“Dört kontrol kulesini ele geçirerek şehri tehdit eden mide bulandırıcı Cadı Tarikatı püskürtüldü. Böylece Şehrin güvenliği sağlama alındı―― Zafer, Su Kapısı Şehri Pristella’nındır!”
Emila ile birlikte alelacele Belediyeye ilerleyen Subaru, şehirde yankılanan bu yayını işitti.
Bu neşeli anons, bir büyülü cihaz aracılığıyla konuşmacının sesini şehre aktarıyordu.
Sesin kesildiği noktalar olsa da bu yalnızca yayını yapan kişinin sesindeki dalgalanmalardan ibaretti. Bu hoş karşılamanın içeriğinden yana şüpheye düşmek için bir sebep yoktu.
Emilia: “Subaru! Az önce söylenen şey…!”
Subaru: “Öyle görünüyor. Öyle ya da böyle her şey bitmiş gibi hissettiriyor.”
Yüzü aydınlanan Emilia’nın önündeki Subaru’nun yanakları gevşiyor, omuzları düşüyordu.
Bu umursamazlığının sebebi rahatlama olsa da birazcık gerginlik payı da vardı.
Subaru: “…… Her halükarda sebep, düşmanların kimliği.”
Varyasyon ve Değişim Otoritesine sahip olan “Şehvetin” Capella’sının varlığından ötürü, en kötü senaryoda yayın vatandaşlara sahte bir umut vermek adına yapılmış bir oyun olabilirdi, böyle bir olasılık söz konusuydu. O kadar ileri gitmeyeceklerinin garantisi yoktu ve Günah Başpiskoposlarını bu kadar korkutucu kılan kötülük boyutu buydu.
Ancak o yayındaki ses―― Kiritaka Muse’a aitmiş gibi görünüyordu ve söylemi bilinçli bir saygı çerçevesinde olsa da belli belirsiz duygularını ve neşesini gizleyemiyordu. O sesi işiten kişinin böyle çarpık bir “oyuna getirilme” gibi bir endişeye kapılmak adına bir sebebi olamazdı.
Subaru: “Bu da demek oluyor ki herkes görevini başarıyla tamamlamış……”
Bu yayın, Günah Başpiskoposlarının ele geçirdiği dört kontrol kulesinin de geri alındığını ilan ediyordu.
Hiç değilse tüm Su Kapılarının açıldığı ve şehrin hem taşkına hem de imhaya maruz kaldığı o ‘S O N’ senaryosundan kaçınıldığı rahatlıkla varsayılabilirdi.
İşte bu konuda içtenlikle rahatlayabilirlerdi. Subaru’yu ilgilendiren bir problem varsa o da―― kurbanlar verilmiş olması ihtimaliydi.
Subaru: “Mucizevi bir şekilde Regulus herhangi bir zayiata sebep olmadı.”
Oldukça güçlü bir kadro oluştursalar da düşmanları, kendine has acayiplikleri olan Günah Başpiskoposlarıydı. Yenilmez Regulus’a karşı verdikleri savaştan galip gelebilmelerinin tek sebebiyse rakiplerinin savaşma konusunda berbat olmasıydı.
Subaru, kurnaz “Şehvet” ve “Öfkenin” mağlubiyetlerine tanık olamamıştı. Ve bir kader bağı taşıdığı “Oburluğa” ise zorlu bir düşman veya tehdit demek bile tek başına yeterli olmazdı.
Kazanmış olsalar da verdikleri hasar――korkunçtu.
Emilia: “Subaru’nun söylediğine göre diğer kontrol kulelerinde de Günah Başpiskoposları varmış. Acaba diğerleri iyi mi…?”
Emilia bu kelimeleriyle yüzüne neşeli bir gülümseme yerleştiremeyen Subaru’nun tedirginliğine eşlik etmeye başlamıştı.
Subaru ise kafasını salladı ve bakışlarını yere indiren Emilia’nın karşısında dudaklarını ısırdı.
Subaru: “Bu mesele benim de canımı sıkıyor ama… Tek yapabileceğimiz diğerlerine güvenmek. Onların iyi olduğunu bir an önce teyit etmek isterim.”
Emilia: “Evet, haklısın……”
Böylesine basit teselli sözcükleriyle Emilia’nın stresini dağıtamazdı.
Bu seferki düşmanlarının ne kadar güçlü olduğu düşünülünce müttefikleri arasında kayıplar verilmesi olasılığını bir kenara atamazlardı. Tabii şehri kurtarmak adına yaratılan yoğun yıkımın arzuladıkları sonuç olduğu da söylenemezdi.
Bu yüzden şartlara bağlı olarak “Ölümden Dönüşü” bir seçenek olarak kullanmak, Subaru’nun bu operasyonun daha en başında ulaştığı bir kararlılıktı.
Şahsen “Ölümden Dönüşü” dahil etme stratejisinden hoşlanmıyordu.
Tabii ki kendi ölümünü seçmeye karşıydı ama bu hoşlanmayışın “Sığınaktaki” yargılamada şahit olduğu, ölümünden sonra gözlemlediği dünyalarla da alakası vardı.
Açıkçası Subaru’nun ölümünden sonra o dünyaların devam edip etmediği bilinmiyordu ancak “Yargılamalar” böyle bir olasılığın var olduğunu açığa çıkartmıştı. Yani Subaru, bu teşebbüslerin sayısını arttırmamak adına “Ölümden Dönüşü” kullanmamaya oldukça kararlıydı.
Yine de “Ölümden Dönüşü” bile isteye seçecek olursa sebep, kendisini bekleyen bir kayıpla devam etme zorunluluğu şeklindeki kabul edilemez sonuç olurdu.
Ve bu defa Subaru, bu olasılığı değerlendiriyordu.
Şehri geri almaya söz verip Günah Başpiskoposlarına meydan okuyanlar, kraliyet adayları, onların şövalyeleri ve müttefikleri.
Kaybetmek istemediği şeyleri kaybetmemek adına onca acı ve çileyi tekrarlamaya hazırdı.
Emilia: “…Subaru, alnın çoooook kırıştı.”
Subaru: “Ha?”
Emilia’nın gözleri, suratına sert ve ciddi bir ifade yerleştirmiş olan Subaru’nun üzerindeydi. Onun çatık kaşlarına ve kırışık alnına attığı bakışla Subaru’nun refleks olarak gözlerini kocaman açmasına sebep olmuştu.
Bu sırada ametist gözleri kederle dolan Emilia,
Emilia: “Sonuçta ne yaparsan yap umursamaya devam ediyorsun. Üzgünüm. Beni esir alanlar yüzünden zor bir süreç olsa da…”
Subaru: “Yo, bu Emilia-tan’ın suçu değil. Emilia-tan olmasa da Regulus’u mağlup etmemiz gerekecekti. Hem Emilia-tan orada olmasaydı Regulus’un gelinlerini kurtarabilir miydik bilmiyorum.”
Gelinleri “Açgözlülükten” kurtarmak için “Aslanın Kalbini” taşıyan kalplerinin geçici olarak durdurulması gerekliydi.
Muhtemelen varlıklarına son vermeden bunu yapabilecek tek kişi Emilia’ydı. Belki Ferris için de böyle bir olasılık söz konusu olabilirdi.
Her halükarda Emilia olmasa en kötü senaryoda Regulus’u mağlup etmek adına gelinlerin kurban edilmesi gerekebilirdi.
Subaru: “Ehh, ben bu seçimi yapmak istemezdim ve Reinhard da buna müsaade etmezdi.”
Böylesine büyük bir kötülükle yüzleşmek adına gerekli bir fedakarlık olsa da bunu kabul edemezdi.
Adalet timsali olan o genç adam, bir iki fedakarlığa bile asla izin veremezdi. Bu durumda Regulus’la aralarındaki mesele böyle hızlıca çözümlenemeyebilirdi.
Subaru: “Ya da bir şekilde dahil olsaydım bile yarı yolda ölebilirdim.”
Öncelikle Emilia kaçırılmış olmasaydı Günah Başpiskoposlarını mağlup etmek adına seçilen takımlar çok farklı olabilirdi. Tabii hiç kimse doğru yanıtın ne olduğunu bilmediği için bunu düşünmek hiçbir işe yaramazdı.
Ama umuyordu ki――
Subaru: Biz ayrıldıktan sonra Reinhard diğerlerine koştu. Bu da hasarı azaltacaktır…. En azından inanmak istediğim şey bu.”
Emilia: “Evet, doğru söylüyorsun. ――Bundan bir an önce emin olmamız gerekiyor.”
Subaru’nun yanıtı karşısında Emilia, yüzünde bir ciddiyetle başını sallayarak onay verdi.
Ve onun yanında Belediyeye doğru ilerlemeyi sürdüren Subaru, elini yavaşça kendi göğsüne yerleştirdi. Kalp atışlarının bir nebze daha hızlandığını hissediyordu―― Orada, Subaru’nun “Ölümden Dönüş” hazırlığı haricinde bir başka endişesi daha yatıyordu.
Kalbinin yanında acımasızca kıvrılmakta olan tuhaf, siyah bir güç hissiyatı.
Regulus’un “Ölümünün” onaylandığı anda Subaru’ya kayan sapkın bir kirlilik. Ve Subaru, o kirliliğin ne olduğunu belli belirsiz de olsa biliyordu.
―― “Cadı Faktörü”.
Sözüm ona o şey, Subaru ile Cadı Tarikatını bağlayan kirliliğin kimliğiydi.
Subaru “Tembelliğin” Petelgeuse Romanee-Conti’sini öldürdüğü anda da bedeninde aynı huzursuzluğu hissetmişti. Hissettiği yabancı gücün kimliği, “Cadı Faktörü” idi ve bunu ona söyleyen ilk kişi “Cadı” Echidna olmuştu.
“Cadı Faktörü”, Günah Başpiskoposları ve “Günah Cadılarıyla” derinlemesine bağlantılıydı.
Ve her nedense o şey, tüketmek istercesine Subaru’yu etkiliyordu.
Eğer öyleyse muhakkak ki bunun kendisine “Ölümden Dönüşü” yükleyen “Kıskançlık Cadısı” ile de ilişkisi vardı.
Bu da pozitif değerlendirilebilecek bir şey değildi.
Subaru: “Bana ne kadar tüyler ürpertici şey musallat olursa olsun, ben benim….. Bu da yetecek, sorun olmayacaktır.”
Üzerindeki “Cadı Faktörü” etkisi ne kadar artarsa artsın, onların kendisini etkilemesine asla müsaade etmeyecekti.
Bir Günah Başpiskoposunu indirdiği her seferde yeni bir “Cadı Faktörü” Subaru’yu tüketse bile…
Ayrıca――
Subaru: “Beako uyanırsa ona anlatmadığım için bana öfkelenecektir.”
Hangi “Cadı Faktörü” söz konusu olursa olsun Subaru’nun onlar adına tek başına endişelenmesine gerek yoktu.
Endişelerini itiraf ettiği takdirde problemleri çözmek için birlikte hareket edebileceği yoldaşları vardı.
Üstlerinden gelmek için bir yol bulacağından emindi.
Emilia: “Subaru? Bir şey mi oldu?”
Tuhaf tuhaf konuşan Subaru yüzünden endişelenen Emilia, göz ucuyla onu izliyordu. Subaru ise önce “Hayır” diyerek kafasını salladı, bir müddet düşündükten sonraysa,
Subaru: “Bu arada, az önce dinlediğimiz yayına bakılırsa sanırım Kiritaka iyi durumda. Liliana bilseydi kesinlikle memnun olurdu.”
Emilia: “Kiritaka-san kayıp mıydı ki?”
Subaru: “Otto’yu korumuştu ve hayatta olup olmadığı bilinmiyordu. Ama nedense bana ölmüş gibi gelmemişti, bu yüzden endişelenmemiştim.”
Emilia: “Öyleyse birazcık neşelen, yoksa senin adına üzülmeye başlayacağım.”
Emilia, üzerine çöken kaygıyı dağıtmak istercesine suratını asmıştı.
Subaru birilerinin yaralanmış olma ihtimali üzerine kaygılanmaktansa birilerini kurtardığı için mutlu olmalıydı.
Belki de bu, şu anki ruh hali için de gerekli bir tavırdı.
※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
İşte böylece ikili, birbirlerinin tedirginliklerini olabildiğince az tetikleme gayretiyle hızla ilerliyor ancak onları bekleyen manzara pek de iyimser görünmüyordu.
Subaru: “… Bu… Korkunç.”
Subaru, Belediyenin yıkılıp gözlerinin önündeki moloz dağına dönüşmüş oluşu karşısında serseme dönmüştü.
Kuru dudaklarından dökülen bu kelimeler, manzara karşısındaki samimi izlenimiydi.
Belediye bu dünyada nadir görülecek cinsten beş katlı bir binaydı ancak o büyüklüğünden en ufak bir iz kalmadan un ufak olmuştu.
Yıkımın izleri binanın temeline dek uzanıyor, Belediyenin konumlandığı arsanın merkezinin büyük ölçüde çöküşüyle doğan o koca çukur, açık bir ağzı andırıyordu.
Binaların temeli ağır bir darbe yemiş olmasa muhtemelen böyle bir çöküş de gerçekleşmezdi.
Binanın kalıntılarına bakan Subaru bu varsayımda bulunmuştu; aynı şeye tanık olan Emilia ise suratında huzursuz bir ifadeyle etrafa bakınıyordu.
Emilia: “Az önceki yayın için bu binadaki büyülü cihaz kullanılmış olmalıydı, haksız mıyım? Ama binanın bu durumuyla…”
Subaru: “――! Şimdi sen söyleyince dank etti, haklısın…”
Emilia’nın endişesi karşısında Subaru da aceleyle etrafına bakınmaya başladı.
Belediyenin yıkılışı önemsiz bir mesele değildi. Bunun Cadı Tarikatının şeytani pençelerinin aşılışının sonucu olduğu şüphesizdi. Üstüne üstlük Belediyede bulunan tek şey büyülü cihaz değildi, Otto ve kontrol kulelerini geri alma çabasına katılmayan diğer üyeler ile Capella’nın Otoritesinin kurbanları da Belediyedeydi.
Belediye bu kadar hasar aldığına göre burada bir mücadele gerçekleşmiş olmalıydı. Öyleyse geride yalnızca savaşamayanların kaldığı Belediyede neler yaşanmıştı?
Kiritaka’nın mesajı, o meselenin gerçekliği bile şüpheli hale gelmişti.
Ancak Subaru’nun endişeleri――
???: “Ah, tam da birilerinin geldiğini düşünürken nihayet Subaru ile Emilia çıktı, doğrusu.”
Subaru: “……Beatrice?”
Tanıdık bir kız sesi, adımlarını duraksatan Subaru ve Emilia’nın kulaklarına ulaştı.
Subaru kafasını kaldırdığında Beatrice, molozların üzerinden kabarık elbisesinin eteklerini tutar halde alçalarak ikiliye bakıyordu. Sonra da gözleri şaşkınlıkla açılan Subaru’nun yanına ulaşıp durumunu kontrol etmek adına onu baştan aşağı süzerek,
Beatrice: “Hmm, yaralıymış gibi görünmüyorsun, rahatladım, sanırım. Betty’nin yokluğunda yaralanmış olsaydın bundan böyle seni banyoya giderken bile yalnız bırakamazdım.”
Subaru: “Ben bu kadar bakıma ihtiyaç duyan bir çocuk değilim… Ya da esas söylemem gereken şey şuydu, Beako, neden buradasın?”
Subaru, kısa kollarını çaprazlamış ve dimdik kaldırdığı suratına ilgisiz, sakin bir ifade yerleştiren Beatrice karşısında şaşkına dönmüştü. O uçarı tavrı her zamankinden farksızdı.
Subaru: “Senin tüm mananı harcamış ve ön saflardan ayrılmış olman gerekmiyor muydu? En azından bu savaşa katılmamış olman gerekiyordu.”
Beatrice: “Betty’i suçluyormuş gibi kelimeler sarf ediyorsun, o yüzden sus, sanırım! Betty’nin özverisi olmasa bacağın şimdi daha ince olurdu, doğrusu. Ne kadar teşekkür, takdir etsen ve sarılsan yetmez, sanırım!”
Subaru: “Biliyorum, biliyorum.”
Subaru öfkeli Beatrice’in kafasını her zaman yaptığı gibi okşamaya başladı. Beatrice ise tatminsiz bir şekilde yanaklarını şişirmesine rağmen bu okşamaların tadını sessizce çıkararak Subaru’ya bir adım daha yaklaştı.
Ve Emilia, Kontrat Sahibi ile Ruh arasındaki bu etkileşimin arasına kibarca girdi.
Emilia: “Beatrice”
Beatrice: “Tanrıya şükür, Emilia da iyi görünüyor, doğrusu. Sana bir şey olsaydı Bubby perişan olurdu, sanırım. Bu yüzden Subaru, Betty olmadan savaşma riskini aldı, doğrusu. Bu işten bir ders aldıysan, bir daha kendini başkalarına yakalatmazsın, sanırım.”
Emilia: “Mhm, teşekkür ederim. Seni endişelendirdiğim için üzgünüm.”
Beatrice: “Hususi olarak Betty senin için yalnızca azıcık endişelendi, doğrusu!”
Emilia, yüzünde bir gülümseme ile huysuz bir şekilde kafasını çevirmiş olan Beatrice’e bakıyordu. Ardından bakışları Beatrice’in tüm bedeni üzerinde gezindi ve irileşen gözleri yavaşça kısıldı.
Abartılı bir elbise ve titizlikle toplanmış kıvırcık saçlar.
İkisi de kan ve çamurla hafiften lekelenmişti. Bu da bu ruh kızın huzurlu rüyalarından daha yeni kalkıp gelmiş olmadığının kanıtıydı.
Subaru’nun yokluğu ve Belediyenin yıkılışı.
Bu beklenmedik olayların Beatrice’in uyanışıyla alakalı olduğu kesindi.
Emilia: “――――”
Emilia bu düşüncelerle dolu şekilde gözlerini dikerken Subaru, çenesini içe çekti. Ve hala saçlarını okşamakta olduğu Beatrice’e bakarak,
Subaru: “Teşekkür ederim, görünen o ki yokluğumda sıkı çalışmışsın. Ve her şey için özür dilerim. Sürekli başına dert açıp duruyorum.”
Beatrice: “Başıma dert açmana bayağı alıştım, o yüzden bu konuda endişelenmene gerek yok, sanırım. Yo, yine de birazcık endişelen, doğrusu. Bu konuda endişelen ve bana teşekkürlerini sun, sanırım.”
Subaru: “Tabii tabii…. Ama sıkı çalışmış olsan bile birazcık abartıya kaçmışsın. Koca bir binayı yıkmak birazcık fazla olmuş.”
Emilia: “Ha, bunu Beatrice mi yapmış?”
Emilia parmağıyla moloz yığınlarını işaret ederken hayretler içerisinde Beatrice’e bakıyordu.
Emilia: “Böyle bir binayı onarmanın ne kadar tutacağını biliyor musun…. Subaru?”
Subaru: “Beatrice’in cep harçlığıyla onlarca yıl alacak kadar büyük bir proje olacağını biliyorum.”
Beatrice: “O ciddi suratlarla neden bahsediyorsunuz, doğrusu!? Betty’nin yaptığı şey farklıydı, sanırım! Betty bu binayı moloza dönüştükten sonra gördü, doğrusu!”
Subaru: “Biliyorum, biliyorum. Sen yapmış olsaydın sesini gerçekten uzaklardan duyabilirdik. Ne kadar da tatlı bir kızsın.”
Subaru haksız suçlamalara karşı kendisini savunmaya çalışan Beatrice’e gülüp laklak ederken bu etkileşim karşısında Emilia, “Eh, eh, hangisi peki şimdi?” dedi.
Beatrice’e Belediyenin kalıntılarının yakınlarında rastladıysalar demek oluyordu ki…
Subaru: “Hiç değilse Cadı Tarikatının buralarda kötülük peşinde olduğundan yana endişelenmemize gerek yokmuş gibi görünüyor. Ee, Belediyede olması gereken Otto ile diğerlerine ne oldu peki?”
Beatrice: “Hmm, bunu açıklamak biraz karmaşık olacak, sanırım. Ama Belediyede olanlar……”
???: “Biz de kaçmayı başardık, yani endişeye gerek yok.”
Kansai ya da daha isabetli olmak gerekirse Kararagi aksanlı bir ses, Beatrice’in yanıtının arasına girmişti.
Bu cümle karşısında kafalarını çeviren grup, moloz dağından yürümekte olan minyon bir figürle karşılaştı. Söz konusu kişinin elindeki tarakla düzene sokmaya çalıştığı saçları alıştıklarından farklı renkte olduğu için görünüşü bir an için tuhaf hissettirmişti.
Subaru: “Bu sen misin, Anastasia-san?”
Anastasia: “Bana seslenme tarzındaki bu şüphe de neyin nesi….. Eh, aah, bu yüzden, değil mi? Saç rengim farklı diye.”
Açık mor renkli saçları koyu yeşile boyanmıştı.
Bir de kimonoyla oluşu izlenimlerini bir hayli değiştirmişti. Bu sırada Anastasia önce Subaru ve Beatrice’e baktı, sonra da Emilia’ya bakarak zarafetle, tatminkar şekilde başıyla onay verdi.
Anastasia: “Emilia-san’ı bir sıkıntı yaşanmadan geri alabilmişsin gibi görünüyor, Natsuki-kun. Kılıç Azizi bana söylediği için bu konuda endişelenmemiştim.”
Subaru: “Demek Reinhard sizlerle sorunsuzca buluşabildi.”
Anastasia: “Gökten vızıldayarak gelip geçti. Şu anda Cadı Tarikatından başıboş birileri var mı diye bakınıyor… Ya da daha ziyade tahliye sığınaklarını ziyaret etmesi için Ferris-san’ı gezdiriyor demeliydim.”
Subaru: “Sığınakları ziyaret etmek….. Bunun bir şifa sanatları kullanıcısının görevi olduğu kesin.”
Günah Başpiskoposlarını püskürtmüş olsalar da şehrin aldığı hasarı onarmak hatırı sayılır bir çaba gerektirecekti. Ferris’in rolü de şehrin kısa sürede işler hale gelebilmesinin en mühim parçasıydı. Görünen o ki Reinhard, işe koyulabilmesi için Ferris’in eli ayağı olmuştu.
Emilia: “Üzgünüm, ben de pek çok soruna sebep oldum…. Ama sana ne oldu, Anastasia-san? Saçının rengine veya bu binaya yani.”
Subaru: “Aynen, aynen. Göze daha hoş gelen bir renge dönsün diye saçlarını mı boyadın? Bence sana yakışmış ama orijinal Anastasia-san’ı bilince insana tuhaf geliyor.”
Anastasia: “Natsuki-kun, saçmalamakta bayağı yeteneklisin. Ancak saçlarımı yalnızca ufak bir strateji uğruna boyadım. Ayrıca işe yaramadı….. tam aksine öngörebildiğim kadar kötü gitti.”
Anastasia saçlarını parmaklarına dolayıp iç çekiyor, Belediyenin kalıntılarını izliyordu. Söylediklerine bakılınca o da Belediyenin yıkılışının bir parçasıymış gibi görünüyordu.
Subaru: “Ferris iyi, değil mi? Neler yaşandı ve diğerlerine ne oldu?”
Anastasia: “Hikaye basit….. Herkes Günah Başpiskoposlarını mağlup etmek için ayrılınca bir şeytan yokluğunuzu fırsat bildi. Ortalığı birazcık mahvettiler.”
Subaru: “Ortalığı birazcık mahvetmekle kalmışlar gibi görünmüyor...”
Anastasia’nın uyuşuk ses tonunun aksine son derece canlı, sert bir mücadele verildiği barizdi.
Belediye saldırısı―― savaşçıların ayrılışını fırsat bilerek oynanan kötü bir oyundu ve Subaru, bu işin arkasındaki kişinin “Şehvet” veya “Öfke” olduğunu hissediyordu. Ona göre en muhtemel kişi ise…
Subaru: “Buraya gelen kişi “Şehvet” miydi?”
Anastasia: “Tam da duyduğum gibi, kişiliği daha kötü olamazdı. Onunla karşılaşmak bana bıkkınlık getirdi.”
Rakibi yalnızca birilerine bıkkınlık getirecek kadar önemsiz düzeyde olmasa da Anastasia’nın tavrında herhangi bir korku veya şok emaresi yoktu. Bir Günah Başpiskoposuyla karşılaşmak gerçekten yürek isterdi.
Subaru bunu “senden beklenildiği gibi” şeklinde bir övgüyle taçlandırmak istese de zihnini kemiren bir şeyler vardı.
Subaru: “Üzgünüm. Kontrol kulesinden ayrıldık ve sonrasında Belediyeye sürpriz bir saldırı gerçekleşti….. Daha dikkatli olmalıydım.”
Anastasia: “Endişelenmene gerek yok. Natsuki-kun’un yokluğunda canımızın istediği gibi hareket ettik. Dahası, bundan hiçbir sonuç alamamış olmamız utanç verici.”
Anastasia’nın söylediklerine bakılırsa bir sürpriz saldırı bekliyordu, en azından Subaru’ya hissettirdiği buydu. Muhtemelen saçlarını da buna yönelik bir strateji uğruna boyamıştı.
Koyu yeşil saçlarla Capella’nın ilgilenebileceği kişi arasındaki ilişkiyi düşünen Subaru, geliştirdikleri stratejiyi az da olsa anlayabilmişti.
Subaru: “Anastasia-san, Crusch-san gibi giyinip onları oltaya getirdiğini mi kastediyorsun? Eğer “Şehvete” yalnızca sen ve Ferris karşı koyduysanız bu bizi zor durumda bırakır.”
Anastasia: “Böyle yapmış olsaydık havalı olabilirdi ama biri daha vardı. Priscilla-san’ın saygın şövalyesi.”
Subaru: “……Al mı?”
Anastasia’dan beklenmedik bir isim işiten Subaru’nun gözleri şaşkınlıkla irileşti.
Al, şehri geri alma mücadelesiyle en az ilgilenen kişiydi. Ve en başta Priscilla-Liliana ikilisiyle birlikte “Öfkeyi” mağlup etmeye gitmiş olması gerekiyordu.
Eğer Belediyeyi savunmak adına geride kaldıysa “Öfkeyi” yakalama takımı, savaş gücü ve kombinasyon konusunda bir belirsizlik ve gerginliğe davetiye çıkartmış demekti.
Anastasia: “Bilesin diye söylüyorum, “Öfkeyle” yüzleşen takım da sağ salim geri döndü.”
Anastasia yüzünün her zerresine şüphe yerleşen Subaru’ya bu açıklamayı yaptı. Ve buruk bir gülümseme eşliğinde bakışlarını “Öfkenin” tutulduğu kontrol kulesi istikametine çevirerek tekrar konuştu.
Anastasia: “Priscilla-san zarar görmeden döndü. Şarkıcı Liliana da herkesi şaşırtacak şekilde prensiyle birlikte geri geldi.”
Subaru: “Prensi mi…. Kiritaka’yı mı diyorsun? O ikisi savaşa gidip ölü mü diri mi olduğunu bilmediğimiz bir adamla geri mi döndü yani; neler oldu böyle?”
Ortada Priscilla’nın “Öfke” ile mücadelesinden zarar görmeden dönmesi ve Kiritaka ile Liliana’nın buluşması gibi pek çok gizem mevcuttu. Subaru bu hikayeyle ilgili daha çok detay duymak istiyordu ama esas önceliği genel gidişatı öğrenmeye vermek zorundaydı.
Subaru: “Kiritaka’nın az önceki yayınına inanabilir miyim?”
Anastasia: “――――”
Subaru: “Kontrol kuleleri başarıyla geri alındı. Bunu takip eden şeyse savaşanların şu anki durumu. Onlara ne oldu?”
Belediye yıkılmıştı ancak büyülü cihaz çıkarılmış olmalıydı.
Yani bu, Subaru’nun yayının bir tuzak olduğundan şüphelenmesine gerek olduğu anlamına gelmiyordu. Diğer problem ise verecekleri zararı daha en baştan planlamış olmalarıydı.
Ve Subaru’nun sorusuna Anastasia’nın verdiği cevap,
Anastasia: “Endişelenmene gerek yok. Natsuki-kun, son gelen sizsiniz.”
Subaru: “Son gelen biziz……Peki ya diğerleri?”
Anastasia: “Endişelenme.”
Emilia ve Beatrice, suratından sabırsızlık okunan Subaru’ya ayak uydururken bu üçlünün önündeki Anastasia, gülümseyerek başını salladı ve ağzını açtı.
Anastasia: “Herkes sağ salim geri döndü. Tek bir kişi dahi kaybedilmedi.”
İşte verdiği yanıt buydu.
#Bildiğimiz olayları tekrarladığımız, az bilgili, az heyecanlı bir bölüm oldu. İkinci kısım da biraz kavuşma tadında olacak sanırım. Aslında bugün fırsatım olsaydı bölümü bütün atacaktım ancak maalesef olmadı. Yine de çevirdiğim diğer serinin son birkaç bölümüne geçtiğim için bir müddet sizlere biraz daha bol bölüm atmayı planlıyorum. Düzenli sıklık veya gün veremeyeceğim ama bundan sonra takipte kalın. Hadi ikinci kısımda görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..