Cilt 5 Bölüm 60 [ Bir Sona Eriş, Bir Çarpışma ] (2/2)

avatar
6662 13

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 5 Bölüm 60 [ Bir Sona Eriş, Bir Çarpışma ] (2/2)


Çevirmen : Clumsy



—Regulus’un mağlubiyetinden birazcık öncesiydi.

 

Subaru ve diğerlerinin kontrol kuleleri için yola çıkışı ve Otto’nun [Bilgelik Kitabını] getirmeye gitmeden önce onları yolcu edişinin üzerinden yaklaşık on beş dakika geçmişti.

 

İşte o sırada, tam da Otto ve Felt [Oburluğa] denk gelip savaşmaya başlar, Garfiel ve Kurgan kanala yeni iniş yapar, Wilhelm Thearesia’nın pelerinini açar, Julius hatırlayamadığı nefret söylemlerini işitip kaşlarını çatar, bir gelinin evlenmeye zorlandığı kilisenin yarısı yok edilir, şehrin kuzeyindeki kanallar bir anda alevlenirken— yalnızca savaşamayanların geride kaldığı Belediye saldırıya uğramıştı.

 

???: “Kyaha! Bu hoş hanımefendi için sahneye çıkma vakti~!”

 

Beş katlı belediyenin en üst katına uygulanan muazzam bir güç, duvarları hiçbir dirence yer bırakmaksızın parçalamıştı.

 

Yine muazzam titreşimleri mimarinin pencerelerini kırmış ve gün içinde binanın temelinin aldığı hasarlarla birleşince öldürücü bir zarar verilmişti. Pristella Belediyesi, bir zamanlar şehrin merkezi olan bina, tek bir günde yıkımın eşiğine gelmiş, olabildiğince nahoş bir görüntü sergilemeye başlamıştı.

 

Lakin perdenin ‘yıkımın eşiğindeyken’ kapanıp kapanmayacağı burada neler olacağına bağlıydı — ve şu sonuçlara göre karar verilecekti.

 

???: “Dört kapıya karşılık dört kule. Hangisi açılırsa açılsın sel olacağı kesin… tüm kuleleri geri alma olasılığı üzerine kumar oynamamak olmaz. Siz çürümüş et parçaları güçlerinizi dağıtmanız gerektiği fikrine razı gelmeseniz bile güçlerinizin birleşimini kullanmanız da işe yaramaz.”

 

Uzun soluklu, kulaklara zarar bir ses, şehrin şu anki şartlarını tasvir ediyordu.

 

Ve sonra da buna zıt sesler yankılanmaya başladı.

 

“Millet! Hayatta kalıp bu şehri koruduğunuzdan emin olun!”

 

“Gücünüzü kullanın, hadi bu güzel sokağı geri alalım!”

 

“Adaletin karşısında duran bizlerin kaybeden taraf olması mümkün değil!”

 

“İyilik iyilikle ödüllendirilir, kötülükse kötülük. Bu savaşta, galibiyeti bekliyor olacağız—!”

 

Genç bir adamın amansız sesi.

 

Genç bir kadının cesur sesi.

 

Somut bir biçimde savaşı görmüş bir askerin sert sesiyle yükselen bağırış, herkese tezahürat eden genç bir kadından yükselen mantıklı, naif bir bağırış.

 

Her halükârda, bu amansız ve aleni arzuların masumiyetine, bu boyun eğmez söylemlere — karşılık veren, onlarla tartışan tek bir ağız vardı.

 

???: “Neden~ var, biraz olsun düşünmeye yönelik bu gönülsüzlük neden var~?”

 

Bu etkili sözleri sarf eden o aynı ağızdan önceki tüm sözlere ihanet edercesine, onları aşağılarcasına, onlarla alay edercesine, onları lekeleme şeklindeki kötü niyetli -varlığının farkında olmadan dilinden dökülecek derecede içine işlemişçesine kötü niyetli- konuşmalar dökülüyordu.

 

Ve sonra da sesin sahibi, mide bulandırıcı bir şey görmüş gibi kendi ince bedenini sarıp omuzlarını öne arkaya sarsmaya başladı.

 

???: “Kyahahahaha! Durundurundu~run, lütfen yapmayın! Neden~ bu hoş hanımefendinin toprak ve terle aynı leş kokuyu~ yayan b~u yargıyla karşı karşıya gelmekten başka şansı yok ki? Si~z çürümüş etler, beyinleriniz gü~zelce kaynayabilsin diye mi hep bir araya toplandınız?

 

Yükselen sesinden feryat misali delici bir kahkaha çıkıyordu.

 

Gizleme yeteneği olmadan, içindeki kötülüğü saklama niyeti olmadan yükselen bu hararetli sesin kaynağı, henüz olgunluğa erişmemiş genç bir kızdı.

 

İri yuvarlak gözler, narin ince dudaklar, omuzlara dek inen sarı saçlar ve hafiften kızarmış yanaklarla sevimlilik konseptini ele almış gibi görünen kızın suratı, ihtişamı ve sertliğiyle tutarsızdı. Özünde iç çamaşırı denilebilecek parçalar giyinmişti ve bırakın kadın olmayı, henüz vücut şekilleri bile gelişmemiş genç bir kız için bu kıyafet fazlasıyla açıktı. Bunu gören her normal insan rahatsız olurdu.

 

Bu korkunç genç kızın — ya da daha doğrusu canavarın amaçladığı şeyse burada yer alıyordu.

 

Cadı Tarikatının Şehveti temsil eden Günah Başpiskoposu, Capella Emerada Lugnica, amacı ahlak ve insani haysiyetle abartılı şekilde alay etmek olan canavar, an itibarıyla oradaydı.

 

Capella: “Bu hoş hanımefendinin terbiyeli olup itaatkâr bir şekilde kulede beklediği yanılgısına düşmeniz anlaşılır gibi değil! Bu günleri atlatmanıza~ izin verecek derecede kibar davranmam bile sadaka sayılır! Savaş denilen şey, rakibinin yapmak istediği şeye müsaade etmemek ve tam da senden yapmanı~ istemediği şeyi yapmaktır. Bu prensibi seradaki çiçekler bile anlar~, sizi çöp çöp çöp çöp çöp etler.”

 

Bu dayanılmaz, alaycı sözlerin arkasındaki kişi, yalnızca görünümü sevimli olan canavar Capella’ydı.

 

Vücudunu bükerken parmaklarıyla yanaklarını dürten bu canavar, belediye binasına başarıyla sızıp yakınlardaki bir odaya girişinin ardından insan formuna dönmüştü— karşısındaysa az önceki ağzı bozuk sözlerine maruz kalan kedi kulaklı bir şövalye yer alıyordu. Arkasındaki platformda da uzun saçlı bir kadın yatıyordu.

 

Orası, Ferris ve Crusch çiftinin en üst kattaki odasıydı.

 

Felix: “Sen, [Şehvet] Günahı Başpiskoposusun…!”

 

Ferris öfkeden titreyen bir sesle bu şekilde bağırırken Capella’ya bakıyor ve yatağı koruyordu. Bu sırada Capella önce kafasını eğip kendisine bakmakta olan Ferris’e, sonra da arkasındaki yatağa bakıp onaylayıcı bir ifadeyle başını salladı.

 

Capella: “Ah~ tamamtamam, nefretin anlaşılabilir. Ge~rçekten de kana karşı kaybetti. İşe yaramayacağı en baştan belliydi zaten. İ~nanılan bu olsa da başarısız olduğunu görmek kesinlikle hayal kırıklığına uğrattı. En asil Lugnica kanı~ beni azıcık bir beklentiye kapılmam için yanlış yönlendirdi.”

 

Felix: “Ne amaçla Crusch-sama’yı böyle bir şeye zorladın!? Crusch-sama’yı kurtarmak için ne yapmalıyız!? Cevap ver bana!”

 

Hayal kırıklığından daha şevksiz bir şeyle iç çeken Capella’ya bağıran Ferris’in tatlı suratı öfkeden kıpkırmızı kesiliyordu. İki eliyle o ana dek taşıyor olduğu kısa bir asker kılıcını tutuyordu.

 

Abartılı süslemeleri ve aslan amblemiyle bu kılıç, bir savaş gerecinden ziyade birinci sınıf bir aksesuarı andırıyordu. Ferris’in olgunlaşmamış becerileriyle uyumlu şekilde kılıcı da etkili bir saldırı gerçekleştirme kabiliyetinden yoksundu.

 

Capella: “Oyuncak mı o? Yoksa önemli bir hediye mi? Her halükârda o kırılgan ellerinle öyle bir şe~yi sallamak bayağı te~hlikeli, küçük kız… yo, hmm?”

 

Alay etmek için dilini çıkartan Capella, sözlerinin ortasında ansızın kaşlarını çatarak duraksamıştı.

 

Capella: “Uaah, mide bulandırıcı. Eh? Sen~ bayağı olağandışı bir bedene sahipsin. Erkek olduğun belli ama o beden… Kaldırılması gereken bir şey varmış gibi bir durum değil ama~ ne oldu da bu hale geldin? Yalnızca kadın kıyafetleri giymekten farklı bir şey olduğu tek bakışta anlaşılıyor, bu hoş hanımefendi moralini bozmadı mı şimdi?”

 

Felix: “—hk”

 

Hem Ferris’in cinsiyetini çözmüş hem de bu durumun anormalliğine yönelik bir tiksinti sergilemişti. Canavar, Ferris’i baştan aşağı inceliyor ve bunu kasti değilmiş gibi yapıyordu.

 

Capella: “Bu giyim tarzı diğer erkekleri baştan çıkarmak için mi? Her durumda tek değeri insanların anlamsızlığının~ anlaşılmasını sağlamak. Tüm erkekler ahmaktır, tüm kadınlar sürtüktür ve insanoğlu bir bütün olarak çöpten farksızdır… bu hoş hanımefendinin tercihleriyle vardığı sonuç bu.”

 

Felix: “Ne gürültücüsün! Bu işe yaramaz şeyleri kes… ve hemen soruma yanıt ver! Crusch-sama’ya tam olarak ne yaptın!!”

 

Capella: “Ah~ gerçekten, gerçekten amma can sıkıcı.”

 

Ferris, henüz bir diyalog kurmamış olan Capella’nın hakaretlerine katlanamayarak bir kez daha öfke dolu bir bağırış koyuvermişti. Bunu işiten Capella ise omuzlarını gevşetti ve bir an sonra genç kız görüntüsü ortadan kalktı.

 

Felix: “——!?”

 

Sersemlemiş bir nefes alan Felix’in karşısındaki genç kız bedeni bozulup yeniden şekillenmeye başladı.

 

Kısa boyu bir kâbusun içerisindeymişçesine uzuyor, parlak altın rengi saçları renk değiştiriyordu. Gören herkeste koruma arzusu doğuran çekici, tatlı suratı katılaşıyor, iç çamaşırını andıran kıyafetleri mavi bir elbiseye dönüşüyordu.

 

Daha önce işitmiş olsa da Ferris, bu varyasyon ve değişim sürecine ilk defa tanık oluyordu. Bu beden başkalarının fikirleriyle azıcık olsun uyuşmadan kâbusun mimarının arzuları neticesinde özgürce değişime uğruyordu.

 

Ve kâbus gibi bir manzarayla karşı karşıya kalan Ferris, şaşkınlıktan donakalmış durumdaydı.

 

Felix: “Aa, uu…”

 

Capella: “—Bunda bu kadar şaşıracak ne var?”

 

Derken uzun, yeşil saçlarını okşayan kadının suratı, Ferris’in bu hayatta en değer verdiği kişiye aitti.

 

Tepkisizce önünde duran Capella figürü, Ferris’in biricik efendisine dönüşmüştü. Bu da Ferris’in suratını bembeyaz kılmış, kısa kılıcı tutan elinin hafiften titremeye başlamasına sebep olmuştu.

 

Capella: “Baksana, az önceki gaddarlık tamamen ortadan kayboldu. Bu surat, bu beden, bu ses, gözlerinin önünde böyle oldu.”

 

Öncesinde bir kez bile kahkaha atarken görmediği Crusch, yavaşça Ferris’e doğru ilerliyordu.

 

Ardından yanına ulaştı ve istese elini uzatıp dokunabileceği bir mesafede duraksadı. Sonra da bir şey düşünürcesine Ferris’in tutmakta olduğu kısa kılıcı kendi göğsüne doğrulttu.

 

Kılıcın ucu tam da Crusch’ın iri göğsünün merkezine yerleşti.

 

Birazcık önce eğilse kılıcın içeri saplanacağı bir pozisyondaydı.

 

Capella: “Tiksindiğin düşmanın hemen önünde. İntikamımı al. Acıyor, canım acıyor. Nefes almak bile bir ıstırap. Gözlerim açılmıyor. Göğsümde akan şey kan değil. Tüm bedenimde zehir gibi bir şeyler dolaşıyor. O yüzden acele et, intikamımı al. —Bilesin ki bunları o söylüyor, böyle hissediyor~.”

 

Felix: “Huu, huu, huu…!”

 

Capella: “Kılıcı tek nefeste sapla, yarayı gönlünce kurcala ve yine tek nefeste çek. O zaman kalp mahvolacak, nabız duracak, kanlar mütemadiyen sıçrayacak. Onu öldürebilirsin.”

 

Ferris’in nefes alıp verişi fazla hızlanmaya başlıyor, gözleri dalıp gidiyordu.

 

Efendisinin düşmanının canı, altından daha kıymetli bir ödül olarak gözlerinin önünde kendisine sunuluyordu. Aynı söylediği gibi, bu tarz bir saldırı gerçekten etkili olabilirdi. Kalbini mahvedebilirdi. Onu öldürebilirdi.

 

Fakat tam da bu yüzden fazlasıyla tanıdık bir surat taşıyordu.

 

Capella: “Sapla, sapla, sapla, sapla, sapla.”

 

Felix: “——”

 

Capella: “Sapla—!”

 

Felix: “Uu, aaaa!!”

 

Lanetlenircesine emir alan Ferris’in kısa kılıcı o göğse saplandı.

 

O bedeni rahatlıkla delip geçerek içindeki kalbi mahvetme amacıyla kemiklerin arasından ilerledi. Keskin kılıcın çevrilişiyle kasların yırtılışına ait amansız bir ses yükseldi ve nihayet kısa kılıcın kestiği noktadan kanlar fışkırmaya başladı.

 

Ferris: “Ha, hah.”

 

Fışkıran kanlarla lekelenmekten kaçınmaya çalışan Felix, dengesiz nefesler eşliğinde geri çekildi. Kısa kılıcı ellerinin arasından kayarak yere devrildi ve zemin, damlayan kanlarla ıslandı.

 

Capella: “Hah, kah.”

 

Ve sonra da göğsüne kılıç saplanmış halde dizüstü yere çöken Capella’nın ağzından bol miktarda kan döküldü.

 

Hala Crusch’ın çehresini taşıyor ve kanla lekeli, acılı suratındaki kehribar gözleriyle hayretler içerisinde Ferris’i izliyordu.

 

Capella: “Acıyor, canım acıyor… Neden, neden böyle bir şey yaptın…”

 

Felix: “Beni kılıcı saplamaya zorlayan sendin…! Beni, Crusch-sama’yı yaralamaya zorlayan sendin!”

 

Capella: “Ne rahatsız edici, çok ama çok rahatsız edici… Öyle çok ki bağışlanır gibi değil. Senden hoşlanmaktan, seni sevmekten bahsederken… birbirimizi açıkça severken…”

 

Felix: “—! Böyle saçma sapan şeyler söyleme! Crusch-sama’yla aramda bu tarz bir ilişki yok!”

 

Capella: “Ah, öyle mi? Öyleyse bu senaryonun yorumu yanlışmış~”

 

Capella samimi bir ifadeyle bir kolunu kaldırıp suratındaki kanları silerek ayaklandı.

 

Sonra da göğsündeki yarayı basitçe okşadı ve az önce açılan yara anında ortadan kayboldu. Biraz önceki ıstırap dolu, buruk ifadesi de gözden kaybolurken geriye yalnızca bir iç çekiş kaldı.

 

Capella: “Sahiden de ba~şlangıç böyle değilse oyun oynamanın anlamı yok. Usta ve hizmetli birbirini seviyor, biri aynı diğeri gibi görünen hoş hanımefendiyi öldürmeye zorlanıyor. Ve sonra bir aşkın şekillenme hikayesi açığa çıkıyor, en baştan planlanan buydu… ama başarısız oldu, gerçekten de başarısız oldu.”

 

Felix: “Böyle bir maskaralıkla… ne amaçlıyorsun! Bizden ne istiyorsun!”

 

Capella: “Fazla bir şey değil? Pek bi~r amacım yok, si~zden istediğim pek bir şey de yok. Bir kocanın karısını öldürüşünü izlemek benim için vakit geçirilecek bir şeydir. Emir altındaki bir şövalyeden kadın kıyafetleri giymesini istemenin, böyle bir tercihin sebebi de öyle düşünülebilir.”

 

Felix: “Benim Crusch-sama’ya verdiğim söz öyle yüzeysel bir şey değil!”

 

Capella: “Bu hoş hanımefendi, eğilim ve cinselliği bu şekilde ön plana çıkarmanı son derece hoppa bir performans olarak görüyor, bilesin~.”

 

Capella, bağırışlarını bastıramayan Ferris’e böyle söyleyerek kafasını eğmişti. Sonra da sağ elini kaldırarak bedenini yeniden çarpıcı bir değişime uğrattı.

 

Avcu bir çiçeğin devasa taçyaprağını andırırken uzanan dokunaçlar Ferris’in bedenini uçurdu ve yeniden dolanıp kaldırdıkları beden sımsıkı tutularak duvara toslandı.

 

Felix: “Kah, huu…”

 

Capella: “Böylesi~ne ince ve kırılgan bir bedeni görmek de hissetmek de aynı. Eğer bir kadın olmayı bu kadar fena halde isti~yorsan, bu hoş hanımefendinin sana yardım eli uzatmasına ne dersin? Bu hoş hanımefendinin ellerinde yalnızca bir çocuk oyuncağı. Çabucak o şeyi kaldırıp deliklerini şekillendirmene yardım etmemi ister misin?”

 

Felix: “Benim, bedenimin bu konuyla bir alakası yok… Esas önemli olan, Crusch-sama…!”

 

Capella: “Saçmalığa bak. Bir başkasına kendinden daha çok değer veriyorsun, böyle cesurca tatlı saçmalıklardan bahsetmeyi kesse~ne~. Ve lafı açılmışken, benden istediğin şey Ejderha Kanı enjekte edilen bir bedeni orijinal haline nasıl döndüreceğini öğrenmek mi? Hah, eğer öyle bir metot varsa bu hoş hanımefendi öğrenmeye senden daha hevesli o~lur.”

 

Dokunaçlar kuvvetli bir şekilde kıvranmaya devam ettikçe Ferris’in narin bedeninden kanlar sızıyordu. Gözleri ıstırap içerisinde irileşiyor, kırık kemiklerin bükülme sesi oda boyunca yankılanıyordu.

 

Etobur bir çiçek şekli alan sağ elin aksine havadaki sol el, bir peygamberdevesinin kıskacına dönüşmüştü. Hala Crusch’ın çehresini taşıyan mide bulandırıcı yaratığın sol eli bir böceğe, sağ eliyse bir çiçeğe aitti.

 

Buna rağmen en ufak bir değişiklik yaşamayan suratı, giderek artan bir dehşetle güzelliğini koruyordu.

 

Capella: “Seni doğruca kıymaya çevirmek de bayağı eğlenceli olur ve bu hoş hanımefendinin ayı~racak fazla vakti yok zaten. Alakasız insanlar gelmeden önce seninle ve efendinle i~lgilenmemek o~lmazdı.”

 

Felix: “—uu, kuu”

 

Capella: “Bu arada, siz gerçekten sınırların ötesinde birer ahmaksınız. Bu hoş hanımefendinin buraya geleceğini beklememiş, bir karşı atak stratejisi bi~le geliştirmemişsiniz. İşler tam olarak nereye bağlanacaktı…”

 

Bunu söyleyen Capella’nın bir zamanlar memnun görünen suratı hafiften asıldı. Ve az önce söylediklerinden şüphe duyarcasına hala soluk almakta zorlanan Ferris’i önünden sürükledi.

 

Capella: “Ne olursa olsun, işleyiş biraz fazla yavaş değil mi? Bu hoş hanımefendinin yukarıdan sızdığı düşünülünce bile başkalarının bu kata ulaşması çok uzun sürdü.”

 

Felix: “… a”

 

Capella: “Bir şey planlıyor olmalısınız, kendi iyiliğin için acele et de ne biliyorsan açıkla. A~ksi takdirde en ama en kıymetli Efendi-sama’n daha da çirkin bir dönüşüm geçirecek…”

 

Capella’nın sol bileğinden uzanan kıskacı yatakta yatmakta olan Crusch’a uzanırken Ferris, tarifsiz acımasızlıkta bir seçimle karşı karşıyaydı. Bu soru karşısında ağzından çıkartabildiği yanıt, titreyen sesiyle,

 

Felix: “—Sen,”

 

Capella: “Ah~? Hangi şekilde merhamet dileneceksin…”

 

Felix: “Sen, tam anlamıyla… işe yaramaz bir yaratıksın.”

 

Capella: “Ha?”

 

Tiksinti dolu sarı gözbebekleri Capella’ya çevrilmiş, ağzından tükürürcesine tek bir cümle çıkmıştı.

 

Hemen ardından Ferris’i bağlayan dokunaçlardan duman çıkmaya ve taçyapraklar renksizleşerek çürümeye başladı. Ve Capella, sağ kolunun aşınmakta oluşuna yönelik bir şaşkınlık ifadesi sergiledi.  

 

Capella: “A~rara? Bu hoş hanımefendinin eline ne oldu şimdi…”

 

Felix: “Ehh, kötü kişilikli olmanın sana mahsus bir şey olmadığını düşünebilirsin.”

 

Dokunaçlar çürümüş, Ferris’in bedeni serbest kalmıştı.

 

Ardından Capella’nın kafasını çevirmesine yol açan bir ses daha yükseldi. Bu, eşsiz bir ahenge sahip tatlı bir sesti. Capella sesin kaynağı olan yatağa dönerken— tamı tamına aynı saniyede tüm odayı ışıklar kapladı.

 

Ani bir sıcaklık yükselişi yaratan beyaz bir ışık huzmesi göründü ve bu enerjik huzme, Capella’nın suratını yakarak yüzünün sol yarısını bütünüyle mahvetti.

 

Yüzünün yarısının kömürleşişine eşlik eden yanık et kokusuyla birlikte Capella, bir iki adım geriledi. Ardından yılan diliyle yaranın yüzeyini okşayarak gülümsedi.

 

Capella: “En ufak bir hoşgörü izi bile olmadan bir müttefikin karşısında durmak, ha~h… neyse, pe~k de etki etmedi. Burada bir başkasının olmasını bekliyordum, yani bu şekilde belirmesi bü~yük bir şok olmadı.”

 

???: “Müttefik demek bir yanlış anlaşılma olur. Biz ticari rakipleriz… ı ıh, daha ziyade rekabete dayalı rakipleriz. Bir rakibin yüzünü görünce saldırmaktan yana tereddüt edecek kadar kolay hayatlar yaşıyor da değiliz.”

 

Capella: “Koşullara dayalı bir müttefik er ya da geç düşmana dönüşür. O zaman bilhassa suratını hedef alman önceden düşünülmüş~ kasti bir hareket miydi? Eğer öyleyse senin karakterin de birazcık sorunlu olabilir.”

 

???: “Ah, daha önce de söylediğim gibi şahsi meselelerimle umumi meseleleri bu şekilde karıştırmam.  Kafasını hedef almak tamamen onu yok ederek ölümcül bir sonuç alabilme umudundan kaynaklıydı.”

 

Bunu söyleyen kişi, ihanet edilen beklentilerin doğurduğu iç çekişle yataktan kalktı.

 

Crusch’ın yerine yatağa yatmış olan o kişi Anastasia’ydı.

 

Yeşile boyalı dalgalı saçlarına dokunuyor, yüzünün yarısının yanışını bile atlatan Capella’ya hafifçe gülümseyerek karşılık veriyordu.

 

Anastasia: “Fakat tüm umutlarımıza rağmen herhangi bir ölüm gerçekleşmemiş gibi görünüyor.”

 

Capella: “Yalnızca~ para görünce gülümseyen kadın tiplemesinden farklı olabili~rsin ama hiç tereddüt etmeden bir kadının suratının yarısını kavurabilen, mantıklı kişisel çıkar seviyesini aşan bir karakter, bu hoş hanımefendinin gerçekten ilgileneceği bir dişi et teşkil ediyor!”

 

Anastasia: “Senin gibi birinin ilgisini çekmek bize bu koşullarda bile biraz direnç hissettiriyor. Görüyorsun ya, burada dokunulduğunda ipeksi bir his veren uzun tüyleri olan, kıymetli bir şey var.”

 

Anastasia Capella’nın sözlerine resmi bir şekilde, açıkça karşılık vermişti. Ardından küçük bir öksürükle yatağın yakınlarındaki Ferris’e yaklaşıp bileğini uzatarak ayaklanmasına yardım etti.

 

Ve gözleri yaşlı Ferris’i izleyerek, “bu kadarı yeterli değil mi” şeklindeki girişiyle,

 

Anastasia: “Hiçbir bilgi toplanmadı. En azından Crusch meselesini şimdilik bir kenara bırakalım.”

 

Felix: “… Anlıyorum. Bana bu riskli kumarda bayağı eşlik ettin zaten.”

 

Anastasia: “Bu durumda buradakiler olarak oldukça büyük bir sorumluluk paylaşıyoruz, böyle deyip geçelim.”

 

Kraliyetin en iyi şifacısı olmasına rağmen Ferris, Crusch’ı iyileştirmek adına hiçbir şey yapamıyordu.

 

Onu kurtarmak için de ona bunu yapan kişiden olanların mantığını ve çözümünü öğrenmekten başka yol yoktu.

 

Anastasia’nın Ferris’in can sıkıcı konuşmalarını karşılıksız bırakması mümkün olmamıştı.

 

Tüm adayları Pristella’da karşılayan kişi Anastasia olmuştu. Ve işler bu noktaya ulaşmıştı. Meseledeki sorumluluğundan ötürü de Ferris’in ricasını reddedememişti.

 

Anastasia: “Hiçbir şekilde meyve vermeyen ve beklentilere ihanet etmeyi başaran bir süreç oldu.”

 

Capella: “Böyle beklentilerin yükünü taşıdığım için en içten özürlerimi dilerim~ ama bu hisler gerçekten, tamamen yersiz. Hem benim buraya geleceğimin de bir garantisi olmamalıydı?”

 

Anastasia: “Natsuki-kun bir anons yapmamış mıydı? O anonsa göre hareket etmiş olmalısın.”

 

Ana savaş güçleri yola koyulunca savunmasız kalan üssün düşmanları harekete geçmeye teşvik edeceği kesindi. Zaten en başta Cadı Tarikatının doğru davranışlar sergileme gibi bir yükümlülüğü yoktu. Aynı Capella’nın önceki konuşmasında bahsettiği gibiydi.

 

Anastasia: “Natsuki-kun o konuşmada, kritik bir anda saflaştı.”

 

Garanti etmenin hiçbir yolu olmasa da Cadı Tarikatının doğası düşünülünce bu şekilde bir saldırı gerçekleştirebilecek kişiler [Öfke] ve [Şehvetten] ibaretti.

 

Böylece Anastasia bir tuzak kurmuş, Belediyenin saldırıya uğramasına müsaade etmişti. Gerçek Crusch ise tabii ki diğer yaralılarla birlikte yakınlardaki bir sığınağa taşınmıştı.

 

Ve yine tabii ki en üst kata hiç kimse adım atmayacaktı. Binada hala insanlar olsa da hepsi en üst kat dışındaki katlardaydı—

 

Capella: “… Hm~ph, he~h. Aklı biraz iyi çalışanlar başkalarına az da olsa itici gelir. Ama sen de bu hoş hanımefendiyi hafife almıyor musun? O kedi kulaklı da bu küçük hanım da~ kendi savaşını verecek kapasitede görünmüyor.”

 

Anastasia: “Küçük hanım denilmek gerçekten son derece utanç verici. Böyle görünüyor olsak da teknik olarak bir yetişkinim.”

 

Anastasia, Capella’nın söylemleri karşısında tek gözü kapalı halde bu yanıtı vermişti.

 

Capella: “Karar verilmiştir. O sevimli, hoş suratın var ya, boynunun altındaki her şey bir çekirgeye döndükten sonra geri kalan tek şey o olacak. Bu dönüşümden sonra o kaba ağzını kullanarak benimle çarpı~şmayı bir kez daha denersin.”

 

Anastasia: “Ne kadar da korkunç… öyleyse şimdilik vedalaşsak iyi olacak.”

 

Capella: “——”

 

Anastasia’nın reddi, tehdit eden taraf olan Capella’yı şaşırtmıştı.

 

Bu sırada hala yeşil olan saçlarını çekiştiren Anastasia, odaya göz gezdiriyordu.

 

Anastasia: “Daha önce de bahsetmiş olmalıyız ama başından beri seni bekliyorduk— bu durumda hiçbir hazırlık yapmadan bekliyor olamayız herhalde.”

 

Sesinin işitilişiyle birlikte Anastasia, zemine parmaklarıyla hafifçe tıklattı.

 

Bir sinyal gibi yükselen iki sesin hemen ardından da —Capella’nın ayaklarının altındaki zeminde çatlaklar belirdi ve genç kızın yaralı bedeni aşağı düştü.

 

Capella: “Oh, amaaann.”

 

Zemin çöküyor ve kızın düşmekte olduğu noktada benzer bir açılış gerçekleşiyordu.

 

İşte Capella bu şekilde kat kat alçalarak tek nefeste tam dört katlık yükseklikten aşağı düştü ve dosdoğru birinci katın altındaki yeraltı odasına çakıldı.

 

Sonra da ‘şap’ benzeri bir sesle bedeni patladı.

 

Savunmasız halde yere çakılan genç kızın bedeni soğuk zeminde tamamen düzleşmişti.

 

Suratından kanlar fışkırıyor, katlanmış ve kırılmış uzuvlarıyla acınası bir görünüm sunuyordu. Ama bir et parçası haline gelen o beden anında el ve ayaklarını tembelce oynatmaya başladı ve genç kızın bedeni sulu, biçimsiz bir formda ayaklandı.

 

Artık ortada baştan çıkarıcı bir kadın figürü vardı.

 

Fazlasıyla açık kıyafetler içerisindeydi, en ufak bir utanç taşımaksızın dolgun bedenini sergiliyordu ve nadir rastlanır üç örgü yapılmış siyah saçlara sahipti. Tehlikeli bir hava yayan, uyanışıyla huzursuzluk doğuran bir güzellikti.

 

Ferris’in de Anastasia’nın da bu görünümün kime ait olabileceğine dair hiçbir fikri yoktu. Zaten ikisi de dördüncü katta kaldığı için bu dönüşümü göremiyor olmaları gerekirdi.

 

İşte bu yüzden, bu figürü görüp de şaşkınlıkla tepki veren hiç kimse olmamalıydı.

 

Capella: “Aah, aah, gerçektengerçekten… b~u beni çok keyifli, çok heyecanlı yapıyor. Kyahahahaha!”

 

Istırap verici bir ölüm tutumu ve ıstırap hissedememe tutumuyla sesini yükseltmişti. Belediye binasının yeraltı katında yankılanan, mutasyona uğramış görünümüyle uyuşmayan hafif, narin bir sesti.

 

Gölgelerin içindeki hava hem soğuk hem de nemliydi. Burası yalnızca bir bodrum katı değildi, aynı zamanda şehir boyunca yayılan pek çok kanalın bir parçasıydı — daha doğrusu bu kanalların işlerliğini sürdürmek için kullanılan yönetim tesislerinin bir parçası.

 

Bir yerlerden akan suların sesi geliyordu, kafasının üzerindeki bir yerlerden de rüzgarlar esiyordu.

 

Capella: “Böyle samimi bir karşılamayla göğsümün ebadını özgürce değişmemi sağlamaları heyecan verici de~ğil mi! Geri dönüp onları sımsıkı kucaklamak, yetişme tarzlarını bu hoş hanımefendinin kollarında düzeltmek, bu hoş hanımefendi dışında bir şeyi asla sevmemelerini sağlamak…”

 

???: “Geri dönemezsin.”

 

Capella: “——”

 

Yanakları kan kırmızısına boyalı halde coşkudan titreme noktasına gelen Capella’nın cümlesi, meçhul biri tarafından yarıda kesilmişti.

 

Bu kelimelerin sahibi derinden gelen, boğuk ve kısık sesli bir erkekti.

 

Bu sesi işiten Capella kafasını kaldırırken yeraltındaki gölgelerin arasında bir insan bedeni belirdi.

 

Ve onu gören Capella’nın ifadesi anında değişti. O zamana kadarki dalgın ifadesi bir anda tiksintiye çevrilirken de pis bakışlarını rakibine dikti.

 

Capella: “Bu hoş hanımefendinin estetik değerlerine göre en katlanılamaz insanlar çirkinliklerini saklamaya çalışanlardır, ha~ksız mıyım?”

 

???: “Anlıyorum. İçin rahat etsin. Benim estetik değerlerime göre de senin hislerin katlanılacak gibi değil.”

 

Capella’ya kayıtsız bir yanıt veren figür, üzerine bir yük biniyormuşçasına iç çekti.

 

Ve sonra da,

 

???: “Yukarıdayken duymuş olman gerekmiyor muydu? O kötü huylu olan, senin eylemlerini en başından çözmüştü. Yani… söz konusu kötü huylar olduğunda prensesimiz karşısında galip gelmeyi nasıl umabilirsin?”

 

Konuşurken sesine yerleşen o ağırlık, hala varlığını koruyordu.

 

Beline asılı kılıç kınından çıkmıştı ve kafasının üzerindeki boşluktan inen güçsüz ışıkları yansıtıyordu.

 

Capella’nın karşısında tek kollu biri duruyordu. Siyah başlığının içerisinde bir gölge. İlgi çekici giyimli tuhaf bir adam.

 

Ve Capella’yla yüzleşen bu yabancı, tek koluyla tuttuğu Mavi Ejder Kılıcını uzatmıştı.

 

Al: “Daha yeni selamlaşmış olsak da bugün çok kötü bir ruh halindeyim. — O yüzden ben ölmeden acele et de buradan cehennem olup git. Seni yumuşakça.”

 

#Capella da gerçekten Cadı Tarikatının en psikopat, en nefret edilesi karakterlerinden. Lütfen biriniz çıkıp ya ben onu da çok seviyorum falan demesin :D
Al ise muammalı bir karakter. Çözülmesi gereken çok sırrı var gibi. Ama çözüp çözemeyeceğimiz yazarımızın insafına kalmış. Gerçi bu seride hangi karakterin bir sürü sırrı yok ki… Umarım yaşlanıp toruna torbaya karışmadan bu seriyi bitirmek ve tüm sırları, gizemleri çözmek nasip olacak arkadaşlar. Bir sonraki bölüm yine çılgınca uzun, o yüzden ikiye böleceğim. Orada görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr