydi.

 

Emilia’nın güçsüzlüğü ve bilgisizliği yüzünden bir kez daha gözlerinin önünde bir fedakârlık yapılmak üzereydi. Aynı ormandakiler gibi. Aynı Fortuna ve Juice gibi. Emilia’nın ellerinin ulaşamadığı şeyleri gömercesine o hariç herkes kendi canını kullanmaya meyilliydi.

 

Sylphy: “O adamın karısı olarak alındığım günler gerçekten çetindi.”

 

Emilia çaresizce başka bir yol var mı diye düşünüyordu.

 

Bu sırada Sylphy’nin kalbi giderek dinginleşiyor ve yaklaşan o müstahak finalin verdiği netlikle kararlılığı daha da artmaya başlıyordu.

 

Sylphy: “Yalnızca o adamın muhteşem gazabını tetiklemekten kaçınmak adına ölüm bilincini kendime yakın tuttum. O adam ne kadar acımasız olursa olsun buna müsaade edip yeni gelinleri karşıladım… bunun tek sebebi benimle aynı pozisyonda olan o çocukları ne olursa olsun korumak istememdi. Aynı ilk tanıştığım kişi gibi, aynı benden önce onları koruyanlar gibi.”

 

Kadınların temsilcisi gibi hareket etmiş, her durumda kendisini onların önüne atmış ve nihayet bunun gerçek anlamı çözülmüştü.

 

Ondan önce de başkaları vardı. Regulus’un öfkesini tetikleyenler, tüm bu zapt edilmiş kadınların başını çekenler. Ve şimdi de Sylphy, hala var olan kadınların hatırına bu amacı üstlenmişti.

 

Sylphy: “Ruhlarımız o adam tarafından kirletilse de bedenlerimize asla dokunmadı… Eğer bedenimiz de kirletilmiş olsaydı bu kadar uzun süre dayanamayacağımız kesindi. O yüzden bugüne dek o adam nasıl bir üslup, nasıl bir ses, nasıl bir tavırla karşımıza çıkarsa çıksın sonu gelmeksizin direndikdirendikdirendikdirendikdirendikdirendikdirendik ama artık yeter!”

 

Düşüncelerinde bu noktaya varan Sylphy, dudaklarını ısırarak kafasını kaldırmıştı.

 

Gözlerinde büyük, çok büyük gözyaşı damlaları ve o yaşları bile buharlaştırabilecek kavuruculukta bir öfke taşıyordu.

 

Sylphy: “O adamın eli, bedenimi bile lekelemiş! Hiç değilse bedenimi koruyabildim diye düşünürdüm ama korumayı böylesine istediğim bir şeyi bile korumayı başaramamışım!”

 

Ta ruhunun derinliklerinden yükselen kükreyişle gözlerinden yaşlar akıtan Sylphy’nin elleri kana bulanıyordu. Sımsıkı kavramış olduğu cam parçası avcunu kesmiş ve acı yüzünden kaşları çatılsa da dudaklarının kenarlarının acınası bir rahatlığa ulaşması kısa sürmemişti.

 

Sylphy: “Kadınların yaralanması alışılmamış bir şey olduğu için en ufak bir yaralanma bile o adam tarafından öldürüleceğin anlamına gelirdi. Ve bu yara, benim özgürlüğüm.”

 

Emilia: “——”

 

Sylphy: “Bu hiçbir şekilde senin suçun değil. Sana inanılmaz minnettarım. O adamdan, geçirdiğimiz her günde yaptıklarının intikamını almak için, daha iyi bir yol kesinlikle bulunamazdı.”

 

Emilia’ya sunduğu belli belirsiz gülümsemenin ardından Sylphy, diğer kadınlara döndü— yoldaşı denilebilecek kadınlara.

 

Sonra da camı iki eliyle kavrayarak göğsüne bastırdı.

 

Sylphy: “Ben ölürsem, kalbi bir başkasına geçecek. Bu kadarı kesin. O adam kalbinin kalkanı olarak yalnızca beni kullanmakla yetinmez. Sonuçta o adamın inatçılığını bilmeniz için her türlü sebebe sahipsiniz.”

 

???: “Mutlaka öyle olacaktır.”

 

Hangi kadının hafifçe bu cümleyi mırıldandığı belirsizdi.

 

Ancak hemen ardından Sylphy’nin söylediğine razı olduğunu gösterircesine kalabalığın arasından sıyrıldı. Ve kısa, kestane rengi saçlara sahip kadın da Sylphy’nin ayaklarının ucundan kırık bir cam parçası aldı.

 

Kadın: “Ölüm gibi bir şeyi, ben de defalarca değerlendirmiştim. Böyle yaşayacaksam buna gerçekten yaşamak diyemem. Ailemle ölümden sonraki hayatta buluşmayı yeğlerim.”

 

Kadın: “Bunu yapmama sebebim ölmek istemememdi. Bu acıdan kurtulacak olsam bile ömrümde hiçbir mutlu anım olmayacaktı.”

 

Kadın: “Ama eğer ölürsem… bu yaşam o adamın ölmesini, intikamımızın alınmasını sağlarsa… Ölümüm boş yere olmayacak demektir…”

 

Kadınlar birbiri ardına öne çıkıyor ve cam parçalarını avuçluyordu.

 

O keskin uçlara umutlarına bakarcasına bakıyorlardı. Emilia’nın sözlerini fırsat bilen kadınlar nihayet umutlarını, ömürlerini harcamaya değecek bir şeyi bulmuştu.

 

Sylphy: “Teşekkür ederim, sana gerçekten minnettarız. —O adamın, bizden başka, hiçbir karısı yok. Bunu kesinlikle garanti edebiliriz. Yani sonrasında olacaklar için sana zahmet vereceğiz.”

 

Emilia: “——”

 

Sylphy: “Lütfen sesimizi duyurmamıza yardımcı ol. Öfkemiz, o adama kesinlikle ulaşmalı. —Yapabileceğimiz tek şey bu zahmeti sana vermek. Çünkü o adam tarafından zorlanıp onu başarıyla reddedebilen tek kişi sensin.”

 

Sylpy’nin talebi samimiyet dolu bir sesle dile getirilmişti.

 

Bir evliliğe tanık olması gereken kilisenin lekeli, kırık camlarına yaklaşan kadınlar o parçacıkları sonlarını seçişlerinin sembolü olarak avuçlarında tutuyordu.

 

Keskin uçları soluk boyunlarına doğrulturken kendi canlarını almalarına ramak kalmıştı—

 

Emilia: “Durun bir saniye.”

 

Fakat bu kesin ölüm eylemi Emilia’nın sözleriyle durduruldu.

 

Emilia o ana dek sessizliğe gömülmüştü. Onun kelimelerinde [güç] vardı. Hem somut hem de mecazi anlamda.

 

Kadınların hareketlerini engelleyen zeminden buzdan eller uzanmaktaydı. Kesme eylemleri başarıyla aksatılmış, intihar etmelerinin önüne geçilmişti.

 

Bu sırada Emilia’nın hareketlerini irileşen gözlerle izleyen Sylphy titreyen bir sesle,

 

Sylphy: “Sana yalvarıyorum, lütfen anla bizi! Senin, senin düşüncelerine, gerçekten minnettarım. Ama bundan başka bir yöntem…”

 

Ölümden başka hiçbir şeyle karşılık verilemezdi.

 

Ölümden başka hiçbir şeyle o adama, Regulus’a bir darbe indirilemezdi.

 

Sylphy’nin, kadınların, vardığı sonuç buydu.

 

Kendi kalplerini durdurmak şeklindeki bu kederli yanıtlarını Emilia da anlıyordu. Buna karşı çıkmanın bir yolunu bulmak adına düşündükçe düşünüyor, başından beri bir yol bulmaya zorluyordu.

 

Ve sonunda—

 

Emilia: “Üzgünüm. Böyle olmaz.”

 

Sylphy: “Eh……?”

 

Emilia: “Benim yerimde Subaru olsaydı başka bir yol bulabilirdi. Ama benim kafam biraz ağır çalışıyor, bu yüzden ne kadar kafa patlatırsam patlatayım bir şey bulamadım… Dolayısıyla,”

 

Mırıldanan Emilia’nın etrafında mavi-beyaz parlak ışıklar dans etmeye başlamıştı.

 

Mana kazanarak titreşen bu ışıklar, görünür hale gelen mikro ruhlardı. Yıkık binayı bütünüyle yutacakmışçasına büyük bir mikro ruh kalabalığı belirmekteydi— bu, bir bağlamda, bir düş kadar kutsal bir manzaraydı ve Sylphy ile diğer kadınların nefeslerini tutmasına yol açmıştı.

 

Emilia: “Benim isteğim, kalp atışlarınızı durdurmak. —Çünkü öyle bir silahı boğazınıza saplayacak olursanız kolay bir ölüm tatmazsınız.”

 

Emilia’nın elini kaldırışının ardından mikro ruhlar bu hareketi takip edercesine ışıldadı ve kiliseye mavimsi bir kar yağmaya başladı. Kar, kadınların üzerinde ince bir katman oluşturuyor ve tenlerine değen noktalar beyaz bir kristale çevriliyordu.

 

Bu, Emilia’nın gerçekleştirebildiği en narin ama aynı zamanda en acımasız büyüydü.

 

Emilia: “—Üzgünüm. Yalnızca bu yöntemi kullanabileceğim.”

 

Sylphy: “Özür dileme lütfen.”

 

Emilia’nın niyetini anlayan Sylphy rahat bir nefes aldı. Diğer kadınların düşünceleri de aynı yöndeydi. Bu yüzden her biri, tek bir ses bile çıkartamayan Emilia’ya bakarak aynı kelimeleri kullandı.

 

Kadınlar: “Teşekkür ederiz.”

 

Emilia: “——”

 

Ve ardından tüm kiliseyi mavi beyaz bir parıltı yuttu—

 

※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※

 

Gökten gelen bir saldırı misali yükselen buz saçakları kilisenin etrafını tamamen dondurarak mühürlemişti.

 

Gökyüzü pes edip devrilmişçesine, bembeyaz olup ölüp gitmişçesine kederli bir ses doğmuştu. Göğe yükselen o buzdan yapının içerisinde nasıl bir keder toplanmıştı sahi?

 

Bunu o sahnenin sorumlusundan başka hiç kimse anlayamazdı.

 

Subaru: “… Emilia.”

 

Kıyas götürmez güçte bir büyü anaforu tarafından yaratılan o ölçülmesi mümkün olmayan emsalsiz buzların yaratıcısı Emilia’dan başkası olamazdı.

 

[Aslanın Kalbine] … gerçek anlamda boyun eğdirilmişti— beraberinde orada toplanan kadınların hayatlarına, kalp atışlarına da dur denilmişti. Subaru bu yöntemi çoktan düşünmüştü. Olası tek yöntem buydu.

 

Ancak o yöntemi hayata geçirmek imkânsız olmalıydı.

 

Emilia’nın kiliseye ulaşmaktaki başarısızlığına bile duygusal olarak hazırlanmıştı.

 

Fakat bu gösteriyi izlemişken ortadaki yanıt netleşmişti.

 

—Emilia’nın seçtiği yanıt.

 

Regulus: “Heyhey, bu biraz…”

 

Subaru’yla aynı yöne bakan Regulus da bu buzdan yapının sonuçlarını hayal edebilmiş ve yanakları seğirmeye başlamıştı. Tabii ki buz saçaklarının doğduğu noktanın karılarının bulunduğu nokta olduğunu gayet iyi anlamıştı. Aynı şekilde bu gösterinin anlamını da çözmüştü.

 

Ve bu yüzden,

 

Regulus: “Siz ikiniz! Amaçladığınız şey bu muydu?! İnsanların yapabileceği bir şey mi bu!? Bir başkasının değer biçtiği şeyleri izni olmaksızın ele geçirmek! Böyle… böyle acımasızca bir şeyi yapabilmek için ne kadar duygusuz olmak gerekir—!?”

 

Regulus ayağını yere vurarak yüzü kanlı Subaru’ya bağırıyordu.

 

Tabanları yerdeki taşları parçalıyor ve hatta toprağı bizzat şehrin parçalandığı yanılsamasını yaratacak şekilde biçimsizleştiriyordu.

 

Ardından tekrar düşünmeksizin öne atılarak parmaklarını Subaru’ya sapladı.

 

Regulus: “Tatmin oldun mu? Tatmin oldun mu, ha?! Yalnızca beni öldürebilmek için tüm o günahsız kadınların canlarını alma cüreti gösterdin ve bunu yaptığın için mutlu oldun, peki senin insanlığın—”

 

Ağzından pis küfürler, lanetler dökülür ve kendisinden çalınanların kederiyle konuşurken Regulus’un bedeni ansızın uçmaya başlamıştı.

 

Bunun sebebiyse kiliseden dışarı adımını atan kızın gönderdiği bir buz mızrağıydı.

 

Mızrak inanılmaz bir momentumla Regulus’a saplanmış, ayakta duran Regulus’un bedenine başarıyla ulaşmıştı. Bedeni bir oyuncak bebek misali uçarken bir iki mızrak daha aynı şekilde kendisine yaklaşmaya başlamıştı.

 

Momentum durmayınca da Regulus’un bedeni doğruca kanala tosladı ve donmuş kanaldan yükselen güçlü bir çatırtıyla birlikte Regulus şeklinde bir buz heykeli oluştu.

 

Emilia: “—Tüm bunları, karılarından gelen bir boşanma beyanı say.”

 

Donuk sokaklardan ilerleyen Emilia, gümüşi bir ışıltıyla birlikte savaş alanına dönmüştü.

 

Yıkık sokağın ortasında duruyor ve kendisine yaklaşmakta olan Subaru’nun acınası görünümü yüzünden ametist gözleri kısılmaya başlıyordu.

 

Emilia: “Subaru, bu yaralar…”

 

Subaru: “Ben iyiyim! Birazcık kanayan bir çizik, hepsi bu. Esas önemlisi, kilise… kadınlar nerede?”

 

Emilia: “… Hepsi, Regulus’u mağlup etmek istedi. Bu yüzden…”

 

Bakışlarını kaçıran Emilia’nın dikkati yeniden kiliseye kaymıştı.

 

Bu tepki, yaptığı seçimin yalnızca kendisine ait olmadığını anlamak için yeterliydi. Subaru da o seçimin ağırlığını taşımak zorunda kalmayacaktı.

 

Subaru: “Ama, ama [Aslanın Kalbinin] etkisi kesilmeliydi. O adamın yenilmezlik numarası bir sona ermeliydi.”

 

Emilia: “Hayır. Öyle kolay kolay çözülecek bir şeymiş gibi görünmüyor.”

 

Subaru: “Eh?”

 

‘Seçimlerimizin sonucunda yapılan fedakarlıklar, o yanıtın bedeli olmalıydı.’ Emilia aklından bu düşünceleri geçiren Subaru’ya doğru hafifçe kafasını sallamıştı.

 

Ve Subaru bu tepki karşısında şaşırmakla meşgulken kanalı dolduran sular çatırdamaya başladı.

 

Ardından çatırtı yayıldı ve kesilen akıntıları bile etkiledi. Bu yıkım kanalla akıntının buluştuğu noktaya dek yayıldığında Subaru’nun tabanları çoktan sulara batmıştı.

 

Regulus: “Gerçekten gülünesi saçmalıkta bir kibir, ıslah olmaz bir bayağılık, insanın nutkunun tutulmasına yol açan bir beceriksizlik, hayretler ettiren bir utanmazlık, umut vaat etmeyen bir adilik…!”

 

Katil, sulara gömülmüş ama bir damla olsun ıslanmamış halde kanaldan çıkmıştı.

 

Beyaz takım elbisesi lekesizdi, beyaz saçları rüzgârdan etkilenmemişti, beyaz yüzünde en ufak bir yara ve hatta tek bir damla ter bile yoktu. Hayal gibi bir varlıktı—yo, gündüz gözüyle görülen bir kâbus demek daha iyi olurdu.

 

Regulus: “Peki şimdi ne yapacaksınız? Siz ikiniz, nasıl sorumluluk almayı planlıyorsunuz? Büyük bir iş yapmış gibi mırıldanıp dursanız da ortada başarısızca bir hesap hatasından başka bir şey yok. Peki sadece kurban verilmesiyle sonuçlanan bu durumu nasıl düzeltmeyi planlıyorsunuz!?”

 

Öfkesi delirme noktasına dek ulaşmış olan Regulus’un üzerindeki [Aslanın Kalbi] etkisinin değişmediği bir kez daha onaylanmıştı.

 

Emilia o seviyede bir saldırı gerçekleştirmiş ama bırakın yaralanmayı, Regulus’un üzerinde yaşananlara dair tek bir iz bile kalmamıştı.

 

Subaru: “Bu nasıl mümkün olabilir! Daha şimdi [Aslanın Kalbinin] sonlanmayan etkilerinden bahsediyordun… Böyle bir durumda blöf yapacak bir zihin senin gibi birinde nasıl olabilir!”

 

Regulus: “Sen beni görmezden gelinemeyecek bu şeylerin öylece geride kalmasına izin verecek kadar kibar biri mi sanıyorsun? Öncelikle şunu söyleyeceğim, başkalarının kalplerini çiğnememe düşüncesi temel görgü kurallarından değil midir?! Hiç kimsenin başkalarının haklarını küçümsemediği barizken siz ikiniz nasıl oluyor da sürekli zihinsel açıdan yetersiz bir şey yapmayı başarıyorsunuz? Vicdan bir yana, azıcık zekadan da mı yoksunuz?”

 

Subaru’nun farkında olmadan dile getirdiği kışkırtıcı cümlelerin ardından Regulus, etkilenmemiş bir ifadeyle başını eğmiş, beyaz saçlı başına vurmaya başlamıştı.

 

Regulus: “Görünen o ki o aşağılayıcı orospunun hesabı yanlışmış, değil mi? Onları alan kişi olmasına rağmen aldığı canların sayısını hatırlamamak tam da bir katilin düşünce tarzına uygun. Belli ki bir hata yapılmış.”

 

Subaru: “Böyle şeyler söyleme hakkını ne zaman elde ettin sen…”

 

Regulus: “Çaktırmadan konuyu değişmeye çalışma. Bugüne dek yaptığım hiçbir şeyin o kadının nankörlüğüyle en ufak bir ilişkisi yok. İşlediğin günahlara sırtını dönme. Başını çevirme. Kendi meselelerinin suçunu bir başkasına atarken kendine insan demekten utanmıyor musun?”

 

Regulus, nereye giderse gitsin başkalarına sinir bozucu bir öfke aşılayabilecek biriydi.

 

Kendi yaşam tarzına dair en ufak bir şüphe dahi taşımamak Regulus Corneas’ı Regulus Corneas yapan şeydi.

 

Tatmin oluncaya dek konuşmalarında daha kaç tezat olacaktı kim bilir!

 

Onunla konuşmak insanın akıl sağlığına gerçekten zarar veriyordu. Bir Cadı Tarikatı Günah Başpiskoposuyla yüzleşmek insanda normalliğin yanlış olduğu yanılsaması doğuruyordu.

 

Regulus: “Ama… bak, yanlış hesap yapmışsın işte.”

 

Kalbinin vekillerini, tüm alternatiflerini yok etmek bile Regulus’un yenilmezliğini ortadan kaldırmak için yeterli değil miydi?

 

Teoride herhangi bir problem olmamalıydı. Canını ortaya koyduğu riskli bahiste Regulus, Subaru kadar başarılı kelimeler seçebilecek zekada olmadığını kanıtlamıştı.

 

Onda hitabet sanatını kullanarak karşısındaki kişiyi kandıracak veya yanlış düşüncelere yönlendirecek yetenek yoktu.

 

Düşünce şeklini değiştirmesi hiçbir şekilde mümkün değildi. Onun dünyasında ondan başka kimseler yoktu. Evlilik bir imitasyondan, konuşmalar ideolojiden ibaretti, savaşlarınaysa bir yabancı olarak katılıyordu. Var olma şekli safi kötülükten ibaretti— tamı tamına bir [Küçük Kraldı].

 

Emilia: “Elli üç kişi…”

 

Titreyen Subaru’nun yanındaki Emilia bu kelimeleri mırıldandı.

 

Regulus’un o ana kadarki safsatalarına, küfürlerine, dile gelmez şikayetlerine en ufak bir tepki dahi vermemişti. Tek bir cümle, ağzından çıkan şey tek bir cümleden ibaretti.

 

Regulus: “Ha? Ne? Az önce, ne dedin sen?”

 

Emilia: “Elli üç kişi dedim. Zorla yanına aldığın kadın sayısı. Yanılıyor olabilir miyim? Buna kesinlikle imkân olmamalı. O canların sayısını asla yanlış hesap etmiş olamam.”

 

Regulus: “Hmm—mm. Ve? Yani? Ne demeye çalışıyorsun?”

 

Aşağılayıcı bir tavır takınan Regulus, Emilia’nın sessiz savını başından atmış ve bir parmağını tamamen alaylı bir tavırla kulağına sokmuştu.

 

En güçlü yanı alaycılığı olan Subaru bile bu küstah tavrından ötürü onu alkışlamak istiyordu. Fakat tam da onun kışkırtmalarını kabullenmek üzereyken Emilia gözlerini Regulus’a dikti ve hemen ardından nefesini tutmuş olan Subaru’ya doğru hafifçe kafasını salladı.

 

Emilia: “Peki, Subaru. Şimdi her şeyi anladım.”

 

Subaru: “Anladım, derken…”

 

Emilia: “Ve artık, inanılmaz öfkelendiğim için… bu saatten sonra onu bağışlamam mümkün değil.”

 

Göğsünü sıkıştıran korkuyu hisseden Subaru, onu görüyordu.

 

O nazik suratındaki sessiz siliniş hissiyle, yumuşacık sesiyle Emilia’yı görüyordu. Onu tüm hisleri donacak şekilde, o güne kadarki en öfkeli haliyle görüyordu.

 

Donuk gözlerinde gürleyen dondurucu alevlerle Emilia, göğsüne dokunuyordu.

 

Ve sonra da… konuştu.

 

Emilia: “Regulus’un kalbi burada. —Şu anda benim göğsümün içinde atıyor.”

 

#Kötü bir hafta geçirdiğim için salı bölüm atmam mümkün olmadı arkadaşlar, haber de veremedim kusura bakmayın.
Bölüme dönelim… Emilia kilisedeki tüm kadınları dondurmuş olmalı. Peki bu donduruluş çözümü olan bir şey mi, yoksa hepsiyle vedalaştık mı, öldüler mi sahiden? Bunu ilerleyen bölümlerde göreceğiz sanırım. Yapılan tüm fedakarlıklara rağmen Regulus’un yenilmezliği de hala devam ediyor. Sebepse Emilia’nın son cümlesinde yatıyor gibi. Bakalım bu duruma nasıl bir çözüm getirilecek! Tamamen Regulus cephesinde geçecek olan yeni bölümde görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44253 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr