[Frederica: Roswaal-sama’yla konuşmanız nasıl gitti?]
[Subaru: Her zamanki kadar normal geçtiği ve beni normalden daha çok sinir ettiği söylenebilir. Bana birazcık sempati lazım.]
[Frederica: Sana yalnızca “Anlıyorum” diyerek karşılık vereceğim.]
Subaru’nun grubu salondan ayrılmıştı ve Frederica onlara köşkün doğu kanadına doğru rehberlik etmekteydi.
Güzel, uzun sarı saçlara ve korkutucu bir surata sahip bu rehber kadın, kibarca taşıdığı hizmetçi kıyafetiyle ve sergilediği nezaketle köşkün içten hizmetçilerinden biri olarak Anastasia ve Julius’la selamlaşmayı nihayet tamamlamıştı, şimdi de cesareti kırılmış şekilde konuşan Subaru’yla sohbet ediyordu.
[Frederica: Garf-chan yolculuğunuzda ve şehirde size yardımcı oldu mu? Ona verdiğim spesifik talimatlara rağmen geri bile dönemeyecek kadar ağır yaralanmış olması……. Emilia-sama ve diğerlerinin başına dert açtı diye endişeleniyorum.]
[Emilia: Yo, bu konuda endişe etme. Sonuçta Garfiel’i geeeerçekten sıkı çalıştırdık. Şu anda Otto-kun’la birlikte herhangi bir sorun çıkartmadan dinleniyorlar… şey, sorun çıkarmama kısmından çok emin değilim aslında. Umarım çıkartmıyorlardır. Ama her halükarda, onlardan dinlenmelerini istedik.]
[Frederica: Akılsız kardeşim başınıza dert açtığı için özür dilerim.]
Emilia biraz şüpheye düşmüş ve konuşmasının devamını getirememişken Frederica özürlerini sundu.
Garfiel Petra’yı, Ram’ı, Roswaal’ı ve Frederica’yı tavırlarıyla endişelendirse de Pristella’daki vukuat esnasında zihniyeti bir değişime uğramıştı. Bir şekilde tarif etmek gerekirse olgunlaştığı söylenebilirdi. Kesinlikle olgunlaşmıştı.
Garfiel’in gücü şimdiden 15 yaşında bir oğlan olarak göze çarpıyordu.
“Bağırsak avı” ve “sekiz kol” savaşları düşünülünce henüz “en güçlü olma” konusunda böbürlenmekten çok uzaktı. Ama buna rağmen yalnızca Emilia kampıyla değil, tüm kıtanın en üstün kişileriyle rekabet edebilecek bir güç seviyesine sahip olduğu kesindi.
Buradaki esas problemse olgunlaşmamış zihniyetiydi. Zihinsel kırgınlığını kontrol edebildiği takdirde daha da yükselebilirdi.
Mesele ise, ehh… bunun aceleye getirilmemesi gereken bir şey olmasıydı. Çünkü sağlam ve ağır adımlarla güçlenip bir sonraki aşamaya çıkan basamaklara sağlam basabilmek, 15 yaşındaki birinin olgunlaşmasının en uygun yoluydu.
Ayrıca―
[Subaru: Şu anda dönmemesinin başka bir sebebi daha var.]
[Emilia: Mimi’den mi bahsediyorsun?]
[Subaru: O da var ama…]
Emilia keskin işitme duyusu aracılığıyla konuşmaya dahil olurken Subaru buruk bir şekilde gülümsedi.
Aşk ilişkilerini pek anlayamayan Emilia bile başkalarının aşk hikayeleriyle ilgileniyor gibi görünüyordu. Garfiel ve Mimi’nin ilişkisi çok ilgisini çekiyordu.
Tabii ki Garfiel canını riske atıp kendisini korumuştu ve muhtemelen bu da Mimi’nin ona bazı hisler beslemesine yol açmıştı ki zaten o hisleri de savaşın öncesinde de sonrasında da açıkça ifade etmişti.
Dürüst olmak gerekirse nefret etmediği bir kızın ilgisi karşısında sarsılmayacak tek bir erkek olamazdı. Subaru da bir istisna değildi.
Subaru da zamanında bunu tecrübe etmiş biri olarak bu fenomen hakkında hiçbir şey söyleyemiyordu.
Garfiel’in Ram’ı seviyor oluşu ve Mimi’nin hislerine nasıl karşılık vereceğinin belirsizliğinden ötürü yaşanacak değişiklikleri gözlemlemek istiyordu.
Ama şimdi düşünmesi gereken başka bir şey vardı. Garfiel’in Pristella şehrinde alakadar olduğu başka bir şey vardı.
[Frederica: ―Subaru-sama? Bana sorman gereken bir şey mi var?]
[Subaru: Yo, öyle özel bir şey yok. Bu konuda benim konuşmam doğru olmaz.]
Frederica’nın yüzüne derin, manalı bir bakış atmış ve Frederica da ona bunun anlamını sormuştu.
Frederica’nın şüphelerini örtbas eden Subaru, Garfiel’in gerçek hislerini düşünüyordu. Pristella’da Garfiel’i endişelendiren bir aile bulunuyordu――altın rengi saçları ve yeşil gözleriyle iki kardeş olan Frederica ve Garfiel’i anımsatan özellikler taşıyan bir aile.
Garfiel’in onlarla ilişkisi de Frederica ile arasındaki ilişki gibiydi.
Garfiel mutlaka bununla gururlanmak ve bunu ailesine, Frederica ve Ryuuzu’ya anlatan kişi olmak isterdi.
[Subaru: Dolayısıyla ben hiçbir şey söylemeyeceğim. Natsuki Subaru bu meseleyi ultra havalı şekilde ardında bırakacak.]
[Emilia: Oh, bu arada Garfiel demişken Pristella’da geeeeerçekten arkadaş canlısı bazı çocuklar vardı. İşte o çocuklar…..]
[Subaru: Emilia-tan, Emilia tan, monoloğumu ziyan edeceksin!]
Açıklamasının ziyan olduğunu gören Subaru böylece Emilia’yı susturdu.
Kendi haline bırakırsa korkunç bir sinerji oluşacaktı, bu yüzden daha sonra olayın özünü adamakıllı açıklamaya vakit ayırma kararı aldı.
Ve giderek daha da aklı karışık bir ifadeye bürünen Frederica’ya doğru elini sallayarak zoraki bir şekilde gülümsedi.
[Julius: Mutlu mesut samimiyetinizi kızıştırırken aranıza girdiğim için üzgünüm ama hedefimiz neresi?]
[Subaru: Oh, “hapis odası” denilen şu odaya gidiyoruz. Önceden hakkında konuştuğumuz kişi oradaymış.]
[Julius: Hm, o olağan kişi, ha. ―Konuşma iyi gidecek mi merak ediyorum.]
[Subaru: Daha önce yapılmamış bir şey, bu yüzden bilmiyorum. Her halükarda hiç değilse emin olmak için bir soracağım.]
Julius, Subaru’nun peşinden ilerlerken kendisine yaptığı açıklamaya karşılık karmaşık bir surat ifadesiyle derin düşüncelere daldı.
Esasında Subaru, bu teklifle bağlantılı pek çok problem olduğunun farkındaydı. Ama işler iyi giderse yolculuklarının riski hatırı sayılır ölçüde azalabilirdi.
[Emilia: Ayrıca Subaru o kıza nispeten aşina, yani sorun olmasa gerek?]
[Subaru: O kıza benden ziyade Garfiel aşina aslında. Onun kedimsi kısmının hoşuma gideceği varsayımında bulunma.]
Subaru Emilia’nın iyimserliğine buruk bir gülümsemeyle karşılık verirken Frederica yürümeyi kesti. Subaru ve Emilia da aynı şeyi yaptı ve köşkün içerisinde bariz şekilde farklı bir atmosfere ulaşıldı.
Burası, genel olarak öncekinden farklı olmayacak şekilde tasarlanmış gerçek Roswaal köşküydü. Ancak doğu kanadının bodrum kısmı―önceki köşkten bariz bir farklılık taşıyan tek yerdi.
Köşkün merkezinde, günlük yaşam ihtiyaçlarına yönelik alanlara odaklı ana kanat bulunuyordu.
Bunun yanı sıra hizmetçi ve misafir odaları gibi çok amaçlı tesisler bulunan bir batı kanadı vardı. Ve tabii bir de Mathers hanesinin verasetine dair bir tarihi olan doğu kanadı―kitap gibi şeylerin tutulduğu depo tarzı bir mekan.
İşte o doğu kanadının eskisinden farklı olan tek noktası bodrumuydu. Bir asilzade köşkünün bu soğuk, taş bodrumunun belli bir amacı vardı.
[Anastasia: Bu mekanda amma nahoş bir atmosfer söz konusu, ha.]
Anastasia burnundan homurdanarak atmosfer değişikliğine dair dürüst bir yorumda bulundu.
Bu yorumuna yönelik bir inkar yükselmedi, yani sahiden de herkesin katıldığı bariz bir çıkarımdı. Köşkün bu katında var olan atmosfer, “nahoş bir his veriyor” sözcükleri haricinde tarif edilemezdi.
[Anastasia: Miasmadan farklı bir şey olsa da insanın bedeninde iyi bir his doğurmadığı kesin.]
[Julius: Binanın yapısı meselesi dışında― öncelikle bu düzenin amacı……şey, bununla bağlantısız değil ama bu yapının birilerinin ebediyen içeride gizlenmesine olanak tanıdığına inanıyorum.]
Anastasia ve Julius köşkün karanlık bodrumuna inen merdiven basamaklarına bakarak bu yorumlarda bulundu.
Hakkında konuştukları yer, “Hapis Odası” idi. Bodrum katında oluşturulan bu düzenin mantığına dair sonsuza yakın cevabı düşünmeye başlamışlardı.
[Frederca: Peki öyleyse. Şimdi sizlere rehberlik edeceğim. Lütfen basamaklara takılıp düşmemek adına dikkatli olun.]
Frederica bu sözlerin ardından gruba merdivenlerde rehberlik etmeye başladı. Subaru ve geri kalanlar da bu uzun kadını bodruma doğru takip etti. Bu esnada Julius, kendisini bekleyen şeye hazırlandığını anlatan bir surat ifadesine büründü.
Adım sesleri, içerisinde bulundukları alanda son derece net bir şekilde yankılanıyordu. Bodrumdan yükselen soğuk rüzgarlar kâküllerini hafiften kımıldatıyor, bu da akıl almaz derecede sinirine dokunuyordu.
[Frederica: Kapıyı açacağım.]
Bodruma doğru alçalan grubun önleri demir bir kapı ile kesilmişti. Kapının üzerinde çok sayıda sağlam kilit bulunuyordu. Frederica o kilitlerden bir kısmını tek tek açmaya koyuldu.
Kapının anahtarının çıkarttığı sesle birlikte kilitler çözüldü ve kapı da bir gıcırtı sesiyle birlikte açıldı. Kapının ötesinde taş bir geçit uzanıyor ve o geçidin ucunda da yeni bir kapı görünüyordu.
[Frederica: Aradığınız kişi bu kapının arkasında.]
Kapının yanına doğru geri çekilerek grubun girmesi için yer açtıktan sonra saygıyla eğildi. Bu eğilişe çeneleriyle onay veren dörtlü grup ise Subaru önderliğinde dosdoğru ikinci kapıya yöneldi.
―Bodrumun derinliklerindeki o kapının üzerinde kilit yoktu.
Subaru kapı kulpuna uzandı. O kulpu itip kapıyı açtığı anda içerideki şeyi görebilecekti.
Gergince kapıya temas ettiği saniyede nefes almakta zorlanmaya başlayarak arkasına döndü.
[――――]
Emilia, Julius ve Anastasia Subaru’nun eylemlerini izliyordu. Hepsinin de başıyla onay verişiyle birlikte Subaru derin bir nefes aldı. Sonra da kulpu tutan koluna güç verdi.
Bir ses çıktı, kapıyı iterek açtı ve―
[???: Roarrrr, roarrr! Beeen seeeniiii yiiiyeceeeğiiiiim!]
[???: Kyaaa. Yardım edin. Yooo.]
[???: Goohehehehe. Böyle yardım çığlıkları atsan bile hiç kimse seni kurtarmaya gelmeyecek.]
Kapı açılmıştı. Işık huzmelerinin ulaştığı geçitte hoş bir ses işitiliyordu.
Açık kapının diğer tarafında tek başına duran bir kız görünüyordu. Etrafına çok sayıda oyuncak bebek yerleştirilmişti. Sırtı diğerlerine dönük olan kız, iki elini kullanarak oyuncak bebekleriyle oynamaya devam ediyordu.
Sesini değiştirip bir şeyleri taklit etse de tam olarak neyi taklit ettiğini bilmiyorlardı. Her halükarda bu işe kendisini bayağı kaptırmıştı.
[???: Hayır, geliyorlar. Çünkü ihtiyaç halinde buraya gelmeye ayarlandılar sonuçta…….hmm?]
Kollarında ufak oyuncak kız bebeklerini tutan kız, bir şeyler fark etmişçesine ansızın ayaklandı. Çekingen bir şekilde arkasına döndü, girişte afallamış şekilde dikilen Subaru ve diğerlerini gördü ve sonra da iri, yuvarlak gözlerini açtı.
Örgülü, açık kahve saçlara ve basit ama hoş yüz hatlarına sahipti.
[Subaru: Selam. Nasıl gidiyor?]
Subaru hiçbir şey olmamışçasına elini kaldırarak bu kelimeleri kullandı.
[???: O―onii-san, seni aptal! Hiç değilse iiiçeri girmeden önce kapıyı çalsana!]
Ve tabii ki kız, önceki sahnesini oynaması adına ona böyle bağırarak karşılık verdi.
※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
[Subaru: Evet, işte bu da köşkün mahkumu. Bir danışman olarak cadı yaratıklarıyla ilgili söyleyeceklerimizi dinleyecek.]
[Meili: Feeenalar. Onii-san onlara zarar verecek……*burun çekme sesi*…..]
Subaru odanın köşesinde doldurulmuş oyuncaklarla çevrili halde eğilmiş olan depresif kızı ――Meili’yi tanıtırken parmağını kaşına yerleştirmiş olan Julius kafasını salladı.
Görüş alanına giren kızı gördüğündeyse gaza gelmiş olan Subaru’yu suçlarcasına,
[Julius: Bu bilgiyi önceden almayarak biraz acemilik etmişim……. ama senin karakterinin yetersizliği de kendisini gösteriyor. Bu eşek şakalarına bir son veremezsen hoşnutsuz kalabilirim.]
[Subaru: Öyle büyük bir oyun oynadığımı sanmıyorum gerçi ama……. neyse, tatsızlık görüşüne katılıyorum. Ayrıca, eskiden gerçekten tehlikeli biriydi, haberin var mı?]
Subaru bu kelimelerle açıklamada bulunurken Julius’un şüpheli görünmesine yol açtı. Bu korkulu ve şüpheli erkekleri görmezden gelen Emilia ve Anastasia ise Meili’yle konuşmak için öne çıktı.
[Emilia: Pardon Meili. Sonrasında bu yaptığı için Subaru’yu azarlayacağız, endişe etme.]
[Anastasia: Amanın, ne kadar da tatlı bir kız, değil mi? Beatrice-chan, Petra-chan… Natsuki-kun’un zevkleri biraz fazla belli olmuyor mu?]
[Subaru: Bana dair çok saçma fikirler bunlar. Daha uygun bir şeyler söyleseniz olmaz mı!? Ben insan kazanmayı düşünüyorum, bilhassa lolileri değil!]
“Loli Kullanıcısı” lakabı bir anda daha gerçekçi hale gelmişti, bu yüzden ürpertici şeyler söylememelerini dilerdi.
Bu mevzu bir kenara bırakılırsa Meili, tamamen öfkeye kapıldığı için Emilia’yı ve onun kelimelerini dinlemiyordu. Bu bağlamda çocuksu hassaslığa sahip kişilerde bir dengesizlik vardı.
[Subaru: Meili]
[Meili: Seni duyamıyoruuum.]
[Subaru: Meili hadi ama.]
[Meili: Umursamıyoruuuum.]
Durum buydu. “Seni duyamıyorum” moduna girmiş bir baş belasıydı.
İşte bu yüzden Subaru, hızlıca son kozunu kullanma kararı aldı. Ve arkasına uzanıp Meili’ye elindeki kozu gösterdi.
[Subaru: Bak Meili. Bu bir hediye. Alsana. Yeni bir doldurulmuş oyuncak olan Darepanda.1.]
[Meili: ――! Vauuuv! Çok tatlı!]
Subaru’nun Meili’ye gösterdiği şey, Pristella Şehrinden dönüşte ejder vagonuna yerleştirdiği doldurulmuş oyuncaktı.
Geride kalan yılda ev içi yardım becerilerini geliştiren biri olarak Natsuki Subaru’nun dikiş yeteneği eskisinin iki katına çıkmıştı. Artık doldurulmuş oyuncaklar yapabiliyordu, hatta isterse kadın kıyafetleri bile dikebilirdi.
Her neyse, bu doldurulmuş oyuncak, panda temasıyla “sıcaktan mayışma” havası taşıyan yenilikçi bir çalışmaydı. Gerçi bu şeyi daha önce bir yerlerde görmüş gibi geliyordu ama dünyaları aştığı ve sorun olmayacağı için boş vermişti.
O yeni eserini bu şekilde sergilerken Meili, oyuncağı gözleri ışıldayarak kabul etti.
[Meili: Ne tatlı! Yeni bir hayvan! İsmini ne koysam acaba………. tamamdır, buldum! Bunun ismiiiii Büyük Panda olacak!]
[Subaru: Yani tam olarak olduğu şeyin ismini verdin.]
İsim verme mantığı bir kenara bırakılırsa bir şeylerin özünü anlamakta son derece yetenekliydi.
Doldurulmuş pandasına sevgi dolu bir şekilde sarılırken Subaru ve diğerlerine ruh halinin değiştiğini belli eden bir suratla bakmaya başladı.
[Meili: Bu arada, hoş geldiniz Onii-san ve Onee-san. Bayağı uzaklardan gelmişsiniz sanırım, ha. Petra bir başına kaldı, farkında mısınız?]
[Subaru: E sonuçta koca bir ay boyunca yoktuk. Ve yeniden biraz uzaklaşacağız, bu yüzden bunun muhtemelen Petra’yı öfkelendireceğini düşünmeyi gerçekten istemiyorum ama…….]
[Meili: Petra-chan Onii-san’ı seviyor sonuçta…….. Hm? Yeni birileri mi gelmiş?]
Meili dağılan peluş oyuncaklarını raflara dizerken ansızın Julius ve Anastasia’yı fark ettiğini anlatan bir surat ifadesine büründü. Julius ani ruh hali değişimi karşısında şaşırırken ise Anastasia, sakin bir görünümle başını sallamakla yetindi.
[Anastasia: Mimi’yle kıyaslayınca bu, göstermesi gerekenlerin daha yalnızca başlangıcıymış gibi görünüyor.]
[Julius: …… Şimdi öyle deyince ben de aynı fikre kapıldım. Mimi’ye teşekkürlerimizi sunalım bence.]
Usta ve hizmetlisi tuhaf bir hemfikir olma manzarası çizdikten sonra Julius ansızın odaya bakındı. Bodrum katını kısaca inceledikten sonra da,
[Julius: Her neyse, hapis odası lafını işittikten sonra kötü bir ortam olacağını varsaymıştım……… ama beklentilerimin aksine burası vakit geçirmek için huzurlu bir mekana benziyor.]
[Emilia: Burada bir kız kalıyor. Ona işkence etmek istiyor değiller….. Ama dışarı da çıkamaz, yani işler karışık.]
Emilia güçsüz bir bakışla birlikte kaşlarını indirdi.
Aynı dile getirdiği gibi “Hapis Odasının” ―― dürüst olmak gerekirse Meili’nin hapsedildiği odanın şartları son derece hoşgörülü, merhametli bir his veriyordu.
Taş geçit nedeniyle soğuk görünse de renkli duvar kağıtları mevcuttu ve köşkün en dibindeki bu odaya halı serilmişti, dolayısıyla canı neyi nasıl isterse yapabiliyordu, herhangi bir şekilde kısıtlı değildi. Raflarda Subaru tarafından yapılmış pek çok doldurulmuş hayvanla birlikte yine pek çok kitap ve oyuncak vardı.
İyi besleniyor gibi görünüyor, banyo yapma veya tuvalete gitme konularında da sorun çekmiyordu. Özetle burası, bir Hikikomorinin huzur içerisinde yaşayabileceği bir ortamdı. Öyle rahattı ki Subaru bile buraya kapatılmak isterdi.
Ama――
[Subaru: Sürekli sızan, miasmaya benzer tuhaf bir hava var gibi görünüyor.]
[Anastasia: Sanırım o kıza ait……..değil mi?]
Anastasia ve diğerlerinin bakışları karşılığında Meili, yüzünde bir gülümsemeyle kafasını sallayarak onay verdi.
İçten bir gülümsemesi olsa da o kızın gizli tutulamayacak derecede korkunç ve iğrenç bir yanı vardı. Zaten salınmadan orada hapis tutulmasının en büyük sebebi de buydu.
[Subaru: Ejder vagonundayken bu konudan bahsetmiştim ama bu kız daha önce Emilia ve bizi öldürmeye çalıştı…….. Ummm, o profesyonel katil gibi bir şey. Sanırım öyle denebilir, değil mi?]
[Julius: O noktada bir hata yaptığını hissediyorum ama devam et lütfen.]
[Subaru: O söyleme tarzıyla bir şey ima ediyormuşsun gibi geldi……. ama neyse, o bir profesyonel katil. Meili’nin o küçük bedeniyle yapabildiği şeyse, özetle, cadı yaratıklarını manipüle etmek. O bir “Cadı yaratığı kullanıcısı”.]
[Meili: Hı hı, kötü hayvanlarla aram çok iyidir.]
Meili bir “Öhöm” sesiyle göğsünü gururla kabartmış halde böyle söylese de bu detay şok ediciydi.
Cadı yaratıkları insanlarla arası asla iyi olmayan zararlı yaratıklardı. Yaratığın boynuzunu kıran kişiye itaat etmesi şeklinde bir anlaşma yapılabileceği istisnası var olsa da――
[Subaru: Meili’nin durumunda boynuzun varlığının bir önemi yok, gerçi teorim güçsüz olduğu için açıklasam bile anlamazsınız.]
[Meili: Annemin deyişiyle bir yaratığın “boynuzuyla” aynı role sahibim. Yaani, cadı yaratıklarıyla arkadaş olabiliyorum.]
Bir yaratığın boynuzu rolünü üstlenmek――bunun anlamı belirsizdi.
Bununla birlikte bugüne dek cadı yaratıklarının ekolojisiyle ilgili herhangi bir araştırma yapılmamış gibi görünüyordu. Tabii ki geçim kaynağı olarak yaratık avlayanların olması mümkündü ama onlar da yakaladıklarıyla ilgili bilgi edinmiş olsalar bile o yaratıkları bir araştırma konusu olarak görmüyorlardı.
[Emilia: En başta Meili, başka bir kişiyle birlikte bize saldırdı. Garfiel o kişiye saldırdı ve bu kız yakalandı. O günden bu yana da bu köşkte korunuyor.]
[Anastasia: Neden bu kadar şey yapmışlar ki? Ne derseniz deyin o bir düşmansa hızlıca icabına bakmalıyız….. aslında hayır, bu çocuk baş edilebilecek biriymiş gibi durmuyor.]
[Emilia: ……. Onu öldürebilmemize imkan yok. Ama aynı zamanda onu sürgün edemiyoruz da. Çünkü bu kız diyor ki eğer salınırsa…]
[Meili: Anne bana sinirlenir. Elsa öldü, ben de başarısız oldum, haliyle beni bulursa kesin öldürür. Yani burada kalmak en güvenli seçenek.]
Meili sakin bir ses tonuyla bu yanıtı verse de yüz ifadesinin ardında bir şeyler saklıyor gibi görünüyordu.
Meili birlikte çalıştığı Elsa’yı kaybetmiş ve işinde başarısız olmuştu. Muhtemelen gardiyanları, profesyonel katillerin yöneticisi gibi bir şeydi ve başarısızlıklarının asla affedilmeyeceği kesindi.
Sürgün edilecek ve ceza alacaktı―― Subaru ve diğerlerinin bir bağı olmasa da yaptıklarının cefasını çekeceği kesindi.
[Subaru: Kesinlikle kötü rüyalar gördürüyor. E sonuçta…]
[Julius: Emilia’nın ve senin fikirlerin ilk defa gündeme gelmiyor. Nereden bakarsanız bakın saçmalıktan farksız şeyler söylememiz absürttü.…… Bu arada, annesi kim?]
[Subaru: Bilmiyorum. “Anne” ismi dışında hiçbir isim bilmiyoruz. Meili’nin söylediklerine dayanarak yüzünün neye benzediğini bile öğrenemedik. Nasıl bir aile bu?]
Ama profesyonel katillik mesleğini düşününce belki de bu kederli yaşam tarzı kaçınılmazdı. Meili’nin sözlerine dayanarak o annenin nasıl bir şey olduğuna dair bazı tahminlerde bulunuyorlardı ve geleceğe dair endişelerini silkinip atmak zor geliyordu.
[Subaru: O Roswaal piçi de Elsa öldükten sonra hiçbir işe yaramadı, sanki arabulucu kendisi değilmiş gibi…]
[Julius: Bir şey mi dedin?]
[Subaru: Yalnızca kendi kendime konuşuyordum.]
Subaru’nun çağrıldığı ilk gün yaşanan nişan vukuatının sorumlusu Roswaal’dı.
Tabii ki Elsa’nın Emilia’yı öldürmeye kalkması da onun emriyle yaşandığı için talep üzerine gerçekleşen olayların akışı düşünülünce bu sonuca varmak zor olmasa gerekti.
Bununla birlikte o zaman çizelgesinin arabulucusu bir şekilde ölmüştü ve onunla temasa geçmek mümkün değildi. Roswaal’ın sözlerine inanacak olursanız Elsa ve Meili’nin o olay sonrası saldırıları onun niyetleriyle ilişkili değildi――bu da annenin bir endişe kaynağı haline geldiği andı.
[Subaru: Her neyse, Meili durumu böyle işte. Bu kız gereklilikten ötürü burada. Şımartılmak için değil.]
[Meili: Düşününce Subaru ve geri kalanlar bana biraz fazla iyi davranıyor aslında.]
[Subaru: Rüyaların kontrolü ele geçirmesinin iyi yönü de bu işte!]
E sonuçta bu küçük, gencecik kızın soğuk bodrum katına kapatıldığını görmek acı vericiydi. İnsanın öylece unutmaya karar verebileceği bir şey değildi, bunu göz ardı etmeye kalktığınız anda da kötü rüyalar gördürüyordu.
Yani Subaru’nun ona karşı bir kini olmadığı için onun huyuna gitmesi daha iyiydi.
[Anastasia: ……Normal şartlarda ona karşı bir kinin olması gerekmez miydi?]
[Subaru: …….Gerekir miydi?]
[Anastasia: E yani, sizi öldürmeye çalıştığını söylememiş miydin? Öyleyse…]
[Subaru: Şey, yani hiçbir şey yapmanın hıncı var, yaşı ne olursa olsun suç suçtur sonuçta.]
Anastasia’nın sorusu karşısında Subaru bir müddet yanağını kaşıyarak düşüncelere daldı. Yan taraftaki Meili’ye göz ucuyla baktığındaysa kızın gözlerinde okunamayan duygularla kendisine bakmakta olduğunu gördü.
Onun hakkında gerçekten endişe duymuyordu ama düşüncelerini dürüstlükle dile getirdi.
[Subaru: Muhakeme yeteneği olmayan biri bir suç işleme emri alıyorsa suçlanması gereken kişi o emri veren kişidir. Hele de emri alan bir çocuksa. Düşünecek kafaları var ama buna rağmen uyulması gereken şartlar söz konusu. Hammurabi’nin “göze göz” kuralından farksız bir durum.]
[Anastasia: Bu yaptığın riyakarlık. Öyleyse bu kızın öldürdüğü kişilerin bunu anlayacağını mı düşünüyorsun?]
[Subaru: Sanmıyorum. Onlar Meili’den intikam almakta özgür. Bana gelince, eğer ölseydim ben bile şu anki bağışlayıcılığımda olmazdım sanırım.]
Neticede Subaru’nun bu konudaki fikir ve düşünceleri onunla karşılaştığı koşullara dayanıyordu.
Kilit noktasının oturmadığı veya duygularına teslim olduğu söyleniyorsa olsun varsındı. Gerçekten de öyleydi.
[Subaru: Çocukken ebeveynler ve yetişkinler için kendi başıma altından kalkamayacağım sorumluluklar üstlenirdim. Yani yakınımdaki çocuklar veya şey, düşünürdüm ki arkadaş olabileceğim çocuklar sorumluluk alamıyorsa ben onların yerine alsam nasıl olurdu? Hepsi bu.]
[Anastasia: ……Kıymetli bir düşünce. Teşekkürler.]
Anastasia daha yarısında ilgisini yitirdiği bu kelimeler karşısında gözlerini devirdi.
Tabii ki Subaru bunu tipik bir tepki olarak algıladı, yani duyguları incinmedi. Suça yönelik verdiği nefret hükmü saygı duyulabilecek bir şekilde düzenlenmiş olsaydı yaştan bağımsız olarak suçun da yanlış olduğuna hükmedilirdi.
Ama kampın hoşgörüsü nedeniyle bu iş ertelenmişti. Subaru da atmosfer ve çevreden hoşnutsuz değildi.
[Emilia: Ben……]
[Subaru: ――Hm?]
[Emilia: Ben söylediklerinin mantıklı olduğunu düşünüyorum.]
[Subaru: ……Teşekkürler.]
Tamamen pozitif tepkiler beklemiyordu ama bu kelimeler kurtarıcısı olmuştu.
Derken ilgisini konuşma kendisi hakkında olsa bile dahil olmayan Meili’ye yönlendirdi. Onunla göz göze geldi ve dedi ki:
[Subaru: Seninle yardımına ihtiyaç duyuşumuz hakkında konuşmam gerekiyor. Benimle gelmen mümkün mü?]
[Meili: ……Tamaam. Onii-san’la geleceğim.]
Subaru bu talepte bulundu, Meili de sessizce başını sallayıp onayladı.
Ve Subaru, yüzünü kucakladığı pandayla gizleyen kızın gözlerinde gördüğünü düşündüğü hafif yaşlardan kimseye bahsetmedi.
※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
[Meili: Augria Kum Tepelerinde yalnızca iki kez bulundum.]
Subaru ve diğerlerinin açıklaması sona ermiş ve Meili, örgülü saçlarıyla oynarken bu kelimeleri kullanmıştı.
Ardından anılarına dönercesine gözlerini kapatarak,
[Meili: Yaratık kozumu tazelemek için gitmiştim. Orada pek çok yaratık var, yani bayağı ilerleme kaydetmiştim ama…..]
[Subaru: Ama?]
[Meili: Oraya cidden gidecek misiniz? Muhtemelen benim dışımda giden herkes ölecektir, bilmiyor musunuz……?]
Planladıkları eylem, ahlaki yorumlamadan yoksun olan bu kızın gözlerine pervasızlık şeklinde yansıyor gibi görünüyordu. Ve yaratıkların liderinin fikri, iğneleyicilik seviyesiyle bir ağırlık taşıyordu.
[Subaru: Gerçekten senin tecrübelerini referans olarak kullanmak isterim ama gidersek öleceğimizi söyleme şeklinle şimdiden sert bir argümanda bulundun, o yüzden artık çok geç. Ayrıca yalnızca çölden bir labirent gibiyse biz o labirenti aşmak için hazırlığımızı yaptık.]
[Anastasia: Evet, o hazırlık da benim.]
Diyen Anastasia elini salladı ve rehberlik yapacağını vurguladı.
Ancak gözcü kulesine ulaşma yolunda kaybolmaktan kaçınmak başlı başına yalnızca 30 puan ederdi――bu da kaçınılmaz bir başarısızlık notuydu. Yani muhtemelen tam nota ulaşmak için bir yanıt bulamadıkları takdirde oradan canlı çıkmakta zorlanacaklardı.
Mevcut üç problem “Kum Labirenti”, “Yaratık İni” ve “Bilgenin Gözü” idi.
“Kum Labirenti” konusunda Anastasia kılığındaki Eridna devreye girecekti ve “Yaratık İni” meselesine karşı da bir hazırlık yapmak istiyorlardı.
İşte bu yüzden Subaru, Meili’den detayları öğrenmek istemişti ama――
[Subaru: Nasıl ifade etsem… yaratıklardan kaçınmanın herhangi bir yolunu bilmiyor musun? Ya da aksine, onları bir noktaya çekmenin?]
[Meili: Onii-san, bir başına koşturursan peeek çoğu kesinlikle sana çekilecektir, bilmiyor musun?]
[Subaru: Bunu daha önce birkaç kez yaptım zaten ve acılı tecrübelerdi.]
Bir kez geçen yıl köşkte yaşamıştı, bir kez de ondan bir müddet sonra bir düzlükte bir balina ile. Artık buna bir son vermenin zamanının geldiğini hissediyordu.
Tabii ki alınacak herhangi bir önlem yok diye bu işi yapmaktan vazgeçecek değildi ama eğer mümkünse çölün ortasında geriye kalan tek kişi olmaktan kaçınmak isterdi.
[Meili: Onii-san bunu yapmak istemiyorsa belki de bir sürü kişi ayarlayabilir. Tüüüüm yaratıklar normal yemeklerden ziyade o canlıların üzerine atlar, yani böyle bir şey işe yarayabilir.]
[Emilia: Hayatta olmaz! Ben bu fikre karşıyım! Karşıyım!]
[Subaru: Böyle delice bir şekilde reddetmene gerek yok. Hiç kimse bu fikri kabul etmeyecek zaten, sakin ol.]
Yani işe yarar bir fikir çıkacak gibi görünmüyordu.
En azından yaratıkların ekolojisi bağlamında ondan iyisi bulunmayan Meili’den etkin bir plan çıkmadıkça elleri boş kalacaktı.
[Subaru: Evet, sanırım bize yaklaşan yaratıkları tek tek dövmek zorunda kalacağız. Emilia-tan ve Julius’un ellerinden öper.] (Burada onlardan çok şey beklemeyin şeklinde negatif bir yorum vardı ama akışa uymadığı için değiştirdim.)
[Julius: Öz değerlendirmeni duymak isterim, malum bu işin içine kendini dahil etmedin…….. peki bizim bunu yapabileceğimizi düşünüyor musun?]
Julius Subaru’nun teklifine, bunun yapılabilirliğini Meili’ye sorarak tepki verdi. Bunu işiten Meili ise Emilia ve Julius’a baktı.
[Meili: Muhtemelen hayır. Onee-san ve diğerleri yaklaşık bir hafta boyunca aralıksız büyü kullanabilir mi?]
[Subaru: Bir hendeğin içerisinde son savaşımızı vermemizi falan mı istiyorsun!?]
[Emilia: B―ben denerim…….?]
[Subaru: Buna mecbur değilsin! Mantıksız bir konuşma akışı bu! Emilia-tan’ın saçı ve teni kurur gider, bunu yapmayalım derim! Tamamdır, reddedildi!]
Zor kullanarak ilerleme planı mantıksız detaylar içeriyor gibi görünüyordu.
Esasında Meili durumun ne kadar ciddi olduğunu bilmiyordu ama o bir çocuk gibi abartmıyorsa onlar da mantıksızı yapmaya asla kalkmazdı.
[Subaru: Ejder vagonuna yaratık kanı sürüp diğer yaratıkların koku duyusuyla oynamaya ne dersiniz?]
[Julius: Hayır, yer ejderleri onları kandıramaz ve köpekbalıkları gibi hepsini bir araya toplama olasılığımız da var. Koruma tutma gibi bir yol izlesek…….. Hakugei’de yaptığınız gibi koca bir ordu tutsak nasıl olur?]
[Subaru: Onu da yapamayız. Daha önce Pleiades Gözcü Kulesine gitmeye çalışanlar tarafından yapılmış. Koca bir ordu olmasa da kalabalık bir grupmuş. Sonucuysa tahmin edebilirsin. Güçlü bir yaratığın boynuzunu kırıp onu diğer yaratıklara karşı engel olarak kullansak nasıl olur?]
[Julius: Balina gibi devasa bir şey olmadıkça sayıca bizi alt ederler. Yaratıklardan kaçınmak için şöyle böcek kovucu sprey gibi basit bir şey olsa ne iyi olurdu.]
Subaru’nun kokusu――daha ziyade cadının kokusu, böcekleri kendine çeken bir spreydi, yani hiç işe yaramazdı.
Arlam köyü ile yaratıklar arasında ayrım görevi gören bariyeri mütemadiyen idare eden kişi Roswaal’dı. Eğer bariyerler onun etrafındaki kişiler için yaratılmışsa ve her biri bunu hareket etmek adına kullanırsa――yo, böyle bir şey de yapılamaz gibi görünüyordu.
[Subaru: Belki de Roswaal’ı yanımıza alıp hep birlikte gökten saldırabiliriz.]
[Julius: Bilgenin gözünden kaçabilecek olsaydık böyle bir seçenek olabilirdi.]
[Subaru: Ahh, kahretsin, doğru. “Bilgeyi” de değerlendirmeye almamız gerekiyor.]
Gerçekçi olmayan bakış açısı, gerçekçi bir bakış açısı tarafından reddedilmişti.
Cadı yaratıklarından ve çölden kaçınabilseler bile bir de bilge yüzünden endişe duymaları gerekiyordu. Bugüne dek hiç kimse o kişinin elinden kurtulamadığı için açıkça nasıl baş edeceklerini bilemedikleri tek konu buydu.
[Subaru: Hiç değilse tek bir probleme indirgeyebilseydik……]
[Meili: ――Tanrıııım, başka bir şansım yok sanırım.]
[Subaru: Oh?]
Subaru ve diğerleri odada çember olup oturmuş halde ne yapacaklarını düşünerek başlarını ağrıtırken Meili nihayet bu sözleri sarf etti. Ayağa kalktı, küçük kafasını oturmakta olan Subaru ve diğerlerine doğru salladı ve dedi ki:
[Meili: Ben de sizinle gelebilirim. Ben varken yaratıklar ne yaptığınızı umursamaz. Onları gönlünüzce kendinizden uzak tutabilir, evcil hayvanınız yapabilir, onlara birbirlerini öldürtebilir veya bilge kişisini yedirebilirsiniz.]
[Subaru: İkinci yarıyı yapmayacağımız kesin! Her neyse, onu bunu bırak da…….]
Bu ekstrem beyan karşısında gözleri kocaman açılsa da Subaru’yu esas şaşırtan şey Meili’nin teklifi olmuştu.
Asla söylemeyeceğini düşündüğü bir fikri dile getirerek Subaru’yu şaşırtmıştı. Bu onun iş birliğine yanaştığını gösteriyordu ve daha da şaşırtıcı olansa bunun, dışarı çıkmakta sorun görmediği anlamına gelmesiydi.
[Subaru: Dışarı çıkmaktan korkmuyor musun? İyi olacak mısın?]
[Meili: Köşkten dışarı adımımı attığım saniyede Anne tarafından bulunacak değilim herhalde, değil mi? Bulunmaktan korkuyorum ama tüm ömrümü burada kalarak geçiremem.]
Meili’nin er ya da geç buradan çıkmak zorunda olduğunun farkında olması şaşırtıcıydı.
Ama aslında doğal da olabilirdi. Subaru ve diğerleri sıklıkla kızın ne durumda olduğunu görmek için oraya iniyordu ama buna rağmen odada bir başına kaldığı zamanlar çok daha sık oluyordu. Sessizliğin korkutucu olduğunu düşünmeye ayıracak çokça vakit bulduğu kesindi.
Odada bir başına kalmak hem rahatlatıcı hem de korkutucuydu.
Ve bu hissiyatlar bir gün onu felç etse bile kalbi ani bir işkenceye maruz kalırdı.
[Emilia: Subaru…….]
Tam da Subaru Meili’nin kalbine yönelik olağandışı bir sempati beslerken Emilia, kibarca kolunu çekiştirdi. Subaru onun ne düşündüğünü biliyordu ve onunla hemfikirdi.
[Subaru: Oraya eğlencesine gitmiyoruz. Bir rehberimiz var ama birlikte bir çöl aşacağız. Ve yanımızda sen olsan bile yaratık inini geride bırakmak zorunda kalacağız. Daha da kötüsü, bilge de bizi görebilecek.]
[Meili: Uzun süre sonra yürüyüşe çıkmak hoş olmaz mı?]
Meili, güçlü olmayı sürdürerek Subaru’ya bu cevabı verdi. Subaru bu cevabın ne kadarının blöf olduğunu, ne kadarının gerçeklerden oluştuğunu bilmiyordu ama――
[Emilia: O yaratıklara karşı bir koz, haksız mıyım?]
[Subaru: Ahh, evet haklısın. Sana güveniyor olacağız, Meili.]
[Meili: Her halükarda elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışacağım.]
Emilia ve Subaru birbirlerine attıkları bakışın ardından Meili’ye onay verdi. Kız da onların kelimelerini kendini aşmışçasına kabullendi ve pandasına sımsıkı sarıldı.
Ve böylece yolculuklarını tamamlama yolunda ileri doğru attıkları bir adımla birlikte Julius kollarını kavuşturarak sonuçtan emin halde, hayranlık içeren bir suratla birkaç kelime kullandı.
[Julius: Aslında bunu söylemek istemezdim ama küçük kızların aklını çelmek gerçekten de güçlü yanlarından biri.…… Gerçi bunun insanın ünlenmek istediği iyi bir yetenek olduğunu sanmıyorum.]
[Subaru: Siz bana sürekli küçük kız kullanıcısı olarak muamele gösterdiğiniz için böyle oluyor! Ayrıca küçük kız meselesine gelirsek, bilmeni isterim ki Meili loli denilebilecek kadar küçük değil, tamam mı!]
Subaru Julius’un işe yaramaz sözleri karşısında öfke dolu şekilde odanın girişini işaret etti. Ve tam da o saniyede kapının diğer tarafında biri belirdi.
[Beatrice: ――Ben de tam bu kadar gürültü patırtı nereden geliyor diye düşünüyordum ki sebep yine Subaru’nun yaygara çıkartışıymış, sanırım.]
Roswaal’la özel konuşmasını sonlandıran Beatrice, gruba katılmıştı. Bir anlaşmazlık daha yaşamış ama dile getirmeye değer olmadığı için bir kenara atmış ve selamı atlayıp doğruca olaya dahil olmuştu.
#Ne kadar güvenilir olduğunu bilemediğimiz -Subaru’nun deyimiyle- tilki kürkü Eridna’dan sonra bir de zamanında bizimkileri öldürmeye çalışmış olan Meili katıldı ekibe. Gerçekten akıl almaz bir ekiple akıl almaz bir maceraya atılmak üzereyiz, hakkımızda hayırlısı. Bir sonraki bölüm bundan da uzun, o yüzden onu iki parça halinde atacağım. En geç yarın ilk parçayı atarım, takipte kalın!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..