Cilt 6 Bölüm 1 [ Ejder Vagonunun Geri Dönüşü ]

avatar
7060 18

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 6 Bölüm 1 [ Ejder Vagonunun Geri Dönüşü ]


Çevirmen : Clumsy



―Natsuki Subaru’nun grubu Pristella şehrinden ayrılmış halde doğuya doğru ilerlemeyi sürdürüyordu.

 

Yöneldikleri yer dünyanın en sol ucunda bulunan—şeytani yaratıkların yüzlerce yıldır var olmayı sürdürerek topraklarına ayak basan her varlığı reddettiği zengin bir tarihe sahip Augria Kum Tepelerini barındıran bir alandı.

 

O alan seyyahların yön duygularını yitirmelerine yol açan ve kalplerini kemiren bir miasma barındırıyordu.

 

İnsanların hayatlarıyla oynayarak kendilerini şımartan kötücül öncüler olan şeytani yaratık gruplarını barındırıyordu.

 

Ve bir de dünya barışı için uğraşan kişi vardı—yaklaşan her ama herkesin başarı veya başarısızlığının kararını veren gözcü kulesindeki o kişi. İşte o kişi, “Bilge” Shaula idi.

 

[Subaru: Bunu bilmek bile insanda intihar için sıraya giriyormuşuz hissi doğuruyor.]

 

Yalnızca kendilerini bekleyen şeyleri anımsamak bile morallerin bozulmasına yetiyordu.

 

Esasında kendini bekleyen onca şeyi bile bile oraya yönelenler ya intihara meyilli insanlar ya da cadıya tapınanlar olurdu. Her halükarda beyninde bir anormallik olanların işi gibi görünüyordu.

 

Ama bu kişiler ne yukarıdaki tanımlara uyuyordu ne de ölmeye niyetleri vardı. Tam aksine; yaşamaya niyetliydiler.

 

Başka bir yolda canlarını yitirenlerin her birine karşılık yeni bir yaşam yolu sağlayacaklardı.

 

Bu seferi, bu umudun tohumlarını atmak için başlatmışlardı.

 

[Subaru: ……Her halükarda gizemli.]

 

Önde oturan üyelerden izole olmuş olan Subaru, aslında sarsılmayan ejder vagonunun sarsılışını hayal ederken bu kelimeleri mırıldandı. Ortamda olup mırıldanışını işiten herkesin gözleriyse Subaru’ya çevrildi.

 

Çevrilen o bakışların sayısı 4tü―yine vagonda olan Subaru da eklenince yolcuların sayısı 5i buluyordu. Durum buydu.

 

[Emilia: Gizemli mi? Bir şey mi oldu?]

 

[Subaru: Yo, önemli bir şey yok, Emilia-tan. Sadece şeeyyy, tatlı tatlı sürdüğümüz ejderlerden biri suratını dönünce kendi kendime “Amma da ürpertici bir tarafı varmış.” diye düşündüm.]

 

Subaru, verdiği bu karşılıkla Emilia’nın sorusunu geçiştirdi.

 

Emilia ve Beatrice Subaru’nun sağına ve soluna yerleşmiş durumdaydı. Onlar müttefikleriydi. O ikisinin Subaru ile birlikte olacağı kesindi ama esas mesele, öndeki ikilinin kim olduğuydu.

 

[Julius: Ehh, böyle hissetmen son derece normal olabilir. Açıkçası ben de bunu gerçekten ürpertici buldum. Bu durumda Natsuki-kun’un kendisini rahatsız hissetmesi doğal, ha.]

 

[Anastasia: Aahh, doğru.]

 

Kansai aksanıyla ―Kansai aksanına sabitlenen bir aksanla―tiz bir kahkaha atan kişi Anastasia idi. Güçsüz sadist, kansai aksanıyla cevap verişinin ardından saçlarını okşayarak anlamlı bir bakış attı.

 

[Anastasia: Gerçi yalnızca rahatlatıcı alaylar gibi şeylerden bahsediyorsak Julius kadar kötü olmayabilirsin.]

 

[Julius: Sert oldu. Ama endişe etme lütfen. ―Ben kalben de bir şövalyeyim. Kalbimi alıştırmam için tek bir gece yeterli. Son birkaç günden bahsetmiyorum… Bir daha asla dünkü rezilliğe benzer bir manzara sergilemeyeceğime söz veriyorum.]

 

[Anastasia: Ne zarifsin. Belki de öyle yapmanı bekleriz o zaman.]

 

Julius Anastasia’nın önceki bir vukuattan kaynaklanan alaylı konuşma şekli karşısında eğilerek yanıtını verdi.

 

İddia edildiği takdirde bariz olacak bir şeydi. Oburluğun otoritesinden zarar gören kişi Julius’tu ama etkiler kendinden ziyade tüm dostlarını vurmuştu; onun dışında herkes etkilenmişti.

 

Bu yüzden tavrı değişen taraf o değil, dostlarıydı. Aldığı tepkilere yönelik rahatsızlığını gizlemiyordu, üstüne üstlük az önceki sözleriyle ilişkili olarak dostları artık bu durumu rahatlıkla kabul etmiyor gibi görünüyordu.

 

[Subaru: ……. Hayret vericisin.]

 

Bu şeylerin önemini kabul etmeyen bir sesle övgüsünü dile getirdi.

 

Onun zayıf yanı büyük övgüleri net olarak ifade edememesi değildi. Ayrıca Subaru, o hissi unutabilmiş de değildi―yani kendi varlığının geride bırakılması, etrafında anılarını paylaşabileceğin hiç kimse olmaması hissini.

 

Natsuki Subaru “Ölümden Dönüş” kabiliyetiyle zamanda geriye dönebilişiyle hiç kimsenin kesinlikle hatırlamadığı farklı farklı dünyalar biriktirmişti.

 

Yalnızca kaybetmek için kurduğu bağlantılara dair tek bir tecrübeyi anımsayacak olursa içten içe aklına Roswaal’ın köşkünde geçirdiği ilk zamanlar gelebilirdi―yani Roswaal köşkünde tekrarlayıp durduğu günler.

 

Başka bir dünyaya çağrılmış, Emilia’ya yardım etmek için Kraliyetin başkentinde türlü türlü şey yaparak koşturmuş ve sonucunda Roswaal’ın köşküne davet edilmişti. Sonra da beşinci dünyasına adım atana dek dört farklı olaylar silsilesi tecrübe etmişti.

 

Dördüncü dünyasına dek biriktirdiği anılar yalnızca Subaru’nun zihninde mevcuttu.

 

O günlerde köşkte ilişki geliştirdiği insanlardan yabancı muamelesi görmenin doğurduğu hissi unutmakta hala zorlanıyordu.

 

O acı ve mutsuzluk asla silinmeyecekti.

 

[Beatrice: ……Ne oldu? Subaru, niye bir anda Betty’nin kafasını okşamaya başladın?]

 

[Subaru: Endişe etme. Sadece, “O zaman cidden senin sayende kurtulmuştum” diyen derin duygularımın eseri. Teşekkür ederim. Teşekkür ederim.]

 

[Beatrice: Anlamıyorum, sanırım. Ayrıca saçım karman çorman oluyor bu yüzden bı……yo, bırakmak zorunda değilsin ama biiirazcık daha hafif okşa.]

 

Beatrice poposuyla koltuğun yarısını işgal etmiş şekilde Subaru’ya kafasını teslim etti. Subaru ise gerçekten kurtarıldığı andaki zihinsel durumunu unutmasına izin vermeyerek, tam da istediği gibi kafasını okşamaya başladı.

 

Köşke geçirdiği döngüler boyunca Subaru’ya yönelik hisleri değişmeyen tek kişi Beatrice’ti. Onunla “Ölümden Dönüş” öncesi tanışmışlardı. Ve sonrasında yaşadıkları etkileşimlerde değişmeyen tek kişi olmayı sürdürmüştü.

 

Ayrıca onu kurtardığı gerçeğini ebedi bir sır olarak saklamaya devam ediyordu.

 

[Subaru: Sonra da Emilia-tan tarafından kurtarıldım, ha.]

 

[Emilia: ――?]

 

Emilia, Subaru’nun anıları yad edişi karşısında meraklı bir surat ifadesine büründü.

 

Subaru’nun şu an burada olma sebebi onun nezaketi, sesi, tavrı ve kucağının sıcaklığı tarafından kurtarılmış olmasıydı.

 

[――――]

 

Bu sayede Subaru, Julius’un bir şeyleri kendi başına başarmasının etkileyiciliğini bir gerçeklik olarak görebiliyordu. Bunu yapabilme sebebi de zaferlerini kazanma şekliydi; o işleri doğru yola sokmaya çalıştığı dört seferde zaman akıp giderken olabildiğince yardım almıştı.

 

Belki de sebep, belli birinin ona yardım etmek için orada olmasıydı.

 

Anastasia tarafından unutulan belli birinin; kendi grubunun hiçbir ferdinden yardım istemeyen belli birinin; kontrat oluşturduğu ruhlarla bağı kopartılan belli birinin; kan bağı taşıdığı kardeşinin bile hatırlamadığı birinin.

 

Eğer durum buysa, ona minnettar olurdu.

 

[Emilia: İnsanların suratına gözlerini dikip duruyorsun… bir sorun mu var, Subaru?]

 

[Subaru: Yok bir şey. Yalnızca güzel olduğunu ve bir zarafet hissiyle gülümseyen seni sevdiğimi bilmen gerektiğini düşünüyordum.]

 

[Julius: Güzellik ve zarafet… sahiden de kulağa harika geliyor. Senden böyle bir övgüyü hiç beklemezdim. Şaşırtıcı bir şekilde mutluyum……ya da şey, bu biraz abartı olabilir. Neyse, güzelliğim ve zarafetim ortada değil mi zaten?]

 

[Subaru: Seni övmeye çalışmıyordum. Yine de böyle söyleyerek tepemi attırmayı başardın!]

 

Aynı geçmişteki mizacıyla―ya da daha ziyade hazırcevaplıkta daha da yetenekli hale gelmiş gibi görünmesine yol açan tepkisiyle siniri bozulan tarafın Subaru olmasını sağlamıştı.

 

Suratında Pristella’da, kardeşinin yattığı hastane odasındaki kırılganlığa dair bir kanıt yakalamak zordu. Geçmişteki canlılığına kavuşmuştu ve Subaru, ifadesinde memnuniyet eksikliğini yakaladığı anları anımsıyordu. Ancak şimdi tüm bunlar unutulup tarih olmuştu.

 

[Emilia: Julius’la iyi anlaşıyorsunuz. Umm, umm, şu anki haliniz ve konuşma şeklinizden belli.]

 

[Subaru: Emilia-tan, yanlış anlamışsın. Bu herifle iyi anlaşmama imkan yok. Suratımı gördün mü? Gözlerim en korkunç görünümündeydi. Gerçi bu yalnızca benim bakış açım.]

 

[Emilia: Gerçekten mi? Bunun doğru olduğunu düşünmüyorum ama……. Ah, gözlerindeki bakıştan bahsetmiyorum. İyi anlaşmıyor olduğunuzu söylemenden bahsediyorum. Yoksa Subaru’nun gözleri her zamanki gibi ekstrem korkutuculuktaydı.]

 

[Subaru: Her zamanki gibi ekstrem korkutuculukta mı!?]

 

[Emilia: Ehh, ben yine de Subaru’nun gözlerini seviyorum. Ama dürüstçe doğruları söylüyorum.]

 

[Subaru: Ah, kahretsin. Gözlerimle ilgili kısmın kayıttan çıkartılmasını nasıl da isterdim…]

 

Subaru’yu pişmanlıkla dolduran Emilia buruk bir şekilde gülümsedi. Sonra da Julius’a meraklı bir bakış atarak göz ucuyla Subaru’ya bakmasına sebep oldu.

 

[Emilia: Bu sözleri bir şekilde inkar etmem mümkün değil. Esasında onunla yakın olduğum…… uygun bir söylem olmaz. Gerçi bana kalırsa nasıl görünürse görünsün birbirimizle uzlaşabiliyoruz.]

 

[Subaru: Bunu uzlaşmak şeklinde dile getirmek bile lütfetmek olur. Hatta daha ziyade küçümseme olur.……Muhtemelen tepesini attırır.]

 

[Emilia: Kelimelere dökmek zor. Ona ne demeliyiz acaba?]

 

Subaru Emilia’nın Julius’a yönelik fikirlerinde kendisiyle hemfikir olmasını istiyordu ama Emilia bu etkileşime saçlarını fırçalayarak karşılık verirken,

 

[Subaru: Tam da düşündüğüm gibi, geeeeerçekten yakınız, değil mi……?]

 

[Julius: Hadi ama. Bu kadarı ortada zaten.]

 

[Subaru: Eh? E iyi, sanırım yakınız öyleyse…..]

 

Subaru Emilia’yla bir anlaşmazlık yaşasa da Subaru ve Julius hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu. Bu da Emilia’nın giderek daha da şaşırmasına yol açıyordu. Anastasia ise kendisini kahkaha atmaktan alıkoymaya çalışıyor, arada bir gülümserken kıkırdıyordu.

 

Anastasia’nın bu tepkisi Julius’un dudaklarının ansızın gevşemesine sebep olmuştu ki bu da sakinleştiğine işaret ediyordu. ―Efendi ve hizmetli arasındaki bu geçici ilişki, aksi durumlara aşina olan Subaru’nun gözünde pek de şüpheli değildi.

 

Şu anki Anastasia hakiki Anastasia Hoshin’den farklıydı, çünkü sahtekarlık spektrumunda aynı cephedeydi.

 

An itibarıyla Anastasia’nın bedeni, yapay ruh Echidna’nın―namı diğer Eridna’nın(Eridona)―kullanımındaydı. Bu sözde Eridna’nın Anastasia’nın bedenini elinde tutma gibi bir arzusu yoktu ama Subaru, ona ne kadar güvenebileceğinden emin değildi. Bu durumdan haberdar olan Subaru’nun başarısız olmadığı/olmaması gereken tek şey, Emilia ve Julius’u―durumdan haberdar olmayan ikiliyi― kollamak ve aynı zamanda meseleyi çözmelerine engel olmaya çalışmaktı.

 

[Beatrice: …..Subaru, kes şunu.]

 

Beatrice, derin düşüncelere daldığı bariz olan Subaru’ya bu kelimelerle seslendi. Subaru sessizce geçirdiği tüm süreç boyunca okşadığı için saçları karman çorman olmuştu. Tatlı suratında nahoş bir ifade vardı.

 

[Subaru: Ohhh!? Pardon, Beako! Tatlı görüntünü mahvetmişim…..saçların tamamen karman çorman olmuş.]

 

[Beatrice: Belki de sırf senin saçlarımla oynayışın yüzünden Betty’nin tatlılığı mahvolmuş gibi konuşmamalısındır! Ayrıca, yüzün korkunç bir hal almaya başlıyor.]

 

Subaru poposunu koltuğun yarısından kaldırırken Beatrice delice bir çabayla dağınık saçlarını onarmaya başladı. Subaru’yu bir “oo” sesiyle konuşmaktan alıkoyarken de bu tarz bir beceriksizliğe kayıtsız kaldığını anlatan bir surat ifadesine büründü.

 

[Beatrice: Aşırı endişeli surat ifadelerine bürünmenin anlamı yok, sanırım…. Betty icabına bakacak. Ortada bir şey varsa Betty onu fark etme konusunda Subaru’dan çok daha hızlıdır.]

 

[Subaru: …..Evet.]

 

Beatrice Subaru’nun gerginliği karşısında bu sözleri söyledi. O Beatrice idi―yani Anastasia’nın yerini Eridna’nın aldığını bilen diğer kişi.

 

Gerçeği gizleme konusunda iki sava dair sözleşmişlerdi. O iki sav ise şöyleydi: birincisi, Subaru bu konuda gereksiz bir kargaşa yaratmaktan kaçınacaktı. Ve ikincisi Eridna’nın Anastasia’nın bedenini çalmaya niyeti olmadığından emin olacaklardı. Ancak bir şeyler için çok geç kalınırsa bunu anlayan tek taraf Beatrice olurdu.

 

O ikisi Cadı Echidna’yla aynı tipte bir ilişki taşıyan aynı tipte yapay ruhlardı. Yani Eridna bir şey planlıyorduysa Beatrice bunu mutlaka sezermiş gibi görünüyordu.

 

Gerçi Beatrice’in duyguları dikkate alınacak olursa Subaru, onun Echidna’yla ilgili bir işe dahil olmasını pek akla yatkın bulmuyordu.

 

[Beatrice: Gereksiz şüphelerini bir kenara bırakırsak kendin gibi davranıp her zamanki gibi kim olduğunu umursamadan birinden yardım istemen iyi olmuş. Gerçi ilk önce Betty’e geldin, sanırım. Bu konuda seni takdir ederim.]

 

Diye yanıtladı, işte durum buydu.

 

[Emilia: ―Görebiliyorum.]

 

Tam da Subaru ejder vagonuna bir sessizlik hakim olduğunu düşünürken Emilia ansızın bu kelimeyi mırıldandı.

 

Anlaşılan Emilia, ejder vagonunun penceresinden hedeflerini görmeye başlamış, Subaru da pencereden görünenlerin tanıdık bir manzaraya çevrildiğini anlamıştı.

 

[Subaru: Ne kadar nostaljik bir yol. Yakında Roswaal’ın köşküne varacağız, ha.]

 

Diye bu kelimeleri mırıldanırken ilk hedef noktalarına yaklaşarak esas istikametlerini hatırlamanın doğurduğu hisleri bastırdığından emin oldu.

 

Grubun istikameti, başlangıçta olduğu gibi, Augria Kum Tepeleriydi―yani “Bilge” Shaula ile konuşma arzusunda oldukları yer. Ancak yolculuk hazırlığı yapabilmek ve uzun seferlerinden önce bir mola vermek için Roswaal’ın köşkünde durmaları çoktan ayarlanmıştı.

 

Pristella’daki vukuat ve “Bilgeyle” konuşma durumu da dahil olmak üzere grup olarak konuşmak istedikleri pek çok şey vardı.

 

Ve dahası―

 

[Subaru: Bu yalnızca basit bir mola değil.]

 

“Bilgeyi” görme seferinden önce Roswaal’ın köşkünde durmalarının ardında bir anlam yatıyordu.

 

O anlam da koca gözlerle bakıldığında küçük dünyanın zayıf kalacağı ama Natsuki Subaru’nun küçük insan gözleriyle büyük olasılıklar ifade ettiğiydi.

 

[――――]

 

Subaru henüz göremediği köşkü görebilmek adına gözlerini kısıyordu.

 

Ejder vagonundaki diğer 4 kişi ise Subaru’yu izliyordu. Gözlerinde çeşitli duygular yatsa da Subaru, o bakışların herhangi birini fark edecek durumda değildi.

 

※  ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※

 

Öğleden sonrayı 1 saat geçe ejder vagonu Roswaal’ın köşküne ulaştı.

 

Ve Pristella Şehrinden başlattıkları uzun göç―henüz yalnızca 10 gün almış olan yolculuk―geçici bir duraksamaya uğradı.

 

[Petra: Subaru!]

 

[Subaru: Ohh, Petra, vaauahvuaah!?]

 

Ejder vagonu erkek sürücü sayesinde Roswaal Köşküne ulaşırken grup, vagondan iniş yapmaya başladı. Ve minyon bir hizmetçi, köşkten Subaru’ya doğru koşarak dizginlenmemiş bir güçle üzerine sıçradı.

 

Kız tüm gücü kudretiyle göğsüne atılırken Subaru, geri çekilerek bir şekilde onu yakalamayı başardı. Sonra da kollarına atılan kızın kafasını okşadı.

 

[Subaru: Petra, bunu böyle ansızın yaparsan beni ürküteceksin, bilesin. Neredeyse bir aydır yoktum, beni bırak da sen iyi misin?]

 

[Petra: Görebildiğin üzere iyiyim. Ama Subaru…..-sama zor zamanlar geçirmiş, haksız mıyım? 2 gün önce o mektup geldi geleli endişeliyim. Yine çok yaralandın, değil mi? Acıyla baş edebiliyor musun?]

 

Petra acısını teyit etmek adına Subaru’nun bedenine dokunurken kırmızılıklar barındıran kahve saçları sağa sola sallanıyordu. Subaru bu duruma buruk bir gülümsemeyle tepki verirken de geri kalanlar ejder vagonundan inmeye koyuldu.

 

[Subaru: Hey, Petra. Hizmetçi olarak işini düzgün yap. Aksi takdirde Ram ve Frederica sana kızacaktır.]

 

[Petra: …….Tamam. Neler olduğunu bana daha sonra anlatırsın.]

 

Deyip derhal arkasını dönse de güveni adamakıllı zedelenmiş görünüyordu.

 

Subaru aradıkları taşı elde etme uğruna tüm şehri etkileyen bir hengameye dahil olduğunu anlattığı takdirde Petra’nın endişelenmesi kaçınılmazdı. Gerçi bu, Subaru’nun Cadı Tarikatı için niyetlendiği türde bir hengame değildi. Ama yine de bu tarz bir bahane anlamsız olurdu.

 

Bilhassa da Cadı Tarikatının amaçları çoğunlukla Emilia’nın kampıyla ilişkili olduğu için.

 

[Petra: Hoş geldiniz, konuklar. Bu uzun yolculuğu yaparken harcadığınız çaba için övgülerimi sunarım. Ben Petra Leyte, hanenin bir hizmetçisiyim. Köşke giderken rehberiniz olacağım.]

 

Subaru’nun hatıraları bir köşeye atılırken Petra, bir tapınağa girerken duyacağınız sesli mesajı andıran konuşmasını yaptı.

 

Julius vagondan inmesine yardımcı olmak adına Anastasia’nın elini tutarken ikisi de suratlarında bir hayranlıkla yere indi. Emilia ve Beatrice’in yüzlerindeki gururlu ifade de fark edilir cinstendi.

 

[Anastasia: Ufak olmana rağmen bayağı yeterlisin, ha. Eğitimin konusunda titiz davranıyor olmalısın.]

 

[Julius: Onun üzerine atlayışından sonraki tavırlarıyla Subaru kesinlikle bambaşka biri gibi göründü, ha.]

 

[Anastasia: ―Utanç verici bir manzara.]

 

Julius gülümseyen Anastasia’yla hemfikir olurken Petra’nın suratı bu sözler karşısında kızarmaya başladı. Julius önce ona baktı, sonra da bakışlarını Subaru’ya çevirdi. Ve-

 

[Julius: Anlıyorum….. yani insanları seni “loli kullanıcısı” şeklinde övmeye giderek daha da bağımlı hale getiriyorsun.]

 

[Subaru: Bilesin ki Petra loli denilecek kadar küçük değil ve bana öyle desen bile kullandığım tek loli Beako. Doğrusunu bil de konuş.]

 

[Beatrice: Betty de Subaru’nun gönlünce kullanabilmesi için gayret eden bir kız değil, sanırım. Subaru, sen de doğrusunu bilip konuşmalısın, doğrusu.]

 

Subaru Julius’un alayına soğuk bir karşılık verirken Beatrice’in Subaru’yu azarlayışı daha da soğuk oldu.

 

Ve Subaru’nun suratı asıldı, dudakları büzüldü. O sessizleşirken Beatrice iç çekti. Sonra da bakışlarını Petra’nın alt bedenine indirdi. Yanına geçti, eteğinin ucunu kavramak için hafif bir harekette bulundu.

 

[Beatrice: Ayrıca, baksana. Betty ve Petra’nın zamanı arasında pek bir şey değişmemiş, sanırım……bekle bir saniye. Betty’e Petra biraz büyümüş gibi geldi. Saçları da biraz uzamış, sanırım……!]

 

[Petra: Çünkü görüşmeyeli bir ay geçti ve ayrıca şu anda büyüme periyodumdayım. Sırtım büyüyecek, saçlarım da kesmezsem uzayacak. Ama Beatrice-chan küçük kalmaya devam edecek.]

 

[Beatrice: N-ne diyorsun sen….!]

 

Petra gülümseyerek şaşkına dönen Beatrice’i sımsıkı kucakladı. Ve öfkeli bir surat ifadesine bürünen Beatrice’i yeterli bir süre boyunca kucaklamayı sürdürdükten sonra ondan uzaklaşarak, “E öyleyse müsaadenizle sizlere rehberlik edeyim.” dedi.

 

[Subaru: Tamamdır, nihayet içeri…….mmga.]

 

Subaru tam Petra’nın peşine takılacaktı ki birileri arkasından elleriyle ensesini kavradı. Nefesi kesilerek sesini yükseltip arkasını döndüğündeyse şaşırtıcı bir şekilde ensesini kavrayan kişinin Emilia olduğunu keşfetti.

 

Emilia ensesine tutunurken arkadaki ejder vagonu da Subaru’nun çenesini sarstı.

 

[Emilia: Subaru, Patrasche mutlu görünmüyor.]

 

[Anastasia: ……Bu durum bencilce bir hal aldı, ha.]

 

Emilia’nın konuyu açışı üzerine yolculuklarına eşlik etmiş olan iki yer ejderine bakacak olursanız Subaru’ya ürpertici sertlikte gözlerini dikmiş olan güzeller güzeli, simsiyah bir yer ejderini fark ederdiniz.

 

O ejder Subaru’nun sevecen ejderi Patrasche idi. Subaru kendisine bakmaya yeltendiğindeyse alenen bakışlarını kaçırdı. Ve sonra da hafif ama son derece tatminsiz bir ses çıkarttı.

 

[Emilia: 10 günün olmasına rağmen cidden gönlünü almayı başaramadın, ha.]

 

[Subaru: Evet biliyorum ama bu defa gerçekten benim hatam olduğunu düşünmüyorum…..]

 

Subaru karnına doğru eğilen Patrasche konusunda ne yapacağını düşünerek kafasını kaşıdı.

 

Patraschae’nin şu ana dek Subaru’ya ettiği yardımları düşününce Pristella Şehrinden ayrıldıkları günden bu yana -yo, aslında biraz daha öncesine gitmeliydi. Subaru Cadı Tarikatını püskürtme işi sonrası yer ejderlerinin ahırına gittiği andan beri kötü bir ruh halindeydi.

 

Otto’yu yaralarıyla bir başına bırakmak istemediği için Patrasche ile konuşmamıştı. Ejder ise birbirlerini uzun süredir tanıdıkları için anlayışlı davranmıştı. Bu sevecen ejder, Subaru’nun öfkesini anlamaya da gayret ediyordu.

 

[Subaru: Şey, hengame esnasında onu ihmal ettiğimi ve hatta kendisini yalnız hissettirdiğimi biliyorum ama…..gofooah!?]

 

[Emilia: Subaru!?]

 

Subaru tam da beyanının sonuna gelmek üzereydi ki Patrasche kuyruğunu ona doğru savurarak doğrudan bir darbeyle üstünün başının toza bulanmasına sebep oldu. Beklenildiği üzere saldırısında merhametli davranmamıştı. Ve Subaru ona yapmacık bir karşılık verirse hiç tereddütsüz yeniden saldıracağı kesindi.

 

[Subaru: Bunu hiç beklemezdim….. Regulus’un saldırısı karşısında korunma eksikliği çektikten sonra fazlasıyla korunacağımı düşünmem çok…….]

 

[Emilia: Sen iyi misin? Patrasche bir anda yeniden kuyruğunu sallamaya başladı ama bu, doğru şeyi söylemezsen bir kez daha saldırıya maruz kalacağın anlamına gelmiyor mu?]

 

Emilia’nın bedeninden yardım alan ve ayaklanan Subaru, onun değindiği korkunç noktayı işitti. Ve Patrasche’ye baktı, sahiden de uzun kuyruğunu sallıyordu. Kuyruğunun ucunu Subaru’yu tehdit edercesine havada savuruyordu. Yaptığı her hatada gücünü ikiye katlayacağını anlatırmış hissi veriyordu.

 

Subaru ise adamakıllı konuşma yetisini istemsizce yitirmiş ve düşüncesizce yanıt veremeyeceğinin farkındalığıyla boğazı düğümlenmişti.

 

[Julius: Sen böyle ilgisiz, düşüncesiz olsan bile yer ejderin sana bayağı sempati besliyor.]

 

Ancak kılavuzluğunun başlangıcında cesareti kırılan Julius bu beyanda bulunarak Subaru’da istenmeyen bir etki doğurdu. Ve Subaru Julius’un lafına karşılık kendisi ile Patrasche’yi işaret ederek,  

 

[Subaru: Gerçekten mi? Toza bulanmış durumda olduğumun farkında mısın? Buna sempati mi diyorsun sen?]

 

[Julius: Bir kez bile derin bir şefkatin kanıtını hissetmiş olsaydın anlardın, haksız mıyım? O duygusal ve karmaşık bir yer ejderi. O hengame esnasında yardımı dokunamadığı ve sen ondan yardım istemediğin için öfkelenmiş durumda. Haliyle bu, sana öfkelenmesinden ziyade kendi duygularının doğal olarak yansıması olabilir.]

 

[Subaru: Ne diyorsun sen? Onun kahramanca gücünü daha ne kadar büyüteceksin? Kes şunu.]

 

Julius’un değindiklerinin ne kadar doğru olduğu bilinmezdi ama hiç değilse Patrasche’nin kuyruğunun sallanışının sonlanmasına sebep olmuştu. Bu sırada Subaru, bir kez daha Patrasche’ye baktı ve o da her zamanki gibi gözlerini kaçırdı ama―

 

[Emilia: Şimdi bakıyorum da o sözleri duyduktan sonra utanmış gibi sanki.]

 

[Subaru: Emilia-tan, sen de mi fark ettin? Ben de aynı şeyi fark etmiştim. Kalbimin hızla çarpmasına yol açtı, o yüzden bunu çok sık yapma lütfen, Patrasche.]

 

Bu sözleri söyleyip gergince uzandı ve Patrasche nihayet kafasını eğerek Subaru’nun sert pullarla kaplı bedenine dokunmasına müsaade etti. Ve böylece 10 gündür süregelen soğuk savaş güzelce sona erdi.

 

[Petra: Yetmedi mi artık? Her şey yoluna girdi mi?]

 

Petra sabırsızlığını sergilerken grup, zamanın akışına dikkat etmeksizin köşkün ön bahçesinde dikilmeyi sürdürüyordu.

 

Petra’ya onlara içeri eşlik etmesi talimatı verilmiş ancak çoktan bayağı zaman harcanmıştı.

 

[Petra: Bir an önce dönmezsem Ram nee-sama yine öfkelenecek ve……]

 

[Ram: ―Böyle şeyler için endişelenebiliyorsan çaba sarf etmekte biraz yetersizsin demektir.]

 

[Petra: Pya―!?]

 

Ufak adım sesleri çıkartmaya çalışan Petra, tiz bir çığlık eşliğinde sırtını doğrulttu. Arkasını döndüğündeyse köşk istikametinden gelen pembe saçlı hizmetçiyi gördü.

 

O kişi Ram’dı, bu konuda ne hata ne de şüphe payı vardı. Bu esnada Ram bakışlarını yavaşça Subaru’nun grubuna yönlendirdi ve Petra’nın ardındaki konuklar o bakışların sertliği karşısında taştan birer heykel gibi donakalırken,

 

[Ram: Tam da işinde iyi olmaya başladığını düşünürken, tam da çabalarını takdir etmek üzereyken bu durumla karşılaşmak…… Ram’ı gerçekten hayal kırıklığına uğrattı.]

 

[Petra: Ö-özür dilerim Ram-nee sama……işime gelince, çabalarımı takdir etmek üzere miydin?]

 

[Ram: Evet. Yemek yapmakta Ram’dan iyisin; temizlikte Ram’dan daha hassassın; çamaşır yıkama işinde Ram’dan beceriklisin ve Ram’dan erken uyanıyorsun, bu yüzden seni takdir etmeye çok yaklaşmıştım.]

 

[Subaru: Bu şeyleri dile getirirken biraz şüphe duyman gerekmez mi!]

 

Hizmetçilikte bir yıl tecrübesi olan küçük kıza kıyasla bu kıdemli hizmetçi ne kadar kötü kaçıyordu? Petra’nın hızlı öğrenme kabiliyeti hesaba katılsa bile çıta o kadar düşüktü ki değerlendirmeye almaya bile değmezdi.

 

Ram Subaru’nun bağrışına tamamen aşina olduğu homurdanışla karşılık verirken,

 

[Ram: İnsan kendinden nasıl şüphe eder ki? Ram kendisine yalnızca beklenti duyuyor ve özgüven besliyor.]

 

[Subaru: Oldum olası senin bu yönünün gerçekten takdire şayan olduğunu düşünmüşümdür.]

 

Subaru Ram’ın bu görkemli beyanına hayretler içerisinde karşılık verdi.

 

Esasında Ram’ın iyimserliğinden ders çıkarmasının bir mantığı vardı― ya da daha ziyade metanetinden. Yalnızca biraz daha kendisini tanıyıp yansıtmasını isterdi ama,

 

[Subaru: Bunu yapsaydın gerçekten Ram’mışsın gibi hissettirmezdi, ha.]

 

[Ram: Bu korkutucu bir düşünce. Ayrıca konukları daha fazla bekletmenin ideal olmadığını düşünüyorum. Acele edelim de köşke girelim hadi.]

 

Subaru Ram’ın ilgisiz kelimelerine rağmen onunla aynı fikirdeydi.

 

Gerçekten de köşkün dışında çok vakit harcamışlardı. Daha fazla vakit harcayacak olurlarsa Frederica’yı, hatta Roswaal’ı bile karşılarında bulabilirlerdi.

 

Kraliyet seçimi adayları ve bölgenin hakimi bir araya gelmişti ama esas soru, ne yaptıklarıydı.

 

[Subaru: Roswaal köşke geliyor mu?]

 

Ram―konuklara rehberlik etmeye başlarken―gerginliğini yatıştırmak adına Petra’nın omzuna dokundu. Emilia(?) kendisine arkadan seslenmeye çalışırken de arkasına bile bakmadan “Evet” cevabını verdi.

 

[Ram: Neyse ki mektup geldiğinde hepinizin köşkte kalabileceğini söyledi. Bu şekilde ayrıldı. Mektupta Pristella’yla ilgili bir özet vardı….. ve detaylandırılması gereken şeyler de olmalı.]

 

[Subaru: Evet, yaşanan onca şeyi düşününce öyle olmalı…..]

 

[Ram: Ayrıldığınız zamanla şu anki sayınız tamamen farklı, ha. ― Garf ve Otto öldü mü?]

 

[Subaru: Sanki ölmelerine izin verirmişim gibi! Ölmediler tabii ki! Sadece yaralandıklarında onlara ulaşma konusunda geç kaldım!]

 

Tam mektupta nasıl detaylar yer aldığını soracakken onun yerine bu komedi tadında cevap geldi. Ram ise kayıtsız bir şekilde omuz silkerek karşılık verdi.

 

[Ram: Soğukkanlılık eksikliği çeken erkeklerin derinliğine fazlasıyla aşinayım. Barusu bilhassa her şeyini ortaya döken açık bir delik gibi, bu yüzden dikkatli olmalısın. Derinliğinin farkında olan ve içinin boş olduğunu çözen insanların olması kadar kötüsü yoktur.]

 

[Subaru: Cidden acıttı, kes şunu artık! Ayrıca, dahası…..]

 

Ayrılışlarından önce Pristella’dan köşke bir mektup gönderildiyse― ve mektupta detaylar yazılıysa, bunun Subaru ve diğerlerinin yaptığı basit bir geri dönüş yolculuğu olmadığını anlamış olmalıydılar.

 

Subaru bu yüzden mektubun ikinci yarısının içeriğini teyit etmek için ne söyleyeceğine karar vermek üzereyken Ram çabucak parmağını kaldırdı.

 

[Ram: Sana söylemiştim, değil mi? Endişe etme. Roswaal kalmakta özgür olduğunuzu söyledi…… ayrıca, Uyuyan Güzel ve hapis odasıyla ilgili hazırlıklar da yapıldı. Gerçi―]

 

Bu noktada Subaru’ya kurduğu cümleleri sonlandırdı ve kibarca dudaklarını yaladı.

 

Bir zarafet hissi taşıyan hareketiyle dilinin kırmızı ucuyla dudaklarını ıslatırken de,

 

[Ram: Gerçi ikisi de Ram’ın işi değildi. Frederica ve Petra halletti.]

 

[Subaru: O gururlu surat neden peki?]

 

Her nasılsa tam bir ay üzerine ilk görüşmeleri olsa da Ram’da hiçbir değişiklik yoktu.

 

#Vagondaki konuşma ve konuşmacı isimleri biraz kafa karıştırıcıydı. Doğruluklarından çok emin olamadım açıkçası ama İngilizce kaynaktan birebir çevirdim. Yine bölüm içerisinde ne alaka ya diye sorguladığım bazı yerler de oldu. Genel metin şeklinden yani konuşmaların [ ] şeklinde parantez içine alınışından ve Beatrice’in daha az sanırım, doğrusu deyişinden anlayabileceğiniz üzere yeni arc ile birlikte çevirmen değişmiş olmalı. Her neyse. Böylece yeni cilde giriş yapmış bulunuyoruz. Baktığım kadarıyla en azından ilk üç bölüm bu şekilde bayağıca uzun. O yüzden her gün bölüm atamayabilirim ama fırsatım oldukça atacağım, siz yine takipte kalın. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44332 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr