Garfiel: “Kaptan! Sağ salim dönmüşsün!”
En yakın tahliye sığınağı, yıkılmış olan Belediyenin yerine yeni toplantı noktası halini almıştı.
Koştura koştura gelip Subaru ve ona eşlik eden diğer kişilere bakarak neşeli bir şekilde seslenen sarışın oğlan ise―― Garfiel’di.
Subaru: “Oh… Garfiel… Eh-”
Ancak elini kaldırmaya çalışırken kendisine doğru koşmakta olan figürü görmek Subaru’yu şaşırtmıştı.
Çünkü Garfiel’in üst bedeni çıplak olsa da tüm bedeni kanlarla kaplıydı. Buna rağmen ışıl ışıl bir surat ifadesine sahipti, oldukça zorlu bir mücadele verse de görevini yerine getirmiş gibi görünüyordu.
Yalnızca bu manzarayı görmekle şaşkın ifadesi anında gülümsemeye çevrilen Subaru,
Subaru: “Heey, sağ salim olmayan senmişsin. Suratın korkunç görünüyor.”
Garfiel: “Senden bunu duymak istemiyorum, kaptan… Böyle bi şey söyleyebilceemi sanmıyorum. Ama sen bayaa yüreklilik etmişsin, kaptan. Emilia-sama’yı sorunsuzca kurtarmışsın.”
Subaru: “E tabii ki.”
Subaru yumruğunu sıkıp uzatırken Garfiel de yumruk tokuşturarak karşılık verdi.
Bu da birbirlerinin sağlam mücadelelerini onurlandırmaları için yeterliydi.
Subaru: “Ama “Şehvetin” Belediyeye geldiğini duydum. Peki sen nerede ve kiminle savaşıyordun?”
Garfiel: “Çok bariz, tabii ki “Sekiz Kollu” Kurgan’la… Gerçi o isimle seslenmek ne kadar uygun bilmiyorum.”
Subaru: “――? Ne demek istiyorsun?”
Garfiel: “Harika benliim sadece ölü bi bedenle dövüştü. Hayattayken öyle olmadıına eminim. Bu yüzden kazanmış gibi hissetmiyorum.”
Ölü bedenlerin manipüle edilerek savaşçı olarak kullanılmasını sağlayan gizli bir teknik söz konusuydu.
Bu gizli tekniğin bu defa Cadı Tarikatının gizli manevralarından biri halini aldığı şüphesizdi. Ancak söz konusu savaşçıların kapasiteleri hayattaki hallerinden farklıymış gibi görünüyordu. O da Garfiel gibi bir savaşçı olsaydı aradaki farkı algılayabilirdi.
Subaru’nun dikkatini çeken şeyse galibiyet bir kenara bırakıldığında Garfiel’in arzuladığı sonucu almakta başarısız olduğunu hissediyor gibi görünüşüydü.
Bu da Subaru’nun bilmediği, anlamadığı bir his değildi.
Emilia: “Düşman güçlü değildi, moralsiz olma sebebin bu mu yani?”
Konuşmayı dinleyen Emilia ise bu hissi anlayamadığından kafasını eğmişti.
Bu kelimeler karşısında Garfiel ilk önce “Sağ salim dönmen güzel” diyerek dönüşüne sevindiğini belli etti, sonra da kısa sarı saçlarını sertçe kaşıyarak karşılık verdi.
Garfiel: “O güçlü değildi diye moralim bozulmadı… Öyle değil. Açıklayamadığım bir şey bu. Çünkü Emilia-sama bi kadın.”
Emilia: “Kadınların anlayamayacağı bir şey mi? Yani Subaru anlıyor, öyle mi?”
Subaru: “Yalnızca azıcık. Fakat erkekler için bile güçlüyle güçsüz arasında bilinmez bir bariyer söz konusu… Yine de bu sonucun Garfiel’in güçlü olmasından kaynaklandığını düşünüyorum. Sence bu meseleyi biraz fazla kafana takmıyor musun?”
Garfiel: “Kafama… fazla mı takıyorum?”
Emilia anlamadığını gösteren bir surat ifadesine bürünürken Subaru’nun yanıtı tamamen pozitif olmamıştı. Garfiel ise suratında kederli bir ifadeyle başını sallayıp onay vermişti.
Garfiel halihazırda “Kuvvet” konusunda yeterince endişeye kapılmış durumdaydı. Önce Reinhard’ı düelloya davet etme meselesi yaşanmış, sonra da Cadı Tarikatıyla acı verici bir başlangıç yapmıştı.
Kafasını ne kadar zorlarsa zorlasın, ne kadar düşünürse düşünsün sorununa bir çözüm bulamıyordu.
Böyle bir şey olması mümkündü. Ve bu yüzden, bu konuda――
Subaru: “Hey, Garfiel. Bir düşünürsen……”
???: “Oh! İşte Gar~f! Itzuuuuu!”
Garfiel: “Guagh-!”
Kendisine tavsiye vermeye çalışan Subaru’nun önündeki Garfiel’in bedeni kuvvetli bir pat sesi eşliğinde yere devrilmişti. Subaru, Garfiel’in beline ulaşan küçük bedeni ucu ucuna fark etmiş olsa da eli onu durdurmak için yeterince hızlı harekete geçememiş ve sonucu Garfiel’in acı dolu bir homurtuyla birlikte devrilişi olmuştu.
Yere yığılmış haldeki Garfiel’e bakan Subaru’nun gördüğü diğer bir kişiyse, gafil avlanan Garfiel’in göğsüne oturmuş şekilde kuyruğunu sallayan bir kedi kızdı.
Yüzüne neşeli ve sevimli bir ifade yerleştiren, kulakları yukarı dikilen kız,
???: “Fuhaha! Gardını indirmişsin, Gar~f! Gerçek düşmanın kalbinde yatıyor! Ve kalbine çoktan önemli insanlar girmiş! Yani, dolmuş bile.”
Garfiel: “Bi insanı devirip onun göğsüne tırmanman...”
Mimi: “Hehehe, Hanımım Mimiye söyledi! Bir erkeği poposundan tokatlamak aşk uyandırırmış… Onun gibi bir şeydi galiba? Hanımım çekici falan, öyle bir şeyler dedi işte! Poposuna şaplak at dedi!”
Mimi Garfiel’in tepesine binmiş şekilde kahkahalar patlatıyordu.
Artık iyileştirilemeyecek derin yarasından ötürü sürekli kan kaybetme halinden kurtulmuştu. Tamamen toparlanmış olan o kıza bakan Subaru, kendi göğsüne dokunarak eğildi.
Subaru: “Enerjik görünüyorsun, Mimi.”
Mimi: “Oh, Onii-san, hoş geldin! Hoş geldin! Mimi uyurken bir sürü karmaşık şey olmuş gibi görünüyor, iyi iş çıkarmışsınız! Mimi çok gürültülü uyumuş! Ama Gar ~f da çok sıkı çalışmış, değil mi? Aferin, iyi iş!”
Subaru: “S-sen bir değişiklik olmamış gibi görünüyorsun, en önemli şey de bu. Öyle değil mi, Garfiel?”
Mimi’nin yaralarının Garfiel’i korumaya çalıştığı sırada açıldığını işitmişti.
Garfiel ise iyileşmeyi reddeden o yara karşısında iliklerine dek sarsılmış şekilde ölüm döşeğindeki Mimi’yi sırtında taşımıştı. Bu yüzden Mimi’yi daha iyi görünce rahatlayıp rahatlamadığını merak ediyordu.
Ancak hala poposunun üzerinde oturmakta olan Garfiel’in Subaru’nun seslenişine verdiği yanıt, burnunu ovuşturmak oldu.
Garfiel: “Haa, çok değişmiş olsaydı sorun olurdu. Pek çok kez söyledim ama toparlanırken böyle yaygara koparman…”
Mimi: “Hm, ne? Bir şey mi dedin, Gar~f?… Ah!”
Yüzünü Garfiel’in yüzüne yaklaştıran Mimi, sesini yükseltirken bir yandan göz ucuyla göğsüne baktı. Beyaz giysisinin içini kontrol ettikten sonraysa gözleri şaşkınlıkla irileşerek,
Mimi: “Gar~f, bu korkunç! Yara yine açılmış! Kanlar çıkıyor!”
Garfiel: “Aptal! Sana bu yüzden kaç kez söyledim ya! Kahretsin, yeniden bandajlamaz ve şifa büyüsü yapmazsam iyileşmiycek! Of, gel buraya!”
Mimi: “Ukyaa! Acıyoooor! Acıyoooor!”
Yaranın kötüleşişinden ötürü Garfiel, duruşunu bozmayan Mimi’yi elinden tuttuğu gibi sığınağın iç kısmına götürdü. Bu kasırga kadar gürültülü etkileşim karşısındaysa Subaru bile gıkını çıkartamadı.
Emilia: “Pfffft… Ama böyle devam ederse Garfiel’in endişelenecek vakti olmayabilir.”
Sersemlemiş halini koruyan Subaru’nun yanındaki Emilia, elini dudaklarına götürerek ansızın böyle söyledi. Yürüyerek uzaklaşmakta olan ikilinin arkasından bakarken de Garfiel’in öncelikli endişelerini işaret etti.
Anlıyorum, diye düşünen Subaru da bu konuda onunla aynı fikirdeydi.
Subaru: “Her şeye rağmen iyi bir ikili oldular. O ikisi iyi bir çift.”
Emilia: “Mimi tatlı biri ve Garfiel’den geeeerçekten hoşlanıyormuş gibi görünüyor….. Ama Garfiel Ram’dan hoşlandığı için bu işin kolay olacağını sanmıyorum.”
Subaru: “Evet, orası kesin…. Dur bir dakika, Emilia-tan erkeklerle kadınlar arasındaki sevgiyle ilgili bir yorumda mı bulundu!?”
Anlaşılacak kolaylıkta bir örnek söz konusu olsa da Subaru, Emilia’nın böyle bir konuşmaya yapabilmesi karşısında şaşırmıştı.
Sonuçta Subaru’nun itirafından önce bile kadınlarla erkekler arasındaki sevgiyi anlamıyor olan Emilia, başkalarının sevgisi konusunda yorum yapabilmişti.
Emilia: “Hmph, Subaru, az önce geeeerçekten kaba bir şey söylemişsin gibi geldi.”
Subaru: “Tamam tamam, yine de isabetli bir takdirdi bence…. Yok artık, Emilia-tan benim haberim olmadan değişti mi ki? Ve üzerinde de gelinlik var!”
Emilia: “Ne kadar paçavraya dönmüş olsa da öyle.”
İçerisinde hareket etmek zor olduğu için gelinliğini yırtmıştı; buralarda bunun için pek de endişelenmesine gerek yokmuş gibi görünüyordu.
Beatrice: “Aman aman, doğrusu. Yalnızca boyutları büyüyen çocuklar işte, sanırım.”
Subaru: “Aramızda çocuğa en çok benzeyen kişi olan senden bunu duymak istemem.”
Beatrice durumu özetlemek için dalga geçerken Subaru boğazını temizledi. E Mimi toparlandıysa bu da demek oluyordu ki―― Bu düşünceyle, bir yanıt arayışı içerisinde sığınağa bakındı.
Subaru: “――――”
Ve gözleri, bir araya toplanmış insanların olduğu bir köşede sessizce dikilen bilge kılıç ustasını buldu. Gözlerini sessizlik içerisinde kapatmış olan Kılıç Şeytanını izlerken de nefesini tuttu.
Emilia: “Subaru……”
Subaru: “Üzgünüm. Hemen döneceğim.”
Tedirgin görünen Emilia’ya bu yanıtı veren Subaru, onu ve Beatrice’i ardında bırakarak gözlerini diktiği noktaya doğru yavaşça ilerlemeye başladı.
Öncelikle, ona nasıl seslenmeliydi? Neyse ki bu endişenin gereksiz olduğu ortaya çıktı.
Wilhelm: “――Bu gelen Subaru-dono mu?”
Subaru: “…… Evet, öyle.”
Gözlerinden birini açan Wilhelm, ilk konuşan taraf olma konusunda tereddüt ederek kendisine yaklaşan Subaru’yu fark etmişti. O sessiz mavi gözleri gören Subaru ise sessizliğini korumanın anlamsız olduğunu anlamıştı.
Wilhelm, sırtını soğuk taş duvara yaslamış şekilde ortama karışmıştı. Onun yanındaki yerini alan Subaru ise onu göz ucuyla izleyebiliyordu.
Yaralarla dolu o beden, şiddetli bir çarpışmanın yankılarını hissettiriyordu.
Ceketsiz ince kıyafetinin üzerinde kesik izleri mevcuttu, toplu gri saçları ise gevşeyerek omuzlarına dökülmüştü. En acı verici görünense sağ bacağının üzerine sarılı olan kan lekeli kumaştı―― Canını tehdit edecek derinlikte bir yarası olduğunu bilmek için bu kadarı yeterliydi.
Fakat Subaru’nun dikkatini çeken esas şey, Wilhelm’in kendisi değildi.
Hemen yanında duran ve içine önemli bir şey sarılmış gibi görünen ceketti.
Subaru: “Wilhelm-san, o…..”
Wilhelm: “――――”
Üzerine hiç düşünmeden o cekete ne sarılı olduğunu öğrenmek istemişti. Subaru’nun sözlerini işiten Wilhelm ise bakışlarını o yığına çevirmişti.
Bilge Kılıç Ustası bu şekilde bir müddet sessizliğini korurken kurumuş dudakları hareketlenerek,
Wilhelm: “……Tahmin ettiğin gibi, karım.”
Subaru: “――――”
Wilhelm: “Ölümünün hemen ardından bedeni bir kül yığınına dönüştü. Onu ceketime sarmam utanç verici olsa da o şekilde rüzgarda bırakmak çok daha acımasızca olurdu…… Yalnızca külden ibaret olsa da onu mezara koymak, yasını tutmak istiyorum.”
Bunun anlamı―― Ölülerin cesetlerini hareket ettiren gizli tekniğin sonucunun, cesetlerin küle dönüşü olduğuydu.
Bu, ölümünden sonra ruha gösterilen büyük bir saygısızlıktı ve bu gizli tekniğin hedefi olan insanların üzerindeki etkisi hesap edilemezdi. Subaru, Wilhelm’in kalbinden geçenleri hayal dahi edemiyordu.
Wilhelm: “Gerçekten üzgünüm. Bu son derece erkekliğe yakışmaz ve anlamsız bir bağlılık.”
Subaru: “Öyle söyleme!”
Wilhelm: “――――”
Wilhelm’in kendini suçlarmış gibi gelen ses tonunu işiten Subaru anında sesini yükseltti.
Ve kendisini kaptırdığının farkında olmaksızın gözlerini doğruca Wilhelm’e dikti. Wilhelm de gözlerini aralayarak Subaru’nun bakışlarına karşılık verdi.
Subaru: “Hata ettiğini düşünmüyorum, Wilhelm-san, ne şimdi ne de Beyaz Balina vakasında hata ettin. Sen saygı duyduğum inanılmaz bir insansın. Umursadığın insanlara kıymet vermenin nesi yanlış olabilir ki? Utanılacak hiçbir şey yok, böyle düşünmen hoş değil.”
Wilhelm: “Subaru-dono……”
Subaru: “Sen inanılmazsın, Wilhelm-san. Karını..… onu mezara koyup yasını tutma düşüncesi de hata değil. Gerçekten kendimi iyi ifade edemiyor olsam da sen harika birisin.”
Bunlar Subaru’nun gerçek hisleriydi.
Subaru’nun gerçek hisleri, inkar etmek istemediği gerçek düşünceleri oldukları şüphesizdi.
Beyaz Balina zamanında da bugünkü kederli buluşma esnasında da kader, Wilhelm’e gerçekten acımasızca davranmıştı.
Ama Kılıç Şeytanı buna rağmen kadere her şeyiyle karşı çıkmıştı; onu kendi iradesiyle tersine döndürmüş ve sevgiye ulaşmaya çalışmıştı. Tüm çabalar ödüllendirilmeyebilirdi.
Pişmanlığı ve vicdan azabı kısmen varlığını koruyabilirdi. Ama sonu iyi olmalıydı.
Wilhelm’in sevdiği kişiyi sevmeye yönelik sevgisinin sonu iyi olmalıydı.
Subaru: “Utanılacak hiçbir şey yok. Lütfen onu usulüne uygun şekilde mezarına yerleştir. Ve bir gün fırsat olursa, büyük bir sıkıntı doğurmazsa, benim de mezarını ziyaret etmeme izin ver lütfen.”
Wilhelm: “――――”
Subaru: “Bunu yapmak isterim, bence yapılması gereken de bu.”
Kendisini iyi ifade edemiyor ve ayrıca duygulanıyordu; Subaru kendisine giderek daha da sinirleniyordu.
Bencilce hislerinde ısrarcı olarak Wilhelm’i kahkahalara boğsa bile ona bir yardımı dokunmayacaktı. Wilhelm’in bunun Subaru’yu ilgilendirmediğini söylemesi ve kendisini reddetmesi de gayet normal olurdu.
Fakat Wilhelm, dudaklarının ansızın gevşemesine müsaade etti.
Ve katı, gergin ifadesinde ufak bir boşluk oluştu. Sonra da,
Wilhelm: “…… Evet, lütfen öyle yap, Subaru-dono. Ben de karıma birkaç söz ithaf etmeni isterim, sanırım. Söz konusu sensen neden olmasın.”
Subaru: “――! Ta-tabii, yaparım. Onur duyarım.”
Onun iznini almıştı ya da daha isabetli olmak gerekirse, Wilhelm cömertlik etmişti.
Subaru’nun bencilce arzusundan sonra da hafifçe iç çekmişti. Bu surat ifadesinden onun daha fazla konuşmak istemediğini tahmin eden Subaru, başını eğerek karşılık verdi.
Wilhelm’i bir müddet karısıyla yalnız bırakmalıydı.
Ancak gitmeden önce emin olmak istediği son bir şey vardı.
Ve o da,
Subaru: “Wilhelm-san. ――Karın konusunda, ee, yapabildin mi?”
Wilhelm: “――――”
Onunla düzgün bir kapanış yaşayabilmiş miydi? Yoksa arzulamadığı bir sonuçla mı karşılaşmıştı?
İnsanın ölü eşiyle karşı karşıya gelmesinin arzulanan bir sonuç veremeyeceği barizdi tabii. Yine de Wilhelm dışında hiç kimsenin böyle bir yüzleşme yaşama fırsatı olamazdı; bu durumun içerisine düşen Wilhelm de düzgün bir sonun peşine düşmüştü.
Bu yüzden hiç değilse, o sonu, o düzgün kapanışı elde etmiş olmasını isteyen tek kişi Subaru olmamalıydı.
Wilhelm: “Karım……”
Dedi Wilhelm, kendisine bakmak için adımlarını duraksatmış olan Subaru’ya. Ancak sözlerinin devamı gelmedi. Bakışları Subaru’dan hafifçe uzaklaştı. Ve karısının küllerini sarmalamış olduğu ceketine çevrildi.
Kısacık bir an için gözbebeklerinden tonlarca duygu gelip geçti. Sonra da şöyle söyledi:
Wilhelm: “――Evet. Karımla konuştuk ve kesinlikle vedamı ettim.”
‘Konuşmak’ büyük ihtimalle mecazi bir ifadeydi.
Wilhelm’in öncesinde “Kılıç Azizi” olan karısıyla kılıçlarını çarpıştırışı, Kılıç Şeytanı için eşi benzeri olmayan bir konuşmaydı. Kapanış kılıçları, birbirlerine ettikleri son veda olmalıydı.
İşte bu yüzden, bu kapanışın Wilhelm’in seçiminin sonucu olduğu kesindi――
Wilhelm: “Karımı seviyorum. ――Bunu karşı tarafa geçirmiş olmalıyım.”
Subaru: “Anlıyorum.”
Wilhelm’in sessiz aşk itirafı.
Mütevazı ses tonunun aksine dinleyenlerin kalplerini kavuran ve Subaru’nun göğsünü ısıtan bir şevk taşıyordu. Derin bir nefes alan Subaru, gözlerini kapattı.
İçinden hiddetli duygu dalgaları taşıyordu. Her birini kontrol altına aldığındaysa tekrar gözlerini açtı.
Önünde durmakta olan Wilhelm’in yüzünde ıssız bir gülümseme vardı. Öyle ya da böyle, onun kendisine gülümseme izni verdiğini gören ve kurtarıldığını hisseden Subaru da kendi dudaklarının gevşemesine müsaade etti.
Subaru: “Wilhelm-san. Yoğun çabaların için teşekkür ederim.”
Wilhelm: “――――”
Subaru: “Sanırım çok yakında her şey telaşlı bir hal alabilir ama o zamana dek dinlen lütfen. Ben neler olduğunu görmek için birazcık daha etrafta dolanacağım.”
Subaru biraz fazla hızlı konuşmuştu ve son sözlerinin doğru olup olmadığından emin değildi. Parmaklarından biriyle yanağını kaşımaya başladı, en sonunda da utanarak sırtını Wilhelm’e döndü.
Arkasındansa,
Wilhelm: “Subaru-dono――”
Subaru: “Evet?”
Ayrılmaya çalışırken kendisine seslenilen Subaru, duraksayarak arkasını döndü. Ve yüzünde hafif bir şaşkınlık izi olan Wilhelm o anda “Yo” diyerek kafasını salladı.
Wilhelm: “Pardon. Önemsiz bir şeydi. Bana aldırış etme lütfen.”
Subaru: “Öyle mi? Yo, sen öyle söyleyince bana tam tersini hissettirdi aslında…..… Ama neyse, doğru, peki. Sonra görüşürüz.”
Subaru, Wilhelm’in alışılmadık tepkisi karşısında yüzüne yerleşen acı gülümsemeyle birlikte oradan uzaklaşmaya başladı.
Geri döndüğündeki görünümü karşısındaysa Emilia ve Beatrice’in suratlarına rahatlama dolu ifadeler yerleşti. İfadesi oradan ayrıldığı anla döndüğü an arasında büyük bir değişime uğramış olmalıydı.
Subaru da bunun farkındaydı.
Ölülerle buluşmanın mutlu olunacak bir tarafı yoktu.
Ama hiç değilse Wilhelm, bu işe kendi elleriyle bir son vermiş ve sonuçtan tatmin olmuştu. Bunun mütevazı bir kurtuluş olduğu fikrindeydi.
※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
Gözlerini kısan “Kılıç Şeytanı”, uzaklaşmış olan siyah saçlı oğlanın ardından bakıyordu.
Dudakları bir şeyleri tutmak istercesine birbirlerine sımsıkı kenetlenmişti.
Bu, kısa bir süre öncesine dek gerçek niyetini güçlü bir iradeyle gizlemiş olduğu kamuflajın çöküşüydü. Şimdi bile hiçe sayarcasına büzdüğü dudaklarına eziyet eden bir duygu tufanı içerisindeydi.
Şüphesiz ki o oğlandan gizli tutup o ana dek göğsünde sakladığı şey――
Wilhelm: “Subaru-dono…… Sen…”
Kılıç Şeytanının boğuk bir sesle fısıldayışıyla dudaklarından dökülen isim,
Wilhelm: “Sen olabilirdin――” ***
Diyen Kılıç Şeytanı, esasında zayıf kalbini kaparcasına gözlerini kapattı.
Sözlerinin sessiz devamı, hiç kimse tarafından işitilmedi.
Bu, Kılıç Şeytanının dudaklarından asla dökülmeyecek bir şeydi.
Bu, Kılıç Şeytanının asla müsaade etmeyeceği tek şeydi.
#Wilhelm’in ‘sen olabilirdin’ şeklinde bıraktığım cümlesi aslında ‘You could be my…’ Yani sen benim bir şeyim olabilirdin diyor ancak maalesef o şeyin ne olduğunu bilemiyoruz. İngilizce metnin yorumlarında kurtarıcım, oğlum, torunum, yeni kılıç kuşanma sebebim ve benzeri tahminler yürütülmüş. Tamamen alakasız bir şey de olabilirmiş. Bu cümlenin tamamını bir gün okuyup okuyamayacağımız ise muamma. Her halükarda gizemli bir bölüm sonu olduğu kesin. Bundan sonraki iki bölüm de Pristella Savaşının Meyveleri 2 ve 3 isimli. Yani kime ne olmuş, ortalık ne durumda gibi soruların cevaplarını alacağız muhtemelen. Salı günü bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..