Augria Kum Tepeleri seferinin ilk günü, günbatımının hemen ardından sona ermişti.
Gece yarısı olduğunda “Kum Vakti” geliyor ve günde üç defa tekrarlanan bu vakitlerde rüzgar en kuvvetli haliyle esiyordu. Miasmayla dolu kumlar arasında mantıksızca ilerledikleri takdirde bedenleri mahvolabilir ve yollarını kaybedebilirlerdi.
Pleiades Gözcü Kulesini bile göremezken yerlerinde kalmaları ve gece saatlerini güçlerini toplayıp yarın için enerji depolamaya harcamaları akıllıca olurdu.
[Subaru: Bunu daha önceden sormuş olmam gerekebilir ama yaratıklara karşı aldığın önlemler biz uyurken de işe yarayacak mı?]
[Meili: Tabii kiiiii. Yanında getirdiğin hayvan tarafından poponun çiğnenmesi öyle aptalca bir düşünce ki kooomik bile denemez.]
Subaru Augria Kum Tepelerinin barındırdığı tehditlerin pek azını biliyordu, bildiklerinden de pek emin sayılmazdı. Meili ise Subaru’nun korkusu karşısında gururla gülümsüyordu.
Belki de değerini kanıtlamış olduğu için toprak solucanı vukuatından beri iyi bir ruh halindeydi. Subaru da onun keyfinin yerinde olmasının can güvenlikleri için faydalı olacağını anlamıştı, bu yüzden bundan böyle bu durumla baş etme konusunda ciddi olmak istiyordu.
Öyle ya da böyle, gece çökmüştü.
Subaru ve diğerleri kum tepelerinin ortasında rahatlıkla görülebilir kumluk bir alana yerleşmiş ve kumdan korunma hazırlıklarına başlamıştı. Tabii hazırlık bahsi açılsa da çok fazla hazırlık yapmalarına gerek yoktu.
Tek bir kişinin üzerine çöken sorumluluk bir kenara bırakılırsa yöntem gerçekten basitti.
[Subaru: Hadi bakalım, Emilia-tan. Sürekli sana bel bağladığımız için üzgünüm ama buyur lütfen!]
[Emilia: Tamamdır, birazcık uzaklaştığınızdan emin olun. ――Al bakalım!]
Emilia düz bir bağırışla birlikte tıpkı buz kulesini yükseltirken yaptığı gibi büyüsünü kullandı. Derken hareketi kesmiş olan ejder vagonunun doğusunda kum fırtınalarına karşı koruma görevi görecek ve kumu tamamen engelleyecek buzdan bir duvar belirdi.
Buzun erimesi gibi bir endişe olmadıkça ufak yaratıklara karşı da koruma sağlayacaktı. Soğuk görünse ve hissettirse de gözlerini kapattıkları takdirde yeterince iş görecekti.
[Julius: Sürekli Emilia-sama’nın güçleriyle şımartıldığımız için rahatsız hissetmemek elde değil.]
[Emilia: Sorun yok. Daha önce de söylemiştim, değil mi? Subaru ve Julius biz hareket halindeyken ellerinden gelenin en iyisini yapıyor. Ayrıca, bunu da söylemiştim ama ben geeeerçekten iyi durumdayım.]
[Subaru: Kendini kötü hissetmeye başlayacakmışsın gibi geliyor. Öyle olursa bu iş tehlikeli bir hal alabilir.]
Emilia buz duvarına bakarak iç çeken Julius’a doğru esnedi. Kızın yumuşak, beyaz üst kolunu yandan gören Subaru ise Emilia’nın durumuna dikkat etmesi gerektiğini düşündü.
Kum tepelerinin miasma taşıyan havası gerçekten belirgin bir “ağırlık” sahibiydi.
O ağırlık Subaru’nun bedeninde belli belirsiz bir etki doğuruyor, aynı zamanda Beatrice ve Julius’un suskunlaşmasına yol açıyordu. Ejder vagonunun içerisindeki Anastasia ve Ram’ın sessizliğinin sebebi de aynı şey olabilirdi.
Diğer taraftan Emilia ve Meili sağlam görünüyordu, bilhassa Meili her zamanki gibiydi.
Subaru ortak bir özellikleri olduğunu düşünmese ve işin doğrusu kum tepelerinden bir an önce çıkmak istese de daha ekstrem etkilerin belirme ihtimaline karşın göz kulak olmak zorundaydı.
[Julius: Bir an önce yola koyulma arzunu anlamasam da sabırsızlık etmek yasak.]
[――――]
Julius buzlar tarafından engellenen doğu göğüne bakarak sessizliğini koruyan Subaru’ya böyle söyledi. Onun içinden geçenleri çözdüğünü hisseden Subaru ise burnundan homurdanarak buz duvarından uzaklaştı. Derken Patrasche yanına gelerek burnuyla omzunu itekledi.
Subaru da onun bunu defalarca yapışı karşısında acı bir şekilde gülümsedi.
[Subaru: Ee sen de mi beni sakinleştirmeye çalışacaksın?]
[Beatrice: Bunu istiyor değilim. İnisiyatif alıyor da değilim, sanırım.]
Beatrice öncesinde anlamlı bir bakış atıyor olmasına rağmen Subaru’yu sırtından iterek ona arkasını döndü.
Subaru ise sinirinin bozulduğu ne kadar da bariz diye düşünerek kafasını kaşıdı. Ardından bunu gören Emilia, Subaru’ya nazik gözlerle baktı ve gözleri buluştuğunda ona hızlıca el salladı.
Ve Subaru bir anda utanmış hissederek ellerini çırptı.
[Subaru: Tamamdır, Emilia sayesinde uyuyacak yerimiz oldu, hadi artık yarına hazırlanalım. “Kum Vakti” şafakta sona eriyor, yani o vakte dek……]
[Emilia: Önce Ram’ın iyileştirilmesi gerekiyor.]
[Subaru: Ah, doğru. Haklısın. Tamamdır, öyleyse bu konuda Emilia-tan ve Beako’ya güveniyorum.]
Subaru hızlıca konuları sıralamak isterken günlük rutinlerini takip etmeye çalışan Emilia tarafından durduruldu. Emilia ve Beatrice Subaru’nun beklentilerine başlarıyla onay verince de erkeklerin dışarı atılmasıyla şifa süreci başladı.
Subaru ve Julius’un şifa sürecinin başlayışıyla dışarı atılma sebebine gelince――
[Ram: ――mm]
Kapının arkasından gelse bile belli belirsiz şekilde işitilebilen ses sayesinde sürecin başladığı anlaşılabiliyordu.
Kulağa acı çekiyormuş gibi gelen o ses, Ram’ın coşkuyla titreyen sesiydi. Vagonun içerisinden hafif bir ışık yükseliyor, dört niteliğin birleşiminden oluşan mana aracılığıyla şifa buluyordu.
Mana, boynuzunu yitirdiği yaradan içeri süzülüyordu. Bir taraftan acınası bir durum içerisinde olsa da bu süreçte gerçekten de erotik bir his uyandırıyordu.
İşte bu yüzden ilk gün tanık oldukları andan bu yana erkeklerin bu süreçte yer alması yasaklanmıştı.
[Subaru: Roswaal’ın neden bu işi düzenli olarak sana yaptırmayı düşündüğünü anlayamıyorum.]
[Julius: Bir bağlamda kesinlikle onur verici bir rol. Ram cazibeli ve güzel biri. Ama gözünün kimde olduğu şeklindeki bariz meseleyi düşününce -dürüst olmak gerekirse- bu işten pek memnun kalamıyorum.]
[Subaru: Roswaal da bunu, neden böyle şeyler olduğunu biliyor……Sen de Ram’ın bunca şeyi neden yaptığını merak etmeye başladın mı?]
[Julius: İnsan ilişkilerinde planlanamayacak şeyler vardır, bilhassa kadın erkek ilişkilerinde. Aşırılıklardan bahsetmek gerekirse, seninle ilk karşılaşmamızın iyi olmadığından oldukça eminim. Yani hiç değilse seninle hayatımı riske attığım bir yolculuğa çıkmaya benzer bir şey yapacağımı hiç düşünmezdim.]
[Subaru: ……..Ehh, öyle sanırım.]
Bu esnada arkadan gelen tatlı sesi işitmek Subaru’nun yüzünün hafiften kızarmasına ve burnunu kaşımasına yol açtı.
Julius ise kayıtsız bir ifadeye sahipti ama naif bir genç adam için bu ses, oldukça güçlü bir uyarıcıydı. Yine de tehlikeli yaratıklar tarafından bulunamazlardı. Yapacak bir şey yoktu. Burada kalmaları gerekliydi.
[Anastasia: Baaayağı arada kalmış görünüyorsun, Natsuki-kun.]
[Subaru: Uooooah?]
Subaru sessizce ve dikkatlice dinlerken kulaklarına değen nefesle ürküp sıçradı. Dengesini yitirince de kumlara doğru sendeleyip devrildi. Ve Anastasia’nın vagonun diğer tarafından yanına geldiğini gördü. Subaru’nun panikleyişini gören Julius ise sendeleme sahnesini Anastasia’ya sırıtarak izledi.
[Julius: Biraz fazla şaşırdın. Aklından şeytani bir şeyler geçiyordu herhalde.]
[Subaru: Ha? Bilesin ki hiç de şeytani bir şey falan düşünmüyordum. Hı hı, neden bahsettiğini hiç bilmiyorum. Hem de hiç. Azıcık bile. Ee, neye ihtiyacın vardı, Anastasia-san? Ne dersen dinleyeceğim!]
[Anastasia: İnsanları kandırmakta cidden kötüsün, değil mi? Neyse, sorun değil. Natsuki-kun içeride olanlarla ilgileniyor olabilir ama benim sizinle konuşmam gereken önemli bir şey var.]
Subaru Julius’un gözlerindeki pis küçümsemeyi silkinip atarken Anastasia’ya başparmağını kaldırdı. Anastasia ise bu tepki karşısında buruk bir şekilde gülümseyip kumların üzerinde ilerleyerek,
[Anastasia: Vauuv, yürümek zormuş. Sen ve Julius iyi görünüyorsunuz, eh.]
[Julius: Eğitim almıştım, tam da bu sebepten ötürü diyecek kadar ileri gidemem tabii.]
[Subaru: Adımlarından emin olamadığında onları kontrol etmek için yavaş yürümeye başlama, işi ayakkabılarının tabanlarının sağlamlığına bırak ve nispeten ağır adımlar at. Bu Clind yöntemi.]
Bunlar parkur eğitimi esnasında uşak Clind’in öğrettiği zorlu yollarda koşma stilinin temelleriydi.
Anastasia bu sözler karşısında başını beğeniyle sallayıp onay verdikten sonra cüppesinin boyun kısmını indirdi ve yüzünün alt tarafını sergiledi. Ve derin bir nefes aldı.
[Anastasia: Anlamıyorum ama nefes almak giderek zorlaşıyor gibi görünüyor. Bir an önce kum fırtınasının olmadığı bir yere gidip gönlümce nefes almak istiyorum.]
[Subaru: Katılıyorum. Sonra da bir banyo yapmak isterim. Kafam şimdiden kuma bulandı.]
Çöl alanlarındaki insanların neden türbanlı olduğunu anlamaya başlamıştı.
Zorlu topraklarda yaşayan insanların kuma, ısıya ve soğuk havaya karşı önlem alması mantıklı ve pek tabii kaçınılmazdı. Subaru da az çok örtünmüştü ama bu tür şartlara dayanamıyordu.
[Anastasia: Evet, banyo kulağa iyi geliyor. “Bilgenin” evinde bir banyo olsaydı iyi olurdu.]
[Subaru: ……Tabii ki o kadarını bilemeyeceğim. Var mıdır ki?]
[Anastasia: Echidna oraya nasıl gidileceğini biliyor olsa da daha önce orada bulunmuş değilim.]
Anastasia cüppesinin boyun kısmını iyice indirerek daima taktığı kürkünü sergiledi. Eridna’nın yolculuğa rehberlik etmesi önemli bir öncüldü.
Ondan şüphe duymanın anlamı olmasa da Subaru, detayları öğrenmek istiyordu.
[Subaru: Buraya önemli bir şeyler söylemeye geldiğini varsayabilirim, değil mi?]
[Anastasia: Tabii ki.]
[Julius: Ben de memnuniyetle dinleyeceğim.]
Anastasia ince göğsünü kabartırken Subaru ve Julius onu dinlemeye hazırlandı. Ve bunu kabullenen Anastasia arkadaki ejder vagonuna gururla bakarak,
[Anastasia: Bugünden itibaren geceleri vagonda geçireceğiz…….. ama siz iki oğlanın ön koltukta uyuması gerekecek. Küçücük bir odada kadınlar ve çocuklarla kendinizi kaptıramazsınız, sonuçta.]
[Subaru: Yetti artık!]
[Anastasia: Hey, yalnızca havayı biraz yumuşatayım demiştim…….ah, aman iyi.]
Daha en baştan aynı odada kalmak düşünülemezdi ve bunun için çok geçti. Subaru’nun kendi cesareti ve bu kişinin ihtiyatlılığı bunu anlaması için yeterliydi.
Her halükarda Subaru’nun içindeki düşünceleri çığırışı bir yana Anastasia konuya giriş yapmak üzereydi.
[Anastasia: Bugün gözcü kulesini hedefleyerek yola koyulduk…….ama zorlu bir yolculuk muydu?]
[Subaru: Bunu sorsan bile……dürüst olmak gerekirse sonuçlar pek özel değildi.]
Subaru bu soru karşısında kafası karışmış şekilde o günün olaylarını düşündü.
Öğle vakitlerinde Augria Kum Tepelerine varmış, sabahki “Kum Vaktini” atlatmış ve sonrasında yaklaşık yarım günü hareket halinde geçirmişlerdi. Ardından öğleden sonraki “Kum Vakti” geride bırakılmış ve şimdi de güneş batmıştı. Bu noktaya kadar elde edilen sonuçlara bakınca――
[Subaru: Kule mükemmel bir işaret olmayı sürdürüyor ve Emilia-tan’dan istediğim işaretler de dönüş yolunda. Ayrıca Meili düşündüğümden de etkili çıktı. Sonuçlar bu şekilde, sanırım?]
[Julius: Önceki hazırlıklar ve Subaru’nun kıvrak zekası sayesinde “Kum Vaktine” karşı alınan önlemler harika çıktı. Ama Pleiades Gözcü Kulesi ve oraya uzanan yolu göremeyişimiz sorun olabilir…..belki.]
[Subaru: Yolu göremiyor muyuz?]
Subaru konuşmayı devralan ve farklı bir sonuca varan Julius karşısında kaşlarını çattı. Julius ise “Bunun farkında değil miydin?” dercesine iç çekti.
[Julius: Yolculuğumuzun bu noktasına hiçbir sorun olmadan geldiğimiz doğru. Aynı zamanda kendimizi bırakamayacağımız düşüncesine de katılıyorum.]
[Subaru: Lafı dolandırmasana. Bu kötü bir alışkanlık. Doğruca söyle işte.]
[Julius: Öyleyse kısa ve öz hale getireceğim. ――Subaru, kulenin felaketini fark etmedin mi?]
[――――]
Julius dosdoğru bu soruyu yöneltti ve Subaru yutkundu.
Ardından gözcü kulesini――buz duvarının diğer tarafındaki kuleyi gördü ve gece vakti bile kendisini gösteren kudretli yapıya gözlerini dikti.
Julius bir felaketten bahsetse de Subaru, gözcü kulesindeki anormalliği çözemiyordu. Gün boyunca baktığı kuleyle kum tepelerine vardıkları hali arasında hiçbir fark yoktu.
――Hiçbir fark yoktu.
[Subaru: ――!?]]
[Julius: Anlaşılan durumu çözdün. O kule bariz şekilde ne yaklaşıyor ne de uzaklaşıyor. O kuleyi hedefleyerek gün boyu ilerledik….. ama mesafe hiç kısalmadı.]
Tam da Julius’un işaret ettiği gibi Subaru nihayet anormalliğin farkına varmıştı.
Uzaklarda görünen Pleiades Gözcü Kulesi hala kaçırılması imkansızmış gibi gelen boyutuyla hiç değişmeden orada olmayı sürdürüyordu. Evet, görünüşünde en ufak bir değişiklik dahi yoktu.
[Subaru: Yok artık……]
[Julius: Subaru, hayal kırıklığına uğramanı anlıyorum. Ama kafamızı dik tutmalı ve……]
[Subaru: Yani bugün yaşadığımız onca sıkıntı, bulandığımız onca kum, yürüdüğümüz onca mesafe boşuna mıydı!? Bu yeri aşmak tam bir baş belasıymış!]
[Julius: ……Emin misin?]
Subaru kumu tekmeleyip sesini yükseltirken Julius ne söyleyeceğini bilemiyordu. Derken Subaru Julius’un önüne doğru yere çöktü ve kumları avuçlayarak suratını astı.
[Subaru: Hey hey hey hey, ciddi misin? Bu gerçeği fark edince ansızın yoruldum işte. Onca çabanın boşa gittiğini söylemek gerçekten can sıkıcı. Vaauv, daha kötüsü olamazmış.]
[Anastasia: Zihinsel dayanıklılığın düşündüğümden daha azmış.]
[Subaru: Neye bakıyorsunuz!? Ne kadar acı çektiğimi görmüyor musunuz!? Canım çok fena sıkıldı, kendimi acayip kötü hissediyorum. Bu gerçeği fark ettiğiniz zaman bir şeyler söylemeniz lazımdı!]
[Julius: Emin olana dek hiçbir şey söylemeyeyim diye düşündüm. Cesaretini kırmak istemedim.]
[Subaru: Siz de böylesiniz işte……]
Diyen Subaru, avuçladığı kumları fırlatıp ellerini çırparak ayaklandı. Bir yandan da kendisine tepeden bakan Julius’a gözlerini dikerek sinirini sergiledi.
[Subaru: Şöyle düşünmeyi bırakamaz mısınız? Aklınıza gelen bir şeyi söylediğinizde öfkelenecek değilim! Aksine, bundan bir ipucu çıkartabilirdik. “Bunu içimde tutayım, olsun bitsin” tarzı bir düşünce şekliniz mi var? Bu yaptığınız cidden durumu daha iyi hale mi getiriyor? Şahsen ben bir kez bile sessiz kalmam gerektiğini düşünmedim!]
[Julius: Ah, ahhh, pardon.]
[Subaru: Önemsiz bir şey olsa bile hemen söyleyin. Bu, seferimizde etkisi olamayan biri olan Ram’a da söylenen bir şey. İlla herkese ayrı ayrı söylemek mi gerekiyor?]
Subaru dinle, dile getir, de şeklindeki üç D’nin eksikliği karşısında afallarken Julius, düşünceli bir ifadeye büründü. Nadir rastlanır bir şekilde “En İyi Şövalyeye” hükmeden Subaru da ortadaki pek çok rahatsızlıktan “yeterince iyiyi” seçerek Anastasia’ya döndü.
[Subaru: Sanırım senin bu fenomenden haberdar olduğunu varsaymakla hata etmeyiz.]
[Anastasia: Yetersiz bir açıklama üzerine düşündüm…..yo aslında gün boyunca şüphelerimin doğruluğuna inandım. Böyle düşünmenin yardımı dokunur.]
[Subaru: O şüphelere kapıldığın andan başla. Hepsi bu. Ee, anlat bakalım?]
Subaru konuşmadan önce bahanelerini sıralayan Anastasia’ya dil çıkararak onu konuşmaya teşvik etti. Bu sırada Anastasia, “lütfen bunu duyduğunda şaşırma” diye giriş yaparak,
[Anastasia: Bu kum tepeleri ve gözcü kulesi arasındaki kumlu arazide uzay bükülmüş.]
[Subaru: Uzay mı bükülmüş……?]
[Anastasia: Başka bir deyişle araziler gördüğünüzün aksine bağlantılı değil. Yani bu şekilde yürümeye devam edersek ne kadar yürürsek yürüyelim muuuuuhtemelen kuleye ulaşamayacağız.]
Anastasia bu çarpıcı gerçeği soğukkanlılıkla açıklarken Subaru ağzını kapatamıyordu. Bunu Eridna’dan işitmiş gibi gelişine bakılırsa aslında Eridna olan Anastasia bunu başından beri biliyor olmalıydı.
[Subaru: Yani Reinhard ve diğerlerinin kuleye ulaşamama sebebi bu sanırım.]
[Anastasia: İstikamet buradan görünebiliyor. Eğer mesafe kısalabiliyor olsaydı….. yol esnasında karşılarına çıkan yaratık ininden çılgınca kaçabilseydiler kuleyi daha net görebilir ve ellerinde olmadan daha ileri gitmek isteyebilirlerdi.]
[――――]
Her nedense Subaru’nun aklına hedeflerini önlerinde gördükten sonra yarı yolda yıkılan maceracıların pişmanlığı gelmişti.
Bu gözcü kulesini hedef alan insanların önünü kesen, Reinhard’ın bile pes etmesine yol açan bir engeldi. Uzay bükülmesi ve kum denizinin sonuna erişilemiyor oluşu――belki de bunlar birer tuzaktı.
[Subaru: Bunun üstesinden nasıl geleceğiz?]
[Anastasia: ……Üstesinden gelmekten veya gelmemekten bahsederek esas noktayı birazcık atlamıyor musun? Bu, doğanın miasma aracılığıyla yarattığı bir tuzak. Ortada doğal olmayan hiiiçbir güç yok.]
[Subaru: Bir doğa tuzağı mı!? Bu mu!?]
Varoluş şekliyle öldürme arzusundan farksız olduğu hissi doğuran, fazlasıyla nadir rastlanır türden bir tuzaktı.
Çöllerde sıklıkla görülen seraplar ve yoğun karlı alanlardaki uçurumlarda süregelen karla kaplı yollar. Genel olarak düşününce insanlar dipsiz bataklıklar ve yükselen gelgitler gibi şeylerle de canından olabiliyordu.
Ancak, beklenildiği üzere, bu gözcü kulesi――
[Subaru: Bu doğanın bir tuzağı mı yani? Bu abartı olmalı, değil mi?]
[Julius: Ehh, Pleiades Gözcü Kulesi fenomenin gerçekleştiği yere inşa edilmiş. Böyle düşünürsen anormal değil. Aslında mantıklı da.]
[Subaru: Mantıklı mı? Ne açıdan?]
[Julius: Unutamazsın. Evet, kum tepeleri gözcü kulesine uzanıyor ama o şeyin yalnızca kum tepelerinin ötesindeki bir kuleden ibaret olmadığını unutamazsın. Gözcü kulesi en başta neden oraya dikildi sanıyorsun?]
Julius kaba bir ses tonuyla Subaru’ya çıkışarak onu düşünmeye teşvik etti. Ve o saniyede Subaru’nun aklına bu sorunun yanıtı geldi. Hedefledikleri gözcü kulesi, “Cadının Mabedinin” bir mührüydü.
Ve kum tepelerinin eşsiz tuzağının Cadı Tarikatının “Kıskançlık Cadısını” diriltme arzusunda caydırıcılığı olduğu varsayılınca muhtemelen fazlasıyla etkin olmalıydı.
Subaru inatçılık edip suçu buna yüklemeyecekti.
[Subaru: …….! İyi. Her neyse, kulenin neden buraya inşa edildiğinin detaylarını boş verelim. Beni esas endişelendiren şey başka. O da bu bükülmüş uzay alanını nasıl aşacağımız.]
[Anastasia: Bunun kaynağını ortadan kaldıramayacağımızı biliyorsun, değil mi? Üzerinde bulunduğumuz topraklar böyle.]
[Subaru: Sorun YOK. Araziyi ve ürünü anlamış durumdayım. Şimdi bir zayıflık aramaya bakalım. Rehber olmaya gönüllü olduğuna göre ortada bir zayıflık olmalı, haksız mıyım? O boşluğu bulalım.]
[Anastasia: Olmaması mümkün değil.……Bunu bir boşluk olarak ifade etmek üstünkörü olur gerçi.]
Anastasia kendisini baskılamaya devam eden Subaru’ya buruk bir şekilde gülümsedi ve kendini beğenmiş denilebilecek bir tavır sergiledi. Sonra da kendisine bakan Subaru ve Julius’a başıyla onay vererek şöyle dedi:
[Anastasia: “Kum Vakti” esnasında gözcü kulesiyle bağlantılı alanın çöktüğü bir an olmalı. O anı kullanacak ve gerçek kum denizine giriş yapacağız. Gördüğünüz üzere alanı aşmanın koşulu bu.]
#Uzay bükülmesi şeklinde ifade etmekten yana çok emin olamadım. Ama ‘space distortion’ için de daha uygun bir şey bulamadım, zaten uzayda/mekanda bir bozulma ile iki alanın bir nevi farklı boyutlarda olduğu söylendiği için böyle kullanabiliriz bence. Her neyse, Subaru’nun minik sinir krizleri ve Ram’ın erotik şifa bulma süreci dışında olaysız bir bölümdü. Anastasia/Eridna ise nihayet burada olma sebebini açıkladı. Bakalım Kum Vakti esnasında o anı/ o aralığı nasıl bulacaklar, nasıl bir süreç olacak, bizi neler bekleyecek… Bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..